06 Ağustos 2024 04:37

‘Güçlü Türkiye’, zengin patron ve milliyetçilikle sömürü

"Yerli-yabancı sermaye farketmeksizin askeri-sınai gelişmeler kapitalist düzende bağımsızlığı ya da güçlü bir ülke olmayı vadetmiyor. Ancak ve ancak tekellerin kârını arttırmayı ve savaşı körüklüyor."

Görsel: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel

Paylaş

Zeynep DÜZ

Günümüzde AKP politikaları ve büyük tekellerin sermaye ihracı ile gündemimizi daha çok meşgul eden savunma sanayi, üretim ilişkilerinin bugünün en kolay okunabileceği alanlarından birini işaret ediyor. Ancak ‘savunma’nın müdafaası, hatta barışın gerekliliğini buradan koşullandırarak ileri sürülen liberal söylemler; işçileri ve kitleleri ikna etmek için ‘Sınırlarımızı koruyoruz’ milliyetçiliğinden, ‘Ortadoğu’nun lideriyiz’ ümmetçiliğine varan ideolojiler; işimizi zorlaştırıyor. Talep ve ihtiyaçlar temelinde bakacak olursak savaşların varlığı, savunma sanayideki gelişmeleri zorunlu kılıyor. Türk Havacılık Uzay Sanayinin (TUSAŞ) yan sanayisinde yaklaşık 5 yıldır çalışan bir işçi; “Bu sektörün tüm üretimi, yok etmeye yönelik” diye aslında savunma değil savaş sanayisi yakıştırması yapıyor.

Örneğin 2022’de patlak veren Rusya-Ukrayna savaşının etkisine bakalım. Dünya çapında gerilimlere sebep olan bu savaş aynı zamanda askeri üretimin de artmasını gerekli kıldı. Ama yine 2022 yılı raporlarına baktığımızda, savunma sektöründeki satışların 7 yıl sonra ilk defa gerilediğini görüyoruz. Çünkü iş gücü pahalılığı ve üretim maliyetlerinin fazla olması, Batı’nın üretim yatırımını arttıramamasına neden oldu. Haliyle savaşın ihtiyaçlarını karşılamak ‘gelişmekte olan ülkeler’ diye tariflenen aslında ucuz emek ülkelerine kaydı. Bu ucuzluğu, bu sektördeki genç bir işçi şöyle hesaplıyor: “Uçak parçaları üretiyoruz. Ürettiğimiz her şey dolar üzerinden satılıyor. Kaba bir hesapla acemi bir işçi olarak 5 saatte ürettiğim parçanın benim bir aylık maaşım olduğunu görüyorum. Buna rağmen fazla malzeme kullanmadan tutun da iş kıyafeti ihtiyacı bile patronun gözüne batıyor...”

Görüldüğü üzere üretim maliyetini düşük tutmak demek, ucuz ücret, koyucu ekipmanların yokluğu, güvencesiz çalışma olarak işçilerin ‘zorunlu’ kaderi oldu. Oysa savaşların varlığı neyin zorunlu sonucu? Bir devletin gücünü ortaya koyan askeri-sınai birikim, işçi ve emekçilerin emeğinden oluşuyor. Ve nasıl dönüp işçilerin ekonomik, sosyal ve demokratik hakları üzerinde tehdit oluşturuyor?

MENFAAT İLİŞKİLERİ

Yaşadığımız çağın en belirgin iki özelliği ‘egemenlik’ ve ‘şiddet’ olarak tanımlanıyor Lenin tarafından. Emperyalist düzen de yeniden paylaşım savaşları doğurur. Haliyle patronların devletleri, halkları bu egemenlik ve para amacı için ölüme çağırır. Kazanmak için de ileri savaş aletlerine ve ikna olmak üzere kitlelere ihtiyaç duyar. Sonuç o ki milliyetçilik ve ümmetçilik söylemleri üzerinden sınırları korumak, yerli üretim ile refaha ulaşmak mümkün değildir. Devletlerin varlığının dayanaklarından biri olan militarizm, yalnızca ordunun varlığı ile sınırlı değildir. Askeri alanda kullanılan araçların üretimi ve bunun için gerekli olan teknik bilgi bağımsız ve güçlü bir ülke için elzemdir. Ancak günümüz ekonomik ilişkilerinin, bağımlılık üzerinden geliştirdiği savunma sanayideki gelişmeleri okumak ‘milli’ bir üretimden de bağımsız bir ülke olmaktan da çok uzak. Ortadoğu hakkında anlaşmazlığa düşünce ABD’nin F-35 i iptal etmesi, Rusya-Ukrayna savaşında Rusya’ya uygulanan hiçbir yaptırımın Filistin işgalinde İsrail’e uygulanmaması… Daha birçok örnek sayılabilir ancak bu kadarı da yeterlidir savunma sanayinin, emperyalist ülkeler arasında menfaat ilişkisi üzerinden şekillendiğini ortaya koymaya. Yine de bu menfaat ilişkisi nasıl ülkeler arasında iş birliğine dönüşüyor, uluslararası bir örnekten bakalım. Amerikan havacılık şirketi olan Boeing, Türkiye’de pek çok ortaklık ile yürütülüyor. Zorlu kalite prosesleri olması, denetimlerinin doğrudan Amerikalıların gelip yaptığı bir proje olması bakımından prestiji de yüksektir. Uzun yıllardır Boeing projesinde çalışan alt yüklenici bir fabrikada çalışan işçi, “Amerika bu işlerin piri. Ama gel gör ki projenin önemli aşamalarını yan sanayilere dağıtıyor. İstediği kadar disiplinli denetlesin, proje verdiği şirketlere yatırım yapsın, buradaki üretim kalitesini yükseltemez. Onların istedikleri ve yönergeleri bir yerde, diğer yerde de patronun ‘İş yürüsün bir şekilde’ demesi… Amerika, bizim fabrikanın yaptığı işi çok rahat ve çok daha iyi yapar. Niye yapmıyor biliyor musun? Çünkü bu işi orada benim aldığım paraya kimseye yaptıramaz.”

Yani yerli-yabancı sermaye farketmeksizin askeri-sınai gelişmeler kapitalist düzende bağımsızlığı ya da güçlü bir ülke olmayı vadetmiyor. Ancak ve ancak tekellerin kârını arttırmayı ve savaşı körüklüyor.

İŞÇİLERİ FAZLA ÇALIŞTIRMANIN ANAHTARI

Peki nasıl oluyor da Erdoğan’ın “güçlü Türkiye” söylemi, savunma sanayiye yaslanıyor? Son yıllarda artan savaş harcamaları, birçok patron için daha çok kâr amaçlı bu sektöre sermaye ihracı ve iktidarın “güçlü Türkiye” söylemini büyüttü. Özellikle 7 yılın ardından ABD ve Avrupa’nın  silah satışı oranı gerilemesi, Ukrayna ve Rusya savaşının ihtiyaçlarını karşılamak için Türkiye gibi ülkeler öne çıktı. 2022 yılında en çok silah ve askeri mühimmat satışı yapan yüz şirketten dördü Türk şirketi olarak belirlendi SIPRI verilerinde; TUSAŞ, Bayraktar, Aselsan ve Roketsan. Yalnızca Aselsan’ın 2023 verilerinde kârını yüzde 72 arttırdığına baktığımızda bile dünyadaki konjonktürün bu anlamdaki etkisini görebiliriz. Dahası bu dörtlünün bir önceki verilere göre de ihracat gelirini yüzde 22 arttırarak 5.5 milyar dolara ulaştığı görülüyor. Türkiye, dünyadaki çatışmacı ortamın savaş aracı taşıyıcısıdır çünkü emek ucuzdur, çünkü kimyasallı üretimde denetimsiz çalışma koşulları vardır, koruyucu ekipmanların eksikliği sorun değildir!

Mesela TSK’ye üretim yapan bir firma, sigortasız günlük işçi çalıştırabiliyor. Bahsi geçen firmanın diğer işçiler nezdinde bilinmesinin sebebi ise iş kazalarının fazla yaşandığı bir yer olması. Üretimin yoğunlaştığı dönemlerde mülteci işçileri de dahil ediyor bu kıyıma patron.

Bir başka yardımcı sanayiden bir işçi bu yıl bitmeden fazla mesaisinin 560 saat olduğunu söylediğinde, uzun çalışma saatlerinin bitmeyen çalışma saatlerine dönüştüğünü görüyoruz. Büyük savunma şirketlerinin taşıyıcılığını yapan firmaların bu şekilde arttığını ve büyüdüğünü söyleyebiliriz. Örneğin, Türkiye’nin en zengin 100 ailesinden birisi olan Akkök Holding, tekstil sektöründen sermayesini küçültüp, savunma sanayiye geçişlerini şöyle aktarıyor. “… Ayrıca, tekstildeki daha az katma değerli bazı faaliyetlerimizi küçülttük. …Yeni bir yatırım fırsatını incelerken en önemli kriterimizse ihracat odağı ve sürdürülebilirliğe sunacağı katkı. Örneğin bu kriterlere uyan Epsilon Kompozit’te yatırım planımızın büyüklüğü 100 milyon dolara varıyor.”

Bahsi geçen firma, Sincan Başkent Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunuyor ve çoğu işçi tarafından da biliniyor. Öyle ki son birkaç yılında, sendikalaşma nedeniyle işten çıkarmalar, yardımcı sanayiliğini yaptığı Baykar projeyi çekince işçi kıyımı ve düşük ücret politikası ile tanınırlığını arttırmıştır.

Diğer örnekleri de savunma sanayi deyince akla ilk gelen ana sermaye gruplarından verelim. TUSAŞ, devlet ortaklı büyük bir yatırım kısmını karşılıyor bu sektörde. Baykar ise özel teşebbüs olarak nitelenen ancak iktidar ortaklı diyebileceğimiz bir diğer sermaye. Her ikisinde de işçi, devleti için üretim yaptığı fikriyle milliyetçilik üzerinden ikna edilmeye çalışılıyor. Ancak TAİ özelinde ‘devlet için devlete üretim’ yapma farkı var. İşçiler bir yandan özellikle üretimin yoğunlaştığı dönemlerdeki uzun çalışma saatlerine bu şekilde motive edilmeye çalışılıyor. Bir yandan da ‘patron devlet’ ihaleleri ‘özel akrabaya’ peşkeş çekiyor. Baykar’ın önü açılsın diye TUSAŞ’ın projelerinin durdurulduğunu, ihalelere girilmesinin engellendiğini; Eski İHA Sistemleri Direktörü Remzi Barlas açıkladı. Dolaylı bu ‘yardımların’ yanı sıra, Baykar’a İHA tetisi yapabilsin diye 105 milyon dolar para desteği verildiğini de söyledi. Anlaşılan ‘vatan, millet, Sakarya’ söylemi işçiler için daha fazla çalıştırılma anahtarı… Güçlü Türkiye demek, zengin patron devleti ve milliyetçilikle sömürünün gizlendiği çalışma demek oluyor.

ÖNCEKİ HABER

İşçilerden başkanlar kurulunu toplayan Türk-İş’e çağrı: Pasta yiyip dağılmayın

SONRAKİ HABER

Kerem Kınık'ın kızı Fatma Zehra Kınık hakkında dava açıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa