Polonez direnişi: Güneş kavursa da yüreği asıl yakan haksızlık!
Saray iktidarı kaynak bulmak için Körfez sermayesinin kapısını aşındırırken, İstanbul’da Ürdün şirketi Siniora Food’a ait Polenez Gıda’da sendikalaşan işçiler işten atıldı.
Hilal TOK
Ekinsu Devrim DANIŞ
İstanbul
Çatalca… İstanbul’un batı sınırında, en uzak köşesi. Çatalca’nın Kaleiçi’ne giden yolda, önce güneşten yüzünü dönmüş sıra sıra ayçiçeği tarlaları, ardından öbek öbek fabrikalar, kapısında mültecilerin alelacele bavullarıyla beklediği geri gönderme merkezi ve en sonunda da Polonez fabrikasının tabelasını görüyoruz. Çatalca 10 günü aşkındır burada işçilerin direnişine sahne oluyor. Fabrika önünü işten atılan işçiler, sendikanın temsilcileri, işçilerle dayanışmaya gelenler doldurmuş. Fabrikanın önüne bir otobüs ve ses sistemi çeken sendikanın açtığı halaylara, şenlik havalarına eşlik ediyorlar. Fabrikanın hoparlöründen ise Vivaldi’den “Dört Mevsim”in melodileri yükseliyor. Birbirini bastırmaya çalışan iki ses birbirine karışıyor sık sık. İşçilerin müziği galip geliyor daha çok, hiç istifini bozmayan işçiler oynamaya, şarkılar söylemeye devam ediyor.
Her gün şikâyet ettikçe daha da artan sıcakların altında günlerdir direniyor Polonez işçileri. Kimisi gölge bir kenara geçip dinleniyor, eli çenesinde oynayanları izliyor. Yorulan değiştiriyor birbiri ile yerini. Ancak hiç boş durmuyor orta yer, ne kadar kararlı olduklarını göstermek için bir yol bu orta yerde şarkılara eşlik edip oynamak. “Bak sen! Vivaldi’yi bile karıştırdın işe ama kesemedin sesimizi” dercesine parmaklarını şıklata şıklata oynuyorlar. Fabrika ile arada kapı duvar olsa da, işçilerin sesi, fabrika içinde de duyuluyor. Uzaktan sürekli hareket eden beyaz bir bulutu andıranın çok geçmeden fabrikadaki beyaz önlüklü işçiler olduğunu anlıyoruz. İçeride hala çalışmaya devam eden işçiler de işi bırakmış, fabrikanın avlusunda hiç durmadan oynuyorlar. Onları sadece fabrikadan çıkan lüks araçlar için açılan kapının ardında görüyoruz. O anlarda coşku daha da artıyor. Fabrikanın kapısı yeniden kapanana dek, işçiler birbirleriyle oynayarak, şarkılar söyleyerek selamlaşıyor ve birbirlerine el sallıyor. Güneş vız geliyor Polonez işçisine, Vivaldi vız geliyor, işten atma tehditleri, kapı önüne konmak vız geliyor, ısrarla söyledikleri; “Bu fabrikaya sendika girecek” oluyor.
ÖMER’İN PARMAĞINI VE ÖMRÜNÜ VERDİĞİ FABRİKA
Polonez, zincir mağazalar Migros’ta, CarrefourSA, BİM gibi zincir mağazalarda satılmak üzere işlenmiş sucuk, salam, füme gibi et ürünleri üretiyor. Şirket’i 2021 yılında Ürdün şirketi Siniora Food satın aldı. Şirketin yüzde 77’sine sahip olan Ürdün şirketi Siniora Food Industries’in Ürdün ve İstanbul dışında, Kudüs, Riyad, Dubai gibi pek çok Arap kentinde fabrikaları var. Ellerinde taşıdıkları Arapça ve İngilizce dövizlerle kendi emekleri üzerinden devleşen Siniora Food’a da tepki gösteriyor işçiler. Neredeyse 400 işçi, dile kolay, en ağır koşullarda, günde 15 saat bulan sürelerde çalışıp asgari ücret alıyor. İşçiler sonunda sendikalaşıp Tek Gıda-İş’te örgütlenince sıra sıra, “yüz kızartıcı suç” diye 46 koduyla kapı önüne konuyor. Sendikalaşma da işten atılma da eylem de çok hızlı oluyor. Planlı programlı, örgütlü bir işleyişle ilerlemekten çok öfkenin tak ettiği bir noktada başlıyor hareket. Önce 13 işçi atılıyor, ardından fabrikada arkadaşlarının işten atılmasına öfkelenen işçiler başlıyor iş durdurmaya. Sabah geldikleri fabrikada bir saat kadar çalışıp durduruyorlar makineleri. “Bizim moralimiz bozuk bu vaziyette çalışamayız” deyip avluya çıkıyorlar, dışarıda işten atılan arkadaşlarına selam veriyorlar, “Yanınızdayız” diyorlar. Polonez patronu, içerideki işçilerden de yüze yakının çıkışını veriyor sonra. “El mi yaman, bey mi yaman” karşılaşması bitmiyor burada. İşten atılan 100 işçi kapıdayken, içeride kalanlar yine devam ediyorlar aynı desteğe, makineyi durdurup çıkıyorlar dışarıya. Kapı önündeki işçiler moralli, öfkeli, kendilerinden, kazanacaklarından emin ve artık fabrikanın dayattığı koşullardan bıkmış usanmış vaziyetteler.
Onlardan biri parmağını fabrikada makineye kaptıran Ömer. 11 yıldır çalıştığı fabrikada 2016 yılında bir iş kazası geçiriyor. Sürekli üretim baskısının olduğu, “hadi hadi” çalışma sisteminin hakim olduğu fabrikada yine böyle bir günde kaptırdı Ömer parmağını. “Yine bir işin yetişmesi gerekiyordu. Sıkışıklık var. O hızda kaptırdım makineye parmağı, gitti. Bana söz verildi, ‘biz sana sahip çıkacağız’ denildi. Hastane masrafları olsun, yeme içme olsun, maaş olsun, ama hiçbiri yapılmadı. Ben 5-6 ay çalışamadım. Öyle zorlandım ki, birikimim vardı o bitti, üstüne kredi çektim. Bana bir destek çıkılmadı. Geçinemez duruma geldim, ekmek alacak param yoktu. Buraya geldim, dedim ki ‘bana para verin’. Bana dediler ki, ‘Biz sana verirsek çalıştığın zaman bu parayı senden keseriz’. Her ay kestiler sonra… Ama yılmadım, kopan parmaklarla da olsa çocuklarımı okuttum. Son bir amacım vardı, çocuğumu yurt dışına çalışmaya göndermek. Onun için kurs lazımdı. O yüzden çalışmaya devam ettim, çocuğumun kursunu karşılayıp Almanya’ya gönderebilmek için, hayatını kurtarsın istedim. Ama şimdi işten çıkardılar beni. Benim giden parmağım olsun tamam, önemli değil artık. Ama burada çalışan gençlerin eli kolu bacağı koptuğu zaman en azından bir sendikası olsun, sahip çıksın, haklarını alsınlar, benim gibi mağdur olmasınlar istiyorum. Burada aldığın ücret düşük, fazla mesaiye de gelsen ömrün gidiyor, sosyal yaşantın yok, hayatın yok burada. Sadece fabrika-ev.. Fazla mesailerle 12 saate yakın çalışıyoruz. Ben gece, gündüz, hafta sonu buradayım, mecbur. Çünkü benim bir ailem var.”
"SONUNDA KAZANAN İŞÇİ OLACAK"
19 yılllık işçi İbrahim Erdoğmuş, bunca yılın emeği karşılığı olarak 23 bin lira aldığını söylüyor: “Burada çalışma şartları çok ağır. Müdürlerin yanına çıktık kaç kere. Taleplerimizi ilettik, şimdiye kadar hiçbir sorunumuzu çözmediler. Ben 19 senedir çalışıyorum, 23 bin lira ücret alıyorum. Ustayım bir de… Gördüğünüz gibi hakkımızı istediğimiz için, 19 yılın karşılığı olarak dışarıdayız şimdi. Şimdi işten atmaların gerisi gelecek diyorlar.”
Lokman Dillice de sonraki işten atma postasıyla kapıya konulmuş. “Biz yasal haklarımızı burada alamıyoruz, mesela banka promosyon hakkımız sürekli ertelendi, alamadık. Bu çevrede fabrikalarda işçiler bayramda yarım ikramiye alırken bize 750 lira verdiler. Artık buramıza kadar geldi. İlk başta 13 işçiyi işten çıkardılar, yanımızda çalışan arkadaşımızı… Ve bu adam kiracı, evine tek bakıyordu. Arkadaşımızın, ’10 gün sonra kapıma gelecek’ demesi kulaklarımızdan gitmedi. O yüzden biz de iş bıraktık, bize dediler ki, ‘iş durdurmaya devam ederseniz sizin de işiniz sonlanacak’ dediler. Biz dinlemedik, işimize son verdiler, şimdi buradayız. İşten atılan arkadaşlarımızı yalnız bırakamazdık. Artık bu sadece ücret meselesi değil, bir onur meselesi. Tüm işçilerden de sonuna kadar destek bekliyoruz. Sonunda kazanan işçi olacak.”
SENDİKALAŞINCA ZAM GELDİ
3 senedir Polonez’de çalışan Nuri Tanrıverdi de “Burada patronların işine gelmedi sendikalaşmamız. İstedikleri gibi at koşturamayacaklar ondan… Biz sendikalaştık diye yıllardır taleplerimizi karşılamayan patron, biz sendikalaşınca hemen yüzde 30 zam yaptı. Ama bu da sendikadan vazgeçmemiz için bir hamle, vazgeçmeyeceğiz. İşçiler korkmasın, sendikalaşsın, bu bir hak” diyor.
PAKET BÖLÜMÜ: KADINLAR İÇİN HAKARET, AŞAĞILAMA VE MOBBİNG CEHENNEMİ
“Erik dalı”nın sesleri kesiliyor ve sırasını savan kadın işçiler bir köşede dinleniyorlar. Yanlarına gidiyoruz. Aynı anda ve neredeyse birbirlerinin lafını tamamlayarak paketleme bölümündeki hakaretlerden, baskılardan söz ediyorlar. Sabri usta, Ayşe usta… Kendilerini insan yerine koymayan müdürlerin isimlerini sayarak anlatıyorlar yaşadıklarını: “Sabah 6’da mesaiyle beraber başlıyor hakaretler. Sürekli aşağılıyorlar. Fazla mesai paralarımız verilmiyor, yapılan işi beğenmiyorlar, hastalanıyoruz, aldığımız raporu bile onaylamıyorlar. Tek bildikleri ‘hadi hadi!’ demek”.
Sevilay 10 senelik işçi, yıllardır içinde büyüttüğü öfkeyle anlattığı her hikâye müziğin sesini dahi kısıyor: “Birlik beraberlik içinde olduğumuz sürece bizi yıkamazlar. Haklarımızı almak istiyoruz, sonuna kadar mücadelemize devam edeceğiz. Haklı davamızdan vazgeçmiyoruz. Her şey daha güzel olacak diyerek, yumruğumuzu ileri kaldırıyoruz. Ölmek var dönmek yok. Haklarımızı, fazla mesailerimizin karşılığını istiyoruz.” O sırada telefonu çalıyor, kulak kesiliyoruz: “Evet, işten atıldık, merak etmeyin hakkımızı almadan bitmeyecek, kararlıyız, hepimiz fabrika önündeyiz” diyerek telefonun diğer ucundaki endişeli sesi sakinleştiriyor.
Başka bir kadın işçi, “Biz işimizi geri istiyoruz. Biz bunu hak etmiyoruz. O kadar hakkımız geçti bu fabrikaya. Hakkımızı istiyoruz. Sendika istiyoruz.” diyerek Sevilay’ın yarım kalan sözlerini tamamlıyor.
FAZLA MESAİ ÜCRETLERİNİ İÇ EDEN FABRİKA
Devletten teşvikler aldığı bilinen Polonez fabrikası, işçilerin fazla mesai ücretini de ödemiyor. İşçiler hafta sonu mesai yapmalarına rağmen, şirket “vergiden kesiliyor” gibi gerekçeler öne sürerek maaşları eksik yatırıyor. En eski işçilerden biri olan Ertuğrul, durumu şöyle anlatıyor: “4 ay boyunca toplasan benim fazla mesaim zaten 270 saati doldurmuştur. Sürekli mesaiye kalıyoruz, ben bu yıl işe gitmediğim üç pazar hatırlıyorum sadece. E, maaş bir yatıyor, bırakın fazla mesailerin eklenmesini, benim maaş kuş gibi kalmış. Kurban Bayramı’nda siparişler çok arttığı için bizim fabrikada da üç hafta boyunca olağanüstü hal olur. O ay maaş yattı, mesailer eklenmemiş. Gidip sorduk, bize ne dediler biliyor musunuz? Sistem görmemiş. Sistem nasıl görmez, ben kart basmışım sonuçta. Böyle keyfi bir sistem var işte.”
İşçilere bunca haksızlığa rağmen neden şimdi sendikalaştıkları ve bardağı taşıran son damlanın ne olduğunu sorduğumuzda, “Artık bıçak kemiğe dayandı. Geçinemiyoruz” diyorlar.
İşçilerin anlattıklarından anlaşılıyor ki keyfi uygulamalar sadece maaşların eksik yatırılmasında değil, işçi sağlığı ve güvenliği kurallarında da hüküm sürüyor. Polonez et işçileri, hasta olmamak ve iş kazalarından kaçınmak için büyük bir mücadele veriyorlar. Bir işçi durumu şöyle anlatıyor: “Ayağımız kayarak çalışıyoruz. Sözde kaymaz ayakkabı giyiyoruz ama etlerin yağı dökülüyor ve temizlik yapılmadığı için düşmemek için olağanüstü çaba harcıyoruz. Bazen kendi temizlik işimizi kendimiz yapıyoruz. Yerleri temizlediğimiz gibi, parmağımız kesildiğinde veya iş kazası yaşandığında da kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kalıyoruz. Bizi hastanenin önüne bırakıyorlar ve bir daha arayıp sormuyorlar. Benim gözüme asit geldi, kendi tedavimi kendim yaptırttım.”
Yemeklerin nasıl çıktığını sorduğumuzda ise Ertuğrul muzipçe gülerek, “Ya şimdi tabii ben o konuda ne desem hatalı olur, çünkü eşim yapıyor yemekleri,” diyor. Diğer işçiler de şakalaşarak, “Yok sonuçta ne menü verilirse onu yapıyor, onunla alakalı bir şey yok. Ama yemeklerden de memnun değiliz. Normalde ben et yemeğini severim ama...” diyorlar.
İŞÇİLER YALNIZ DEĞİL
Fabrikanın önü, desteğe gelen işçilerle daha da kalabalıklaşıyor. İşten çıkarılan Perfetti işçisi Ayhan Yaylalı da burada. Yanına gidiyoruz. Yaylalı, birlikte mücadelenin kazanım getireceğine gönülden inanıyor, “Ben de işten atıldım, 163 gündür Perfetti önünde direnişime devam ediyorum. Polonez işçisinin emek mücadelesi için de desteğe geldim. Bu sendika anayasal haktır ama sözde. Biz sendikalı olduğumuz için çeşitli mobbinglere baskılara maruz kaldık ve hala arkadaşlarımız içeride baskı altında. Burada işçilerin dayanışması çok önemli. İşçilerin işçiden başka dostu yoktur. Ben ülkedeki tüm işçilere çağrı yapıyorum; örgütlü değilsen seni kimse dinlemez. Asgari ücrete mahkûm kalırsın. Sendikalaşın örgütlenin. Birlikte hareket etmek dayanışmak çok önemli.”
POLİS ÜRDÜN SERMAYESİNE SİPER OLDU
Yüzde 77’sine Arap sermayesinin sahip olduğu fabrikanın önündeki direnişte ise işçiler karşısında polisi buldu. 27 Temmuz akşamı fabrika ile işçilerin arasında duran polis barikatı işçilere saldırdı, biber gazı sıktı. Arbedede yaralanan işçiler olurken, ek Gıda-İş tarafından hastaneye kaldırılan işçiler olduğu bilgisi paylaşıldı. İşçi eyleminde ayrıca direnişteki işçilerin küçük çocukları da olduğu onların da biber gazından etkilendiği bildirildi. Saldırıya tepki gösteren işçiler, “Ya bizim ölümüzü çiğneyssecekler ya da izin verecekler” diyerek haykırırken “direne direne kazanacağız” sloganları attı.
ŞİRKET İKİ YILDA 450 MİLYON LİRA KÂR ELDE ETTİ
- Polonez Gıda fabrikası 28.3 milyon dolar karşılığında 2021 yılında Ürdün sermayeli gıda şirketi Siniora Food’a satıldı.
- Şirket, Türkiye pazarında 2023 yılında yüzde 30 büyüdü.
- Siniora Food 2023’te 2.1 milyar liralık satış gerçekleştirdi.
- Şirket iki yılda 450 milyon lira net kâr elde etti.
- Şirketin iki yılda işçi başı kârı 250 bin lirayı buldu.
- Siniora Food Suudi Arabistan’da yeni fabrika kurmanın hazırlıklarını yapıyor.