04 Ağustos 2024 04:20

Zenginlerin para çalması yasal mı?

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta Almanya'daki vergi kaçakçılığı skandalı, İngiltere'de aşırı sağcıların ırkçı eylemleri ve Fransa'da devam eden Olimpiyatlara dair tartışmalar var.

Görsel: Pixabay

Paylaş

Türkiye’de Evrensel’in manşetleriyle gündeme gelen vergi ödemeyen şirketler sorunu tartışılırken Almanya’da da bir vergi kaçakçılığı skandalı ortaya çıktı. Vergi kaçırarak servetini artıran zenginlerle ilgili ortaya çıkan CumEx skandalı, dönemin Hamburg eyalet başbakanı olan şimdiki Federal Başbakan Olaf Scholz’un da sorgulanması nedeniyle büyük ilgi gördü. Ancak dağ fare bile doğurmadı. Scholz’un suçsuz olduğu hemen saptandı, hiçbir şey hatırlamıyordu, zanlılar da art arda aklandı. Soruşturmayı yürüten başsavcı ise bağımsız çalışamadığı için davadan çekildi. Zenginlere yapılan bu kıyak, Bertolt Brecht’in Üç Kuruşluk Opera eserindeki “Banka kurmak yanında banka soymak çok masum kalır” ifadesini hatırlattı. Seçtiğimiz makalede de “Devlet hazinesinin boş olduğu göz önüne alındığında, zengin insanların vergi kaçakçılığı yoluyla kendilerini daha da zenginleştirdikleri için nadiren yargılanması ve sırtları sıvazlanarak aklanması daha da skandal. Sanki para çalmalarına izin verilmiş gibi” yorumu yapıldı.

İngiltere’de aşırı sağcılar ve faşistler Southport bölgesinde üç kız çocuğunun öldürüldüğü ve birçoğunun da yaralandığı bıçaklı saldırının ardından birçok şehirde şiddete başvuran gösteriler yaptı. Olayın şüphelisi hakkında yanlış iddialar yayarak bölge halkını galeyana getirmek ve göçmen düşmanlığını körüklemek istediler. Sosyal medya üzerinden de sağ popülist bir ekosistem içindeki bağnazlığa oynayarak amaçlarına ulaşmaya çalıştılar. Guardian Yazarı Owen Jones, yaşananların çok daha karanlık olayların habercisi olabileceği konusunda uyarıda bulundu.

Fransa’da Paris 2024 Olimpiyat Oyunları devam ederken Humanite gazetesi, Eski Sporcu ve Yeni Olimpiyat Araştırmacısı Jules Boykoff ile bir söyleşi yaptı. Boykoff, Olimpiyat Oyunlarının “birer eşitsizlik makinesi”ne dönüştüğünü söylüyor.

CUMEX SKANDALINDA DURUM: SANKİ ZENGİNLERİN PARA ÇALMASI YASALMIŞ GİBİ

Nathaniel FLAKIN
Neues Deutschland

Yıllardır birçok savcı ve mahkeme, Almanya’nın savaş sonrası tarihinin en büyük vergi skandallarından birini araştırdı: 2001’den 2016’ya kadar bankacılar, politikacılar, avukatlar ve yatırımcılar vergi hileleri ve hisse senedi işlemleri kullanarak Alman devletini milyarlarca dolar dolandırdılar: Klasik CumEx anlaşması yoluyla en az 10 milyar avro ve daha sonraki cum-cum* işlemleriyle birlikte 20 milyar avro daha.

Hukuki süreç zordu. 2024 baharında, başhakim şaşırtıcı bir şekilde davadan çekildiğini duyurdu ve yüksek profilli bir dava durduruldu. CumEx skandalında bankacılar 30 milyar avronun üzerinde para çaldı. Muhtemelen büyük ölçüde zarar görmeden kurtulacaklar.

Geçen ay koalisyon hükümeti bütçeden birkaç milyar avro kesinti yapmak için özenle çalışırken, Bonn’daki bir mahkeme Christian Olearius’a yönelik suçlamaları düşürdüğünü duyurdu. 82 yaşındaki banker ve Hamburg’daki Warburg Bank’ın eski başkanı, vergi kaçakçılığından yaparak yaklaşık 280 milyon avroyu çalmakla suçlanıyor. Sağlık sorunları nedeniyle artık yargılanamayacak.

Olearius, CumEx skandalının en ünlü isimlerinden biri. Yıllar boyunca hisse senedi tüccarları, sermaye kazançları vergisini bir kez ödedikleri ve daha sonra birkaç kez geri aldıkları karmaşık bir dolandırıcılık geliştirdiler. Bu şekilde kamunun kasasından tahminen 31 milyar avro çaldılar. Davada şu ana kadar 20 kişi mahkum olurken 1700 kişi de dolandırıcılıkla suçlanıyor. Ancak 15 yıl sonra zaman aşımı süresi dolduğu için birçoğunun karar için bu süreyi beklemesi muhtemel.

Olearius’un davası özeldi çünkü Başbakan Olaf Scholz muhtemelen tanık olarak çağrılacaktı. Scholz, 2016-17’de Hamburg belediye başkanıyken bankerle birkaç kez görüştü. Aynı dönemde Hamburg vergi makamları Warburg Bank’ın 47 milyon avroluk kısmının affedilmesine karar verdi. Scholz, eski Ronald Reagan tarzı gibi toplantıları hatırlamadığını iddia etti ve basın sözcüsü asılsız açıklamalarda bulundu. Görünüşe göre yıllar süren gecikmelerden sonra nihayet Olearius’un yaptıkları yanına kâr kalıyor ve Scholz da paçayı kurtarmış durumda.

Bu, Almanya’daki saçma yolsuzluk kültürünün yalnızca son örneği. Her ne kadar politikacılar rüşvet almanın sonuçlarıyla nadiren yüzleşmek zorunda kalsa da ülke bir şekilde “temiz” olarak görülüyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü Almanya adlı STK’ye göre ise Almanya’nın milletvekillerine rüşvet verilmesi vakalarına karşı daha iyi cezai yaptırımlar uygulaması gerekiyor.

Ben bunu yazarken, hükümetin kemer sıkma programı, uzun süredir yatırım eksikliği çeken bir ülkeye zarar veriyor. Trene binmeyi veya devlet okulunun tuvaletini kullanmayı denediğinizde durumu kendiniz görebilirsiniz. Devlet hazinesinin boş olduğu göz önüne alındığında, zengin insanların vergi kaçakçılığı yoluyla kendilerini daha da zenginleştirdikleri için nadiren yargılanması ve sırtları sıvazlanarak aklanması daha da skandal. Sanki para çalmalarına izin verilmiş gibi.

Mayıs ayında Anne Brorhilker CumEx skandalının başsavcılığından istifa ettiğini duyurdu. Bu davaları takip edecek hiçbir siyasi iradenin olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldı.

Aynı zamanda, Almanya’daki milyonerler gelirlerinin yaklaşık yüzde 24-26’sını vergi olarak öderken ortalama vatandaşlar yüzde 43’ünü ödemek zorunda kalıyor. Milyarderler sizinle ya da benimle aynı vergileri ödeseydi, Almanya muhtemelen hastanelerde ve kreşlerde yeterli sayıda personeli karşılayabilirdi ve geriye herkese uygun fiyatlı konut ve ücretsiz toplu ulaşım sağlamaya yetecek kadar para kalırdı.

*cum cum işlemi:  Borçlar kanunu kapsamında zorunlu işlemlerin faiz veya temettü hakkı "ile" alınıp satıldığı menkul kıymet işlemleri için kullanılan terimdir. Yerli hisselerin, temettü ödemesinden kısa bir süre önce normal vergiye tabi yabancılardan kurumlar vergisine tabi bir ikameti belli ve kalıcı bir kişi veya kuruma devredilmesi ve temettü alındıktan hemen sonra kurumlar vergisi ödenmeksizin yabancı ortağa iade edilmesini amaçlayan cum-cum işlemleri vergi kaçırmanın önemli bir yoludur.

Çeviren: Semra Çelik

 

SOUTHPORT İNGİLTERE SİYASETİNDEKİ DEHŞET VERİCİ ALT AKIMLARI GÜN IŞIĞINA ÇIKARDI

Owen JONES
Guardian

Bir dans kursunda üç küçük kızın korkunç bir şekilde öldürülmesinden Southport sokaklarında isyan eden aşırı sağcı haydutlara nasıl geldik? Çocukların öldürülmesi anlaşılabilir bir tiksinti ve üzüntü uyandırıyor. Ancak Southport camisinin yakınında uçan tuğlalar, yanan arabalar ve Müslüman karşıtı sloganlar arasında sergilenen şey bu değildi.

Şimdi X olarak adlandırılan Twitter’a dikkat etmek gerekir: Her zaman sorunları vardı ancak Elon Musk’ın gözetimi altında dezenformasyon ve aşırı sağcı paylaşımların lağım çukuru haline geldi. Sosyal medya, şüphelinin tekneyle gelen Müslüman bir sığınmacı olduğu gibi yanlış iddialar yaydı. Aslında “İslam’la bağlantısı olmayan” Cardiff doğumlu bir Britanyalı ve polis soruşturmalarını şüphelinin akıl sağlığı üzerine yoğunlaştırıyor.

Ancak sosyal medyanın zehirli ortamı burada sadece bir unsur: Zehirli söylentiler sadece alıcı bir kitle varsa etkili olur. Her şeyden önce, bu adalarda on yıllardır aşırı sağın var olduğunu hatırlamak önemli. 1930’larda başı çeken Oswald Mosley ve onun Kara Gömleklileri iken, 1970’lerden itibaren John Tyndall ve Ulusal Cephe, 2000’lerde ise İngiliz Ulusal Partisi (BNP) olmuştu.

Bugün en fazla ön plana çıkan kişi hüküm giymiş dolandırıcı ve haydut Tommy Robinson ancak kendisi on yıldan uzun bir süre önce İngiliz Savunma Birliğinden (English Defence League- EDL) ayrıldı ve o zamandan beri de bu grup dağılmış durumdaydı. Aşırı sağ şu anda parçalı yapıda ve tutarlı bir örgütlenmeden yoksun ancak geniş bir sempatizan havuzundan yararlanabiliyor ve koordinasyon için sosyal medya ve mesajlaşma uygulamalarını ustaca kullanıyor.

Daha da önemlisi, daha önce eksik olan ve bugün bazı muhafazakar siyasetçilerden Nigel Farage’ın Reform UK partisine kadar uzanan çok daha geniş bir sağ popülist ekosistem de var. Farage X’i kullanarak bu olayda “Gerçeğin bizden saklanıp saklanmadığını” sorarak alevleri körükledi ve cevabı bilmediğini söyledi. Artık isminin başına “milletvekili” ibaresini ekleyerek bu tehlikeli retoriğe saygınlık kazandırıyor.

Şüphelinin Müslüman olduğuna inanmaya hazır bir izleyici kitlesinin olması başlı başına bir sorun. “Teröre karşı savaş” çağında, İslamofobi yaygın ve saygın bir bağnazlık unsuru haline geldi. 2010’ların sonunda Britanyalıların üçte birinden fazlası -yaklaşık 20 milyon yetişkin- İslam’ın “Britanya yaşam tarzına bir tehdit” olduğuna inanıyordu.

Günümüzün aşırı sağı bu yaygın ve ana akım bağnazlıktan besleniyor. Bu, sağcı medya ve politikacılar tarafından körüklenen daha geniş çaplı göçmen ve mülteci karşıtı çılgınlıkla sentezlendi. Yıkıcı ekonomi politikalarıyla Britanya’nın sosyal dokusunu harap eden Muhafazakarlar, dikkatleri dağıtmaya ve hoşnutsuzluğu ‘öteki’ne yönlendirmeye çalıştı.

İlginç bir şekilde, kamuoyu yoklamaları halkın göçmenliğe karşı tutumunda belirgin bir yumuşama olduğunu gösteriyordu. Ancak sertlik yanlıları için durum böyle değildi ve göçmen girişini önlemeye yönelik “Tekneleri durdurun” kampanyası işte bu yüzden çok tehlikeliydi: Tekneler geldikçe, Eski İçişleri Bakanı Suella Braverman “güney sahillerimizde bir istiladan” söz ediyor, tepkiler körüklendi. İntikamcı ve komplocu bir zihniyet, vatansever olmayan elit bir kesimin ulusu tehlikeye maruz bıraktığı duygusunu teşvik etti.

Southport’ta yaşananlar ile geçtiğimiz kasım ayında Dublin’de çocuklara yönelik bir başka bıçaklı saldırının ardından çıkan isyan arasında derin benzerlikler var gibi görünüyor. Ancak İngiliz aşırı sağı daha büyük, daha uzun bir aktif geçmişe sahip ve ana akımdan daha fazla cesaret alıyor. İlerici insanlar için ne kadar yetersiz olursa olsun bir İşçi Partisi hükümetinin gelişi sağcı komplocuları daha da öfkelendirecektir. Gerçekten de Southport’ta yaşananlar çok daha karanlık olayların habercisi olabilir.

Çeviri: Dış Haberler Servisi

 

BOYKOFF: OLİMPİYAT OYUNLARI EŞİTSİZLİK MAKİNELERİDİR

Isis MARVYLE
Humanite

ABD Milli Takımının Eski Futbolcusu Jules Boykoff şimdi Olimpiyat Oyunları sırasında uygulanan kamu politikaları konusunda uzmanlaşmış bir öğretmen-araştırmacı. Olimpiyatlar sırasında Paris’te bulunan Boykoff, oyunların özel ve kapitalist çıkarlara tabi olmasını eleştiriyor.

Boykoff, “What are the Olympics for” ve “NOlympics”* gibi araştırma makaleleri ve kitaplarında, bu mega etkinliklerdeki demokrasi eksikliğini, olimpiyat karşıtı aktivizmin örgütlenmesini ve sporcuların taleplerini anlatıyor.

Eski bir sporcu olarak sizi Olimpiyat Oyunlarının diğer yüzünü görmeye iten neydi? Tüm oyunlarda hazır bulunmaya çalışıyor musunuz?

2009’da Kanada’daki Vancouver Olimpiyatlarına gittim ve orada Olimpiyat karşıtı militanlık üzerine çalışmaya başladım. Barışçıl bir toplumun hizmetinde popüler olduğunu iddia eden ancak gerçek birer eşitsizlik makinesine dönüşen bu etkinliklerin paradokslarını gördüm. Örneğin Vancouver’da oyunlar kısmen Aborijinlere ait topraklarda düzenlendi. Londra ve Rio Oyunlarını da takip ettim, hazırlıklarla ilgilendim ve oyunlar sırasında bu şehirlerde yaşadım. Ancak yazdıklarım göz önüne alındığında artık hoş karşılanmadığım bazı yerler var. Paris için aralık 2023’te bir ön araştırma başlattım ve Utopia 56 ve Revers de la médaille gibi dernek ve gruplarla o zaman tanıştım.

Paris’te sizi en çok etkileyen şey neydi?

Yüzlerce insanın yaşadığı ve 17 Temmuz’da tahliye edildiği Aubervilliers’deki Stains köprüsünün altında göçmenlerin ve evsizlerin yerlerinden edilmeleri... O tarihten bu yana geriye kalan tek şey, geri dönüşlerin engellemesi için konan beton bloklar.

Her Olimpiyat kentinde hangi süreçler işliyor?

Tahliyeler her seferinde gerçekleşiyor. Pekin’de 2008 yılında bir buçuk milyondan fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Tokyo’da, 1964 ve 2021 Olimpiyat Oyunları için iki kez evlerini taşımak zorunda kalan iki kadınla tanıştım! Bir başka değişmez ise oyunların maliyetinin en başından beri düşük hesaplanması. Bu sistematik bir durum. Yolsuzluk, rüşvet ve çıkar çatışmaları da sıkça görülüyor. Şehirlerde ya da yarışma alanlarında, kamusal alan daha fazla polis memuru, gözetleme kameraları vs. ile askerileştiriliyor. Paris Olimpiyat Oyunlarının Londra Oyunlarına kıyasla yüzde 55 daha az sera gazı salması ve Seine nehrinin yüzülebilir olması gerekiyordu. 30 Temmuz Salı günü durum hâlâ böyle değildi...

Olimpiyat Oyunlarının diğer ülkelerde kalıcı sonuçları oluyor mu?

Evet, kullanılan silahlar ya da konuşlandırılan sistemler, oyunların sonunda bir kutuya geri konmuyor. Örneğin gözetim meselesinde durum böyle: 2021’de Tokyo’da, oyunlar sırasında kilit mekanlara erişimi filtrelemek için yüz tanıma (cihazları) planlandı. Bu da hükümetin kendisini bu tekniklerle donatmasını sağladı. Rio’nun ulaşım ağında 2016’dan beri planlanan iyileştirmeler, kötüleşen ekonomik kriz nedeniyle hâlâ tamamlanamadı.

Sporun şu anki kapitalist yapıdan farklı bir şekilde gelişeceğini düşünüyor musunuz?

Çok iyimser değilim... Bu mega etkinlikler yöneticilerin kendi çıkarlarını desteklemeleri için bir fırsat ve eşitsizlikleri arttırıyorlar. Naomi Klein felaket kapitalizmini teorize ederken, ekonomik kriz, kasırga ya da terör saldırılarına maruz kalan ülkelerin yaşadığı şokun kapitalist avcılar tarafından istismar edildiğini savunuyor. Bence bu durum, birçok demokratik ilkenin göz ardı edilerek hazırlıkların aceleyle yapıldığı Olimpiyatlar için de geçerli.

*Boykoff’un “NOlympics” kitabı, “Olimpiyat Hayırcılar: Kapitalist Mega Sporlara Karşı Mücadele” başlığı ile Kor Kitap tarafından Türkçe olarak basıldı. https://www.ginkokitap.com/olimpiyata-hayircilar

Çeviren: Dış Haberler Servisi

ÖNCEKİ HABER

Cumartesi Anneleri katledilen Süleyman Cihan için adalet çağrısında bulundu

SONRAKİ HABER

İmamoğlu'dan iktidara yanıt: Siz önce kötü yönetimle batırdığınız SGK'yi düze çıkarın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa