12 Ağustos 2024 04:15

Bergama Tiyatro Festivali'nden | ‘Eski Köye Yeni Hayal’ getirdiler

Bergama Tiyatro Festivali kapsamında gösterilen “Eski Köye Yeni Hayal”, dinlediğimiz hikayelerle, kulağımıza çalan tınılarla, kargaları ve devasa kuklasıyla eski köyde modern hayaller kurdurdu.

"Eski Köye Yeni Hayal" projesinin tanıtım görseli | Fotoğraf: Bergama Tiyatro Festivali

Paylaş

Kübra YETER

Bergama Tiyatro Festivali kapsamında en merak ettiğimiz projelerden biriydi “Eski Köye Yeni Hayal”. Antikçağdan kalma, Bergama’nın en önemli mekanlarından Asklepion’da gerçekleşen bu performans yerleştirmesini deneyimlemeden önce neyle karşılaşacağımızı, neler hissedeceğimizi pek de kestiremiyorduk. İlk istasyon olan “Teşhis İstasyonu”na vardığımızda dramatik bir yapısı olan oyunun içinde değil de bir rüyanın derinliklerinde yolculuğa çıktığımızı anlamıştık bile.

“Eski Köye Yeni Hayal”, yapım ekibini Saye Kolektif’in oluşturduğu Türkiye-Kanada ortaklığında hayata geçirilmiş ve geçen yıl düzenlenen Bergama Tiyatro Festivali’nde ilçede bulunan kadınların sohbetinden alınan ilhamla Erika Batdorf ile Gülce Oral tarafından tasarlanmış. Antik kentlerde erkek egemen hikayelerin aksine kadın imgelerini de aramak ve dişil yanlarımıza dair düşünmek üzere geliştirilen bu deneyim, uluslararası bir projenin de ilk ayağı.

 

BERGAMA ASKLEPION’U: ÖLÜMÜN YASAKLANDIĞI YER

“Ölümün yasaklandığı, vasiyetnamelerin açılmadığı yer” diye tarif ediliyor Bergama Asklepion’u. Bergama’nın güney batısında yer alan bu geniş alan, Antik Çağ’dan günümüze ulaşabilmiş tek sağlık merkezi. İÖ 4. yüzyılda yapılan asklepion, İS 4. yüzyıla kadar varlığını korumuş ve o zamana kadar da ünlü bir tedavi merkezi olarak anılmış.

Bergama Asklepion’u adını Sağlık Tanrısı Asklepios’tan alır. Apollon ile Koronis adlı bir perinin çocuğu olduğu söylenen Asklepios, bilime olan merakıyla zaman içerisinde ünü dört yana yayılan bir doktor olur. Bu ün öyle bir ündür ki onun ölüleri bile dirilttiği düşünülür. Gün geçtikçe artan fısıltılar Zeus’u kızdırmış olacak ki en sonunda Asklepios’u öldürür. Ölümünün ardından onun adına yapılan bu tapınaklar inşa edilir. Altı bölgede inşa edilen bu merkezlerden günümüzde varlığını koruyan tek yer Bergama Asklepion’udur.

Peki neler olurdu bu yerde, çağın insanları için kıymeti neydi?

Burası dünyanın ilk psikiyatri hastanesiydi ve Bergama’da da heykelini göreceğiniz Ünlü Hekim Galenos’u da yetiştiren ünlü bir tıp okuluydu. Hastalar buraya şifa bulmak için gelirdi. Suyla, kuş sesleriyle, tiyatroyla ve müzikle yapılan terapileriyle meşhurdu. Bunların yanı sıra şifalı otlar, şifalı sular da yine bu sağlık merkezinin önemli araçlarından biriydi. Yapılan araştırmalarda telkin, rüya tabirine odaklanan psikoterapi gibi yöntemler burada kullanılırdı. Yine akabinde çamur ve güneş banyolarıyla gelen hastalara şifa aranmaktaydı.

Asklepion’da derdine çare arayanlar ilk olarak yaklaşık bir kilometre uzunluğunda olan sütunlu yol Via Tecta (Kutsal Yol)’dan geçerdi. Yerlilerin arasında rivayet odur ki hastanenin ününe halel gelmesin diye öleceğini düşündükleri hastaları hekim yardımcıları bu kapıdan geri çevirirdi. Şifa merkezine girebilenleri yine Zeus’un tapınağı, kütüphane, uyku odaları, tedavi bölümleri ve bir tiyatro karşılardı. Bundan sonrası hekimlerin maharetinde.

Biz de “Eski Köye Yeni Hayal” projesine dahil olmak için Asklepion’daki sütunlu yol Via Tecta’dan (Kutsal Yol) yürümeye başladık. Alana geldiğimizde elimize Asklepion’da performansları takip edebileceğimiz bir harita tutuşturuldu ve bir hayalin içinde kendimize yer açtık. İlk durağımız “Teşhis İstasyonu”ydu. Burada bizi karşılayan oyuncular kısa performanslarıyla unuttuğumuz dişil yanlarımızı bizlere hatırlatmıştı. “Dişil” deyince aklımıza ne gelir? Annemiz? Bedenimizdeki bir sızı... Bunun cevabını vermemize gerek yok, üzerine düşünmemiz için vakit çok. Bu kısım projede oyuncuların sizinle konuştuğu ve sözlü iletişim kurduğu tek alan. Başta biraz dağınık bir karşılama gibi gelse de kısa sürede dikkatinizi toplayıp bu oyunumsu projeye dahil olabildik. İstasyondan ayrılırken biz katılımcılara killerden yapılmış Kibele Tanrıçasının formuna benzer heykeller hediye edildi. Bundan sonrası kendi tanrıçamızı yaratmaktı. En çok acıyan yerimiz neresi, neden, nasıl tedavi edeceğiz bu yarayı ve daha çokça soru...

İlk istasyondan sonra elimizde tanrıçamız, acılarımızı, hüzünlerimizi ve bize yüklenen o toplumsal baskıyı düşünerek alanda bulduğumuz çömleklerdeki süslerle tanrıçamızı donatmaya başladık. Bir yandan da performansları seyrediyor, hayallerin içinde dolanıyorduk. Mekanın atmosferinden olsa gerek zaman siliniyordu sanki, aklımıza hiç ummadığımız düşünceler gelip çörekleniyor, bambaşka duyguların içerisinde buluyorduk kendimizi.

Bana göre istasyonlar arasında en ilgi çekenleri “Yakınlık Tüneli”, “Fısıltı Tüneli” ve “Kozak Oyunları”ydı. Yakınlık Tüneli’nde katılımcılar birbirlerine yönelttikleri çeşitli sorularla yaralarını deşiyor, belki de o yerleri sarıyordu... “En büyük hayal kırıklığın nedir?​”, “Senin için umut ne?​”

Fısıltı Tüneli’nde ise Asklepion’un kuş sesleriyle terapi uygulandığı o çağa dönüyordunuz adeta. Karanlık şifa tünelinden geçerken üzerinizde duran ufak pencerelerden dişi kargaların ağıtları ruhunuzu sarıyordu. Ve tünelden çıktığınızda kırmızı elbisesiyle bir kadın Antik Çağ’dan bugüne bir çığlık taşıyordu: “Çok kızgınım!” Hangimiz değiliz ki demeden alamadım kendimi. Gözlerinde gördüğüm o duyulmamanın, yok sayılmanın öfkesi bugün hâlâ biz kadınların üzerinde. Bu kadar çok kız kardeşimizi kaybetmişken ve bu kadar güvensiz bir yaşamda debelenirken hangimiz kızgın değiliz ki...

 

İstasyonların en mutlu edeni ise Kozak Oyunları kısmıydı. Bergamalı kadınlar köy kıyafetleriyle alanda kozak oyunu oynuyordu. Kahkahaları önce Asklepion’u sarıyor, sonra ruhumuzu ısıtıyordu. İçinden çıkmayı hiç istemedim. Alkışlar, sevinç çığlıkları... Kaybeden yok, herkes oyunun tadını çıkarıyordu.

“Eski Köye Yeni Hayal”, hissettirdikleri ve düşündürttükleriyle, bir mekanın ruhunu korumasıyla katılımcılara kıymetli bir deneyim yaşattı. Proje bizlere, dinlediğimiz hikayelerle, kulağımıza çalan tınılarla, kargaları ve devasa kuklasıyla eski köyde modern hayaller kurdurdu. Umarım bu deneyime yine Antik Çağ’ın o etkileyici mekanlarında çokça insan ortak olur, yalnızca festival kapsamında değil bir kenti gezerken de rastlarsınız belki bu kadınlara. Yalnız olmadığınızı ve geçmişten günümüze kadınların izlerinin her yerde olduğunu görmek, anlamak için...

ÖNCEKİ HABER

Sekiz yılda 343 bin hektar orman ‘tahsis’le yok edildi

SONRAKİ HABER

Biz ‘Ücretler artsın’ diyoruz, Festo ‘çeri domates’ diyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa