20 Temmuz 2024 04:46
Son Güncellenme Tarihi: 20 Temmuz 2024 07:43

Rezil kediler ve aynı derecede rezil köpekler hakkında

Devletin, insanlar için sınırlanmaya başlanan “öldürme hakkı” hiç olmazsa hayvanlar üzerinde baki kalmalıdır! “Bize öldürülecek bir şeyler lazım, şimdilik köpekleri bulduk, kusura bakmayın!"

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Resmi adı hayli uzun olan sokak hayvanlarıyla ilgili kanun tasarısının tartışılması sırasında Sevda Karaca’nın o ateş gibi konuşmasını dinlerken, bir yandan da devletlerle kent hayvanları arasındaki ilişki hakkında bir şeyler arıyordum. Şansıma, Eylül Tuğçe Alnıaçık Özyer’in harika yazısı çıktı karşıma. * 

“Rezil Kediler” adını, Michel Foucault’nun, Rezil İnsanların Yaşamı başlıklı tamamlanmamış yazısından alan Özyer, bunun içerdiği “sonucu her halükarda yenilgi olsa da iktidarla çarpışmaya sürüklenen ve yaşamları ancak devlet belgelerinde, arşivlerde görünen insanlar” biçimindeki anlamını hayvanlarla iktidarlar arasındaki ilişkiye kadar genişletiyor.

Söz konusu yazı, gerek incelediği belgelerin verdiği çok önemli tarihsel bilgiler bakımından, gerekse bunlara dayanarak geliştirilen düşünceler bakımından ayrıca incelenmeye değer. Ben yalnızca güncel mücadele bağlamında yol açtığı ufuk genişliğinin bende kalan kısmını özetlemeye çalışacağım.

TÜRLER ARASINDA IRKÇILIK

İnsanı “yaratılmışların en şereflisi, en üstünü” olarak kabul eden inanç sistemlerinde diğer bütün canlılar, bitki ya da hayvan olsun yalnızca onun için yaratılmış “nimetler” olarak görülür. Kendi kutsanmış varlığı söz konusuysa, kendi dışında kalan canlı-cansız diğer bütün varlık aleminin insan karşısında önemi yoktur. İstediği gibi kullanabilir, zincire vurabilir, öldürebilir, yakabilir, yıkabilir!

Hayvanların da “hakları” olduğuna dair görüşlerin kimi Doğu dinlerinde kökleri vardır ancak kapsamlı ve sistemli ifadesinin ortaya çıkması oldukça yenidir. Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi, ilk kez 1978’de UNESCO tarafından ilan edilmiştir. Buna karşın, ideolojik ve özellikle politik temelleri sabit kaldığından, pratikte bu bildirgenin anlamı kalmamaktadır.

Eylül Tuğçe Alnıaçık Özyer’in çalışması, insanlar ve diğer canlılar arasındaki ilişkinin politik boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. Çünkü türler arasında ırkçılığa varan görüş ve uygulamaların güncel kapsamı ancak bu çerçevede anlaşılabilmektedir. 

KÖPEKLER, POTANSİYEL SUÇLUDUR

Egemen sınıfların kriminolojisi bakımından, suçlu doğuştan suçludur ve ölene kadar suçlu kalacaktır. Biraz önce suç işlemiştir, biraz sonra yine bir halt karıştıracaktır. Mussolini’nin has adamlarından Cesare Lombroso, mahkumlar üzerinde incelemeler yaparak fizyonomileriyle suçları arasında bağıntılar kurmuştur ve “Tipine bakarak hüküm verme” yolunu açmıştır. Elmacık kemiklerinin görünüşü, alnı ile çenesi arasındaki mesafe, göz çukurlarının biçimi ya da kulaklarının görünüşü, herhangi bir adamın suçlu olarak kabul edilmesinin gerekçesi olabilmiştir. Mahkum camiasında çok kullanılan “Tipine bakıp müebbet vermişler” sözü, yargı sisteminin özeti olarak geçerliliğini korumaktadır.

Güncel köpek tartışmasında da buna benzer bir ön yargının hakim olduğunu söyleyebiliriz. Köpek, köpek olduğu için her an suç işleyebilir! Gelecekte işlenecek olan suç, bugünden cezalandırılmalıdır! Topla, kapat, uyut… çünkü köpektir!

ÖLDÜRME HAKKI

Devlet, tarih boyunca “öldürme hakkı” üzerinde tekel kurmuş kurum olagelmiştir. Yasalar, bu eylemi bireylere yasaklar ancak devletin temel haklarından biri olarak korur. Çeşitli biçimlerde uygulanan ölüm cezası, pek çok ülkede kaldırılmıştır, yine pek çok ülkede ise “öldürmenin insani biçimleri” üzerinde çalışılmaktadır! Zehirleyerek ya da elektrik sandalyesi arasında “uyutma” da insanlardan hayvanlara doğru yayılan insancıl biçimlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Özyer’in deyimiyle, “Ölümün sanki ölüm değilmiş gibi sunulabilmesi”, öldürme hakkının meşru olduğuna ikna edilmemizin bir yoludur.

Hayvanların “uyutulması” ya da çok salakça bir biçimde kullanılan ötanazinin yasal hak olarak tanınması girişimi, tam da bu bakımdan politiktir. Devletin, insanlar söz konusu olduğunda sınırlanmaya başlanan “öldürme hakkı” hiç olmazsa hayvanlar üzerinde baki kalmalıdır! “Bize öldürülecek bir şeyler lazım, şimdilik köpekleri bulduk, kusura bakmayın!”

Egemen sınıf iktidarları bakımından öldürme hakkı, hayatın yönetilmesi için bulabilecekleri en elverişli araçtır. Burada kendisini gösteren şey, bir toplumu, bir ülkeyi yönetme hırsının ötesinde, bütün bir hayatı yönetme hırsıdır.

Ölüm üzerinden iktidar, ancak hayatın çıkarına hizmet ettiği propagandasıyla birlikte sürdürülebilir. Yaşamak için öldürmek, en berrak ifadesini faşizmde bulan bu slogan, yaşama hakkının yalnızca egemenliği elinde tutanlara özgü olduğu temel düşüncesine dayanır. Birilerinin yaşaması için birilerinin ölmesi, öldürülmesi gerekir!

Gezi direnişimiz sırasındaki sloganımızı uyarlayarak tekrar edebiliriz: Mesele birkaç köpek meselesi değildir!

*Eylül Tuğçe Alnıaçık Özyer, Rezil Kedilerin Yaşamı veya Barınakların Doğuşu: Almanya Örneği, Reflektif/ Sosyal Bilimler Dergisi, 2024, Vol. 5(2). https://dergi.bilgi.edu.tr/index.php/reflektif/article/view/323/197

ÖNCEKİ HABER

Maltepe Belediyesi işçileri: Ücreti çözsek kesilen vergilerle baş edemiyoruz

SONRAKİ HABER

Kara yolundaki çökme, demir yolunu da ulaşıma kapattı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa