Şimşek’in başaramadıkları
Mehmet Şimşek ve ülkeyi beraber yönettiği sermaye gruplarının aslında başardıkları şey görülmüş en büyük servet transferlerinden birini gerçekleştirmektir.
Fotoğraflar: AA | Kolaj: Evrensel
Doğa BAYBUĞA
Hacettepe Üniversitesi
14 Mayıs seçimlerinin ardından Hazine ve Maliye Bakanı olarak göreve gelen Mehmet Şimşek, 2018 döneminden bu yana sertliği özellikle emekçi sınıfının omuzlarına binen ve şiddeti her sene artan krize çözüm üreteceği vaadiyle bu göreve gelmişti.
Sosyal hizmetleri azaltma ve vergi yükünü artırma amacıyla başladığı çalışmalarına 12. Kalkınma Planı ile başlayan ve Orta Vadeli Program ile devam eden Şimşek, ekonominin dümenini, iktisadi olarak tarihin çöplüğünde kalmış kemer sıkma politikaları ile sermaye sahiplerini kendi yarattıkları krizin sorumluluğundan kurtaracak şekilde emekçi sınıfların (Merkez Bankası raporlarında da itiraf edildiği üzere) 2025’in ilk ayına kadar reel ücretlerinin düşeceği bir yola kırdı. Buna rağmen ülke ülke, sunum sunum, her yerde anlattığı politikalarının Türkiye ekonomisini nasıl “iyiye” götürdüğünü söylemeyi asla ihmal etmedi. Hatta, sonunda X hesabından yaptığı paylaşımda Türkiye’nin Mali Eylem Görev Gücü (FTAF) uluslararası örgütüne ait Gri Liste’den çıkarıldığı haberini “Başardık” diyerek duyurmuştu. Peki bu liste neyin listesiydi? Kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele… Türkiye’nin 22 yıllık AKP rejiminin ardından bu listede ne aradığını sormadan önce, buyurun, Şimşek’in göreve geldiği günden bugüne “gerçekte neleri başardığına” beraber bakalım.
ENFLASYON: ÜCRETLER VE KÂRLAR
2023’ün Ekim ayında Erdoğan-Şimşek ikilisi OVP’yi enflasyonu tek haneli rakamlara indirecekleri, büyüme ve istihdam program olarak tanıtmıştı. Bir tasarruf programı olarak da tanıtılan OVP, 3 yılık vadesinin 1. yılını doldurmaya doğru giderken 2024 haziranında da yıllık enflasyonun %100’ün çok daha üzerinde olduğu ortaya koyuldu. Programın merkezindeki “Kimse hiçbir şey alamazsa fiyatlar da artmaz” düşüncesi, asgari ücrete son yıllarda yapılan temmuz zammının da yapılmadığı bir tabloyu da beraberinde getirdi. Asgari ücret enflasyonu artırır söylemleri ile ücretlere zam yapılmıyor, ya bugünkü enflasyonun yarısından fazlasına sebep olan şirket kârları? Bu kârlara toz kondurmamak için her gün yeni bir “teşvik” açıklandığı, servet vergisinin olmadığı, hatta Ankara-İstanbul-Bursa-Adana-Denizli vb. şehirlerin Sanayi Odalarının Başkanlarının son iki yılda hiç vergi ödemediği bir tabloyu yaşıyoruz.
Emeğin milli gelirden aldığı paynu OECD ortalaması %55, AB ortalaması %70, Türkiye ortalaması %24. Gini endeksine göre, Türkiye gelir eşitsizliğinde Cibuti’yi geçerek dünyada 28. sırada bulunuyor. Bu endekse göre, Türkiye gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi, hatta kapitalizmin ve eşitsizliğin beşiği ABD’yi bile geçmiş durumda. Peki bu gelir eşitsizliği nasıl başarıldı? Asgari ücretlilerin bulunduğu vergi diliminin hiçbir parametre gözetilmeden belirlenmesiyle başarıldı. Sürekli mobbing altında çalışan, paketler arasında boğulan kuryelerin bahşişlerine göz koyarak başarıldı. Bu gelir eşitsizliği düpedüz bu politikalarla, devlet eliyle başarıldı.
Mehmet Şimşek ve ülkeyi beraber yönettiği sermaye gruplarının aslında neyi başardıkları ayan beyan ortadadır. Başardıkları şey görülmüş en büyük servet transferlerinden birini gerçekleştirmektir. Bu başarının sırrıysa ince hesaplarla emekçilerin cebindeki son kuruşa kadar göz koymaktan, servet vergisi gibi talepleri çabucak hasıraltı etmekten ve tüm bunlara sözde muhalefetin tek bir söz söylememesinden geçiyor. Bu durumda, bu ağır vergiler ve sermaye gruplarının çıkarları uğruna birleşen muhalefet ve iktidarın kutsal ittifakını bozmak, emekçilerin asıl görevidir. Emekçiler bu görevi benimsediklerini Sumitomo’da, Purmo’da, KLS’de, Yolbulan’da, Novares’te, kamuda tasarruf nedeniyle iş çıkaran belediylerde başlattıkları ve sürdürdükleri ek zam talepleriyle görebiliyoruz. Ek zam talebi emekçiler adına yükseltilmesi gereken en acil taleptir.