24 Temmuz 2024 07:00

Bozkurt sanrılarıyla kampüslerimizde yüzleşmek

Bozkurt işareti varoluşu gereği girdiği toplulukları dağıtan ayrıştırıcı bir anlama sahiptir. “Kendinden olmayana” karşı saldırgandır, üzerinde katliamların izini taşır.

Fotoğraf: Bilkent Üniversitesi Öğrencileri

Paylaş

Bilkent Üniversitesi öğrencisi

 

Merih Demiral’ın Türkiye-Avusturya arasında oynanan maçta yaptığı bozkurt işaretinin Türkiye’deki milliyetçi akımların sembolü olduğu son Genç Hayat sayısında tartışılmıştı.[1] Milliyetçilerin tartışmayı bozkurt simgesini “kültürel bir imge” olarak ele alarak sürdürmeye çalışmasının konuyu hatalı ve hatta zararlı bir yere çıkardığını düşünüyorum. Bu çerçevede “2 Temmuz Madımak Katliamı’nın yıldönümünde yapılan bozkurt işareti Türkiye için bir kültürel değer mi? UEFA’nın cezası ve Türkiye’den gelen tepkiler kültürel öneme sahip bir simgeyi mi hedef aldı?​” sorularının düştüğü yeri; bu gündemin günlük yaşamdaki, okullarımızdaki karşılığının bir örneği olarak Bilkent üzerinden gözlemleyebiliriz.

TÜRKLÜĞÜN SEMBOLÜ BOZKURT SEMBOLÜ MÜ?

UEFA’nın verdiği ceza, Türkiye’deki birçok kişi tarafından Avrupa’daki “Türk ırkçılığının” yansıması olarak okundu. Başta AKP iktidarı ve milliyetçi partiler buradan bir mağduriyet çıkardı. Bu mağduriyet, bozkurt işaretinin “tüm Türklere” ait bir işaret olduğu ve UEFA’nın tüm Türkleri mahkûm ettiği şeklinde temellendirilmeye devam ediliyor. Bir sermaye kurumu olarak UEFA’nın Türkiye’deki faşist hareket karşısında set kurmayı amaçladığını iddia etmiyorum. UEFA’nın gelen tepkilerden dolayı böyle bir karar verdiğini ve geniş kesimlerin milliyetçi akımlara doğru bir tepkiselliğinin olmasının en büyük sebebinin bu akımlara karşı verilen mücadelenin sonuçlarından kazanılan belirli bir burjuva demokratik ortam olduğunu düşünüyorum. Bozkurt işaretinin anlamına dair yapılan tartışmaları Türkiye’deki demokratik ortama karşı yapılan bir saldırı olarak nitelemek de mümkün. Bu saldırıyı hem ekonomik kriz ve derinleşen yoksulluk koşullarında, hem de yükselen milliyetçi eğilimlerin ışığında incelemek gerekiyor.

Almanya sokaklarında yapılacak bir Nazi selamının ve Madımak Katliamı’nın yıldönümünde yapılan bozkurt işaretinin ideolojik olarak durduğu yer farklı değil. Bir Nazi selamının oluşturduğu tepki ve dehşetin bozkurt işareti karşısında oluşmaması, katliamlarla dolu Türkiye tarihiyle yüzleşmememizden ileri geliyor. Bozkurt simgesinin “kültürel değeri” üzerinden tartışılmasını tartışmayı tarihsel ve somut koşullardan koparması sebebiyle yanlış buluyorum. Bu, Nazilerin kullandığı gamalı haç sembolünün tarihsel “önemini” bu sembole politik anlamından dolayı şiddetle karşı çıkan bir Yahudi yurttaşa anlatmak kadar gülünç.

YENİDEN YAZILAN SEMBOLLER KAMPÜSLERE ULAŞIYOR

Irkçı ve faşist sembollerin anlamlarının yeniden yazılma çabasının kampüslere ulaştığını da izlemek mümkün. Örneğin, Gazete Bilkent’te, futbol maçından altı gün sonra yayımlanan bir yazıda, bozkurt işaretinin Avrupalılar tarafından “aşırı sağ” olarak nitelendirildiğini ve bu cezanın Türklere karşı ırkçılık olarak yorumlandığı ifade ediliyor.[2] Bir destanda anlatılan hayvan olarak kurt imgesiyle Türkiye tarihinde yalnızca ırkçı “aşırı sağ” hareketin kullandığı el işaretini aynı anlama sokmaya çalışmak yersiz fakat bilinçli bir çarpıtma. Bu simgeler aynı olsa dahi, sanki son elli yıl hiç yaşanmamış gibi bu işaretin ifade ettiği anlamların görmezden gelinmesi mümkün değil.

Gazete Bilkent’teki yazının yazarı, “bizim için bozkurt Türklüğü temsil ediyor” dese de buradaki “biz”in kim olduğu belli değil. Siyaset-üstü bir “biz” tarifindeki ısrarına karşın “biz” demeden önce işaretin Ülkü Ocakları tarafından benimsendiğini kabullenişi ortada. Devamında Fransa’nın horoz amblemiyle bozkurdun karşılaştırılması, sinsice yerleştirilen “bizin” tek tipleştirici saldırganlığını gizlemeye ve hafızamızdaki faşizmi unutturmaya yönelik beyhude bir çaba gibi duruyor.

Yazarı; ilerideki yazılarında Ankara’nın tiftik keçisi, Van kedisi, Sivas kangalını tartışmaya ve neden Türkiye’de kültürel ve toplumsal öneme sahip bu hayvanların değil de özellikle bozkurdun ırkçılıkla ilişkilendirildiğini incelemeye davet ediyorum.

Bozkurt simgesi, “Türklük,” Atatürk’ün bozkurt simgesini kullanıp kullanmaması, Cumhuriyet tarihi veya hayalî bir “biz” öznesi; hiçbiri iddia edildiği gibi siyaset-üstü bir anlama sahip değildir. Bir işaretin ırkçı anlamlar taşımadığını anlatmak için bu kadar yazıp çizmek gerekiyorsa, bu işaretin ne anlam ifade ettiğini anlayıp anlamadığımızı sorgulamalıyız.

Gazete Bilkent’teki yazısında “İslami görüşe sahip insanların” bu işaretten rahatsız olduğunu ifade ederken yazar, aslında bu işaretin anlamına dair önemli bir tespitte bulunuyor. Bozkurt işareti ve anlamı, varoluşu gereği ayrıştırıcı bir anlama sahiptir. Girdiği toplulukları dağıtır: bu isterse dini görüş üzerinden birleşmiş insanlar olsun, ister sınıf üzerinden. “Kendinden olmayana” karşı saldırgandır, üzerinde katliamların izini taşır.

Ekonomik krizin artışı ve yoksulluğun derinleşmesiyle beraber milliyetçi akımların Türkiye'de yükseldiğini görebiliyoruz. Temmuz zamlarının yapılmadığı bir dönemde futbol sahasında yapılan bir bozkurt işareti, Kayseri'de gerçekleşen pogromlar gibi örnekler dikkatlerimizi sermayenin baskısından uzaklaştırıyor. Yoksulluğa karşı birleşmemizin en kritik olduğu anda sermayenin çıkarları doğrultusunda ayrımlara sürükleniyoruz.

 

KAYNAKÇA:

[1] https://www.evrensel.net/haber/522902/sahadan-sosyal-medyaya-nefretin-yeniden-uretimi

[2] https://gazetebilkent.com/tarih-2/neslihanm/turklerin-bozkurtunun-tarihi/

ÖNCEKİ HABER

Düztepe işçi durağında servis kazalarını konuştuk: Tedbirsizlik, ihmal, kâr hırsı

SONRAKİ HABER

Öldürmek neyi çözer?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa