Çayın yolculuğu
Yazıya hani bazı kelimeler vardır sizde bir yerlere değer, sizi alıp götürür diye başlamıştım. İşte çay binlerce yıldır bu içsel ve dışsal yolculuğun tam da kesiştiği yerde durur.
Görsel: Ayşe Çetintaş
Hani bazı kelimeler vardır. Sizde bir yerlere değer ve sizi alıp götürür. Adeta içsel bir yolculuğa çıkarsınız. Çağrışımlar çağrışımları izler ve bazen kendinizi çarşaf gibi bir denizin ortasında kollarınızı ve bacaklarınızı açarak sırt üstü uzanmış, dinginliğin ezgisini dinlerken bulursunuz. Bazen de bir kelime sizi alır fırtınanın ortasında dalgalarla boğuşan, ha alabora oldu ha olacak olacak bir Aivazovsky teknesinin kaygısına savurur.
Kelimelerin bizi içsel bir yolculuğa götürmesinin yanında bazen de yolculuklar bize kelimeler getirir. Kâh bir devenin sırtına yüklenmiş kervan adımları ile İpek Yolu’ndan, kâh dalgaların sırtına yüklenmiş bir geminin ambarında Atlas Okyanusu’ndan…
Yolcuğun bize getirdiği kelimelerden biri sıcaklığı ile dostluklara, kaçaklığı ile sevdalara aracı olan çaydır. Son yüzyıla kadar soframızdaki yeri hep kahveden sonra gelen çay hızla kahveyi yerinden etmiş ve milli içeceğimiz haline gelmiştir. Hatta çay ülkemizde o kadar sevilmiştir ki Dünya Çay Komitesi’nin 2018 raporuna göre kişi başına yıllık 3,5 kilo ile dünya tüketim şampiyonu olmuştur.
Çayın kara yolculuğu anavatanı Çin’de sayısız hanedanlığa başkentlik yapmış olan Şian’dan başlamıştır. İpek Yolu aracılığı ile deve sırtında Hindistan’a, Orta Asya’ya, Rusya’ya, İran’a, Anadolu’ya, Arap Yarımadası’na, hatta Kuzey Doğu Afrika’ya kadar ulaşmıştır. Bu bölgelerde konuşulan dillerde çay benzer telaffuza sahiptir. Örneğin Farsça, Hintçe ve Rusçada ‘chay’, Arapçada ‘shay’, Sahra altı Afrika’sının en yaygın dili olan Swahili dilinde ‘chai’ olarak dillendirilmiştir. Tüm bu dillerde çayın benzer şekilde dillendirilmesinin nedeni Şian bölgesinde Mandarin lehçesinin konuşuluyor olmasıdır. Çünkü Mandarin lehçesinde çaya “ça’” denirmiş.
Çayın Avrupa ülkelerinde dillendirilişine baktığımızda Portekiz dışında benzer bir telaffuz görüyoruz. Örneğin Hollandalılar çaya ‘thee’ derken, İngilizler ‘tea’, İspanyollar ‘té’, Fransızlar ‘thé’, Almanlar ‘tee’ şeklinde söylemektedir. Hatta kıta Avrupa’sından Amerika ya da Avustralya’ya uzandığımızda da çayın ‘tea’ olarak dillendirildiğini duyarız.
Anavatanı Çin olan çayın dünyanın bir bölümünde çay ya da çay sesine yakın bir söyleyişle dillendirilirken dünyanın geri kalanında ‘tea’ ya da ‘tea’ sesine yakın telaffuzunun olmasının yanıtı yine dilde bitiyor.
XV. yüzyıl sonunda başlayan keşifler çağı ülkeler arasındaki deniz hâkimiyet savaşlarını dolayısı ile de sömürgecilik yarışını beraberinde getirmiştir. Doğu Hint Adaları’ndaki baharat ve maden zenginliğine ulaşmak için alternatif yol arayışları sonucu hız kazanan bu çağın öne çıkan ülkeleri İspanya, Portekiz ve Hollanda’dır. Hollanda’da 1602 yılında kurulan ve adeta yüzen bir devlet gibi işlev gören Doğu Hindistan Şirketi (VOC) Asya, Uzak Doğu ve Çin’de Hollanda’nın sömürgecilik faaliyetlerini sürdürmüştür. Hatta 1611 yılında Amsterdam’da ilk modern borsanın kurulması da bu şirket aracılığı ile olmuştur.
VOC Çin’in Fujian bölgesine mitili atarak çay ticareti yapmaya başlamıştır. Çin’den aldığı çayı başta Avrupa olmak üzere Avustralya’ya, Endonezya’ya, Kuzey Doğusu hariç tüm Afrika’ya, hatta Kuzey Amerika’nın Hollanda Kolonisi olan eski adı ile New Amsterdam yeni adı ile New York’a kadar ulaştırmıştır. Dolayısı ile Kuzey Amerika’da ilk çayı New Yorklular içmiş desem sanırım yanlış olmaz. Bu saydığım bölgelerin tamamında çay ‘tea’ ya da ‘tea’ sesine benzer bir telaffuzla adlandırılmıştır. Bunun nedeni VOC şirketinin Çin’le ticaret yaptığı bölgede Min Nan Lehçesi’nin konuşuluyor olmasıdır. Min Nan Lehçesi’nde de çaya “te’” denirmiş.
Dolayısı ile çayın kara yolculuğu ile ulaştığı ülkelerde çaya ‘çay’ denirken deniz yolculuğu ile ulaştığı ülkelerde çaya ‘tea’ denmeye başlanmış. Bu kuralın belki de tek istisnası Portekiz’dir. Çünkü Portekiz’e çay deniz yolu ile ulaşmasına karşın ‘cha’’ denilmektedir. Bu durumun nedenini anlamak için keşifler çağına doğru zamanda yolculuğa çıkmamız gerekecek.
Her ne kadar Portekiz günümüzde ekonomik olarak etrafına ışık saçmasa da Keşifler Çağı’nın parlayan yıldızlarından biriydi. Okyanusları aşabilecek dayanıklılıkta gemi imal edebilmeleri, denizcilik becerileri ve açık denizlerde yön bulmalarını sağlayan sekstant ve usturlap kullanma yetileri XV. yüzyılda Portekizli denizcilerin önce Kanarya Adaları’na, ardından Yeşil Burun Adaları’na ulaşmalarını sağladı. Sonrasında ver elini Ümit Burnu ve Güney Doğu Afrika kıyıları…
Atlas Okyanusu’nu aşıp Hint Okyanusu’nun kapısını aralayan Portekizli denizciler rotasını baharat diyarı Bharat’a yani Hindistan’a çevirdi. Tarihler 8 Temmuz 1497’yi gösterdiğinde Vasco de Gama kaptanlığında dört gemi Targus Nehri’nin beslediği Lizbon Körfezi’nden demir alarak Atlas Okyanusu’na yelken açtı. Pupa yelken Hindistan’a yol alırken Hint Okyanusu’nda kâh korsanlık yaparak, kâh hacdan dönen gemilerdeki insanların canına kıyarak ardında kanlı bir dümen suyu bırakıp 20 Mayıs 1498 günü Hindistan kıyılarına ulaştı. Vasco de Gama’nın bu başarısı bu toprakları da etkiledi. Çünkü bu durum Osmanlı Devleti’nin doğu ile batı arasındaki merkezi konumundan kaynaklanan ticari üstünlüğünü sonlandırdı.
Hindistan’a ulaşan Portekizliler gözünü en doğuya, güneşin doğduğu topraklara dikti. Hint Okyanusu’nun tuzuyla pişmiş denizcilerin yeni hedefi Hint Okyanusu’nu da aşarak Çin’e ulaşmaktı. Portekizliler Jorge Alvarez kaptanlığında Çin’in güney kıyısında yer alan Macau’ya ulaştığında yıl 1513’tü. Alvarez Çin’e ulaşan ilk Avrupalı olmakla kalmadı, olasılıkla kendisine ikram edilen adını bilmediği sıcak hoş kokulu içeceği tadan ilk Avrupalı da oldu. Macau’da Kantonca konuşan Çinliler Alvarez’e ikram ettikleri bu içeceğe “ça’” diyorlardı. Macau’da bir Portekiz kolonisi kuran Alvarez içtiği ‘ça’yı sevmiş olacak ki bol miktarda gemisine yükleyip memleketine götürdü. Şarabın kekre tadına aşina olan Portekizliler çayın kekreliğine çok da yabancılık çekmemiş olsa gerek.
Aradan yüzyıllar geçti. XVI. yüzyılın parlak sömürgeci Portekiz’inden bugüne bakiye duvarları kararmış gösterişli katedraller, sıvası dökülmüş kartal yuvasını andıran saraylar, denize açılıp dönmeyenler için yakılan ağıtlar, bir de şarabın ve çayın kekre tadı…
Yazıya hani bazı kelimeler vardır sizde bir yerlere değer, sizi alıp götürür diye başlamıştım. Bazen de yolculukların bize kelimelerin getirdiğinden bahsetmiştim. İşte çay binlerce yıldır bu içsel ve dışsal yolculuğun tam da kesiştiği yerde durur.
Çay var içersen…
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20