19 Temmuz 2024 04:03

Maden gitti, halka zehirli toprak kaldı

Daha önce ağaçlandırma çalışmaları yapmak yerine yeşil boya döken YK enerji maden alanındaki rehabilitasyon çalışmalarını duyurdu. İnsan sağlığını ve toprakları hiçe sayan ilk şirket değil.

Fotoğraf:Özer Akdemir / Evrensel

Paylaş

Özer AKDEMİR 
İzmir

Muğla’da İkizköylülerin direnişine rağmen Akbelen Ormanlarını maden için delik deşik eden, ağaçları kesen İçtaş-Limak ortaklığındaki Yeniköy Kemerköy (YK) Enerji, geçtiğimiz günlerde yaptığı basın açıklamasında Hüsamlar maden sahasında rehabilitasyona başladıklarını söyledi. Yeniköy Termik Santralinde yapılan açıklamada konuşan YK Enerji Genel Müdürü Erol Demir, rehabilitasyonun ilk yılında 65 hektarlık alanda yaklaşık 150 bin fidan diktiklerini söyleyerek, “Bu yılın sonunda 511 hektarda çok daha kapsamlı bir çalışmayı hayata geçireceğiz, sadece ağaç dikim mevsiminin gelmesini bekliyoruz. Önümüzde 715 futbol sahası büyüklüğünde rehabilite edilecek bir alan var” dedi. YK enerji daha önce ağaçlandırması gereken alanı ağaçlandırmayıp, yeşile boyamıştı. Ancak Türkiye’de rehabilite edilip eski haline getirilen herhangi bir maden sahası yok.

Türkiye’de doğanın geri dönüşü olanaksız biçimde tahrip edilmesine yol açan ve “vahşi madencilik” adı verilen bu faaliyetler sadece bugünü değil gelecek kuşakları da çok yakından ilgilendiriyor. Ülkenin gıda, su, tarım güvenliğini yok etmenin yanı sıra, can ve mal kaybına yol açan madenlerin bazılarında faaliyet sona ermiş olsa da zehirli bir ur gibi varlıklarını devam ettiriyorlar. Bu terk edilmiş maden sahaları, meydana gelebilecek heyelanda, deprem, sel gibi doğal afetlerde büyük facialara yol açabilecek potansiyel de taşıyor.

YÜZYILLIK ÇEVRE KATLİAMI!

Bu terk edilmiş maden sahalarına ülkemizden verilecek ilk örnek Balıkesir’in Balya ilçesindeki 100 yıl önce kapatılan kurşun madeni olabilir. Balya, madencilik alanında 1200 yılı aşkın geçmişi olan bir ilçe. 1860’lı yıllara kadar Almanlar, 1860’tan 1920’ler arası Fransızların çalıştırdığı maden 1920’lerden sonra ise Karaaydın Madenleri Osmanlı Şirketi adı altında yerli bir şirket olarak işletilmiş. İstanbul’daki Osmanlı Padişahı Sarayı’ndan sonra elektriğin ilk geldiği yer olan, 1930’lara kadar 30 bin nüfusu barındıran ilçe, 1938’de cevherin azalması sonrası maden kapatıldıktan kısa süre sonra terk edilmiş maden kasabalarından birisi haline geliyor. Son nüfus sayımında Balya’nın ilçe nüfusu 1916 kişi olarak geçiyor.

“BÜLBÜL VE KANARYANIN ÜÇ GÜNDEN FAZLA YAŞAYAMADIĞI YER”

Madenciliğin sağlık üzerindeki etkileri ile ilgili ani ölümlerin ardından 1925 yılında İstanbul’dan gelen doktor ve ziraat mühendislerinden oluşan heyet raporunda, Balya’dan “Bülbül ve kanaryanın üç günden fazla yaşayamayacağı yer” olarak bahsetmişti. Yörenin en önemli su varlıklarından Manyas Gölü’nü kirleten etmenlerin başında Balya’daki maden sayılıyor. Çevre Bakanlığının 2000 yılında hazırladığı raporda, madende kaynağı belli olmayan siyanür ve radyoaktif kirlenmeden bahsediliyor. İnsan sağlığı ile maden arasında doğrudan bir ilişki olduğu yapılan araştırmalarla ortaya konuluyor.  

eski bakır madeni

DUMAN PARASI

2003’te yapılan bir araştırmada Balya’da meydana gelen 38 ölümden 22 tanesinin akciğer kanseri olduğu ortaya çıkmış. Balya’daki madenin bıraktığı atıklardan görünen kısımdakilerin toplam 4 milyon ton olduğu, bu atıkların içerisinde bol miktarda kadmiyum, içme sularında ise arsenik oranının fazla olduğu tespiti yapılıyor. Madenin çevresel sorunları nedeniyle köylerde hayvan ölümlerinin görülmesi üzerine şirket köylülere “duman parası” adı altında tazminatlar ödemiş. 

2005 yılında Balya’nın Kadıköy köyünde görüştüğümüz 97 yaşındaki Neşet Esen, o günleri şöyle anlatıyordu: “13 yıl madende işçilik yaptım. Madenin hayvanları zehirlemesi şikayetleri artınca şirket duman parası ödemeye başladı buranın halkına. Yaklaşık 50 metrelik bir de baca yaptılar.” 82 yaşındaki Hasan Başaran ise yaz aylarında maden ocağının olduğu yerde toprağın “kabardığını” belirterek, “İlk yağmurlarla sel gelince dere boylarından su içen tüm canlılar ölüyor. Her sene oluyor bu” diye anlatıyordu.

KAZ DAĞI’NA ÜŞÜŞTÜLER

Türkiye’de ilk altın madenciliği girişimi 1993 yılında Balıkesir Havran’da o zamanlar bir Alman şirketi olan TÜPRAG (Şimdi Kanadalı El Dorado Gold’a ait) ile başlamıştı. Bu girişim yöre halkının tepkisi sonrası çıkarılan Zeytincilik Yasası olarak bilinen 573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılatılması Hakkında Kanun ile püskürtülmüştü. AKP’nin tek başına iktidar olduğu yıllardan başlayarak altın madencileri adeta Kaz Dağı’na üşüştüler. 2006 yılında Kaz Dağı’nın birçok yerinde başlayan bu madencilik girişimleri Çanakkale merkeze bağlı Kirazlı köyü yakınındaki ormanlık alanın vahşice katledilmiş görüntüsü ile kamuoyunda ciddi tepkilere yol açtı. Kanadalı Alamos Gold adlı altın şirketinin yerli taşeronu Doğu Biga Madencilik eliyle yapılan orman katliamında yaklaşık 400 bin ağaç ve çok önemli bir ekosistem yok edildi. Kuş bakışı çekilen fotoğraflarda görünen korkunç manzara ülkede tam anlamıyla infiale yol açtı ve on binlerce insan bu katliama tepki gösterdi. Günlerce eylem alanı olan, aylarca “su ve vicdan nöbeti” tutulan Kaz Dağı’ndaki bu madencilik katliamı sonucu halkın tepkisini arttırarak eylemlere devam etmesi Bakanlığın şirketin ruhsatını iptal etmesine neden oldu. On binlerce ağacı katleden şirket, alanı olduğu gibi terk edip giderken, madencilik faaliyeti yapamadığı için zarar ettiği gerekçesiyle Türkiye’yi Uluslararası Tahkim Mahkemesine şikayet etmekten de geri kalmadı.

KAZ DAĞI’NDA ASİT GÖLÜ

Kaz Dağı’nda vahşi madenciliğin neden olduğu yıkımlar sadece altın işletmeciliği ile sınırlı değil. Bölgede yapılan kömür madenciliğinden geriye kalan çukurların yer altı, yer üstü suları ile dolması ve bu maden çukurlarındaki asit maden drenajı (AMD) nedeniyle oluşan gölcükler “asit gölleri” olarak nitelendiriliyor. Vahşi madencilik sonrası hiçbir rehabilitasyon yapılmadan terk edilen çukurların zamanla asit gölleri haline gelmesi nedeniyle sadece Etili bölgesinde bu göllerden 8 tane bulunmakta. Bu asit göllerindeki suların derelere karışması nedeniyle her yıl binlerce canlı öldüğü için Çanakkale 18 Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) ile İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünde (İYTE) görev yapan bilim insanları tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir çalışma ile raporlandı. 2-6 Nisan 2012 tarihli 65. Türkiye Jeoloji Kurultayına sunulan MTA Genel Müdürlüğü uzmanları ve Dumlupınar Üniversitesi Maden Mühendisliği öğretim üyeleri tarafından yapılan “Terk edilmiş bir maden sahasında asit maden drenajı (AMD) oluşumunun araştırılması” başlıklı raporda da aynı alanda incelenen 5 gölden 4’ünde mikroskobik düzeyde bile bir canlı yaşamı gözlenmediği dile getirildi.

terk edilen maden alanı

GÖSTERMELİK ZEYTİN AĞAÇLARI

Altın madenciliği denilince akla gelen siyanür ise tehlikesi konusunda son zamanlarda sık sık uyarılan bir madde. Türkiye’de siyanürün kullanıldığı ve sonrasında doğanın eski haline getirilemediği örneklerin başında Bergama’nın Ovacık köyünde bulunan Koza Altın Şirketi’nin pasa dağı yer alıyor. Madende, altının topraktan ayrıştırılması için oluşturulan ve siyanür sıkılarak altının dibe çökmesinin sağlandığı pasa dağlarından geriye ise zehir kalıyor. Bergama’daki bu pasa dağına zeytin ağaçları dikilmişti. Maden faaliyeti sona erdikten sonra gazetemize konuşan Koza Altın Şirketi’ne ait altın madeninde yıllarca genel yardımcı kadrosuyla her türlü ayak işini yapan Osman Büte’nin anlatmıştı pasa dağından geriye kalanları. Pasa tepelerinin yığılmasından ağaçların dikilmesine kadar Koza Altın’da çalıştığını ifade eden Büte, “Çünkü ben genel yardımcıydım. Görevlerimiz içinde ağaç dikme biçme de vardı. Tepeler yığıldı. Çevrede Metin diye bir ağabeyimiz var, o geldi sabahleyin genel yardımcı ekibini toparlayıp alıp götürdüler. Biz kazdık ağaçları diktik. Sulamasını yapıyoruz, ama ağaçlar 15-20 gün sonra ölüyordu. Metin yeni fidanlar alıyordu. Diktiğimiz ağaçların üç ay sonraki büyüklüğü kadar, onları söküp dikiyorduk. İnsan kaynaklarından yetkililer gelip fotoğraflarını çekerdi, ağaçlarımız hızla büyüyor şeklinde başlık atarlardı. Firmanın adını unuttum, bir yerden zeytinyağı alıyorlar. Onları bidon bidon bizim şoför odasının ardında depo var, oraya koyuyorlar. Orada onları şişeliyoruz, biz şoförler, genel yardımcılar. Ondan sonra ‘Zeytinlerimiz verim verdi’ diye haber yaptırırlar” diye anlatıyor durumu.

ÖNCEKİ HABER

DEM Parti, kayyum kararının iptali için başvuruda bulundu

SONRAKİ HABER

Kontrolörler eylemde, rötarlar yüzde 50’lerde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa