Kıbrıs’ta çözüm imkansız mı?
Enerji ihtiyacı ve giderilmesi için harcanan kaynakların büyüklüğü tek adam yönetiminin gözünü Doğu Akdeniz enerji havzasına dikmesine neden oldu.
Fotoğraf: Pixabay
Mustafa YALÇINER
20 Temmuz, Ecevit’in komutasındaki “Barış Harekatı” ya da Türkiye ve KKTC ile utangaçça ilişkiler kuran Azerbaycan, Pakistan, Bangladeş ve Gine gibi birkaç ülke dışında dünyanın hemfikir olduğu Kıbrıs’ın kuzeyinin işgalinin 50. yıl dönümü.
Başta -herhalde üç-beş uçağıyla- C. Bşk. Erdoğan olmak üzere siyasetçisi ve bürokrasisiyle devlet yönetimi KKTC’de olacak. Kuşkusuz geniş bir kadroyla CHP de kendi imkanlarıyla düzenlenecek törenlere katılacak.
Özel, “Ülke içinde eleştiririz ama yurt dışında Türkiye partisiyiz” demiş, açıklamıştı: “Dış politikada yüzde 85 aynı şeyi savunuyoruz. Mesela Kıbrıs...” Yine Özel’in sık sık yinelediği gibi “devleti kuran parti” olmak kolay değil! Genel Başkan seçildikten sonra ilk yurt dışı gezisini Kıbrıs’a yapmış. Bu, devlet geleneğiymiş.
Evet, Türkiye kapitalizminin muktedir ve muhalif temsilci ve sözcüleri Kıbrıs konusunda hemfikirler. Ve böyle olduğu için sorunun çözümü imkansız gibi görünüyor.
*
1974’teki işgali, Erbakan’la koalisyon yapan Ecevit gerçekleştirmişti. Gerekçeleri haklı görünüyordu. Ada sakini Rumlarla Türklere az-çok eşit haklar tanıyan bir anayasanın da kabul edildiği 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarının ardından imzalanan Garantörlük ve Kuruluş 1960 Anlaşması’na aykırı olarak Makarios anayasayı değiştirmeye çalışıyordu. Kıbrıs’ın bağımsız bir ülke olarak ilanından önce kurulan adayı Yunanistan’a bağlama yanlısı EOKA ile Türkiye’nin desteklediği adanın bölünmesini isteyen “Taksim” yanlısı TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) arasında çatışmalar aralıksız sürmekteydi. Kuruluştan önce başlamıştı. Yetmemiş; EOKA’cı N. Sampson, darbecilerin yönettiği Yunanistan’ın desteklediği bir darbeyle Makarios’u devirerek çatışmaları çığırından çıkarmıştı. Ecevit, “Adaya barış götürmek” için düğmeye bastı. Hep Amerikan emperyalizmi sağa sola “demokrasi” götürecek değildi ya!
*
O gün bugündür Kıbrıs fiilen bölünmüş halde. Önce işgalden 6 ay kadar sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1983 sonuna doğruysa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. 1997’de Kıbrıs Cumhuriyeti Rusya’dan Türkiye depolarında çürüyen S-400’lerin bir alt modelini almaya çalıştığında patlayan “füze krizi” sayılmazsa, Kıbrıs’la Türkiye arasında olağan gerginlik sürdü. Ve tabii ki Kıbrıs sorunu, aralarında zaten fır hattı, kıta sahanlığı, batı Trakya gibi sorunlar bulunan iki NATO ülkesi Yunanistan’la Türkiye arasındaki anlaşmazlık ve hatta düşmanlığın başlıca nedenlerinden biri olmaya devam etti. Bu arada 2004’te BM Genel Sekreteri K. Annan’ın adıyla anılan planla adada çözüm arandı ancak bu amaçla iki yakada birden düzenlenen referandumda kuzeyde yüzde 65 “evet”, güneyde ise yüzde 76 “hayır” çıktı ve çözüm bir başka bahara kaldı!
*
Son yıllarda Kıbrıs’la Yunanistan ve Türkiye arasındaki sorunlara Doğu Akdeniz’de bulunan petrol ve doğal gaz dolayısıyla “Münhasır Ekonomik Bölge” (MEB) anlaşmazlığı eklendi.
“Karadeniz’de petrol ve gaz bulundu” diye sık sık “müjdeler” verilerek yatıştırılmaya çalışılan enerji ihtiyacı ve giderilmesi için harcanan kaynakların büyüklüğü tek adam yönetiminin gözünü Doğu Akdeniz enerji havzasına dikmesine neden oldu. Şimdiden İsrail ve Mısır Akdeniz’de enerji üretimine başladı, Kıbrıs İtalyan Eni ve Exxon Mobil’in aralarında olduğu enerji tekellerine 13 parselde arama ruhsatı verdi. İsrail’le Mısır gelişkin bir doğal gaz anlaşması imzalarken, Akdeniz’in kıyı ülkeleri Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Mısır ve Filistin 2019’da bir Doğu Akdeniz Gaz Forumu oluşturdu. Türkiye’nin tepkisi Libya’nın şimdi artık başbakanı değişmiş olan iki hükümetinden birisiyle aynı yıl bir MEB imzalamanın yanı sıra İtalyan ENİ’nin araştırmalarını savaş gemileriyle engelleme ve tartışmalı bölgelere araştırma-sondaj gemileri gönderme oldu.
Ancak bu hamleleri Türkiye’yi tecride götürdü. ABD, başta Fransa ve İtalya olmak üzere Avrupa ülkeleri ve yaptırım kararı alarak AB ile Rusya düzeyleri farklı tepkiler verip kimi açıktan kimi aba altından sopalar gösterdi. Tepkilerin ardından konuyla ilgili herhangi açıklama yapılmaksızın Türkiye’nin arama ve sondaj girişimleri bıçakla kesilir gibi durdu.
Kıbrıs ve Akdeniz’in sadece tartışmaların değil, çatışmaya ramak kalan hamlelerin odağı haline gelişi, öncelikle emekli amirallerin inisiyatifiyle “mavi vatan” kavramının geliştirilmesini ve kavramlaştırılmasını getirdi. Artık “vatan” sadece kara parçası değildi, denizleri de kapsıyordu ve KKTC “mavi vatan”ın temel bir parçasıydı.
Yüksek perdeden sözler ediliyor edilmesine ancak icraat yok!
*
Peki, Kıbrıs’ta çözüm imkansız mı? Ölüme bile geçici olsa da çözümler oluşturulmaya çalışıldığı düşünülürse, tabii ki imkansız değil; ancak herhalde milliyetçiliğin ve dayanağı olan kapitalizmin üstesinden gelinmesi ve en azından tarafların birinde devrim olmasıyla imkan dahiline girecek görünüyor.