05 Ağustos 2024 04:49
Son Güncellenme Tarihi: 05 Ağustos 2024 07:37

Perfetti’nin ‘kârlı ve güvenli limanı’ Türkiye

İstanbul Esenyurt’ta kurulu olan Perfetti, Erdoğan’ın uluslararası tekellere yaptığı “kârlı ve güvenli bir liman” çağrısının somutlanmış hali.

Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, uluslararası sermayenin Türkiye’ye çekilmesi amacıyla Türkiye uluslararası doğrudan yatırım stratejisini yayımlayarak, uluslararası sermayeye teşvik yağdırmayı sürdüreceğini açıkça ilan ederken; uluslararası sermayenin Türkiye’deki fabrikaları ise işçiler için adeta sömürü cehennemi.

Dünya çapında 150’den fazla ülkede şekerleme-sakız üretimi ve dağıtımı yapan Perfetti Van Melle’in farklı ülkelerde yer alan 33 tesisinden biri de İstanbul’un Esenyurt ilçesinde bulunuyor. İşçilere açlık ücreti reva görülen fabrikada kısa süre önce Tekgıda-İş örgütlendi. Ancak patronun itirazı nedeniyle yetki alınmasına karşın sözleşme masasına oturmayan yönetim, işçilere öncülük eden Ayhan Yaylalı’yı da İş Kanunu’nun 25/2 maddesini (Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller) gerekçe göstererek işten attı. Yaylalı 171 gündür fabrika önünde direnişini sürdürürken, üretimdeki işçiler ise durmadan üretim yaptıkları fabrikada kendilerine düşen payı ise boş cepleriyle gösteriyor.

BİR YILLIK NET GELİR 3 MİLYAR AVRO

Hollanda menşeli, Mentos, Frisk, Fruittella, Alpenliebe, Golia, Happydent, Vivident, Big Babol, Airheads, Chupa Chups ve Smint markaları altında üretim yapan şirketin 2022 yılında net geliri 3 milyar avro oldu. 1988’de de Türkiye’de yatırım yapan şirketin ilk ürünleri ise 1990’da raflarda yer almaya başladı.

Daha önce sadece sakız üretimi yapılan fabrika için bu yıl yeni yatırımlar yapılarak Chupa Chups şeker makineleri de alınmış ve üretimi başlamış. İşçilerin aktardığına göre, yarım saatte 230-300 kiloluk ürün üretiliyor.

1050 işçinin çalıştığı fabrikada yatırımlar genişliyor, öyle ki üretim kapasitesini artırmak için tesis içinde yeni bir inşaat aşaması var. Alan genişleyecek, yeni makineler gelecek, üretim artacak. Üretim artsa, yeni makineler gelse de yerinde sayan tek şey işçi ücretleri oluyor bu fabrikada.

PERFETTİ İŞÇİSİ EK İŞE GİDİYOR

Bölümler arası ücret farklarının olduğu fabrikada, P bölümündekiler 20 ila 25 bin lira arası ücret alırken, M bölümündeki işçiler asgari ücretten 500 ila 800 lira fazla alıyor. Fabrikada 35 yıllık işçi 25 bin lira ücret alırken, P1 bölümünde çalışan 15 yıllık bir işçinin aldığı ücret 20 bin lira.

Fabrikada M1 bölümünde çalışan 7 yıllık bir işçi, 17 bin 800 lira aldığını söylüyor. Normalde asgari ücret aldığını ama sendika gelince 800 lira zam yapıldığını belirtiyor. Geçinebilmek için ekstra fuar işlerine gidiyor, mobilya tamiri yapıyor. En son bir komşusunun gardırobunu 1500 liraya tamir etmiş. “500 de verse tamam diyecektim, o haldeyim” diyor. Ellerini cebine sokup cep içlerini dışarı çıkarıyor: “İşte cepte beş kuruş yok…”

İki çocuğu olan işçi, “Telefonumun ekranı kırıldı, yaptırmak istesem 3 bin lira. Yaptıramadım. Çocuğumun akülü arabası bozuldu, yaptıramıyorum. Evde bozulan bir şeyi yaptıramaz olduk. İyi kötü bir arabam var, ama frenleri patladı, 17 bin lira masrafı var. Yaptıramıyorum. Durum öyle oldu ki, memlekete dönüp yerleşmeyi bile düşündüm. Zaten borcu borçla öder durumdayım. Mecbur. Markete gittiğin zaman çocuklar bir şey istediğinde vicdanen rahatsız oluyorsun. Sendika girdiğinde düzeliriz umuduyla, bekliyoruz bakalım ne olacak. Çocuklarımızın geleceği için uğraşıyoruz, derdimiz o kendimizden geçtik” diyor.

ÖNCÜLÜK EDENİ İŞTEN ATTILAR

Fabrikada sendikalaşmanın önünde de büyük engeller çıkarılmıştı. Yıllarca sendikalaşma mücadelesi verilen fabrikada sonunda işçilerin mücadeleleri sonucu çoğunluk elde edilince Tekgıda-İş Çalışma Bakanlığına yetki başvurusunda bulundu ve yetki belgesi geldi. Ancak Perfetti patronu yetki itirazında bulunarak TİS’in önünü tıkadı. Şimdi patron işçilere 3-4 ayda bir ikramiye veriyor ancak henüz ücretlerin garanti altına alındığı bir sözleşme yok. Ücretlerin hâlâ çok düşük olduğu fabrikada, sendikalaşma sürecinde öncü olan ve işçiler tarafından temsilci seçilen Ayhan Yaylalı da işten çıkarıldı. Bir şahit bulunup, fabrikada kendisini takip eden, “patron yalakası” dediği birini tehdit ettiği iddia edilmiş. Tazminat hakkı da verilmeden kapı önüne konulan Yaylalı, işe iadesi için 171 gündür fabrika kapısında direniyor.

38 yaşındaki Ayhan Yaylalı, 4 çocuk babası. 12 yıldır bu fabrikada operatörlük yapıyordu. Düşük ücret ve yöneticilerin işçilerin zam taleplerini karşılamaması nedeniyle sendikalaşma kararı aldıklarında, 5 ayda çoğunluğu elde ettiklerini söylüyor. Patronun sendikalaşmaya engel olmak için fazla mesaileri durdurmayı, toplu ücretsiz izin dayattığını, fabrikayı taşımakla tehdit ettiğini, işçilerin çalışma yerlerini değiştirip fabrika içinde zor alanlara vererek yıldırmaya çalıştığını belirtiyor. Sebilden su içmeye giderken selamlaşan işçiler hakkında bile tutanak tutulduğunu, zorla e-devlet üzerinden sendika üyeliklerinin kontrol edildiğini anlatıyor.

ŞİMDİDEN KAZANIMLAR VAR

İşten atıldığı dönem eşinin hamile olduğunu ifade eden Yaylalı, “Bizim derdimiz geçim derdi. Başka bir şey değil. İşten atıldığımda eşim hamileydi. Bir aile 25 bin lirayla nasıl geçinsin? Her zam sürecinde asgari ücrete biraz daha yakınlaştık. Anayasal hakkımızı kullanmak, sendikalaşmak istedik. Önceden televizyonda direnen işçileri görürdüm. Ama medya bize hep başka gösterirdi. Atılan taşı gösterirdi. Şimdi Polonez işçilerini görüyorum, hepsi gariban işçi, hakkını istiyorlar, ama polis karşısında. Gözümüz açıldı artık, sendikal hakkımızı, sosyal haklarımızı, geçinebileceğimiz bir ücreti istiyoruz. İlk zamanlarda ailem de ‘Sen ne yapıyorsun burada, böyle iş mi olur’ dedi. Ama şimdi yanımdalar. Ailem, çocuklarım benimle gurur duyuyorlar. Şimdi içerideki işçiler de verdiğimiz mücadelenin meyvesini almaya başladılar. Dördüncü ikramiyelerini aldılar. Senelik izne çıktığımızda normalde ödeme yapılmazdı, şimdi onu vereceklerini söylüyorlar. Şimdiden böyle kazanımlarımız oldu. Hakkın olanı istemek lazım, yedirmeyeceksin. Biz öyle alışmışız ki, her şeyin en kötüsüne. Sigorta yeter gibi bakıyoruz. Ama bizim üzerimizde milyar dolarlar kazanıyorlar. Ücretler hâlâ düşük, şimdi ikramiyeler olsa da geçmiş borçlarımız var. Bu civardaki fabrikaların hepsinde işçiler çok zor şartlarda çalışıp yaşamaya çalışıyor. Biz işçiler korkuyoruz ama asıl patronlar korkuyor. Sendikadan korkuyorlar. İşçi hakkını ister diye korkuyorlar. Bizi küçük gören, yüzümüze bile bakmayan patronlar bizi görecek başka yolu yok, bunu da biz sağlarız” diyor.

‘İŞÇİ, İŞÇİYE SAHİP ÇIKMALI’

İşçi arkadaşlarına şöyle sesleniyor Yaylalı: “Ben sürecin başından beri mücadelenin ne olduğunu öğrendim. Yaşadığımız bölgede örgütlenme önünde çok engelleme var, insanların öz güveni de yok. Ama bunu kırmanın tek yolu birlikte hareket etmek. Bugün dayanışma da mücadele de dalga dalga büyür böyle. Birbirimize sahip çıkmalıyız, işçinin işçiden başka dostu olmaz. Biz çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak istiyorsak örgütleneceğiz. Ben burada direnmesem, belki 20 yıl sonra çocuğum ağır koşullarda çalışacaktı bu fabrikada. Bu yüzden mücadeleyi bırakmayın.”

Yaylalı ile fabrika önündeki direniş çadırında görüştüğümüz sırada, fabrikanın içinden başı ve sol kolu kanayan bir işçi çıkıyor. İçerideki inşaatta çalıştığını öğrendiğimiz işçiye, soru sormaya fırsat bulamadan sürükleyip apar topar arabaya bindiriyorlar. Yaylalı, “Belli ki iş kazası geçirmiş düşmüş herhalde…” diyor. “Çok iş kazası olur mu burada” diye soruyoruz. İşçilerin sakız çekmekten ellerinde yumrular oluştuğunu söylüyor: “Bel fıtığı, boyun fıtığı yaşayan da çok.”

ULUSLARARASI ŞİRKETLERİN SENDİKA DÜŞMANLIĞI

Yabancı sermayeli iş yerinde son zamanlardaki birkaç örnek, sendika düşmanlığını gözler önüne seriyor. Çatalca’da Ürdün’ün ortağı olduğu Polonez’de 135 işçi sendikalaştığı için işten atıldı, karşılarında polisi bulan işçilere, biber gazı sıkıldı. Bayılan, yaralanan işçiler oldu. İşçiler tazminatsız kapı önüne konulurken, sendika hakları tanınmadı. İşçilerin direnişi sürüyor.

Alman menşeili Hugo Boss’un İzmir’deki fabrikasında çalışan işçiler, sendika haklarını istedikleri için baskı görüyor. Hugo Boss’ta sendikalaşmaya öncülük eden işçiler işten atıldı. Son bir ayda 60, son bir senede 660 işçinin işten çıkarıldı.

Ukrayna menşeili Dezega Güvenlik Sistemleri Fabrikası’nda DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş üyesi 8 işçi, işten çıkartıldı.

Alman menşeli Deichmann Ayakkabıcılık Mağazalarında Tez Koop-İş çoğunluğunu sağladı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından tarafından yetki belgesi geldi. Sendika üyesi işçiler ise sendika üyeliğinden istifaya zorlanıyor, çeşitli bahanelerle işten çıkarılıyor.

YABANCI SERMAYENİN İŞTAHI KABARIYOR

Türkiye, yabancı sermayenin iştahını kabartan ucuz iş gücü ülkeleri bakımından ilk 10’da Uluslararası Sendikalar Konfederasyonunun (ITUC) 148 ülkeyi kapsayan küresel haklar endeksine göre Türkiye 2024 yılında çalışanlar için en kötü 10 ülkeden birisi. Endekse göre işçiler için en kötü 10 ülke Bangladeş, Belarus, Ekvador, Eswatini, Filipinler, Guatemala, Mısır, Myanmar, Tunus ve Türkiye.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçtiğimiz günlerde uluslararası doğrudan yatırım stratejisi belgesini, “Bugün Türkiye; rekabetçi iş ortamıyla, nitelikli insan kaynağıyla, jeostratejik konumuyla, cazip teşvikleriyle, güçlü finans sistemi ve makroekonomik yapısıyla uluslararası yatırımlar ve yatırımcılar için kârlı ve güvenli bir limandır” ifadeleriyle sunmuştu.

ULUSLARASI SERMAYENİN TÜRKİYE’DEKİ DURUMU

"Türkiye uluslararası doğrudan yatırım stratejisi (2024-2028)” raporuna göre son 20 yılda, uluslararası sermayeli şirket sayısı 5 bin 600’den 82 bin 700’e çıktı. Uluslararası sermayeli şirketlerin 2006’daki kayıtlı istihdamı 500 bin kişi seviyelerinde iken 2021’de 1 milyon 320 bine ulaştı. Bu şirketlerin ihracatı 2006’da 25 milyar dolar seviyelerinden, 2021’de 63 milyar doların üzerine çıktı.

Uluslararası sermayenin Türkiye’ye çekilebilmesi amacıyla hazırlanan belgeye göre, uluslararası sermayeye teşvik yağdırılacak. Bu kapsamda, yabancı sermayeli uluslararası şirketlere 30 milyar dolar (992 milyar TL) tutarında teşvik paketi verilecek. 30 milyar dolarlık teşvik 2023 yılında faize ödenen tutar olan 28.4 milyar doları aşacak. Türkiye’de 2024 yılında devlet bütçesinden faize ayrılması öngörülen tutar ise 1.2 trilyon lira. Uluslararası sermayeye yönelik teşvik paketi içinde hazine arazileri ve göllerin uluslararası sermayenin kullanımına açılmasından, vergi avantajına dek çok sayıda imtiyaz bulunuyor. Ayrıca paket ile Türkiye’de kâr eden şirketlerin edindikleri serveti kendi ülkelerine kolayca transfer etmesinin yolu açılacak.

ÖNCEKİ HABER

Ağrı'da okullara yönetici atama sınav sonuçları açıklandı: Yine birinci olan aday atanmadı

SONRAKİ HABER

Ek zam mücadelemizi sürdürmemiz gerekiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa