28 Temmuz 2024 04:28

Peki şimdi nereye?

Emekçiler mültecileri ülkeye getirenin Erdoğan olduğunu ya da patronların mültecileri güvencesiz çalıştırdığını bilmesine rağmen henüz öfkesini ne iktidara ne de patronlara yönlendirebilmiş değil.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Aysel Ebru OKTEN*

Yazı başlığını, Ortadoğu coğrafyasındaki birlikte yaşama arzusu ve bunun karşısında konumlanan savaş aygıtının anlamsızlığı üzerine kurgulanan bir Nadine Labaki filminden alıyor. Memlekette anlık değişen gündemler içerisinde oturup üzerine düşündüğümüzde senelerce anlam veremeyeceğimiz acılar bir çırpıda yaşanırken “Peki şimdi nereye?​” diye sormaya daha sık ihtiyacımız var.

Kayseri’de başlayıp memleketin çeşitli kentlerinde zuhur eden pogroma varacak nitelikteki olaylar, ülkede ırkçılık, göçmen düşmanlığı, büyüyen yoksulluk içinde mültecilerin payı gibi birbirinden menkul görülse de aslında birbiriyle ilişkili birçok meselenin yeniden gündeme gelmesine neden oldu.

Kayseri’nin Melikgazi ilçesinde 7 yaşındaki çocuğa yönelik cinsel taciz iddiaları üzerine Suriyelilere karşı linç başlatıldı. Gece boyunca mültecilere ait işyerleri ve araçlar yakıldı, evler taşlandı. Birçok kentte de yağma ve şiddet olaylarının devam ettiğini gördük. Sivas Katliamı’nın yıldönümü olan 2 Temmuz’da da Antalya’nın Serik ilçesinde caddede yürüyen 17 yaşındaki Ahmet Handan El Naif isimli Suriyeli mülteci çocuk bıçaklanarak katledildi.

Mülteciler yaşananlar nedeniyle evlerinden çıkamadı, işlerine gidemedi ekmek almak için dahi evinden çıkamayan mülteciler yarınlara bir yandan korku bir yandan da savunmasız bir biçimde bakmaya devam ediyor.

Bir istismar vakasıyla başlayan bu lincin, esasında meselenin istismar değil, mültecilerin memleketteki “uzayan misafirliği” nedeniyle olduğu aşikar.

Bu noktada şu soru geliyor aklımıza nasıl olur da bunca insan birleşerek planlı bir biçimde yalnızca mülteci olduğunu bildikleri, hiç tanımadıkları insanların evlerine barklarına saldırıp canlarına kast edebilir? Cevabı aslında oldukça basit. Türkiye’de en kırılgan grup mülteciler. Nefretin objesi olarak mülteciler görülüyor, mültecilere yönelik işlenen suçlara karşı caydırıcı cezalar verilmiyor.

Mülteci düşmanlığı büyürken, memleketin asıl sahibi işçi ve emekçiler bu konuya nasıl bakmalı sorusu ise bu linç dalgası içerisinde giderek hayati bir pozisyon alıyor. Kayseri’de başlayan olaylarda lincin parçası olan, atölyelerde fabrikalarda çalışan işçiler olduğunu biliyoruz. Kayseri’de WhatsApp gruplarında haberleşip sokağa çıkan işçiler Suriyelilerin kentte olmasından rahatsız olduklarını, kızları eşlerinin mülteciler yüzünden sokağa rahat çıkamadıklarını ifade ederek, “Bu misafirlik fazla uzadı artık gitsinler” diyerek yaşanan lincin bir parçası olduklarını ifade ediyorlar.

Yoksulluğun derinleşmesi ile birlikte emekçiler yaşadıklarının sorumlusu olarak birilerini görmek istiyor. Bilinç düzeyiyle doğru orantılı olarak bir kısım emekçi, mültecilerin onlar yerine çalıştığı dolayısıyla ekmeklerini böldüğünü düşünüyor.

Bunu düşünürken, mültecileri ülkeye getirenin Erdoğan olduğunu ya da patronların daha fazla zenginleşmek uğruna mültecileri güvencesiz olarak çalıştırdığını bilmesine rağmen henüz öfkesini ne iktidara ne de patronlara yönlendirebilmiş değil. Öfkesini yönlendirdiği yer, en güçsüz olan yani mülteciler oluyor. Mülteciler doğrudan yaşananların muhatabı olarak görülerek gerekirse “Hadleri bildiriliyor.” Sermaye için mülteciler günün en kullanışlı “aparatı” olmaya devam ediyor. En ucuza, sigortasız sendikasız bir biçimde her an geri gönderilme korkusu ile yaşayan mülteciler OVP ile de kayıtlı sömürünün bir parçası haline getirilmek istenmekte, çalışma izni ise hala patronların insafında bırakılmaya devam ediliyor. Bu zorlu koşullar içerisinde bir yandan geri gönderilme korkusu diğer yandan da aç kalma tehdidi mültecileri her geçen gün daha da büyük bir sömürü çarkının altında ezerken, meselenin özünü Suriyelilerle birlikte tekstilde çalışan işçi Fatma net bir biçimde anlatıyor: “Hem bizler hem mülteciler devletler tarafından kullanılıyor. Günlük şahit olduklarımız veya Kayseri’de yaşananlar sanki hükümetin dışında gerçekleşiyor gibi görünse de öyle değil. Bizi birbirimize düşmanlaştırıp, kutuplaştırıp sonra sömürüyorlar. Kukla gibi kullanılıyoruz.”

Vahameti kendinden menkul olan bu silsilede, mültecileri düşmanlaştırarak toplumdaki sorunları görünmez kılan “zafer” çevreleri, bir gün de davulla zurnayla geri gönderme söylemleriyle yaşananlara tek bir çözüm üretme gayesinde olmayan şimdi ise Esad ile görüşmek için randevu talebinde bulunan burjuva muhalefet ve tüm bu sonuçların yaşanmasında “kelle” hesabı yaparak bir yandan alacağı teşvik, destek ve fonlara bakarken diğer yandan da ülkeyi adeta bir “bekleme odasına” çevirerek tüm Avrupa’yı tehdit etmek isteyen iktidar bu yaşananların doğrudan sorumlusu. Büyüyen ırkçılık yalnızca Türkiye ile ilgili bir mesele değil elbet, Avrupa’da aşırı sağ partilerin parlamentoları zorlaması, tüm politikalarını mülteci düşmanlığı üzerinden kurgulayarak oy toplamaları bir trend. Bu trende uyarak Türkiye’de kendilerine yer açmaya, oy devşirmeye çalışanlar kısa vadede başarılı gibi gözükse de ülkenin altını dinamitleme gerçeği ile yüz yüze kaldıkça sonuç değişecektir.

Yaşanan bu linç dalgası, büyüyen düşmanlık göç tarihi açısından sıklıkla görülen şeyler olmakla birlikte, aslolan birlikte yaşama iradesini ortaya koyacak olan ise işçi ve emekçilerin tavrı oluyor. Meseleyi bir çıkmaza sürükleyen, ülkeyi dış politikada bir batağa saplayan iktidara ve buna muhalefet etmeyip mültecileri adeta birer “suçlu” ilan eden burjuva muhalefete karşı meseleye dair köşeli ve net çözümler ortaya koyduğumuz bu çözümleri gerçekleştirmek için ise yerli-mülteci demeden birlikte mücadeleden başka bir formülümüzün olmadığını daha önce yazdığımız metinlerde sık sık ifade ettik. 10 soruda sorunlar ve çözümleri ise hali hazırda birlikte yaşamak için görevlerimizi ortaya koymaya devam ediyor.

*Emek Partisi (EMEP) Göç ve Mülteciler Bürosu Üyesi

ÖNCEKİ HABER

CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer: "Vatandaş gelirini bankalara faiz olarak ödüyor"

SONRAKİ HABER

Metin Feyzioğlu, Prag Büyükelçisi olarak görevlendirildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa