08 Ağustos 2024 04:15

Edip Cansever 96 yaşında | Umutsuzluk içinde umut devşirmeye çalışan bir şair

Edip Cansever, şiirindeki bu toplumcu pencere için “Önemli olan ‘küçük’ olsun, ‘büyük’ olsun insan trajedisine geçmek, birey olarak ve toplum içindeki konumuna göre trajiğini yakalamak" der.

Edip Cansever kitapları

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

“Hepimiz tanrı kaldık/Kimse mutluyuz demesin…” Evet, Edip Cansever’in Tragedyalar şiirinden alıntıladığım bu iki dize, Cansever’in bütün yazın dünyasının, bütün şiirlerinin özetidir. Gülten Akın, bu iki dizeyle Cansever’in yalnızlığını, toplumun yalnızlığıyla bütünleştirdiğini söyler. Sadece Cansever mi yalnızdır? Çoğu yazar ve şair yalnızlığın, huzursuzluğun, yabancılaşmanın içinden gelir. Kafka gibi, Pessoa gibi, Pavese gibi, Dostoyevski gibi… Kendi kendine sürgün yazarlardır, yalnız ve huzursuzlardır. Cansever de onlardan biridir. 

Cansever’in şiirindeki bu yalnızlık ortaokul sıralarında başlar. İlk şiirleri, çocuk dergilerinde görücüye çıkar, lise yıllarındaysa bir şiir tutkunu oluverir Cansever. Bu dönem için “Şiire lise yıllarında kapıldım. İstanbul Erkek Lisesinde şiirden şiire geçiyorum, kelimelerle didişip duruyordum” der. Cansever’in, 1943-1947 yılları arasında Ömer Edip Cansever adıyla 13 şiiri İstanbul Kültür dergisinde yayımlanır. Bu şiirlerde, söyleyiş ve anlam açısından Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ahmet Muhip Dıranas etkisi görülür: “Günahsız arzular, şekilsiz zaman/ Bir rüya gülüşü, içli ve sade…” (Düşünce)

Cansever, gençlik yıllarındaki şiirlerinin çoğunu zihninden kovalar. Isınmaz içi bu toy şiirlere: “O yıllarda çıkan dergileri karıştırmak istemiyorum. Neden mi? Bir köşesinde kötü bir şiir buluveririm diye. Ö. Edip Cansever imzalı…”

TATLI AVARELİKLER

Cansever, lise yıllarında heybesinde biriktirdiği şiirleri henüz 19’unda kitaplaştırmaya karar verir. Sonradan pişman olacağı, bir hevesle çıkardığı İkindi Üstü 1947’de yayımlanır. Necatigil bu şiirler için “Büyük şehirde, varlıklı bir delikanlının, yaşama sevincinin tatlı avareliklerini dile getirir” der. Cansever, kitap yayımlanır yayımlanmaz eleştiri oklarının hedefi olur. Özellikle Orhan Veli, sert bir şekilde kitabı eleştirerek bunların şiir sayılmayacağını söyler: “Şairin hoşlandığı birtakım olaylar bulunabilir. Ama bunu anlatmakla şiir söylemiş olmayacağını, bunların şiirden ayrı şeyler olduklarını bu genç şairin düşünmesi lazım… Bu düpedüz şiire kıymaktır.”  

“Hiç böyle ısınmamıştım/ Daldaki vişneye/ Vitrindeki aydınlığa/ Salça kokusuna mutfağımın/ Akan dereye, uçan buluta/ Hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya.” (Yaşamak Telaşı)

Cansever de pişmanlığını gizlemez ve kitap için “1947’de ne yazık ki bugün bile yakamı bırakmayan bu kitabı İkindi Üstü’yü yayımlıyorum” der.

Cansever bir pişmanlık daha yaşamamak için yeni şiirlerini 7 yıl demlenmeye bırakır ve 1954’te Dirlik Düzenlik’i yayımlar. Böylece Cansever’in gerçek şiir macerası da bu kitapla başlar. Kitapta yer yer Garip, II. Yeni ve Toplumcu etki görülür. Yalnız Cansever’in toplumculuğu Asım Bezirci’nin de belirttiği gibi zararsız ve tehlikesizdir. Bireyin, toplum içindeki yerine dayalıdır. Cansever, şiirindeki bu toplumcu pencere için “Önemli olan ‘küçük’ olsun ‘büyük’ olsun insan trajedisine geçmek birey olarak ve toplum içindeki konumuna göre trajiğini yakalamak. Ben bunu yapmaya çalıştım” der.

“Efendim benim işim zurnacı Mehmet’i yazmak/ ve zurnacı Mehmet’in işi/ Bütün gün aç dolaşmak.” (Zurnacı Mehmet)

YAZMAK YAŞAMAKTIR

Cansever, Dirlik Düzenlik’ten sonra yalnızlık ve huzursuzluğun onulmaz sızısıyla kalemini bırakmadan durmadan şiir yazar. Antika dükkanındaki asma katında, yalnızca şiiri düşünür. Tomris Uyar’la yaptığı bir söyleşide “Dünyada yazılmamış o kadar şiir var ki!” der. Stendhal’ın “Benim işim yaşamak değil, yazmaktır” anlayışını yazın hayatına uygular Cansever. Bir şiir makinesidir, kent insanın bunalımını işleyen bir şiir makinesi. Cansever, bir dönem tutkun olduğu Alev Ebuzziya’ya yazdığı bir mektubunda içindeki yazma tutkusunu şöyle tarif eder: “Yazmak, sonsuz yazmak istiyorum. Çılgınlık, donmuşluk, çaresizlik, yaşamamışlık ve her şey adına yazmak.”

Bu tutkuyla birbiri ardına şiir kitapları gelir. İlk olarak 1957’de II. Yeni’nin öncü kitaplarından olan “Yerçekimli Karanfil” okuyucuyla buluşur. Soyut sevda şiirleriyle, yeni imgeleriyle okuyucusuna seslenir Cansever. “Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde/ Oysaki seninle güzel olmak var…/ Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle/ Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil/ Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk/ Birleşiyoruz sessizce.” (Yerçekimli Karanfil)

Cansever, toplumcu çizgisini bu kitabına da yansıtır. Çünkü şiiri tanımlarken toplumla ilgi kurma gerekliliğini savunur. Dönemin siyasal baskısına “Tüfek” şiiriyle cevap verir. “Bir tüfektir her sokağın ucu/Siyaha kapalı at/ Patladı patlayacak/ İçine dönük pencere …”

Cansever, 1958’den sonra Sartre’ın yazmak eylemi için kullandığı ‘vardım’ tanımına uygun olarak aralıksız şiir kitabı çıkarır: Umutsuzlar Parkı, Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup… Yayımlanan her şiir kitabında Cansever, Enis Batur’un deyimiyle çağdaş insanın yaralı portresini en üst biçimde çizer. Yunus’un “Bir ben vardır bende, benden içeri” dizesinin çağdaşlaşmış halidir sanki Cansever’in dizeleri. ‘Ben’in çevreye yabancılaşması ve kendine dönmek zorunda olmasını işler şiirinde. Umutsuzluk içinde bir umut devşirmeye çalışır bir çemberin içinde Cansever.

“Ve bir nehir o kadar nehir ki/ Durmadan akar / Sonra en büyük denizler olur/ İşte o en büyük denizler sonra/ Denizin bittiği yerde başlar/ Bu yol insana çıkar.” (Çember)

BİR HALK GÜLÜYORSA GÜLMEKTİR

Tomris Uyar’ın “Nasıl oluyor da her kitabında şiirini yeniliyorsun?​” sorusuna Cansever: “Tiyatrodan, öyküden yararlanarak şiiri, şiire hapsetmeyerek” cevabını verir. Özellikle şiirinde diyalog, monolog ve iç monologları kullanır. Cansever, artık dizenin şiirde işlevini yitirdiğini yüksek sesle söylediği dönemdir. Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup, Ben Ruhi Bey Nasılım şiir kitaplarıyla dize hakimiyetini sonlandırır.

“Diran: Bir türlü insan vardır der, Stepan/ Vartuhi: Neden anlaşamıyorum öyleyse?​” (Tragedyalar)

Cansever, 1970’ten sonra Kirli Ağustos, Sonrası Kalır, Şairin Seyir Defteri ve Oteller Kenti gibi önemli şiir kitapları çıkarır. 1986 yılının 28 Mayıs’ında “Şiirler yazdım, kitaplar okudum/Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan” dediği bu dünyadan ayrılır Cansever, geride 18 kitap ve yüzlerce şiir bırakarak. Cemal Süreya, Cansever’in ölümünün ardından muzipçe bir şiir yazar ve onun hiç bitmeyen yazma tutkusuna gönderme yapar. “Yeşil ipek gömleğinin yakası/ Büyük zamana düşer/ Her şeyin fazlası zararlıdır ya/ Fazla şiirden öldü Edip Cansever.”

Asım Bezirci’nin tanımıyla yaşadığı dönemin, toplumun, bireyin üzünç bir aydını olan Cansever bugün 96 yaşında. Bireyin acısını, bütün bir ülkenin acısına dönüştüren “Mendilimde Kan Sesleri” şiirinin en güzel dizeleriyle Cansever’in 96 yaşına merhaba diyelim:

“Anısı işsizliktir/ Acısı bilincidir/ Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan/ Gülemiyorsun ya, gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir/ Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi…”

*Edip Cansever, Sonrası Kalır I, Yapı Kredi Yayınları 23. Baskı 2023 İstanbul

*Edip Cansever, Sonrası Kalır II, Yapı Kredi Yayınları 20. Baskı 2024 İstanbul

ÖNCEKİ HABER

Eski HDP Yüksekova eşbaşkanı tahliye edildi

SONRAKİ HABER

"Şakirpaşa Havalimanı rant uğruna kapatılmasın"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa