"Türkiye Kuzey Kıbrıs’ta ‘aktif yönetim’ halinde"
Türkiye’de iktidar açısından bir barış ya da çözüm arayışından bahsetmek mümkün olmadığı gibi kendi ekonomi politikalarını, siyasi anlayışını Kuzey Kıbrıs’a taşıyor.
!["Türkiye Kuzey Kıbrıs’ta ‘aktif yönetim’ halinde"](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/267372.jpg)
Fotoğraf: T.C. Cumhurbaşkanlığı
Nisa Sude DEMİREL
Kıbrıs’a yönelik ‘Barış Harekatı’nın 50. senesinde başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel Kuzey Kıbrıs’a ziyaretlerini gerçekleştiriyor. Senelerdir ‘yavru vatan’ olarak anılan ve Türkiye’ye bağlı bir ada parçası olarak görülen Kuzey Kıbrıs’a yönelik müdahaleci politikalar AKP iktidarında da katlanarak sürüyor. Türkiye’de iktidar açısından bir barış ya da çözüm arayışından bahsetmek mümkün olmadığı gibi kendi ekonomi politikalarını, siyasi anlayışını Kuzey Kıbrıs’a taşıyor. Türkiye yönetiminin Kuzey Kıbrıs’taki varlığının müdahaleden öte yönetim boyutunda olduğunu söyleyen Gazeteci Aysu Basri Akter, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki varlığına dair sorularımızı yanıtladı.
ÖNCE ECEVİT PORTRELERİ İNDİRİLDİ
Türkiye’nin Kıbrıs’la her zaman yakın ilişkileri olduğunu ifade eden Akter, bu yakın ilişkinin harekat öncesinde de olduğunu vurguluyor. Çeşitli kültürel bağlar ve süren ilişkilerin Kuzey Kıbrıs yurttaşlarının tavrını da etkilediğinin altını çizen Akter, “Bu nedenle 20 Temmuz’daki harekatın da ikinci harekatın da Kıbrıslı Türkler tarafından istekli bir şekilde karşılandığını biliyoruz” diyor. Harekatın ardından uzunca seneler Kuzey Kıbrıs’ta pek çok evde Bülent Ecevit portreleri olduğunu, özellikle daha eski evlerde uzunca süreler fotoğrafların durduğunu anlatan Akter, Kıbrıs Türklerinin bu harekata bakış açısındaki değişikliği şöyle anlatıyor: “Neredeyse 2003’e kadar durum böyleydi. Ancak Annan planı mitingleri, Kıbrıs halkının çözüm istemi, Ecevit’in ‘Kıbrıs’ta Türkler olmasaydı da bizim için önemli olurdu’ gibi söylemleri durumu değiştirdi. Evlerin duvarlarındaki Ecevit fotoğrafları bir tepki olarak indirilmeye başlandı.”
"ADADAKİ YETKİLİLER YÖNETİM GİBİ DAVRANIYOR"
Akter’e göre, bu sürecin ardından Kuzey Kıbrıs’ta Recep Tayyip Erdoğan’ın yıldızı parlamaya başladı. Çünkü Erdoğan adanın her iki tarafının da yaşadığı sıkıntılardan, adanın birleşmesinden bahsediyordu. Bu şekilde halihazırda yakın olan ilişkiler perçinlendi. Bu süreden itibaren de başta Kıbrıs sorunu olmak üzere, Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’nin varlığının bir müdahaleden de öte ‘aktif bir yönetime’ dönüştüğünü vurgulayan Akter, Kuzey Kıbrıs’ta 2020’de gerçekleşen seçimleri hatırlatıyor. Özellikle Türkiye ve Kuzey Kıbrıs arasında imzalanan birtakım mali protokollerin etkili olduğundan bahseden Akter, “Kuzey Kıbrıs’ta yönetimin imzaladığı, Meclisten geçirdiği protokoller bunlar. Bu protokollerde çeşitli konulara ilişkin takvimlendirilmiş bazı projeler bulunuyor. Örneğin özelleştirme projeleri. Bu protokoller kapsamında adada bulunan mali yardım ekipleri neredeyse bir gölge yönetim gibi davranıyor” diye konuşuyor.
"SİYASİ PARTİ KONGRELERİNE KADAR MÜDAHALE EDİLİYOR"
Kuzey Kıbrıs’ta yapılacak külliye projesini Kuzey Kıbrıs yetkililerinin değil, bir 20 Temmuz ‘kutlamasında’ Erdoğan’ın duyurduğunu hatırlatan Akter, durumu şöyle açıklıyor: “Konu sadece bu da değil. Yani İslami bir anlayışla neredeyse bir şehir olarak inşa edilecek külliye Türkiye iktidarınca duyuruluyor. Konu Türkiye’nin bir fikir beyan etmesinden öte. Siyasi partilerin iç kongrelerine kadar Türkiye’nin müdahalesi konuşuluyor bugün. Örneğin önümüzdeki haftalarda şu an yönetimdeki Ulusal Birlik Partisinin kurultayı düzenlenecek. Bu kurultaydan önce Türkiye’nin birden fazla adaylı seçime izin verip vermeyeceği, hangi adayı destekleyeceği tartışılıyor.”
Akter’e Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki varlığının Kuzey Kıbrıs halkını nasıl etkilediğini sorduğumuzda ise Akter hem tepki çektiğini hem de normalleştirildiğini aktarıyor. 1974’ten sonra izlenen nüfus politikasıyla ‘74’ten sonra adaya yerleştirilenler ve daha da sonra yerleştirilenler açısından farklı durumlar olduğunu ifade eden Akter, “Daha sonra yerleştirilenler açısından etkili bir entegrasyondan bahsetmek çok zor. Özellikle bu grupları Türkiyeli yetkililer kolayca yönlendirebiliyor. Ama onun dışında Türkiye’nin aktif bir yönetime dönüşen varlığına yönelik bireysel tepkiler var. Yani tanınmıyor olsa da buranın sonuçta kurumsal bir yapılanması var. Ancak süregelen politikalar nedeniyle demokrasinin tam olarak içselleştirildiğinden bahsedemeyiz. Bireysel tepkiler, yakınmalar olsa da ‘Türkiye’ye rağmen’ bir şeye karşı çıkmak burada epey zor” diyor.
Türkiye’nin hamlelerinin kendi egemenliği açısından açık ve anlaşılır olduğunu söyleyen Akter, “Kuzey Kıbrıs’a ciddi bir ekonomik kaynak aktarıyor. Bu ekonomik kaynakların nereye harcanacağını, alanını, miktarını seçerek kendi siyasetini yayıyor. Örneğin müfredata müdahale ederek dincileştiriyor, kendi istediği yapıları yaygınlaştırıyor. Başta Erdoğan olmak üzere yetkililer bunu gizlemiyor da. Örneğin ‘Adadakilerin yeterince dini inancı yok’ diyebiliyor. Kendisi için son derece stratejik olan bir toprak parçasında kendi egemen siyasetini yaygınlaştırıyor” ifadelerini kullanıyor.
"KARA PARA ‘SINIFSAL ANOMALİLER’ OLARAK ORTAYA ÇIKIYOR"
Bugün Kıbrıs’ın önemli sorunlardan olan kara parada ise başta Türkiye olmak üzere çoğu ülke açısından adanın köprü görevi gördüğünü aktaran Akter, “Emlak piyasasındaki ve yapı sayısındaki fahiş artıştan dahi bu görülebiliyor. Bu birtakım sınıfsal anomalilerle de ortaya çıkıyor. Örneğin Kuzey Kıbrıs’ın neredeyse bir üçüncü dünya ülkesi seviyesindeki altyapısına sahip olan bazı sokaklarında ultra lüks rezidanslara, araçlara rastlamak mümkün. Ancak bunlar resmi düzeyde yeterince sorgulanamıyor. Dünyayla paralel olarak sadece Kuzey’de değil, Güney Kıbrıs’ta da bu sorun artıyor. Yalnızca Güney Kıbrıs uluslararası raporlara yansırken Kuzey’de yansısa bu sorunun ne derece büyük olduğu görünür” diyor.
Evrensel'i Takip Et