23 Temmuz 2024 04:30

Sincan'dan bir fabrika işçisi: Mülteci düşmanlığında kazanan kim?

Hükümet mülteci meselesini para kazancı için koz olarak kullanırken, sanayilerde en pis işlerde çalışıp ucuz iş gücüyle patronların sermayesini büyüten mülteciler mi suçlu?

Fotoğraf: Evrensel 

Paylaş

Fırat ÇOBANOĞLU
Sincan’dan fabrika işçisi

Bir aydır süren ırkçı-şoven gündem işçiler arasında çok hızlı gündeme oturdu. Bozkurt işareti, mülteciler, Suriye’de inen bayrak gibi olaylar etrafından milliyetçi duygular kabararak -kabartılarak- linçlemenin de ötesine geçerek saldırıya dönüştü. İşçiler tarafından hızla kabul gören bu saldırılar destekleniyor ve kendi ana gündemlerini bir anda değiştirebiliyor. Dün ücret konuşurken bir gün sonra vatan-millet-Sakarya etrafında birleşiyor. “Üstünler” kendilerinden olmayanları artık ülkede istemediğini ve sosyal medya kanalları ile birlikte bunu hem pompalayarak hem de her yerde buna dair videoları yayarak “kendince” örgütlüyor.

Sermaye regülatörü olarak kullanılan mülteci meselesi milliyetçiliğin de kolay örgütlendiği bir mesele olarak karşımızda duruyor. Bu sorun karşısında en ılımlı olan işçinin bile hakaretlerle başlayan cümleleri veya “tamam kötü koşulları ama ...” diyerek sürekli sorunu mülteci ve kendi cephesinde tartışıyor.

İŞÇİ SINIFINI BÖLMENİN ARACI

Emperyalistlerin, bu dönem tanıklık ettiğimiz, Ukrayna-Rusya ya da İsrail- Filistin savaşlarını organize ve finanse etmesi, uzun yıllardır varlığını koruyan Suriye meselesi gibi uluslar-mezhepler-tarikatlar boyutunda görünen ama içeriği açısından sermaye savaşları kapitalizm koşullarında her zaman varlığını korumak zorunda. Çünkü kapitalizm eşit ve sıçramalı gelişir. Ulus çıkarı diyerek diğer ülkelerde pazar kavgaları yaratarak milliyetçi-şoven bir iklimde düşmanlıklardan yararlanarak kendi sermayesini büyütmeyi hedefler.

İşçiler arasında milliyetçilik üzerinden bir propaganda yapmak devletin en temel kullandığı araçlardan bir tanesi. “İşimizden ettiler”, “Memleketlerine dönsünler” ve son olarak en yaygın biçimiyle “Bu misafirlik uzadı” söylemleri fabrikada işçiler arasında çok yaygın bir görüş. Geçen sene yaşanan depremde bile ikinci gün mültecilere yapılan şiddet daha fazla konuşulur haldeydi. İşçiler arasında bu dönem kaynayan “Geçinemiyoruz” kazanı içerisinde ek zam ve vergide adalet söylemleri büyürken hükümetin imdadına yine milliyetçi temelli propaganda yetişti. Bir gün önce vergideki adaletsizliği konuştuğumuz işçiler arasında hızlıca yer buldu.

Fabrikada tartışırken “Gitsinler” deyip buna hiçbir önerisi olmayan işçiler, Suriye başta olmak üzere diğer ülkelerdeki savaşın nedenini ve bunun etkilerini görmüyor. Onlar için sadece kaçanlar ve buradaki “huzurumuzu” bozanlar var. Ancak orada büyük emperyalist güçler ve Türkiye neden var? Neden bu savaş hiç son bulmuyor? Mülteci meselesi hükümet tarafından para kazancı için koz olarak kullanılıp; sanayilerde en pis işlerde çalışırken ve bunlardan en önemlisi ucuz iş gücünü sağlayıp patronların sermayesini büyütürken suçlu olan mülteciler mi? Bu çerçevedeki tartışmalar işçiler arasındaki bütünlüğü bozmanın propagandası olarak kullanıldı. “Mülteci istemiyorum” diyenler arasında fabrikalarında çalıştıran patronlar da bulunuyor.

Diğer bir yandan milliyetçiliğin kışkırtıldığı diğer gündem milli maç oldu. Yapılan bozkurt işareti ile tartışma ekseni mülteci meselesinde olduğu gibi milliyetçiliği hararetlendirmenin aracı olarak kullanıldı. İşçiler içinde geçtiğimiz dönemler açısından “Cepsiz olur ama yüreksiz olmaz” kadar ileriye gitmese de hâlâ yerini koruyor. Burjuva siyasetinin parçası olan bu hamasi söylemleri kullanmak; işçiler açısından kendi talep ve isteklerinin önüne geçip ayrım ve duygularla kendi sistemini güvenli bir şekilde devam ettirebilmek için kullanıyor. Molalarda “Aslanım bozkurt işareti ile bütün ülkelere meydan okudu” diyen işçiler bulunuyor. Ancak maç dönemi “Bizim bizden başka dostumuz yok” diyen işçiler aynı bantta diğer uluslardan işçilerle kardeşçe çalışıyor. Ekmek bölüyor, dertleşiyor ve kafa kafaya verip ekonomik sorunlarını tartışıyor.

SERMAYE BÜYÜRKEN İŞÇİLER KAYBEDİYOR

Hemen kısa bir göz atmak gerekirse 2024’ün ilk üç ayında 2 milyar 481 milyon 83 bin TL, işçi başına net kârı 81 bin 448 TL olan Ülker; Sincan OSB’de işten çıkartılan onlarca işçi, yoksulluk sınırının altında alınan ücretler, vergiden beli bükülenler aynı milliyetin evlatları mı oluyor? Diğer bir başka örnek olarak Manisa’da Çin tekeli, elektrikli araç üretiminde 1. sıradaki BYD, “insanlık namına mı” fabrikasını kuracak. Ucuz iş gücü kullanımı ve bütün ayrıcalığıyla emperyalistlere kapısını açan Türkiye, kendi işçisine ücrete zam için neden sırtını dönüyor? Bir yandan Ankara, İstanbul, Adana gibi büyük fabrika şehirlerinin sanayi odası başkanlarının iki-üç yılda hiç vergi vermemesi diğer yanda ise her ay maaş bordrosunda neyin nasıl vergiye kesildiğini anlamaya çalışan işçiler.

Emperyalizm döneminde dünya topraklarının paylaşımı ve yeniden paylaşımı hiç durmadan devam etmek zorunda. Suriye, Filistin, Ukrayna gibi birçok ülkede sıcak savaş devam ederken içeride ve diğer ülkeler çapında ırkçı-şoven-milliyetçi söylemler büyüyor ve bu partiler iktidara geliyor.

İşçiler başta olmak üzere hiçbir patron bizim çıkarımıza hareket etmez, edemez. Bizim çıkarımıza olan ise birbirimizden alacağımız enternasyonal gücün kendisinde yatıyor. İtalya, Belçika ve İspanya liman ve taşımacılık işçileri nasıl İsrail’e silah göndermeyi reddettiyse bizim de bu dayanışmaya ihtiyacımız var. Öfkemizi diğer ülkelerin işçilerine ve mültecilerine değil, bu savaşı yaratarak bizleri soyan patronlara yöneltmeliyiz.

ÖNCEKİ HABER

Şişli Belediyesi işçileri: Emeğimizin karşılığını eksiksiz ve tam istiyoruz

SONRAKİ HABER

CHP'li Nazlıaka: Kadınlar için soyadı düzenlemesi 9. Yargı Paketi'nden çıkarıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa