İsrail’in Filistin’i işgali Dokufest’te: Susmayan sirenler
23. Dokufest Uluslararası Belgesel ve Kısa Film Festivali, programında İsrail’in Filistin’i işgaline geniş bir yer açıyor ve çalan bir siren gibi mevzunun aciliyetini izleyicisine hatırlatıyor.
Preemptive Listening filminden bir sahne
Nil KURAL
Bu yılki Berlin Film Festivali’ni takip edenler, Filistin konusunda İsrail’i eleştiren filmlerin ve sinemacıların yaşadıkları baskıyı hatırlar. Berlinale’ye damga vuran bu boğucu atmosfer, fikir özgürlüğü ve her şeyden önce sanatın ne üzerinde konuşması ve ne konuda susturulmaması gerektiğine dair güçlü bir fikir vermişti. Bu yıl Kosova’nın Prizren kentinde 23. kez düzenlenen Dokufest Uluslararası Belgesel ve Kısa Film Festivali, seçkisiyle İsrail’in Filistin’i işgalinin geçmişten bugüne nasıl geldiğini, konusu ekoloji olan filmlere bile sızmasının kaçınılmazlığını gösteriyor. Seçkide can alıcı konuların nasıl öne çıkarılması gerektiğini de…
Balkanlar’ın en önemli festivallerinden olmasının yanı sıra belgesel odaklı festivaller arasında özel bir yerde duran Dokufest’in programında adını bu yılın dikkat çekici belgesellerinden “No Other Land”den alan özel Filistin bölümünün yanı sıra programın farklı bölümlerinde bu konuya eğilen filmler göze çarpıyor.
Mesela Uluslararası Yarışması’nda yer alan Filistinli Yönetmen Kamal Aljafari’nin yönettiği “A Fidai Film”, arşiv görüntülerine müdahalelerle oluşturulmuş bir deneysel belgesel. Beyrut’ta yerle bir edilen bir Filistin arşivinden yola çıkan film, kayboluşun yasını tutmak yerine işgalcilerin görüntülerini sabote etmeyi seçiyor. Aljafari’nin arşive müdahalesindeki amaç hem görüntüleri müdahalelerle özgürleştirmek hem de çok uzun yıllardır süren bir yıkıma dair bir hissi izleyiciye geçirmek. Bu iki alanda da başarılı olan belgesel aynı zamanda, sinema dilinde savaş ve yıkımı işlerken arşivin nasıl esnetilebileceği üzerine de bir düşünce egzersizi sunuyor.
Festivalin 1974: Now and Then (Şimdi ve O Zaman) adlı bölümü 1974 yapımı filmlerin günümüzün önemli tartışmalarını nasıl işlediğini gösteriyor. Bu bölümün seçkilerinden birinde Filistin’e odaklanan dört filmden biri olan “Arab Israili Dialogue” adlı orta metraj, özel bir yerde duruyor. Bağımsız ABD’li Belgeselci Lionel Rogosin’in imzasını taşıyan film, aynı zamanda arkadaş olan Filistinli Şair Rashed Hussein ve İsrailli Gazeteci Amos Kenan’ın tartışmaları üzerine. İsrail ve Filistin toprakları ve hak iddiaları üzerine argümanların bu iki entelektüel tarafından birbiri ardına sıralandığı filmde, Yönetmen Rogosin’in müdahaleleri de dikkat çekici: İkilinin tartışmasını bölgenin görüntüleriyle bölmenin yanı sıra İsrailli Kenan’ın tartışmaya haksız bir ağırlık koymasını veya daha düşünerek konuşan Hussein’i susturmasına izin vermeyen bir kurguyu tercih ediyor. Rogosin’in iki tarafa da söz verirken yönetmen olarak aldığı bu pozisyon, belki bugün 50 yıl önce olduğundan da daha değerli.
Konuya doğrudan odaklanan filmlerin yanı sıra başka odakların içinde yolu Filistin’e uzanan filmler, yönetmenlerin dünyanın aciliyet gerektiren mevzularını göz ardı etmemeleri açısından ayrı bir yerde duruyor. Ekoloji konulu filmlerin yarıştığı Green Dox seçkisindeki Sofie Benoot imzalı “Apple Cider Vinegar”, emekli bir doğa belgeseli anlatıcısının böbrek taşı düşürmesinin ardından insan bedeninin dünyayla bağlarını bizlere anlatmaya karar vermesi üzerine. Böbrek taşı üzerinden dünyanın taşlarına, minerallerine uzanan bu makale filmde, Belçikalı Yönetmen Benoot, Filistin’deki taş ustalarını da ziyaret ediyor. Tüm gün büyük bir ustalıkla kırdıkları kadim taşları İsrail’e gönderen ustalara büyük bir alan açan Benoot, çevreden bahsederken sömürgeciliğine arkasını dönmemeyi seçiyor. Tüm taşlar İsrail’e giderken, ustaların bu taşlarda buldukları balık fosilleriyle Filistin’deki evlerini süslemesi ise filmin çıktığı yolculukta keşfettiği bir cevher.
Uluslararası yarışmada yer alan Aura Satz imzalı “Preemptive Listening”, Londra’da yaşayan İspanyol sanatçının sirenler üzerine yaptığı bir deneysel belgesel. Çeşitli müzisyenlerden siren sesini yorumlamasını isteyen ve dünyanın paniğe, savaşa, çevre felaketine karşı diktiği bu alarmları yaratıcı bir dille gösteren film, zamanın ruhunu yakalıyor. Satz, filminde İsrail ve Filistin sirenlerine geniş bir yer ayırırken, haksızlığın yanında politik bir pozisyonu seçiyor ve iki ulusun uyarı sistemleri arasındaki eşitsizliğe geniş bir yer açıyor. Film, felaketlere karşı geç bir uyarı olarak inşa ettiği sirenleri bir alarm olarak kabul edip harekete geçme mesajıyla sonlanıyor. Bu harekete geçme çağrısı, festivalin seçtiği İsrail ve Filistin’i ele alan filmlerin genel ruh haliyle de birebir örtüşüyor.