24 Temmuz 2024 00:30

Artan servet mi, enflasyon mu?

Sermaye tarafına uygulanan aflar ve teşvikler sayesinde Türkiye, kişisel servet artışında dünyada birinci sırada yer alıyor.

Görsel: Wikimedia Commons, Fotoğraf: AA | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Nazlı TAŞ

Memduh BİLGİLİ

ODTÜ

 

 

Geçtiğimiz günlerde İsviçre menşeili UBS tarafından “2024 Küresel Servet Raporu” yayınlandı. Rapora göre Türkiye, kişisel servet artışında hem ABD doları hem Türk lirası cinsinde dünyada birinci sırada yer aldı. 2022 ve 2023 yıllarında Türk lirası cinsinden kişisel servetlerde yüzde 157,78 büyüme sağlanırken ABD doları cinsindense yüzde 63,2 oranında bir büyüme gerçekleşti. Diğer bir yandan ENAG verileri göz önüne alındığında bu servet artışının hepimiz için olmadığı aşikâr. Alım gücünü ölçmek için kullanılan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) incelendiğinde 2022 yılında enflasyon yüzde 132,55 seviyesindeyken 2023 yılındaysa enflasyon seviyesi yüzde 127 olarak gerçekleşti. Temel tüketim ürünlerinin fiyat artışlarını göz önüne aldığımızda karşımıza çıkan tablo, emekçilerin ve öğrencilerin hayatlarında mutlak bir yoksullaşmanın katmerlenerek ilerleyişi. Bir yandan kişisel servet artışında dünya lideri olan Türkiye, hem 2022 hem 2023 yıllarında tartışmasız olarak Avrupa’nın en yüksek enflasyona sahip ülkesi olarak emek-sermaye çelişkisini bir kez daha afişe ediyor. Peki Türkiye’nin yüzde 75’ini oluşturan emekçi kesim mutlak bir yoksullukla boğuşurken Türkiye tekelci sermayesi nasıl servetine servet katmakta bu denli başarılı?

MİLYARDERLER YİNE VERGİDEN MUAF

Bir örnek olarak Forbes’un 38. kez yayınladığı milyarderler listesine 24. sıradan katılan Selçuk Bayraktar’ın yönetim kurulu başkanı olduğu Baykar Makine, 2019’da devletten aldığı 600 milyon Türk lirasını aşan teşviğin 2022’de karşılığının 1,3 milyar olması nedeniyle ancak yarısını geri ödedi. Başka bir örnek olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından TBMM’ye sunulan 2024 yılı hükümet bütçesi planına göre vergi indirimi, muafiyeti, istisnası; vergi harcamaları adı altında sermaye kesiminden 2024’te 2 trilyon 210 milyar TL’lik bir vergiyi tahsil edilmeyecek. Bu miktar 2024-2026 yıllarını kapsadığında 8 trilyon 211 milyar TL’yi bulacak.

ENFLASYON SEBEP, SERVET SONUÇ MU?

Emekçiler artan enflasyonun etkisini her geçen gün artarak hissederken sermaye tarafına uygulanan aflar ve teşvikler sayesinde Türkiye, kişisel servet artışında dünyada birinci sırada yer alabiliyor. Bunun iç dinamiğini incelediğimizde kendi kendisini besleyen bir ekonomik yapının iktidar ve sermaye eliyle güçlendirildiği anlaşılmakta. Yüksek kâr ve dolaylı vergi bir politik tutum olarak iktidar tarafından önümüze sunulduğunda bunun arka planında ciddi bir enflasyonel yapı oluşmakta. Bu yapının bir tarafında kâr ve vergiyle şişen fiyatlar, diğer yandan şişen fiyatlarla tahsil edilen vergiler ve likit forma sokulan yüksek hacimli kâr gelirleri. Fiyatların maliyetlerinden ziyade hem devletin sermayedara vermek istediği teşviğe finansman sağlayabilmesini mümkün kılacak vergiler, hem de kapitalizmin fırsatçı karakterinin bir çıktısı olarak yüksek kârlar bir ürünün fiyatının yüzde 90 üzerinde belirleyicisi oluyorlar. Türkiye enflasyonunun ana sebepleri olarak saptayabildiğimiz yüksek kâr marjı ve dolaylı vergiler, enflasyon sarmalının pekişmesine en ciddi katkıyı sağlayan unsurlar. Bu raddede teşhir olmuş bir gerçekliği rejimin dahi reddedemediği günümüz koşullarında biriken servetin aslında enflasyonun sebebi olduğunu tespit edebiliyoruz. Öbür yandan yüksek enflasyonun tüketici ve emekçi kesimlerde yarattığı bozuk fiyat algısı, alışverişlerin sonucunda yüksek kârların ve vergilerin tahsil edilmesine olanak sağlamakta. Bu noktada enflasyonun asli sebebinin emekçi kitlelerin kıt kanaat geçinmesi değil, imalat ve finans sektörlerinin açgözlü karakteristiği olduğu anlaşılabilmekte.

ENFLASYONUN SEBEBİ MALİYETLER DEĞİL, PATRONLAR VE HÜKÜMETTİR!

Hazine eliyle oluşan enflasyonu incelediğimizde bütçenin vergi yükü, dolaylı vergiler aracılığıyla halkın sırtına bindiriliyor. Bir ürünün neden pahalı olduğunun gerekçesi yüksek ücretler de değil, pahalı sermaye ve hammadde hiç değil. İki liralık her ödemenin bir lirasının hükümete, yetmiş beş kuruşunun sermayeye gittiğini göz önüne aldığımızda yirmi beş kuruşluk maliyetin enflasyonun sebebi olmadığını algılaması güç değil. Enflasyonla mücadele etmek bir kenara dursun, hükümet enflasyonu bir politik araç olarak kullanıp milli serveti yerli ve milli sermayeye transfer ediyor. Milli servetin transferinde Mehmet Şimşek politikaları enflasyonist ortamın en ciddi gerekçelerinden bir tanesi olan bütçe açığının kapatılmasına büyük ölçüde katkı sağlayabilecek vergilerden vazgeçerken elbette ki bir ekonomik ajandaya sahip. Dış ve iç borçlanma hacimlerinde rekor üstüne rekor kıran sermaye ve iktidar, vergilerle bir yandan küresel tedarik zincirinin tıkır tıkır işlemesini sürdürebilmek adına canhıraş çabalarken diğer yandan kontrollü ekonomi deneyinde enflasyonla mücadele ediyormuşçasına rol keserek potansiyel emeğe ipotek koydurarak borçluluk vasıtasıyla bağımlılık ilişkilerini derinleştiriyor. Tam bu noktada derinleşen krizler ve borçlar karşısında emekçilerin ve öğrencilerin talebi gayet net. Servet vergisi alınsın, sermaye teşvikleri ve vergi afları iptal edilsin.

ÖNCEKİ HABER

Obezite sağlıksız beslenmenin, sağlıksız beslenme eşitsizliğin sonucu

SONRAKİ HABER

Fransa’da seçimler: NFP ne yapacak?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa