07 Ağustos 2024 02:28

Toplumsal değişim neden ve nasıl işçi sınıfının ürünü olacak?

İşçi sınıfı üretimden gelen gücüyle toplumsal bir güçtür. Bu gücü savaşların bitmesi, parasız eğitim ve sağlık gibi herkesin ortak çıkarları için kullanabilecek tek sınıftır.

Silahlı askerler ‘Komünizm’ yazan bir pankart taşıyor, Nikolskaya caddesi, Moskova, Ekim 1917 (Fotoğraf: Foto Scala, Firenze/bpk, Bildagentur fuer Kunst, Kultur und Geschichte, Berlin)

Paylaş

Meryem GÜR

İstanbul

 

Kişisel yaşamımızda, kişisel tarihimiz boyunca toplumsal pek çok değişimi gözlemliyoruz, onun bir parçası olarak gelişiyoruz. Toplumsal tarih, eylem gerçekleştiren insanın tarihi, insanın bilinci de bu toplumsal tarihin bir yansımasından oluşuyor. Çünkü insan, doğumundan itibaren belirli koşullar içerisinde yetişiyor, onların birer parçası olarak kendi varlığını kazanıyor. Biyolojik evrimin yanı sıra toplumsal evrim çok daha hızlı gerçekleşiyor. Çünkü insan parçası olduğu koşulların içinde sürdürdüğü yaşamı özünde iki temel unsurla gerçekleştiriyor. Bunlardan ilki üretim ve ikincisi ise yeniden üretim.

Çünkü, bu iki temel, tarihin ve gelişimin zorunlu koşulu olan insan yaşamının devamlılığını sağlar. Bu sebeple tarihin özü, üretim ilişkilerinde yatar. İşte bu basitlik genel olarak sağduyumuza aykırı geliyorsa, bunun sebebi idealist tarih anlayışının ve dünya görüşünün insana ve topluma ilişkin felsefi fikirlerinin egemen olmasında yatar.

Çünkü tarihte her zaman egemen olan fikirler, egemen olan sınıfın fikirleridir. Bir sınıfın egemen olması, üretim ilişkileri bakımından birbirleriyle çıkarları ortak olmayan, mutlak olarak karşı karşıya bulunan ezen ve ezilen iki sınıfın olduğu anlamına gelir. Egemen olan sınıf, üretim süreçlerinde emeğe ve üretim aletlerine el koyarak egemen olur. Ancak bu egemenlik daimî değildir. Çünkü üretim ilişkileri ve insanın içinde hareket ettiği toplumsal ilişkiler bilincini etkiler ve yine insanın üretici özelliği, bu özelliğin hayvanlardaki gibi “içgüdüsel”, zorunlu bir uyumla edinilmiş alışkanlığın ürünü değil, ama bilinçli etkinliği sonucu kazanılmış ve değişebilir bir özellik olması; koşulların insanın kendisi tarafından değiştirilmesiyle ilişki içinde koşulların esiri değil, ama onları ve onlar aracıyla kendilerini değiştirebilir olması, düşüncelerin de değişmesini olanaklı kılmaktadır.

SINIFLARIN GÜÇLERİ NEREDEN GELİR?

Topluma egemen olan düşüncelerin gelişimi ile üretici güçlerin gelişimi arasındaki bu ilişki bize içinde bulunduğumuz tarihsel toplumsal çağın üretici gücü kimdir sorusuna götürür. Üretici güçler, kapitalist üretim koşulları altında pek çok farklı sektörde çalışmakta, farklı ara katman ve sınıflar giderek ortadan kaybolmaktadır. Ancak bu durumun işaret ettiği şey dünyanın giderek daha fazla iki kutba bölünmesidir. Toplum proletarya ve burjuvazi arasında iki sınıfa bölünmüştür.

İşte toplumsal yaşamı kuran bu çelişki, hayatın her alanında belirli farklı görünümleriyle inşa edilir. Çünkü üretim faaliyetinde egemen olan sınıf aynı zamanda buradaki egemenliği toplumsal yaşamın bütün alanlarında kurmadan sürdüremez. Piyasanın bütün alanlarında ihtiyaç duyduğu üretimin garanti altına alacak türden bir güce ihtiyacı vardır. İşte bu güç devlettir. Yasalarla garanti altına alınan sınıfsal egemenliği ile burjuvazi iktidardadır.

Bu iktidar gücünü nereden alır? Halk arasında parayı verenin düdüğü çaldığı deyişi burada geçerlidir. Ancak bir ekleme yapmak gerekir. Burjuvazi egemenlik gücünü sermaye sahibi olmaktan alır almasına ancak bu sermayeyi nasıl biriktirir? Burjuva sınıfının sermayeye sahip olması işçi sınıfının üretim sürecinde ortaya çıkardığı değere el koymasından gelmektedir. İşçi aldığı ücretten daha fazla değer üretir. Biriken bu değere el koyan kapitalist sermayesini böylelikle devamlı geliştirir. Bunun yanında üretilen ürünün nasıl üretileceğine dair bilgi, makinelerin kullanımına dair bilgi gibi teknik gereksinimlere sahip olan işçiler olsa da üretim araçlarına sahip olan kapitalistlerdir.

Öyleyse, toplumsal tüm ihtiyaçları yaratan işçiler olsa da toplumsal yaşamın tümü kapitalist sınıfın gereksinimlerine göre örgütlenmekte, bu sistemin korunması için ise devlet mekanizması işlemektedir. İçinde yaşadığımız çağ tüm yönleri kapitalist sınıfın yönetiminde bir sistemin bütün insanların temel haklarına karşı bir tehdit haline geldiğinin sayısız örneğine sahiptir. Dolayısıyla işçi sınıfı iktidara sahip olmalıdır iddiasının ilk geçer koşulu açıkça kapitalistlerin iktidarının sonuçlarıdır.

İşçi sınıfının üretimden gelen gücü onu toplumsal bir güç kılar. Bu toplumsal gücü politik olarak savaşların son bulması, parasız eğitim ve sağlık gibi tüm insanların ortak çıkarı için kullanmaya aday olan tek sınıftır. Çünkü toplumsal kesimlerle kurtuluşu ortak olan sınıf işçi sınıfıdır.  İşçi sınıfının toplumsal kesimlerin ortak çıkarlarını temsil etmesi elbette yetmez. Bunu somut olarak hayata geçirebilmesinin yolunu somut olarak işçi sınıfının iktidarında gerçekleşebilir. Sınıfın iktidarı bu bakımdan bir garantördür.

Proleter devrim, burjuva özel mülkiyet düzeninin yerine yeni tipte başka bir özel mülkiyet düzenini değil, bütün üreticilerin özgürce örgütlendirilmiş ortaklığına dayanan kolektif üretimi ve mülkiyet sistemini getirerek, sınıf egemenliğini tüm koşullarıyla birlikte ortadan kaldırır. Toplumsal kurtuluş proletaryanın siyasal eyleminin ürünü olacaktır. Materyalizm, fikirlerin oluşumunu, bu arada komünizm bilincinin yerleşmesini, pratiğe, üretime bağlar. Ortam ve koşulların insanlar üzerindeki “yaratıcı” etkisini olduğu gibi, insanların da ortam ve koşullar üzerindeki etkisini de gözetir.

ÖNCEKİ HABER

Kapitalizmde savaş ve bilim

SONRAKİ HABER

Faydalı bir staj mümkün mü?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa