24 Temmuz 2024 00:48

Bir hakaretin anatomisi

Tony’nin nefretinin tarihi bir boyutu var: Ancak buna hak vermek pek mümkün değil çünkü bir kışkırtıcı ve ırkçı olmanın geçmişte yaşanan siyasi olaylarla hiçbir ilgisi olmamalı.

(Temsili fotoğraf) | Fotoğraf: maryatexitzero/Wikimedia Commons

Paylaş

Enes ŞİMŞEK

Eskişehir

 

Hakaret, Ziyad Duveyri tarafından yönetilen 2017 çıkışlı Fransa-Lübnan ortak yapımı filmidir. Yönetmen Duveyri bu filminde bize coğrafyanın gerçeklerini bize iki karakter üzerinden anlatıyor. Hakaret, bir belediye işçisi ile ev sahibi arasında kırık bir su borusu üzerinden çıkan anlaşmazlığın tüm ülkede yankılanan bir davaya dönüşmesinin hikayesi.

Belediyenin çevre düzenlemesi işi için bir mahalleye gelen ekibin başında ülkesindeki savaş yüzünden topraklarını terk edip Lübnan’a yerleşmek zorunda kalmış bir Filistinli olan Yasser var.

Çalışma yapılan mahallede bir evin balkonundaki su gideri değişecektir. Ancak aşırı milliyetçi bir Hristiyan Arap olan ev sahibi olan Tony, ülkesine sığınmış Filistinli Yasser’e karşı derin bir önyargıya sahiptir. Çalışma ile başlayan olaylar, iki karakter arasında giderek artan bir tartışma ortamını oluşturuyor.

Tony aynı zamanda aşırı sağcı bir partinin seçmenidir. Partisine o kadar bağlıdır ki partinin ayrıştırıcı sloganlarını kendi içinden sürekli tekrar eder. Aralarındaki tartışma, filmin ilerleyen kısımlarında ülkede çokça tartışılacak olan siyasi bir gerilime yol açar. Bu kısımlarda Ortadoğu’da bir mülteci olmanın zorlukları gözden kaçmıyor.

“SAVAŞLAR İŞTE BÖYLE BAŞLAR”

Tony’nin Yasser’e karşı tutumu, filmin en çarpıcı yeri olan hakaretiyle ve Yasser’in onu yumruklamasıyla birlikte önce mahkemeye taşınıyor. Tony, duruşmada Yasser’e “Filistinli olmanın bedelini ödeyeceksin” diyerek ırkçı yaklaşımını net bir şekilde ortaya koyar.

Ucuz iş gücü ihtiyacı, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Lübnan’da da mülteciler üzerinden karşılanmaktadır. Filistinli Yasser, sağlık sigortası bile olmayan bir işçiyken, aynı zamanda çıkan tartışmada işini de kaybeder.

İlk başta sıradan bir dava gibi görünse de iki farklı etnik grubun ve tarihi ilişkilerin de etkisiyle dava süreci oldukça çetrefilli bir hal alıyor. Süreç, mülteci konumundaki Filistinli gruplar ve Lübnanlı Hristiyanlar tarafından takip edilip bu gruplar arasında da bir savaş iklimi çıkmasına sebebiyet veriyor. Tony’nin babasının, oğluna, “Savaşlar işte böyle başlar” cümlesi burada gerçeklik kazanıyor.

Tam bu anlarda filmdeki sokak sahneleri ve kalabalıkların katıldığı eylem sahneleri, günümüz Lübnan’ından politik ve etkileyici bir manzara sunuyor. Yönetmen öteki olmak, sonradan geleni anlamak gibi empati gerektiren durumları bu sahnelerde izleyicinin yüzüne adeta çarpıyor. Filmin bu bölümünden sonra, artık mesele şu soruya cevap aramaya çalışıyoruz: Ülkesinde Filistinli istemeyen bir ırkçı mı haklı, yoksa ait olmadığı bir ülkede kavga çıkaran Filistinli mi?

GÖÇ KRİZİNİN TETİKÇİSİ: SAVAŞLAR

Lübnan İç Savaşı, İsrail'in var oluşunun birçok karmaşık sonuçlarından biridir. Çeşitli dış güçlerin çıkarları doğrultusunda kontrol edilen savaşlar ve çatışmalar sonucunda sayısız Filistinli yurdundan edilmiştir. Lübnan, Yasser'in filmde inşa etmeye yardım ettiği kamp gibi kalıcı hale gelen mülteci kampları oluşturarak Filistinli mültecilere ev sahipliği yapmıştır. Lübnan'ın siyasi liberalleri Filistinlilere sempati duyuyor, sağ ise milliyetçi öfkenin ateşini körüklüyor.

Tony’nin sempati duyduğu siyasi partinin Filistinli mülteciler özelinde bir propaganda yürüttüğünü söyleyebiliriz. Türkiye’de de güçlenen mülteci karşıtı diskurun “ekmeğini yiyen” siyasi partiler mevcut. Filmde olduğu gibi siyasilerin aşırı milliyetçi söylemleri halkta kin ve nefret oluşturuyor. Bu nefret söylemi veya fiziki şiddet, mültecilerin güvenli alanlarını gitgide daraltıyor; Yasser’in ülkesindeki anlaşmazlıklardan uzaklaşıp sığındığı ülkede de ırkçı saldırıya maruz kalması, ailesine Avrupa’ya göçün mantıklı bir fikir olduğunu düşündürtüyor.

Bugün dünyada milyonlarca insan belki siyasi belki ekonomik birçok nedenle ülkesini terk etmek zorunda kalıyor. Karşılaştıkları öteki olma durumu Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede benzer şekilde yaşanıyor. Ve yaşananlar senaryodan ve Yasser’in yaşadıklarından pek de farklı sayılmaz.

Mahkeme sahnelerinin filme çok ayrı bir boyut kazandırdığını söylemek mümkün. Tony ve Yasser arasındaki tartışmalarda ve mahkeme sahnelerinde izleyici her ne kadar Yasser’e hak verse de yönetmen Duveyri, Tony’nin avukatının mahkemede izlettiği belgeselle Tony’nin önyargılarının aslında tarihsel bir alt metne sahip olduğunu ve ona da hak vermemiz (veya anlayış göstermemiz) için bir sebep sunuyor. Mahkemede izlediğimiz belgesel, Lübnan İç Savaşı’nda ülkedeki Hristiyan toplumunun 1976’da uğradığı kıyıma ait. Tony’nin nefretinin tarihi bir boyutu var: Ancak buna hak vermek pek mümkün değil çünkü bir kışkırtıcı ve ırkçı olmanın geçmişte yaşanan siyasi olaylarla hiçbir ilgisi olmamalı.

Duruşma sahnelerinden birinde Tony’nin avukatı şöyle bir cümle kullanıyordu: “Ortadoğu’da Kürtler, Çingeneler, eşcinseller de çok iyi şartlar altında yaşamıyorlar ama siz Filistinliler kendinizi Ortadoğu’nun zencileri sanıyorsunuz.” Bu cümleden, dezavantajlı grupların iyi bir yaşam hakkı yok ve siz Filistinliler de o gruplardan birisiniz, alt metnini çıkarabiliyoruz.

Mahkemenin taraflardan kimi haklı bulacağını filmi izlerken az-çok tahmin edebiliyoruz. Ancak karar anı çok etkileyici. İki tarafın da ne üzüldüğünü ne sevindiğini, aksine süreçte yaşadıkları korkuyu ve yorgunluğu görebiliyoruz.

ÖNCEKİ HABER

TGS Ankara Şube Başkanı Sinan Tartanoğlu: Etki ajanlığı sorunu ortadan kalkmadı

SONRAKİ HABER

Dinlenmek bizim de hakkımız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa