Fransa’da seçimler: NFP ne yapacak?
Yeni Halk Cephesi’nin iki seçeneği var: koalisyon kurarak içindeki sosyalist unsurlarını törpülemek veya azınlık hükümeti kurarak yönetim kriziyle baş başa kalmak.
Fotoğraf: FSU
Sıla BULANIKLI
ODTÜ
Fransa’da sol partilerin birleşmesiyle oluşturulan Yeni Halk Cephesi, yapılan erken parlamento seçimlerinin ikinci turunda 188 koltuğa sahip olarak mecliste en fazla koltuğu kazanan ittifak oldu. Onları ikinci sırada takip eden Emmanuel Macron önderliğindeki Ensemble 161 koltuk, üçüncü sıradaki aşırı-sağ partisi Ulusal Birlik ve müttefikleri 142 koltuk elde etti. Fransa’nın sol seçmeni Yeni Halk Cephesi’nin bu önemli başarısını meydan ve caddelerde şarkılarla, şölenlerle kutladı. Fakat bu coşkulu bayram havasının ötesinde Fransa halkını neler bekliyor olacak, söylemesi oldukça güç.
Öncelikle, seçimin asıl kazananının aşırı sağ olduğunu söyleyen merkez sağ ve belli sol grupların, mübalağalı bir üslupla bunu dile getiriyor da olsa, bu yargıda haklılık payları olduğunu düşünmemek elde değil. 2022 parlamento seçimlerinin birinci turunda 4,2 milyon, ikinci turunda 3,6 milyon oy alan Ulusal Cephe’nin, 2024 seçimlerinin birinci ve ikinci turlarında 10 milyondan yüksek oy alarak Yeni Halk Cephesi’ne oy bazında 3 milyon fark attıkları ve birinci geldikleri düşünülürse, bu durumun ezilen gruplar ve sol partiler için iç açıcı bir resim çizdiğini düşünmek bir hayli zor. Sağın küresel çapta seyreden yükseliş trendinde Ulusal Birlik örneği bize tehlikenin ciddiyetini hatırlatıyor. Bunun ötesinde, Yeni Halk Cephesi’nin zaferinde, sol değerlere sahip partilerin burjuva demokrasisi içinde oynadığı oyunda belli kurallara uymak zorunda olduğunun da izlerini görüyoruz. Seçim sürecinde bu durum merkez-sağ Ensemble ile Yeni Halk Cephesi’nin aşırı sağa kurduğu baraj stratejisiyle baş gösterdi. Ulusal Birlik ’in kazandığı oylara oranla koltuk sayısını düşürmek isteyen bu iki parti, kritik bölgelerde aşırı sağ dışındaki en popüler adayı desteklemek uğruna kendi adaylarını çekerek karşı baraj kurdular ve başarılı oldular.
YENİ HALK CEPHESİ’NİN ÖNÜNDE İKİ YOL VAR
Geçtiğimiz günlerde Fransa’nın en büyük yedi sendikasının bir araya geldiği toplantıdan çıkarılan sonuç bu durumu çok iyi ortaya koyuyor: “Ya mücadelelerimizle desteklememiz gereken bir Yeni Halk Cephesi azınlık hükümeti olacak ya da mücadele etmemiz gereken liberal bir hükümet.” Yeni Halk Cephesi’nin gelecekte iki seçeneği var: sol-liberal merkez partilerle koalisyon kurarak içindeki sosyalist unsurlarını törpülemek pahasına pazarlık masasına oturmak veya azınlık hükümet olarak Fransa halkını bir yönetim kriziyle karşı karşıya bırakma ihtimalini göğüslenmek. Yeni Halk Cephesi’nin karşı karşıya kaldığı bu açmaz, merkez burjuva siyaseti içindeki çoğu sol ve sosyalist partinin ikircikli kaderini de bize gösteriyor. Burada değinilmesi gereken noktalardan biri de Fransa’nın Beşinci Cumhuriyetiyle benimsediği “rasyonelleştirilmiş parlamentarizm” ilkesinin getirdiği siyasi kültür ve normlar. Koalisyon hükümetlerini oldukça verimsiz kılan, parlamentoyu siyasi çıkmazlara sürükleyen bu sistem, yasama gücünü ancak tek bir partinin çoğunluğu alabildiği koşullarda istikrarlı kılabilecek şekilde tasarlandığı için, Yeni Halk Cephesi’nin geleceğine baktığında olası yönetim krizi ihtimallerini görmek hiç de zor değil. İşte tam burada yönetim krizlerinin sağın yükselişiyle ilişkisini açıklamak gerekiyor. Kapitalizmin sömürüye dayalı bir ekonomik sistem olması, bu sistemin kitlelerde meşruiyetini sağlamak için belli siyasi ve kültürel mekanizmalara gereksinim duymasını da beraberinde getiriyor. Bunun merkez siyasetteki karşılığı, kitlelerin belli haklar talep etmesini sağlayan seçim ve parti gibi unsurların “demokrasi” ve “çoğulculuk” yanılsaması vermesiyken, gerçeklik bunun çok daha ötesinde kalıyor. Çünkü kapitalist birikim mantığıyla demokratik siyaset birbiriyle neredeyse her zaman gerilimli ve çelişkili bir şekilde ilişkileniyor ve kapitalist demokrasiler, hem sosyal güvenlik ve refah haklarına yönelik halktan yükselen talepleri hem de piyasa ekonomisinin gereksinimlerini sürekli olarak karşılayamıyor. Meşruiyet krizi tam olarak bu temel çelişkiden doğuyor. Avrupa’da tarihsel olarak yaşanan meşruiyet krizlerine baktığımızda, sağın zaferiyle sonuçlanan senaryolar görüyoruz. Bunun en iyi örneklerinden biri olarak 1980’lerin İngiltere’sinde Yeni Sağ’ın bireyselci, piyasa yanlısı değerler etrafında kurguladıkları neoliberal hegemonik projenin başarısı gösterilebilir. Margaret Thatcher ve Yeni Sağ’ın bu başarısı, meşruiyet krizlerinden çıkış noktasını sosyal adalet ve refah devletinin karşısında bireyselciliği, piyasayı ve muhafazakâr değerleri savunarak egemen söylemi yeniden kurgulamakta görmesinden kaynaklanıyordu. Muhafazakâr Parti, gücü ele geçirdiği anda neoliberal politikaları uygulamaya başlayarak örgütlülüğe ket vurdu. Bu durum hızlı ve dolaşan sermayenin, doğası gereği yeterince dinamik/hareketli olamayan emek gücüne ağır darbeler vurmasının önünü açtı. Günümüzde de aşırı sağın yükseliş trendi sürüyor. AB Parlamentosu seçimlerinde de Avrupa’daki seçmenin büyük bir bölümünün merkez sağdan aşırı sağ partilere yöneldiğini söylemek mümkün. Avrupa Parlamentosu seçimleri genellikle daha çok orta sınıfın oy kullandığı ve halkın diğer kesimlerinde çok karşılık bulmayan bir seçim olsa da eğilimleri göstermek adına bize kritik ip uçları veriyor.
Göçmen karşıtı aşırı sağın neoliberalizm çerçevesinde oynadığı rol biraz çelişkili görünebilir. Neoliberal ekonomi politikaları göçmen işçilerin ucuz emek gücü olarak görüldüğü bir çizgide düzenlenirken, aşırı sağın buna bir tepki olarak doğduğunu düşünmek oldukça mantıklı geliyor. Ancak, bu durum, siyasi kutuplaşmayı, işçinin işçiye kırdıran bir söylem üretimini ve bundan doğan şiddetli kitle kontrol mekanizmalarını da beraberinde getiriyor. Göçmen ve yerli halkın emeğinin sömürülmesi devam ederken, asıl hedef, sermaye sahipleri ve devletten kayarak, yerinden edilmiş veya sömürü altındaki ezilen göçmen gruplar haline geliyor.
BU BİRLİKTELİK SÜRECEK Mİ?
Sonuç olarak, Fransa'nın mevcut siyasi manzarası, Yeni Halk Cephesi'nin zaferi ve aşırı sağın yükselişi arasındaki gerilimlerle şekilleniyor. Yeni Halk Cephesi'nin başarısı, sol partilerin birleşerek ortak bir amaç etrafında kenetlenebileceğini göstermesi açısından umut verici olsa da bu zaferin sürdürülebilirliği ve uzun vadeli etkileri belirsizliğini koruyor. Koalisyon hükümetlerinin getirdiği yönetim krizleri ve merkez siyasetin sınırlamaları, solun önündeki en büyük engellerden biri olmaya devam ediyor. Fransa'nın geleceğinde, toplumsal adalet ve refah politikalarının nasıl şekilleneceği, halkın taleplerine ve siyasi iradenin bu talepleri karşılayabilme kapasitesine bağlı olacak. Bu bağlamda, sol hareketlerin stratejik kararları ve dayanışma içinde hareket etmeleri, Fransa'nın siyasi ve toplumsal geleceğini belirlemede önemli bir rol oynayacaktır.