31 Temmuz 2024 05:50
Son Güncellenme Tarihi: 31 Temmuz 2024 07:25

Gerekçe yalan, katliam gerçek

Sokak köpeklerinin toplu bir şekilde öldürülmesinin önünü açtığı gerekçesiyle tepki çeken yasa kabul edildi. Uzmanlar öldürmenin bir çözüm olmadığı ve ekolojik dengeyi bozduğu konusunda uyarıyor.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/EVRENSEL

Paylaş

Nisa Sude DEMİREL
İstanbul

TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 224 hayır oyuna karşı 275 evet oyu ile kabul edildi. Kuduz gibi salgın hastalıkların, popülasyon sorunun gerekçe gösterildiği yasa değişikliğine pek çok yurttaş tepkili. 

Kabul edilen değişikliklerle sokak hayvanlarının popülasyonun kontrol etmek için benimsenen “Yakala-kısırlaştır-yerinde bırak” yöntemi yerine “Yakala-kısırlaştır-tut/sahiplendir” yöntemi uygulanacak. İktidarın 4 milyon olduğunu iddia ettiği sokak köpeği sayısına karşılık toplam 105 bin köpek kapasiteli olan barınak sayısı ve hayvan sahiplenme oranlarının düşüklüğü göz önünde bulundurulduğunda sahiplendirilmeyen hayvanların ‘ötanazi’ ile uyutulması düzenlemesi toplu köpek katliamına yol açacak. Değişiklikleri düzenleyen kanunun birinci maddesinde esas amaç olan “hayvanların korunması”, insan, hayvan ve çevre sağlığının gözetilmesi şartına bağlanıyor. Uzmanların son derece muğlak olarak değerlendirdiği bu ifade pek çok sebebi itlaf sebebi olarak geçerli kılabiliyor. Sahipli ve sahipsiz hayvan kavramları düzenleniyor, “güçten düşmüş hayvanların korunması” ibaresi “hayvanların sahiplendirilinceye kadar bakılmaları” şeklinde değiştirilerek sahiplendirilmedikleri durumda bakma yükümlülüğünü kaldırarak yerine öldürmelerinin önünü açıyor. Bakımevleri dışında bir hayvana bakmak ancak onun yasal sorumluluğunu alarak mümkün hale getiriliyor. 

“Hayvanlara uygulanacak tedbir olarak hiçbir farklı gerekçe aranmaksızın sadece sayıyı azaltmak üzere belirtilen usullerde ötanazi işleminin yapılması uygun bulunmaktadır” ifadesi yine kanunda yer alırken hayvanların “uyutulması” “kamu güvenliği ve sağlığının korunması açısından” doğru bir yöntem olarak değerlendiriliyor. Veterinerlerin ötanazi uygulayacağı durumları sınırlayan ifadeler ise “tıbbi” yerine “kanuni ve tıbbi” olarak değiştiriliyor. Yasa değişikliği teklifinin kabul edilmesi durumunda saldırgan, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan hayvanlar yerel yönetimlerce öldürülebiliyor. Sahipli hayvanın sahibi tarafından terk edilmesi kabahatine ilişkin idari para cezası hayvan başına 2 bin TL iken teklif ile 60 bin TL’ye çıkartılıyor. Yerel yönetimler adına toplanan sahipsiz hayvanların bakımevi dışında bir yere terk edilmesi veya bakımevinde barındırılan hayvanların bakımevi dışında bir yere bırakılması fiillerinin idari para cezası hayvan başına 50 bin TL olacak. “Kamu güvenliğini tehdit eden” gibi ucu açık şekilde ifade edilen durumlarda hayvanları öldürmek de sorumluluk sayıldığından “görevini yerine getirmeyen” belediye başkanı ve belediye yetkililerine 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Hayvan bakımevleri kurmak, rehabilitasyon işlemlerini gerçekleştirmek ve sahipsiz hayvanlara sahiplendirilinceye kadar bakmak için yerel yönetimlerin bütçe gelirlerinin binde beşini, büyükşehir belediyelerinin bütçesinin binde üçünü kaynak olarak ayırması düzenleniyor. Uzmanların asıl sorun olarak işaret ettiği köpek üretim çiftlikleri ve hayvan ticaretine yönelik ise herhangi bir düzenleme yok. Hayvan hakkı savunucularının aktardığına göre Türkiye’de 10 bine yakın köpek üretim çiftliği bulunuyor.


20 SENEDE TÜM KÖPEKLER AŞILANABİLİRDİ

TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Vahit Kirişci, yasa değişikliği teklifinin görüşmelerinde Türkiye’de 322 barınak bulunduğunu, toplam kapasitenin 105 bin olduğunu aktardı. Hayvanları Koruma Kanunu’nun çıktığı 2004 yılından bu yana kısırlaştırılan hayvan sayısının 2 milyon 504 bin 595 olduğunu aktaran Kirişçi, bin hayvan kapasiteli bir bakımevinin maliyetinin minimum 3.5 milyon TL olduğunu ve bir hayvanın beslenme maliyetinin aylık ortalama 3 bin 500 TL olduğu verilerini paylaştı. 

Veteriner Hekim Melike Baysal Kirişçi’nin bu ifadelerine karşın hem merkezi hem de yerel yönetimlerin 20 yıl boyunca yapmadıklarına dikkat çekiyor. Baysal; sahipsiz hayvanların 80’li yıllarda çeşitli şekillerde öldürüldüğünü, ancak çözüm olmayınca önce 2003’te Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin imzalandığını ardından da 5199 sayılı kanunun çıkarıldığını aktarıyor. Geçen yirmi yıla rağmen yerel yönetimlerin büyük çoğunluğunun kanuna muhalefet ettiğini ancak denetlenmediğini vurgulayan Baysal, bazı belediyelerin konuyu önemsemediğini bazı belediyelerin ise bütçe sorunu yaşadığını aktarıyor. Ayrıca yerel yönetimlere Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünden ayrılan bütçenin düşüklüğüne ve denetlenmemesine dikkat çekiyor: “2023’te hayvan başına ayrılan bütçe 200 TL’dir, 2024 için bütçe bile belirlenmemiştir.” Belediyelerde Veteriner İşleri Müdürlüklerinin kurulmadığını vurgulayan Baysal; kanun teklifinde verilen rakamlara göre 20 yılda 2 milyon 506 bin kısırlaştırma yapıldığını, 1003 belediyenin bakımevi olsaydı bir yılda 2 milyon beş yüz bin köpeğin kısırlaştırılabileceğini vurguluyor: “Sonuç olarak, 20 yıldır görevini yapmamış belediye başkanları ve bu belediyeleri denetlemeyenler nedeniyle mevcut kapasitenin sadece yüzde 25 civarı hizmet vermiş, köpek popülasyonu artmış, sayı artınca sürüleşmeler de artmış, insanlar daha çok köpekle karşı karşıya gelmeye başlamış ve ‘köpek sayısının azaltılması için kısırlaştırmaya para harcamanın gereksiz olduğuna’ karar verilerek ucu açık, muğlak ifadelerin yer aldığı bir teklif ile konu ülkenin en önemli sorunu haline getirilerek bir kanun oluşturuldu.” 


"SOSYAL MEDYADA MANİPÜLASYON YAYILIYOR"

Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nden Avukat Hacer Gizem Karataş’a göre sokak hayvanlarının sık sık gündeme gelmeye başlaması 2021’de Hayvanları Koruma Kanunu’nda gerçekleşen değişiklikle başladı. Hayvanların korunmasına ilişkin bir yasa değişikliğinin uzun süredir AKP’nin bir vaadi olduğunu ifade eden Karataş, “Burada hayvan hakları savunucularının ‘kırmızı çizgi’ olarak belirttiği madde 6. maddeydi. Yani hayvanların aşılanıp kısırlaştırılıp yerlerinde yaşatılmasını düzenleyen madde. Çünkü aksi bir durumun popülasyon açısından daha fazla sorun yaratmak ve hayvanların katledilmesi anlamına gelecekti. En nihayetinde diğer maddelerle ilgili olarak önerilen hiçbir şey yasalaşmadı. Bu düzenlemeyle bazı fiiller suç kapsamına alınsa da hayvanlar iddia edildiğinin aksine can statüsüne alınmadı. Zaten hukukta can statüsü diye bir statü de yok. Eşya statüsünde sayılmaya devam edildi ve birçok suç cezasız kalmaya başladı” diyor. 

Karataş, süreci şöyle anlatıyor: “Yine 2021’de, bu defa sahipli bir köpeğin bir çocuğa saldırmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil sıcak ve güvenli barınaklardır’ diyerek Konya ve Beykoz Belediyelerinin bakımevlerini örnek gösterdi. Bütün hayvanların kanuna aykırı bir şekilde toplatılması yönünde bir talimat verdi. O dönem bir sürü belediyenin 6. maddeyi delerek hayvanları topladığına şahit olduk. Hem de sokaktaki şiddet arttı. HAKİM’e gelen zehirleme, vurma ihbarları artmaya başladı. Örnek gösterilen Konya’da bir köpeğin başına kürekle vurularak öldürüldüğü görüntüler ortaya çıktı. Beykoz'dan ayrılmış bir veteriner hekim köpeklerin kalplerine deterjan çamaşır suyu enjekte edilerek öldürüldüğü, kedilere anestezik iğne vurulup morgda ölmelerinin beklendiği yönünde yönelik tanıklık yaptı. Konya'da da Beykoz'da da hiçbir yetkili yargılanmadı.” 

Bu süreçle birlikte “sosyal medya trollerinin” öne çıkarıldığını aktaran Karataş, bu hesapların farklı konularda da çalışan bot hesaplardan oluştuğunu söylüyor. Çeşitli sosyal medya kampanyalarıyla köpeklerin öldürülmesi yönünde sahte bir talep yaratıldığını vurgulayan Karataş, “Ancak bu ay yapılan anketler gösteriyor ki halk kesinlikle öldürmeye karşı” diyor. Belediyelere bakımevleri kurarak hayvanları toplamaları için 2028'e kadar süre verildiğini ifade eden Karataş, “Bakımevi olmayan bölgelerde belediyeler ve il özel idareleri oradaki hayvanları toplayıp en yakın bakımevine götürür” ifadesinin belediyeleri hayvan öldürmeye mecbur kılmaya çalışmak anlamına geldiğini söylüyor. Karataş, buna karşı çıkan belediye yetkililerinin de hapis cezası ile karşı karşıya kalma tehlikesinin olduğunu vurguluyor.

İktidarın bu yasa değişikliğinin istenmediğinin farkında olduğunu ifade eden Karataş, çocuk işçiliğinden tarikat yurtlarındaki istismar vakalarına kadar pek çok konuyu gündeme getirmezken bu konuda ‘çocukların güvenliği’ argümanının son derece siyasi olduğunu söylüyor. Yasal veya merdiven altı üretimin yasaklanmadığını vurgulayan Karataş, şöyle diyor: “Bu hayvanların devamlı bir sirkülasyon halinde üremesine, barınaklara alınmasına ve sonra orada ölmesine sebep olacak. Yakalayabildikleri hayvanları toplayacaklar. Kırsaldaki üretime engel olamayacaklar. Bu hayvanlar devamlı yer değiştirecek. Sokaktaki hayvanı bitiremeyecekler. Ama devamlı olarak bakımevlerinde bir toplu katliam hali olacak. Dolayısıyla bu bir çözüm yasası değil. ‘Belediyeleri kaybettik, muhalefetin başına nasıl bela oluruz?​’un peşindeler.”


VETERİNER HEKİMLER ÖLDÜRMEK İLE HEKİMLİK ARASINDA KALACAK!

Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı ve Türk Veteriner Hekimler Birliği Merkez Konsey üyesi Melike Baysal, yasanın veteriner hekimleri nasıl etkileyeceğini anlattı. Kanun teklifinde veteriner hekimlerin yetki alanı ve görevlerini etkileyen iki önemli değişiklik 1. maddede geçen “insan, hayvan ve çevre sağlığı gözetilmek kaydıyla” ifadesi ve 5. maddeye eklenen ve ötanazinin şartları içinde olan “tıbbi gerekçenin” yanına “kanuni gerekçenin” eklenmesi. Baysal, veteriner hekimin takdir yetkisinin elinden alındığını vurgulayarak yöneticilerin bu maddelere dayanarak hayvanların öldürülmesi kararını uygulatmak isteyebileceğini vurguluyor. Veteriner hekimliğin bir tıp mesleği olarak hayvanları yaşatmaya yönelik bir eğitim alındığının altını çizen Baysal; yasa ile veteriner hekimlerin ettikleri yemin ve evrensel hekimlik kuralları ile kanuni gerekçeler arasında karar vermeye zorlanacaklarının altını çiziyor. 

Baysal yasadan “ötanazi” kavramının kaldırılmış olduğu iddialarına ise şöyle yanıt veriyor: “Şartları sağlayamayan belediyeler ya da insan yaşamının daha üstün olduğunu öne süren anlayış, popülasyon kontrolü amacıyla ötanazi kararı vermekten çekinmeyecek ve belediyelerde köpeklerin öldürülmesinin yolunu açabilecekler.” Kanun teklifinin gerekçesinde, Türkiye’de 4 milyon sokak hayvanına karşılık 105 bin kapasiteli 322 barınak olduğu ifadelerini hatırlatan Baysal, barınaklarda tutma durumunda 105 bin köpeklik kapasite dolduğunda veteriner hekimlerin ötanaziye zorlanacağını vurguluyor.

Veteriner hekimlerin popülasyon kontrolü için yapılan uyutmanın “ötanazi” olmadığını bildiğini vurgulayan Baysal, vicdani ret haklarını kullanacaklarını, meslek örgütü olarak bu durumda yaşanacak hukuki süreçlerin takipçisi olacaklarını belirtiyor. Kanunun “hayvanlardan korunma kanununa” çevrildiğini ifade eden Baysal, gerekçede sıkça tekrar edilen “kuduz hastalığı riskine” dair şu verileri paylaşıyor: Tarım ve Orman Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının verilerine göre; evcil hayvanlarda 2018’de 437 olan kuduz vakası, 2023’te 86’ya, yabani hayvanlarda ise aynı tarihlerde 16’dan 5’e düştü, yılda ortalama 1-2 insanda kuduz vakası görülüyor. Bu kanun teklifinin genel gerekçesinde kuduz ile ilgili paylaşılan 437 bin sayısının “hayvanlarla temas eden insanların bir sağlık kurumuna başvurarak kayda girmesi” anlamına geldiğini ifade eden Baysal, son yıllarda aşılı kedisi ya da köpeği tarafında tırmalanan insanların dahi kuduz aşısı olmak için hastanelere başvurduğunu aktarıyor. Baysal, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH) ve Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) kuduz kontrolü açısından sahipsiz köpeklerin itlaf edilmesine karşı olduğunu hatırlatıyor: “Köpek kaynaklı kuduzu kontrol altına almakta kitlesel olarak yapılan aşılamaların etkili olduğu defalarca gösterilirken, köpeklerin yok edilmesinin ise uzun vadede köpek yoğunluğunu azaltmadığı veya kuduzu kontrol altına almada başarılı olmadığı açıkça belirtilmiştir.”


"MUĞLAK TANIMLAR ŞİDDET DOĞURACAK"

İzmir Barosu Hayvan Hakları Merkezinden Avukat Kübra Oktay yeni değişikliklerin yaratığı hukuki sorunları anlattı. Yeni değişikliklerle beraber yalnızca çıkar sağlanan hayvanların ön planda tutulup siyasi oy toplama kaygısının güdüldüğünü ifade eden Oktay, 5199 sayılı kanunda dördüncü maddede çeşitli hayvan ayrımlarının yapıldığını, ‘başıboş’ diye bir tanımın olmadığını ifade ediyor. Oktay, “Bu kanunda sahipsiz hayvanların tanımı aleni şekilde yazar: Barınacak yeri olmayan veya sahibinin ya da koruyucusunun ev ve arazisinin sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahip veya koruyucunun kontrolü ya da doğrudan denetimi altında bulunmayan. Yani çiplenme gibi bir unsur aranmaz” diye konuşuyor. Bu durumun hayvana yönelik şiddetin cezalandırması açısından önemli olduğunu ifade eden Oktay, “Şimdi bu muğlak tanımlarla hayvanlara yönelik şiddette ceza yargılamalarında kalem dahi oynatamayacak hale gelecekler. Bu ölüme, kana, şiddete teşvik eden bir kanundur” diyor. 

Yasa değişikliğinde kısırlaştırma yükümlülüğünün de hafifletildiğini vurgulayan Oktay, “Yetersiz kapasitedeki barınaklara hayvanların konulması bu hayvanların öldürülmesidir. Yaşatılmayacağına dair en ufak bir ibare varsa idare mahkemesinin bu uygulamaya yürütmenin durdurulması kararı vermesi lazım” ifadelerini kullanıyor. Ötanazinin insanlar için Türkiye’de yasak olduğunun altını çizen Oktay, “Hayvanların iradesi dışındaki bir uygulamanın muallak bir şekilde uygulanacak olması Hayvan Hakları Bildirgesi 1. ve 2. maddelerine tamamen aykırılık teşkil ediyor. Uluslararası mevzuatlar tamamen hiçe sayılıyor” diyor.

Düzenlemenin hazırlanmasına aracılık eden kurumlardan Güvenli Sokaklar Derneğinin çalıştaylara çağrıldığını ancak hiçbir kitle örgütünün çalıştaylara dahil edilmediğini hatırlatan Oktay, hükümleri uygulamayan belediyelere ceza verilecek olmasına ilişkin de “Danıştay içtihatlarına göre valilikler de sorumlu” diyor. Hayvanlara şiddetin şikayete konu bir suç olduğunu hatırlatan Oktay, yurttaşlara ise çağrıda bulunuyor: “Toplamalarda yaşanacak şiddete karşı görüntü ve kayıt alınması gerekiyor. Mahalleliler bunun takipçisi olarak şiddeti önleyebilir, köpeklere sahip çıkabilir.”


SOSYAL MEDYADA ŞİŞİRİLMİŞ ETKİLEŞİM 

Free Web Türkiye’den Batıkan Erkoç’un çalışmasına göre X’te paylaşılan #yasayaEVETdiyoruz ve #MilletYasayaEvetDiyor etiketlerini kullanarak yapılan toplam 28 bin 456 paylaşım, 319 milyon 563 bin 392 defa görüntülendi. Paylaşımların etkileşimleri ve görüntülenme sayıları incelendiğindeyse toplam görüntülenmenin yaklaşık yüzde on beşi yalnızca iki hesaptan kaynaklanıyor. X, sokak köpeklerine yönelik şiddet içerikli görüntülerin ise yalnızca binde 14’ünü ‘hassas’ olarak etiketledi. İçerik denetimi yapılmayan ve sokak hayvanlarına yönelik şiddet görüntülerinin yer aldığı birçok görüntü, milyonlarca kişi tarafından görüntülendi ve paylaşıldı.
Memetcan Biber’in analizine göre ise etiket çalışmalarında paylaşım yapan hesapların yüzde 98’ine yakını sahte hesap ve yakın açılma tarihlerine sahip. Baz hesaplardan bir saat içinde yüzlerce paylaşım yapılırken etiketle yapılan paylaşımların pek çoğu pornografik görüntülerden oluşuyor.

ÖNCEKİ HABER

Belediyelere haciz işlemleri başladı | Vahap Seçer: Hesaplarımıza haciz koydular

SONRAKİ HABER

Kreşin kapatılmasına tepki gösteren EÜ emekçileri: Kamuda ticaret istemiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa