Prof. Dr. Mesut Yeğen: Devlet, Kürtçe mevzuatta serbest olsun ama icra edilmesin istiyor
Prof. Dr. Mesut Yeğen ile güncel tartışmalar bağlamında Kürt diline yönelik devlet politikaları üzerine konuştuk.
Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel
Dilan TEMİZ
Diyarbakır
Son günlerde Kürt kentlerindeki Kürtçe trafik uyarılarının silinmesi ve Kürtçe şarkılarla halay çekenlerin tutuklanması gibi olaylar, Kürt dili üzerindeki baskıları yeniden gündeme getirdi. Prof. Dr. Mesut Yeğen’le bu güncel tartışmalar bağlamında Kürt diline yönelik devlet politikaları üzerine konuştuk. Kürtçenin sadece bir dil değil, Kürt kimliğinin ve kültürel varlığının en önemli sembollerinden biri olduğunu söyleyen Yeğen, “Kürtçenin görünürlüğünü hedef alan uygulamalar anlaşılmaz değil; devleti 100 senedir uğraştıran Kürt meselesinin kökeninde Kürtlük ve Kürtçe var” diyor.
Kürtçe trafik uyarılarının silinmesi ve Kürtçe şarkılarla halaylar çekenlerin tutuklanmasına dair tepkiler devam ediyor. Bu uygulamalar çeşitli tartışma ve eleştirilere yol açtı. Gündeme gelen konulardan biri, iktidarın ‘Kürtçeyi her alanda kendilerinin serbest hale getirdiği’ yönündeki propagandası oldu. Buna dair ne dersiniz? İstediği zaman ‘Kürtçeyi özgürleştirmekle’ övünen iktidar şu an neden Kürtçeden rahatsızlık duyuyor?
Uzun süren askeri çatışmanın ve sert geçen siyasi mücadelenin ortasında ihmal edilip unutuldu, ama Kürt meselesinin esasını Kürt kimliğinin tanınması, Kürt kimliğinin esasını da Kürtçe oluşturuyor. Dolayısıyla, “Kürtçe, altı üstü bir dil” deyip geçmemek lazım. Kürtçe bütün bu işlerin, Kürt meselesinin kalbini oluşturuyor. Bugün durum şu: Çatışma durumu artık yok, Kürtler de Türkiye siyasetinde oyun kurucu rolünden mahrum edilmiş durumda ve bu yeni durum meselenin esasını ortaya çıkarıyor. Meselenin esası da Kürt kimliğiyle, Kürt kimliğinin tanınmasıyla ilgili. Ve orada şöyle bir durum var: Çatışma durumu sona ermiş, Kürt siyaseti oyun kurucu rolünden mahrum edilmiş ve lakin Kürtler Kürtlüklerinden, kimliklerinden vazgeçmiş değil. Haddizatında, siyasi mücadelenin giderek maliyetli hale gelmiş olmasına bağlı olarak pek çok Kürt, Kürtlüğünü, Kürtçeye, Kürt kimliğinin kültürel tezahürlerine, bazen de bir yer değiştirmeyle, Amedspor taraftarlığına sığınarak icra ya da ifade ediyor. Diğer bir deyişle, şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Kürt siyaseti zayıflatılabilmiş ancak Kürtlerin Kürtlüğe ve Kürtçeye bağlılıkları zayıflatılabilmiş değil. Hem de hayatın kendiliğinden dinamikleri Kürtçeyi çarşı pazarın, hayatın dili olmaktan çıkarmışken... Hülasa, iktidarın ya da aslında devletin Kürtlüğün kültürel tezahürlerinden rahatsız olmasının anlaşılmayacak bir tarafı yok: Devleti 100 senedir uğraştıran Kürt meselesinin kökeninde Kürtlük ve Kürtçe var. Zemine yaslanarak ortaya çıkan çatışma ve siyasi etkinlik ‘halledilmiş’ ancak Kürtlerin kimliklerinde ısrarı halledilebilmiş değil. Demek istediğim Kürtçenin görünürlüğünü hedef alan uygulamalar anlaşılmaz değil.
"BUGÜNKÜ BASKIYLA ’90’LARDAKİ BASKI ARASINDA ÖNEMLİ FARKLAR VAR"
Kürt meselesinde 2016 sonrası süreç ve beraberindeki uygulamaları da düşünürsek çokça atıf yapılan '90'lardan farklı olarak hangi yeni koşullardayız? İçinde bulunduğumuz dönemin özellikleri nelerdir? Devletin Kürtçeye yönelik tahammülsüzlüğünün kök sebebinin, 2016 sonrası dönemde Kürtlüğün ve Kürtçenin nasıl bir güçlenme yaşadığı ve bu durumun devlet açısından ne anlama geldiği üzerine görüşünüz nedir?
Bazılarına yeni ya da yeniden başlamış gibi görünen Kürtçe üzerindeki baskı, bir tür ’90’lara dönüş durumu değil, çünkü ’90’lardaki baskı ortamı kırsalda çatışma durumuyla, şehirlerdeyse serhildanlarla çevreleniyordu. Bugün bunların ikisi de yok. Dolayısıyla bugünkü baskıyla ’90’lardaki baskı arasında önemli bir fark var; öncelikle bunu kaydetmek lazım.
İkincisi, bugünlerde gündeme gelen baskılar bugünlerde başlamış değil, 2016’dan beri hayatımızda. 2015’te çözüm sürecinin çökmesiyle beraber başlayan çatışma durumu kısa sürede devletin üstünlüğüyle sona ermesine rağmen Kürt kimliğinin icra edilmesi kriminalize edildi. Buna mukabil, 2016’dan sonra siyasi faaliyet maliyetli hale geldikçe Kürtler de hoşnutsuzluklarını, maruz kaldıkları vaziyetten memnuniyetsizliklerini daha çok kültürel araçlar üzerinden ifade etmeye başladı. Dijital teknolojinin yaygınlaşmasının da etkisi büyük oldu, ama son dönemde Kürtlüğün ve Kürtçenin dijital ve dijital olmayan mecralarda icra edilmesinde büyük bir patlama yaşanıyor ve bu durum devlete şunu anlatıyor: Yüz senedir devleti uğraştıran Kürt meselesinin esası olarak Kürt kimliği, Kürtlük, Kürtlükte ısrar yerli yerinde duruyor.
"KÜRT OYUNU ALABİLMEK İÇİN…"
Kürtçeye yönelik baskıların doğrudan güncel nedenleri de var mı? Bir süredir dinginleşen yasaklar, baskılar neden şimdi tekrar uygulamada?
2016 sonrasında Kürtlüğün kültürel tezahürleri üzerindeki baskının aman aman azaldığı bir dönem olmadı aslında. Olduysa da seçim dönemlerinde olabildiğince Kürt oyunu alabilmek için yapılmıştır.
Bu yasakları yalnızca Kürtçeye yönelik bir tahammülsüzlük olarak mı değerlendirmek gerekir?
Tahammülsüzlük buraların, bizim toplumumuzun ve devletimizin yapı malzemesinden. Ama derdimiz etnokültürel kimliklere dönük tahammülsüzlükse cevabım bir açıdan evet, bir açıdan hayır. Evet, çünkü devlet başka hiçbir etnokültürel kimliğin Kürtlük kadar kalıcı olma potansiyelinin olmadığının farkında; dolayısıyla esas olarak Kürtçeden, Kürtlüğün icrasından rahatsız. Bir açıdan da hayır çünkü ‘yabancı’ her şeye karşı tahammülsüz bir siyasi mevzuat ve kültürümüz var. Dolayısıyla, örnekleriyle bildiğimiz üzere, günü ya da yeri geldiğinde başka etnokültürel kimlikler, mesela Araplık ve Arapça da tahammülsüzlüğün muhatabı olabiliyor.
"YASAKLAMIŞ OLMAK GİBİ BİR DURUMA DA DÜŞMEK İSTEMİYOR"
Türkiye devletinin Kürtlükle ilgili hangi idealin peşinde olduğu ve bu idealin gerçekleşmesinin neden nafile ve sorunlu olduğunu açıklar mısınız?
100 sene önce ideal neydi sorusunun cevabı şuydu: Kürtlerden değil ama Kürtlükten ve Kürtçeden arınmış bir ulus-toplum. Bugünse dünya biraz değiştiği, biraz “Başkaları ne der” dünyasında yaşadığımız için cevap biraz farklılaşmış durumda. Devletimizin bugünlerdeki ideali Kürtçenin, Kürtlüğün mevzuatta serbest olup, icra edilmediği bir ulus-toplum hali. Devlet Kürtçeyi yasaklamış olmak gibi bir duruma da düşmek istemiyor ama Kürtçenin alıp başını gitmesine de razı değil. Durum bu.