İşçilerden iktidar yetkililerine açık çağrı: Gelin bir gün bizim gibi yaşayın
Tuzla’da çeşitli iş kollarından işçiler, açlık sınırının 2 bin TL altına düşen asgari ücretle geçinmenin imkansız olduğunu söylerken, TÜİK’in verilerinin gerçek enflasyonla uyuşmadığını vurguluyor.
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Merve İLHAN
İstanbul
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek uyguladıkları ekonomi programını her gün farklı mecralardan anlatmaya devam ederken; açıklanan veriler ve yapılan açıklamalar fabrikalarda her gün yeni bir tartışma konusu olmaya da devam ediyor. Tuzla’da çeşitli iş kollarında çalışan işçiler, açlık sınırının 2 bin TL altına düşen asgari ücretle geçinmenin imkansız bir hal aldığını söylerken, TÜİK’in açıkladığı verilerin gerçek enflasyonla uyuşmadığını vurguluyor.
Metal fabrikasında çalışan bir kadın işçi, Bakan Şimşek’in asgari ücretin düşük olmadığına dair açıklamasına, “Çocuklu bir ailenin geçinebilmesi için aylık 65 bin lira olarak açıklanan yoksulluk sınırı ile bizim yaşadığımız hayat arasında resmen uçurum var” diyerek tepki gösteriyor. Alınan ücretlerle gıda ve barınma giderlerini karşılamanın imkansız hale geldiğini belirten işçi, “Benim komşum, üçüncü çocuğunu anaokuluna nasıl kayıt ettireceğini kara kara düşünüyor. Devlet anaokulunda bile masraflar bu sene aidat ile toplam 40 bin liraları buluyor. Bir de bu komşumun evi kendinin. Ev kendinin de olsa eşi asgari ücret alıyor. Açlık sınırındaki bu maaş ile üç çocuğun okul masraflarını karşılaması mümkün değil” diyor.
“5 BİN 845 TL’YE EV VARSA BEN HEMEN TAŞINAYIM”
TÜİK’in açıklanan rakamlarını değerlendiren işçiler, gerçeklik ile açıklanan rakamların arasındaki uçuruma dikkat çekiyor. Genç bir işçi, “Yaklaşık 3 aydır ev arıyorum. Eylülde düğünüm olacak. 30 yıllık binalarda ev kiraları 14-15 bin lira. Sahil kenarı falan da bakmıyoruz. Gebze’nin üst taraflarında, Mevlana Mahallesi’nde ev arıyorum” diyor. Ekonomim Yazarı Alaattin Aktaş’ın TÜİK’in madde fiyatlarına dair haberinde açıkladığı fiyatların da fabrikada çokça konuşulduğunu söyleyen işçi şöyle devam ediyor: “Ev kirasını 5 bin 845 lira olarak yazmışlar. Kiralık ve satılık ev ilanlarının olduğu sayfalara baktık. Bu fiyata ev arkadaşı bile aramıyor kimse. Açıkladıkları rakamlarda nerede kiralık ev varsa ben taşınmaya razıyım. Yoksa aile evinde kalmaya razı olacağım.”
8 İŞÇİ TEK GÖZ ODADA YAŞIYOR
Tuzla tersanelerinde yaşayan 8 işçi ise tek göz kaldıkları bir evde yaşadıklarını, kiralarının TÜİK’in iddia ettiği miktarın daha fazlası olduğunu söylüyor: “Biz 8 işçi yaşadığımız bu evde 8 bin lira kira veriyoruz. Ev dediğimize de bakmayın, tek göz odalı bir yer. 5 bin 500 liraya ev mi kaldı? Mal sahibi evi boşaltmamızı istiyor. Valla buradan çıktık mı 20 bin liranın altında kira bulamayız. Kimimiz memlekete döner. Kimimiz ise başka bir yerde çalışmaya gideriz, Tuzla’da yaşayamayız. Mal sahibinin derdi, 8 bin bile az gelmiş, belli. Bizi çıkartıp daha fazla kiraya başkasına verecektir.”
Bir fabrikada çalışan kadın işçi de tek başına yaşadığını ve 6 bin lira kira ödediğini aktarıyor. Asgari ücret aldığını ve geçinmekte her geçen gün zorlandığını söyleyen işçi, “Maaşım açlık sınırının altındayken geçinmemi bekliyorlar. Hele de maaşlarımıza yılda bir kere yapılan zam ile yıl boyunca geçinmemizin imkanı hiç kalmadı. Lüks bir harcamam yok ama ben ayın sonunu zor getiriyorum. Ekim ayında kirama zam gelecek diye şimdiden kabuslarla uyanıyorum. İnsanca yaşamak istiyorum” diyor.
İŞÇİLERDEN ŞİMŞEK’E: VERGİDE ADALET NEREDE?
Yılın her üç çeyreğinde artan vergi kesintileri ile ücretinin eridiğini söyleyen bir metal işçisi de “Benim fabrikam bu yıl da Türkiye’nin en büyük 500 fabrikası arasında. 6. aydan sonra aldığımız maaşı hiç göremiyoruz. Neredeyse yarısı kesiliyor. Madem benim çalıştığım fabrikada işler iyi, daha fazla kazanıyorlar. Neden bizim maaşlarımız vergi kesintileri ile gitgide eriyor? Patronlara gelince vay canım, bize gelince ah canım! Şimdi adalet bunun neresinde?” diyor.
Tersanede çalışan başka bir işçi ise neredeyse alınan nefese kadar işçilerin vergilendirildiğini söylüyor. Tersane işçisi, “Zaten yediğimiz içtiğimiz her şeyden vergi alıyorlar. Şimdi de daha önce hiç duymadığım vergiler konuşuluyor. Bahşiş vergisi mesela. Bu yaşıma gelene kadar bir defa bile böyle bir şeye şahit olmadım. Devlet işçinin aldığı üç kuruş bahşişe de göz diktiyse, bunların durumları kötü” diyor.
Vergilere sadece neden işçilerin tabi tutulduğunu soran bir işçi de şunları söylüyor: “Ne zaman vergi deseler, önce bizi hatırlıyorlar. Adaletsizliğin bütün yükünü de bizim üzerimize yıkıyorlar. Her gün bizim maaşlarımız azalıyor. Ne alsak ertesi gün fiyatı artmış oluyor. Çocuklarımızı sağlıklı büyütemiyoruz.”
“PATRON TATİL FOTOĞRAFI ATIYOR, BEN GİDEMİYORUM”
Tatile gidemediğini ve fazla mesailere gitmekten eve sadece uyumak için gidebildiğini söyleyen bir işçi, “Benim patronum her gün sosyal medyada çocukları ile oradan kahvaltı, buradan tatil, şuradan deniz fotoğrafı atarken bir tane vergi vermeyecek. O gitgide işleri büyütecek. Ben çocuklarımın yüzünü görmeden her gün bir şey için vergi vereceğim. Ama yeter, gözlerin açılması lazım” diyor.
Fazla mesailer sebebiyle fabrikada yıllık izinlerin iptal edildiğini, zaten tatil için asgari ücretle memlekete bile gitmenin imkansız hale geldiğini söyleyen bir işçi de “Bakan kendisi hiç doğduğu topraklara bile gidecek paranın olmaması nedir, yaşamış mı? Çocukları yazın suya girsinler diye millete rica edip, baş bükerek havuza sokmak için uğraşmış mı” diyor.
İşçi, tasarruf, kemer sıkma çağrıları yapan Şimşek’e şöyle sesleniyor: “Kendi maaşlarına zam, altlarında arabalar, evler, villalar, tatil köyleri, istedikleri gibi zenginlikler içerisinde yaşamları onlar sürsünler, bize gelince açlık dayatsınlar. Sadece bir gün bizim yaşadıklarımızı yaşayıp, yerimize geçseler keşke.”