Bakırdan bir dünya yaratan son ustalardan Karani Erol’u dinliyoruz: Bakır Bey
Karani Usta, hem ressam, hem kalemkâr hem de bakırcılığa dair aklınıza ne gelirse… O nedenle ona ‘Bakır Bey’ demekten daha iyi bir tarif olabilir mi bilemiyorum.
Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel
Fatih POLAT
“1960 yılında Sivas’ın Divriği İlçesi’nin Akmeşe Köyü’nde doğdum. Eski ismi Ziniski. Eskiden o bölgeler Ermeni yerleşim alanlarıymış. Öğrendiğim kadarıyla Ziniski Ermenice’de Güzel Bahçe anlamına geliyormuş. 14 yaşındayken Sivas Divriği’den İstanbul’a kaçıp geldim. Orta okul ikinci sınıftaydım. Ağabeyim İstanbul’da okuyordu. Ali Erol. Vatan Meslek Lisesi’nde gece okulundaydı. Ek iş olarak portre, resim yapıyor ve bakır üzerine işliyordu. Okul giderlerini karşılamak için. Ben de geldim, onun yanında kaldım ve mesleği ondan öğrendim.”
HARİKALAR YARATIP AZ KONUŞAN USTA…
Hediyelik eşya satan mekanlarda denk geldiğimiz ve artık teknoloji kullanılarak üretilen dekoratif bakır işlerini, el emeği ve göz nuruyla var eden son ustalardan Karani Erol’un hikayesi böyle başlıyor. Üzerinde günlerce uğraştığı muhteşem bakır işi örneklerini büyülenerek seyrettiğim Karani Usta, ‘Her İnsan Bir Hikaye’ dizisi içinde, lafı ağzında sökerek aldığım tek kişi oldu diyebilirim. Yaptıklarını anlatmak konusundaki sonsuz mütevazılığı nedeniyle, ilk uzun görüşmenin ardından iki ay kadar ara verip ardından bir tur daha görüşerek tamamlandı bu porte.
Karani Usta’yı dinlemeye devam ediyoruz: “Ağabeyim üniversite okurken, ek iş olarak evde resim ve bakır işlemeciliği yapardı. Ben de alıştım kalem tutmaya. Ağabeyimden öğrendim hepsini. Yıllar geçti atölye açtık. 1977’de Kocamustafapaşa’da açtık ilk atölyeyi. Portreyi çok güzel çizerdi ağabeyim. Ecevit’e Karaoğlan dedikleri yıllardı. Onun portreleri de yapılanlar arasındaydı. Haftada ne kadar resim çıkarsa gelip parasını verip götürürlerdi. Öyle öyle mesleği geliştirdik. 1988’e kadar beraberdik. O ara ağabeyim işi bıraktı. Ben de ara verdim mesleğe. Sonra Ali Ağabeyim İngiltere’ye gitmek zorunda kaldı.”
Burada bir parantez açalım. Ali Erol, Evrensel Gazetesi’nin ilk sorumlu yazı işleri müdürüydü. Evrensel’de birlikte çalıştığımız dönemde resim, portreler yapma yeteneğine tanığım. Aldığı cezaların ardından İngiltere’ye gitmek durumunda kalmıştı. Ali’yi 4 Ağustos 2004’te kanser nedeniyle kaybettik. Onu, kaybedişimizin yirminci yıldönümüne denk gelen bu vesileyle de sevgiyle, özlemle anıyorum.
Karani Erol, ara verdiği 10 yıllık süre içinde kahvecilik dahil çeşitli işlerde çalıştıktan sonra yeniden mesleğine döner. Çocukları da erken yaştan itibaren, bugün bu sohbeti yaptığımız Cevizlibağ’daki atölyede onunla çalışmaya başlar. “Bu atölyede 25 yıl doluyor” diyor Karani Usta.
Bu atölyede kızı Burcu, oğlu Erdal ve damadı Muhsin de onunla çalışıyor.
KIZI BURCU: DOKUZ YAŞINDAN BERİ BABAMLA ÇALIŞIYORUM
Sözü burada kızı Burcu Erol’a bırakalım: “Ben dokuz yaşındayken, babamla birlikte burada ilk dükkanı açtığımızı hatırlıyorum. Şurada bir işleme makinemiz vardı, bir sandalyemiz vardı. Şimdi 36 yaşındayım ve hala buradayım.” (Gülüyor).
Burcu, Trakya Üniversitesi El Sanatları Bölümü’nde okumuş: “Belki, babamın mesleğiyle ilgili kendimi biraz daha geliştiririm diye düşündüm. Güzel oldu. Zaten dokuz yaşından beri babamın yanında piştiğim için bildiklerimi orada da pekiştirmiş oldum. Şimdi burada geleneksel tarzı, teknolojiyle harmanlayarak daha yeni nesil işlerle biraz daha kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Her şey değişti artık.”
Üniversitede aldığınız eğitimle sahadaki durumu kıyasladığınızda neler söylersiniz?
Hiç alakası yok. Keşke şu an okullarda bunun eğitimini verebilseler. Tamam ben de eğitim aldım ama bakırla ilgili hiçbir şey yoktu zaten. Bakırı tezgahta, doğrudan üretimin içinde çalışmak bambaşka bir şey. Farklı bir kafa gerektiriyor. Çok az bakır ustası kaldı aslında. Şimdi var olan eski ustaların yanına çırak verseler ve yetiştirmeye çalışsalar ilerisi için de ölümsüz bir meslek yaşamış olur. Mesela bir bakır tabak yapıyoruz, bunu müşteriye sattığınız zaman 100 yıl garantisi var. Yıllar boyu kırılmadan, kararmadan saklayabildiğiniz bir şey.
OĞLU ERDAL: TEZGAHI İLK KURDUĞUMUZ ZAMAN TORNAVİDA YOKTU
Karani Usta’nın oğlu Erdal’ı dinliyoruz.
Sizin babanızla ve bakırcılık mesleğiyle hikayenizi biraz konuşsak…
Ben kendimi bildim bileli babayla beraberiz. Ben 38 yaşındayım ve geriye bakınca 25 senedir babamla bu işin içindeyim. Bizim bugün güçlü olmamızın nedeni eskiden çektiğimiz sıkıntılar. Çekirdekten yetiştik. Tornavida yoktu. Tezgahı ilk kurduğumuz zaman gerçekten hiçbir şey yoktu. Çok şeyi başardık. Lazer kesim makinemiz, sıvama tezgahımız var.
Sıvama tezgahı ve lazer kesim makinesi ne işe yarar?
Sıvama tezgahı bakıra form veriyor. Bakırı bir fincan formuna ya da cezve formuna çevirebiliyoruz. Lazer kesim makinesi de, örneğin dairesel ya da farklı türde bir kesim yapmak istiyorsak onu yapmamızı sağlıyor. Elle kesmek yerine onunla daha kolaylaşmış oluyor iş.
Siz de anladığım kadarıyla baba mesleği olmasının yanında tutkuyla bağlısınız bu mesleğe?
Kesinlikle. Başka türlü olmazdı zaten. Biz severek yaptığımız için, o da severek yaptığı için… İnsanların yapılan o işe gereken kıymeti vermediğini görüyorduk, sonra ticareti küçük küçük öğrendik. Daha büyük objeler yaparken, daha küçük objeler denemeye başladık. Biraz daha talep arttı. Bugün yaklaşık yirmi ülkeye, küçük de olsa ihracatımız var.
ASIRLIK BAKIŞ İŞLERİ MALİYETİNİ BİLE KARŞILAYAMIYOR
Karani Usta, çocukları, damadı ve yanında çalışanlarıyla birlikte kurduğu dünyada, şu ana kadar yapıp ettiklerinden mutlu görünürken, diğer yandan da hem artan maliyetler, bakırın fiyatının sürekli yükselmesi, ülkenin içinde bulunduğu politik iklim nedeniyle hediyelik eşyalara ilgi gösterecek turistlerin sayılarının azalmış olması ve bunlarından ötesinde, kendisi gibi bakır işine ömrünü veren ustaların artık neredeyse bir elin parmağı kadar kalmış olmasından da kederli. Dişlerini yaptırdığı Bakırköy’deki doktorunun babasının, uzun yıllardır dostu olan Ermeni bir bakır ustası olduğunu anlatıyor laf arasında örneğin. Ve Kapalı Çarşı’da bugün az sayıda kalmış Ermeni bakır ustalarını çok eski yıllardan tanıdığını, ancak artık onların çocuklarının mesleğe ilgi göstermediğini ve çırak yetişmediğini söylüyor. Daha ötesi, teknolojik ve dijital gelişim, bakırcılığı seri üretime doğru dönüştürürken, büyük emek vererek asırlık kalıcı el işi, göz nuru bakırcılık işlemelerine yönelmenin maliyet açısından da cazibesinin yitirmiş olduğunu hatırlatıyor.
BOSTAN, KANARYA VE GÜVERCİNLER
Karani Usta, atölyesinin önüne küçük bir bostan yapmış. Domates ve çeşitli sebzeler ekmiş. Toprağı çok seviyor. Bostanını gösterirken, ‘Köye gidemiyorsam, köyü buraya getiririm’ diyor. Biz konuşurken, atölyede bulunan kanarya ötüşleriyle eşlik ediyor. İşyerinin teras bölümü ise ayrıca ilginç. Cevizlibağ’daki çok katlı yüksek binaların ortasında, çevresini geniş bir cepheden gören terasta büyük bir güvercin kümesi bulunuyor. Kanarya ve güvercinler çocuklarının merakıymış. Yani burada, bir yandan bakırdan bir dünya yaratılırken, diğer yandan da, farklı canlılarla birlikte başka bir dünya kurulmuş.
ON PARMAĞINDA ON MARİFET
Kalemkârlık, bakır işlemeciliğinde özel zanaat alanını oluşturuyor. Karani Usta, uzun yıllardır çalıştığı elmas uçlu kalemleri ve onlarla nasıl çalıştığını gösteriyor: “Bakırı oyuyorsun, çelikle, elmasla. Her yerde aynı çizgiyi kullanamıyorsun. Bazı yerlerde kalemi ters çeviriyorsun. Çizgi tamamen değişiyor. Bazı çizgileri çalışırken nefes dahi almaman lazım. Bizden geçti artık, gözler…”
Kalemkârlık, sektörde, bakır ya da başka madenden bir objenin ilgili yerlerine hem elle hem de makine ile geometrik şekil vererek desen aktarma sanatı olarak tanımlanıyor. Her türlü değerli madenin üstüne, ellerindeki özel aletler aracılığıyla yazılar ve desenler işleyen zanaat sahiplerine “kalemkâr” deniliyor. Karani Usta, hem ressam, hem kalemkâr hem de bakırcılığa dair aklınıza ne gelirse… O nedenle ona ‘Bakır Bey’ demekten daha iyi bir tarif olabilir mi bilemiyorum.
Meslekte kaç kişi yetiştirdin usta?
Aslında sağlam yetiştirdiğim çok kimse olmadı. Çünkü genelde insanlar işin kolayına kaçıyor. Bizim meslekte böyle çizim, portre çalışma ve onu bakıra ince ince işleme kalmadı, yok. Erzincan’da işlemecilik, oymacılık var. Onda üç beş ayda eleman yetiştirirsin. Portrede mümkün değil. Zaten yeteneğin de olacak. Çizim yapıyorsun, ressamlık. Şurada gördüğün modellerin hepsi kendime aittir. Piyasa işi değil. Elle ince ince yaptığın iş asırlık kalır, ama dijital olarak üretilmiş iş bir darbe aldığında boyası kabarıp kolay bozulur.
MESLEĞİNE AŞIK AMA BİR O KADAR DA ENDİŞELİ
Edirne Selimiye Camii, Sultanahmet Camii, Ayasofya, Kız Kulesi, Boğaz Köprüsü ve daha bir sürü model… Yıllar önce bakır üzerine çalıştığı Ecevit portresi, duvar saatleri, çaydanlıklar, vazolar… Türlü objeler çevrenizde bakıra ince ince işlenmiş olarak duruyor. Edirne Cami’ni çalışmak için Edirne’ye gidip karşısına oturmuş ve çizerek iyice kafasına yerleştirdikten sonra atölyesinde bakır üzerinde ona can vermeye devam etmiş.
Firmalarının ismi olan ‘Erol Bakır’ hem soyadlarından geliyor hem de Karani Usta’nın ifadesiyle, ‘EB’ olarak kızının ve oğlunun adlarının ilk harflerinden oluşuyor. Bu atölyeye ek olarak Taksim’de de satışa dönük bir mağazaları varmış.
Mesleğinin sıkıntılarını konuşurken de şunları söylüyor Karani Usta: “Türkiye’de sıkıntı, turizm sıkıntısı. Turizm baltalanıyor sürekli. Sultanahmet’te, Beyoğlu’nda bombaların patlaması turizmi baltaladı. Hükümetin politikaları nedeniyle de Avrupalı turist gelmiyor. Bu bizi ciddi düzeyde etkiliyor. Can güvenliği olmayınca insanlar niye gelsin bu ülkeye?”
Arap turistlerin zengin olanları için üzerinde çeşitli Arapça yazı ve motiflerin olduğu işler de yapıyorlarmış. Onları gösterirken, “Recep rakıya her zam yaptığında, ben de bunlara yapıyorum” diyor gülerek.
Peki eski sistemdeki üretime devam ediyor musun?
Gerektiği zaman yapıyorum. Geçen canım sıkıldı, şu duvar saatlerinin motiflerini yaptım.
Gençlere bakır işlemeciliği açısından ne önerirsin?
Bir şey diyemiyorum o konuda, memleketin hali ortada. Önü kapalı. Hiç bulaşmamaları daha hayırlarına olur. Sanattan anlayan yok, değerini veren yok. Bu ülkede olmaz!
Ömrünüzü verdiğiniz mesleğinizle ilgili böyle mi düşünüyorsunuz? Türkiye’de eleştirdiğiniz şeyler değişirse yapılmaz mı?
Muhakkak. Ya ben mesleğime aşığım zaten. Ama beni mesleğimden soğuttular işte. Yapmak istemiyorum. Meslek bitti, eleman yetişmiyor. Bu işi zaten eskiden yapan Ermeni topluluğu. Sanatı seven insanlar. Öncülük eden onlar olmuş bu mesleğe. Şu anda yok.