11 Ağustos 2024 11:12

Antakya’nın barınma hakkı!

"Bildiğimiz bir şey var ki; Antakya’da azami miktarda barınma talebinin emlak piyasasına devredildiğidir! Üstelik bu görünür/görünmez elin dışladığı epey yoksul bir çoğunluk var."

Fotoğraf: Önder Karataş/EVRENSEL

Paylaş

Önder KARATAŞ
Antakya

“Evler öldü, kanayarak penceresinden…”

İlkel çağ insanının, “vahşi hayvanlar ve iklim koşullarından korunma” davranışı zamanla; sosyal, kültürel, sınıfsal bir biçime evrilirken, asgari çerçevesinden sıyrılarak, karmaşık ve bir o kadar anlaşılır bir aşamaya dönüşmüştür. 

Bu anlaşılırlık elbette ki kendiliğinden gelişmemiştir. Sanayi Devrimi, bir bakıma sınıflar arası bir mekan paylaşımına da neden olmuştur. Mekan dediğimiz kavram, eninde sonunda bir konumlanma, hatta mevzi anlamına gelerek ideolojik zeminlerin asıl sınırlarını belirlemiştir.

Bu ideolojik karşılaşma 6 Şubat depremiyle birlikte, beklenmedik bir biçimde taraflar üreterek ayrışmalar kadar, birleşme imkan ve zorunluluklarını açığa dökmüştür.

3 Ağustos 2024 tarihinde “Barınma Hakkı Platformu”nun çağrısıyla gerçekleşen mitinge yaklaşık 2 bin insan talepleriyle katıldı.

“Evlerimizi terk etmeyeceğiz ve insanca yaşamak istiyoruz” temel bir talep olarak mitingin ana rengini belirlemiştir. Tabii ki işin içine karışan “mülkiyet hakkı” kavramı bir miktar toz duman katmış olabilir.

Mülkiyet mevzusunun ülkemiz örneğinde de görülür belirgin bir yanı şudur; bir mülkiyet kamusal olsa bile kapitalist üretim ilişkileri dahilinde dolaylı bir özel mülkiyete dönüşür. Ormanlar, kıyılar, meralar sınırsız bir şekilde maden, enerji, inşaat ve turizm tekellerinin kullanımına açıktır!  

Oysa sadece barınma hakkı değil; sağlık, eğitim, ulaşım ve daha da önemlisi temiz suya erişim hakkı Antakya halkının elinden alınmıştır! Söz uçar yazı kalır denilen zaman ve mekânda durum tam da budur!

Rezerv alan ilan edilen bölgelerde az hasarlı, hatta herkes evini onararak evine yerleşilebilir denilen birçok konutun kapısına “evi boşaltın tebliği” asılıyor şimdi. Devamında konutun elektriği, suyu da kesilerek o evler yaşanabilir olmaktan çıkarılıyor. Gerekçe olarak da rezerv alan plan bütünlüğü gösteriliyor.

Evinizi boşaltın denilen insanlara barınma olarak alternatif sunulmadığı gibi; bulunabilirse yüksek kiralık evler, o da olmadı konteynerlerde yaşama zorunluluğu dayatılıyor.

Anlaşılan şu ki; rezerv alan planı bütünlüğü, insanlarımızın yaşam bütünlüğünden daha öncelikli!        

Sözün uçuştuğu, yazının da yalan dolana bulaşarak uçuşan söze karıştığı bu coğrafyada kusursuz olmak / kalmak mümkün müdür? Bilemeyiz!

Bildiğimiz bir şey var ki; Antakya’da azami miktarda barınma talebinin emlak piyasasına devredildiğidir! Üstelik bu görünür/görünmez elin dışladığı epey yoksul bir çoğunluk var. Onların da elektriği bir verilen, bir kesilen barınaklarda yaşama mecburiyeti yeni bir “konut sorunu” teoriği üretmektedir.

Uzun zamandır, konteyner denilen “lütfedilmiş” barınma mekanlarında biriken sosyoloji ve psikoloji, toplamda tarifi mümkün bir öfkeye dönüşmüştür. Zira, ilkel çağdan bu yana gereksinimler modern insan ölçeğinde genişlemiştir. Bu bir haber konusudur!  

Rezerv alan olarak belirlenen alanları düşünürken, Samandağ’da ortaya dökülen TOKİ inşaat rezaleti kadar gerçekçi bir veri olamazdı. Gökte aramadık belki, yerde olup bitiyor her şey!

Bakan Kurum deyiverdi; “Defne 10” bölgesi rezerv alandan çıkarıldı! 

Peki belge var mı?

Yok!

Herkes biliyor ki; bu şehir yeniden ve aynı şekilde kurulamaz, kurulmamalı!

Kurulsa, yeniden yıkılır!

Her bir Antakyalı yurttaşın barınma hakkı vardır!

{{521749}}                                                                                  

ÖNCEKİ HABER

Tedavisi yapılmayan hasta mahpus böbreğini kaybedebilir

SONRAKİ HABER

"Afgan Kadınlarına Özgürlük" mesajı verdi, Paris 2024'ten diskalifiye edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa