Burjuvazinin meclisi kendi sınıfı için çalıştı
Meclis kimin için fazla mesai yapıyor? Yasalar Erdoğan’ın söylediği gibi ülkenin ve halkın sorunlarını çözmek için mi çıkarılıyor? Yakından bakalım.
Fotoğraf: TCCB
Satı BURUNUCU
2 Haziran 20023 tarihinde 28. yasama dönemi faaliyetlerine başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi bu hafta 14 ayı geride bırakarak tatile girmeye hazırlanıyor.
AKP, MHP, Yeniden Refah Partisi, BBP ve HÜDAPAR dan oluşan cumhur ittifakının çoğunluğu sağladığı meclisin 28. yasama dönemi çalışmasını Erdoğan geçtiğimiz günlerde şöyle değerlendirdi: “Her anımızı, her dakikamızı milletimize adayarak yoğun şekilde mücadele ettik. Bugüne kadar milletin hiçbir derdine bigane (ilgisiz, yabancı) kalmadık.” Milletin ihtiyaç duyduğu, ülkenin sorunlarına çözüm olacak çok sayıda yasa çıkardıklarını söyleyen Erdoğan bundan sonra da ülke için, millet için koşturmaya devam edeceklerini ekledi.
Daha önceki yasama dönemlerinde haziran ayında kapanan meclis, temmuz ayının sonuna gelinmiş olmasına rağmen Vergi Kanunu ve hayvan katliamı tekliflerini yasalaştırmadan tatile çıkmayacak görünüyor. Bu durum hafta sonu da dahil gece gündüz genel kurul toplantılarının sürmesi anlamına geliyor.
Peki Meclis kimin için fazla mesai yapıyor? Yasalar Erdoğan’ın söylediği gibi ülkenin ve halkın sorunlarını çözmek için mi çıkarılıyor? Yakından bakalım.
BURJUVAZİ MECLİSİNİ, PLANLI PROGRAMLI AÇTI
Türkiye kapitalizmi emperyalizme bağımlı bir ülke olarak bugüne kadar bütün kalkınma planlarını ekonomik, siyasi ve askeri yönleriyle birlikte tekelci burjuvazi ile hem doğrudan iş birlikleri ve “taşeronluk” ağı ile hem de finansal açıdan bir parçası olduğu uluslararası sermayenin etkili merkezlerine bağlı/bağımlı yapmaktadır. Başka bir deyimle Türkiye’nin kendine has bağımsız bir planı hiç olmamıştır. Kalkınma planlarında kimin kalkındırılacağının ifade edilmemesi, sanki bütün sınıfların çıkarlarının aynı anda uyum içinde bu planlarla gelişecekmiş gibi palavralarla dolu metinlerle süslenmesi sınıflar arası çelişkilerin üstünü örtmek üzere tercihen yapılır. Bu nedenle kalkınma planları, programlar ve bütçeler sınıfsal ilişkilerden bağımsız, rakamlar, oranlar, varılacak hedefler olarak gösterilir. Kalkınma ve sanayileşme kavramları sermaye birikimine meşruiyet sağlamak için kullanılır. Kapitalist üretim sürecinin kaçınılmaz sonuçları artı değer sömürüsüne bağlı olarak milyonlarca işçi sınıfı için işçileşme/işsizlik, metalaşma, doğanın yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle talanı, çatışmalar, savaşlar, göçler ve mültecilikten başkası değildir aslında. Bu baskı, savaş ve sömürü düzeninde sermaye birikiminin tüm yeni planlarının her seferinde sanayileşme, gelişme, kalkınma diye önümüze sürülmesi halkın gözünde bu soygunu meşru kılmak, iktidarlar eli ile yasalaştırılmasının nedeni ise kendisine karşı savaş açılan işçi sınıfının cephede silahsız teslim alınmasını istemek gibidir.
28. yasama döneminde Türkiye için burjuvazi, önceki dönemlerde olduğu gibi, uluslararası sermayenin yerli ve yabancı tekellerin ve tek adam yönetiminin işbirlikçi yandaş sermayedarlarının tamamının çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için dönemin yeni planlarını daha meclis açılmadan yapmıştı. Planın araçları, kısa ve uzun vadeli programları ve bütçesi de hazırdı. Milyonlarca emekçinin çalışma ve yaşama koşullarını doğrudan etkileyen OVP, 12. Kalkınma Planı ve bütçe, komisyon çalışmaları ve genel kurul oylamaları ile hızla geçirildi. Burjuvazi için sınırsızca sömürme özgürlüğünün karşılığı işçi ve emekçiler açısından sömürü ve baskı koşullarının daha da ağırlaşması demekti. Sermayeye muafiyetler, istisnalar üstüne bir de milyonlarca lira teşvikler sağlamak için ise halka daha fazla vergi yüklemek, ücretlerini baskılamak, çalışma sürelerini uzatmak, örgütsüz ve güvencesiz çalıştırmak diğer yandan fedakarlık istemek, “kemer sıkarsak sonra rahatlayacağız” söylemleri ile oyalamak. İşte burjuvazinin Türkiye’deki gerici iktidarı bunun için milyonları ilgilendiren bütçeleri ve kanunları halkın dikkatinden kaçırarak hızlıca yapmak, sömürücü sınıfların soygununu yasallaştırmak, itiraz edildiğinde zor kullanmak için oldukça cevvaldir.
MİLLETİN DEĞİL, BURJUVAZİNİN VE ONUN SARAY İKTİDARININ İRADESİ
TBMM siyasetten dışlanmış işçi ve emekçilere propaganda edildiği gibi milletin iradesini temsil etmemektedir. Yeri gelmişken söyleyelim özellikle cumhur ittifakının vekilleri kendi iradelerini bile temsil etmekten yoksundur. Ülkeyi meclisin yönettiği de bu koşullarda iyice inandırıcılığını kaybetmiştir. Meclis, burjuvazinin ve tek adam yönetiminin çıkarlarının geliştirilmesi için sarayda hazırlattırılıp sunulan işlerin yasal kağıtlarını basan, halktan alınan vergilerin ve kaynakların kapitalistlere transferi için çoğunluğun el kaldırıp indirdiği bir araçtır sadece. Ve ülkemiz işçi sınıfının örgütlü mücadeleden yoksunluğu bu aracın da işini kolaylaştırmaktadır. İşte örnekleri.
ÇIKARILAN KANUNLAR
Meclis genel kuruluna 14 ay boyunca toplam 2583 kanun teklifi sunuldu. Kabul edilen 68 kanun teklifinin dördü cumhurbaşkanlığınca 45’i Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından verildi. Diğer kabul edilen tüm önergelerin imzacıları ise AKP grup başkan vekilleri ve milletvekilleri oldu. Cumhur İttifakı imzaları dışında verilen hiçbir kanun teklifi yasalaşmadı.
1- Cumhurbaşkanlığı tarafından sunulan OVP, 2024 bütçesi ve 12. Kalkınma Planı, 2023 bütçe kanunu ile bağlı cetvellerde değişiklik, 2022 merkezi yönetim bütçesi kesin hesap kanunu
2- Uluslararası askeri, siyasi, ekonomik bağımlılığın arttırılmasının kanunları
Bu anlaşmaların tamamı Numan Kurtulmuş imzası ile genel kurula sunuldu. Yasalaşan 68 kanundan 45’i emperyalizme bağımlılığın arttırılmasının ödünlerini resmileştirdi. Teşvikler, gümrük muafiyetleri, Türk yatırım fonu ve fona bağlı ülkelerde ayrımcılık, tekellere statü ve dokunulmazlığın sağlanması, Türk Devletleri Teşkilatı ülkelerinin ticaretinin, desteklenmesi için Türkiye’nin sermaye taahhüdünün 1 milyon dolar olarak belirlenmesi, altyapı, inşaat, ulaşım tekellerinin desteklenmesi gibi kararlar alındı.
İşçi sınıfı ve emekçi halkların düşmanı, savaş örgütü NATO’nun genişletilmesi için İsveç’in Nato’ya kabulü ile birlikte ülkemizin emperyalizme bağımlılığının askeri düzeyde de arttırılmasına karar verildi.
Ülkemiz ve bölge halklarının güvenliğini tehlikeye atan bir başka karar olarak sınır ötesi operasyonlar için tek adam yönetimine yetkiler verildi. Suriye ve Irak, Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap denizi ve mücavir bölgelerde asker gönderme süreleri iki yıl uzatıldı.
Filistin için gizli bir oturum yapıldı. ABD, İsrail ve savaş örgütleriyle iş birliğini her düzeyde geliştiren iktidar, Filistin halkının yaşadığı zulmü sadece hamaset amaçlı kullandı.İsrail’le sürdürülen askeri ve ekonomik iş birliğinin ifşa edilmesinden endişe eden Cumhur İttifakı, genel kurul tartışmalarını halktan gizlemek amacıyla Filistin oturumuna gizlilik kararı aldırdı. Böylece bu oturumun tutanaklarının 10 yıl boyunca devlet sırrı olarak saklanmasına karar verildi.
Pençe kilit operasyonu hakkında Hakan Fidan’ın katılımıyla kapalı oturum yapıldı. Can Atalay’ın milletvekilliği doğrudan Bekir Bozdağ’ın başkanlığındaki bir kapalı oturumda düşürüldü.
3- Cumhur İttifakı milletvekilleri tarafından çıkarılan diğer kanunlar
Torba yasaların olağan hale gelerek genelleşmesi bu dönem de sürdürüldü. Çıkarılan torba yasalar ve Cumhur İttifakı milletvekilleri imzasıyla çıkan kanunları hatırlayacak olursak ülkemizin maden şirketlerinin talanına açılmasının yasası, sınırlı kamu hizmetlerini de ortadan kaldıracak ve kamu emekçilerinin yemek, servis, kreş, lojman haklarını gasp ederken, esnek ve uzaktan çalışmayı uygulayacak kamuda tasarruf paketi yasası, patronlara asgari ücret desteğini sürdürmek, teşvik ve kısa çalışma ödeneği için işsizlik sigortası kanununda değişiklik yapılması, MTV vergisi almak için yaşanmış depremi gerekçe göstermek, halkın deprem kaygısını istismar ederek yeni rant ve talan olanağı sağlayan afet yasası…
Halkın sorunlarına çözüm olacak tek bir kanun teklifinin kabul edilmediği mecliste bir torba yasa içinde emeklilerle dalga geçer gibi 5 bin lira iyileştirme tanımlandı.
SÖZDE DENETLEME ARACI YAZILI SORU ÖNERGELERİ
15 Mayıs 2023 tarihinden 26 Temmuz 2024 tarihine kadar 14 bin 310 yazılı karar önergesinin verildiği TBMM’de yasal süresi içinde (15gün) cevaplanan önerge sayısı sadece 2 bin 198. Süresi geçtikten sonra cevaplanan önerge sayısı 5 bin 654; cevaplanmadığı yazılı kağıtlarda belirtilen önerge sayısı ise 5 bin 681’dir.
17 kapitalist bakanın neredeyse tamamı bakanlık yaptıkları alanların patronları ya da sermaye örgütlerinin temsilcileridir.
Emek Partisi’nin iki işçi vekiline verilmiş bakanlıkların kimi önerge cevaplarını şöyle örnekleyebiliriz:
- MESEM’lerde yaşanan çocuk emeği sömürüsüne “MESEM’ler faydalıdır” yanıtı verildi.
- İş cinayeti yaşanmış fabrikalarda neden işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı, denetimlerin neden yapılmadığına dair önergeye “6 yıl önce denetlenmişti” yanıtı verildi.
- Geri gönderme merkezlerinde mültecilere yönelik uygulanan insan hakları ihlalleri tespitlerine karşılık “Hiçbir hak ihlali olmadan tüm haklardan yararlandılar” yanıtı verildi.
- “Ülkemizde kaç NATO ve Amerikan üssü vardır?” sorusuna “Hiç Nato ve Amerikan üssü yoktur” yanıtı verildi.
Burjuvazinin kabinesinde görev yapan 17 kapitalist bakanın tümü kendi sınıfının hizmetindedir, soru önergelerine verdikleri yanıtlar dahi halka karşı hiçbir sorumluluk taşımadıklarını görmek açısından yeterlidir..
ERDOĞAN-ŞİMŞEK SÖMÜRÜ PROGRAMI İŞLİYOR: EK VERGİLER, OVP GÜNCELLEMELERİ BİTMİYOR
Bu yazı okunurken muhtemelen halkın imiğini sıkan ağır vergilere yenilerini ekleyen, bunca servet eşitsizliğine rağmen servet vergisi koymayan adaletsiz Vergi Kanunu teklifi yasalaşmış, sokak hayvanları katliam yasası görüşülüyor olacak. Meclis tatile girse bile açıldığında sırada Öğretmen Meslek Kanunu ve 9. Yargı Paketi var. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz geçtiğimiz günlerde “Bunlar daha iyi günleriniz” der gibi OVP’nin Eylül ayı içinde hedeflerine uygun şekilde yeniden güncelleneceğini, uygulamanın devamında kararlı olduklarını açıkladı. Anlaşılan aç gözlü sömürücüler hep arttırarak gelmek kararlılığındalar.
TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI BU TABLOYU HAK ETMİYOR
İktidar temsilcileri son günlerde, Moody’s Türkiye’nin kredi notunu 2 puan yükseltti diye Şimşek programının başarısından söz ediyorlar. Peki Moody’s Türkiye’nin notunu aslında neden yükseltti?
- İki kişiden birinin açlık sınırının altında asgari ücretle çalışmaya zorlandığı ülkemizde Türkiye işçi sınıfı uluslararası tekellere de altın tepside sunulmuş bir işgücü olanağı. Üstelik ülkemizde asgari ücret OECD ülkeleri içinde sondan beşinci sırada.
- Türkiye işçi sınıfı 2023 yılı Modern Kölelik Endeksi’ne göre dünyada en kötü beşinci, Avrupa'da ise birinci sırada. Önümüzde sadece Arabistan, Moritanya, Eritre ve Kuzey Kore var. 2018 yılındaki aynı raporda 48. sırada olan Türkiye’nin beşinci sıraya yükselmesi iktidarın uyguladığı ekonomi politikalar ve bunun karşısında yerli ve mülteci işçilerin örgütlü mücadelesinin olmayışıdır. Örnekler çoğaltılabilir. Enflasyonun en yüksek olduğu üçüncü ülkeyiz, servet sahiplerinin servetlerini tüm dünyada en yüksek arttırdığı ülkeyiz, emeklilerin en düşük maaşı aldığı ülkeyiz vb…
- Moody’s’in kredi notunu yükseltmesinin bir diğer nedeni Sumitomo lastik fabrikasından hatırlayacağınız üzere Türkiye’nin arazi, altyapı, araç, kurulu fabrika tahsisleri ile anahtar teslimli, üstüne teşvikli, vergi, gümrük muafiyetli sermaye cenneti olmasıdır.
BURJUVAZİNİN PLANINA KARŞILIK İŞÇİ SINIFI PLANSIZ KALAMAZ
Kapitalizmde parlamentoları belirleyen Parlamento dışındaki mücadeledir. İşçi sınıfı mücadelesi yüksek olduğu koşullarda burjuvazi ve partileri program ve bütçelerini yaparken kendilerini ayağını denk almak zorunda hissederler. Bunun tersi de doğrudur.
Burjuvazinin çıkarlarının planı işlerken işçi sınıfının sabırla, fedakarlıkla bekleyerek daha iyi ücret ve sosyal haklar alması mümkün değildir. İşçi sınıfının daha iyi yaşaması ancak burjuvazinin saldırı planlarını bozacak mücadelesiyle mümkündür. Ülkemizde işçi sınıfı kendi politik partisinin kılavuzluğunda fabrikalarda, atölyelerde, organize sanayinde, sendikasında güç olmak üzere mücadeleye atılmadığı sürece uygulanan ekonomik politikalar, askeri, ticari bağımlılık ilişkilerini artıran anlaşmalar, çıkarılan tezkereler, savaş ve suç örgütü NATO’da etkin üyelik hayalleri ülkemizde ve bölgede halklara daha çok bedel ödetecek gibi görünüyor. Bu iktidarın burjuvaziden başka bir sınıfa vereceği küçücük bir ödün kalmamıştır. Burjuva partileri de aynı programın savunucusudurlar. Bu yüzden işçi sınıfının kendi partisiyle ve sosyalizmle birleşmesi hayati önemdedir.
Türkiye işçi sınıfı kendi programıyla ve mücadele araçları ile sınıfının biliminden ve tarihsel deneyimlerinden öğrenerek yaşadığı saldırıları püskürtecek birlik ve kararlılığı gösterdiğinde sömürücü sınıfların planını bozmak pekâlâ olanaklıdır.