12 Ağustos 2024 04:20

25. ölüm yıl dönümünde Can Yücel'i anıyoruz | Öfkenin güler yüzlü ozanı

Genel-geçer kuralların, baskının, ezilmişliklerin isyanıdır şiiri. Can Yücel, bu isyanında şarabını da taşır öfkesini de. Ama biz biliriz ki öfkesinin yanı başında çocuksu güleryüzü bize 'Can' verir.

Can Yücel'in Datça'daki bahçesinde bir taşın üzerindeki imzası | Fotoğraf: The Stranger/Wikimedia Commons CC BY 3.0

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

“Başka türlü birşey benim istediğim,/ Ne ağaca benzer ne de buluta benzer;/ Burası gibi değil gideceğim memleket,/ Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava;/… Rengi başka, tadı başka.” Can Yücel, diğer ozanlar gibi olmayacağını daha ilk şiir kitabı “Yazma”da yer alan “Değişik” şiiriyle ortaya koyar. Çünkü başka türlü bir şey ister şiirinde. Turgut Uyar, Can Yücel’deki bu başkalık için “Bilir misiniz, şiiri bozmak, iyi şiir yazmaktan daha zordur” der. Uyar’ın söylediği gibi Can Yücel, şiirin bütün yasaklarını hiçe indirir ve bir ‘Can şiiri’ yaratır Türk şiirine ‘Canveren.’

BİR SİYASİNİN ŞİİRLERİ

Şiir, Can Yücel için bir çat kapıdır. “Ben şiiri ciddiye almıyorum ki zaten, yeter ki şiir beni ciddiye alsın! Davetsiz misafirdir… Pat diye gelir. Ya bir Afrika menekşesini ya ölen bir delikanlıyı bahane eder, oturur karşıma, kaldırabilirsen kaldır artık.” Can Yücel, bu davetsiz misafire henüz 10 yaşındayken kapısını sonuna kadar açar. “Kuşların sesini severdi Beethoven/ Mozart’ın dediği gibi/ Dehaları geçti şaheser oldu/ Mozart’ın istediği adam oldu.” (Cumhuriyet gazetesi Çocuk sayfasında yayımlanan ilk şiiri)

Edebiyatın, şiirin içinde geçen bir çocukluğu olur Can Yücel’in. Şairleri tanır, şiirlerle tanışır, şiirler yazar, şiirler okur. “Ben hayatta en çok babamı sevdim” dizesinin kahramanı Hasan Ali Yücel’in gurur kaynağı oluverir. “Babam sofrada/ Şu yazdığın şiiri amcalarına oku, bakalım, dedi mi,/ Handiyse masanın altına saklanırdım…” (Bir Siyasinin Şiirleri/ On Bir)

Can Yücel, 1950 yılında babasının desteği ve gayretiyle satışa sunulmasa da ilk şiir kitabı “Yazma”yı yayımlar. Bu dönemde ayrıca İmece, Sosyal Adalet, Ant gibi siyasal içerikli dergilerde şiirleri görücüye çıkar. Yurt dışında aldığı eğitimle İngilizce, Yunanca ve Latinceyi çok iyi bilir ve edebiyata bir çevirmen gözüyle baktığı bir döneme girer Can Yücel. Bu çevirilerini 1957’de Her Boydan adlı kitapta toplar.

Can Yücel, 1956’da “…Yaşamak düğünse, sen orda gelindin/ Seni soydum, Güler, dünyayı giyindim” dediği Güler Hanım’la bir dost evinde karşılaşır ve bu karşılaşmadan sonra aşk başlar. İki ay içinde evlenirler. Evlilikle beraber, bu dönemde birçok işe girer, çıkar Can Yücel; turist rehberliği, BBC muhabirliği, çevirmenlik… 1965’te Türkiye İşçi Partisine girer. Siyasetten şiire vakit ayıramayacağı yıllar başlar, ta ki 12 Mart 1971 darbesine kadar. Gözaltı, tutuklama ve hapisle haşır neşir olur Can Yücel. Mahpusluğun sebebi şiirleri değil çevirileridir. Che Guevara “İnsan ve Sosyalizm”; Mao, Che ve Amerikalı bir generalin yazdığı “Gerilla Harbi” çevirileri nedeniyle 15 yıla mahkum edilir.

“Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,/ Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman'dan sonra/ Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik/ …./ Bi sen eksiktin ayışığı/Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!” (Bir Siyasinin Şiirleri/ Bi Sen Eksiktin Ay Işığı)

Can Yücel için hapishane, şiir patlamasının mekanı oluverir. “Hapishanede aklım başıma geldi. Şairlik patlamam orada oldu… Siyasetti, içkiydi kendimi dağıtacak olanaklar burada yoktu. Bundan dolayı şiirle baş başa kaldım.” Önce Sevgi Duvarı hemen ardından Bir Siyasinin Şiirleri yayımlanır. Can Yücel, şiirini insanlığın kurtuluşuna, bütün insanlığa adadığı bir döneme girer. 1974’te genel afla Adana Cezaevinde 2.5 yıl yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşur.

Eşi Güler Yücel, Can için “Zor adamdı Can. Zor adamdı ama güzel adamdı. Kavgası olan adam kolay olur mu?​” der. Şiirine kavgası hakim olur Bir Siyasinin Şiirleri’yle. Jean Pierre Siméon’un “Şiir, şairin vicdanının, her türlü zalim uzlaşma düzenine, başkaldırmasıdır” düşüncesinin devrimci bir çığlığı olur Can Yücel. “Devrimcilik gibi şairlik de/ İnen darbeyi duyabilmektir/… Çığlıklarla büyüyen devrimci şiir/ Giderek, sömürüye ve zulme/ Karşı akımıdır sevincin...” (Bir Siyasinin Şiirleri/ Darwin Üzre)

KÜFÜR BİR ARINMADIR

Can Yücel, şiir için “Şiir bir umutsuzluktur. Elbette bir umutsuzluktur. Niçin mi? Umutsuz olmayan adamlar şiir yazamaz… Kağıt bir umutsuzluktur. Boş bir kağıt... Tuğlalar, briketler, çimentolar hepsi umutsuzluktur. Demirler bile umutsuzluktur. Onların içinden bir umudu bulmaktır şiir. Onu bulmak için yazıyorum ben de…” (Rengahenk) Doğan Hızlan da Can Yücel’in şiirinden yola çıkarak onu umutsuzluğu umuda çeviren bir simyacıya benzetir.

Genel-geçer kuralların, baskının, ezilmişliklerin isyanıdır şiiri. Can Yücel, bu isyanında şarabını da taşır öfkesini de küfrünü de. Ama biz biliriz ki öfkesinin yanı başında çocuksu bir sevgi, güleryüz bize ‘Can’ verir. “Öyle parçalandım ki ömrümde/ Sevgiyle öfke arasında,/ Sevgimi öfke vurdu/ Öfkemi sevgi kaçırdı/ İçim parçalandı arada” (Sevgi Duvarı/Sevgili Gençlik)

Nefi’den, Seyrani’ den, Şair Eşref’ten, Neyzen’den devraldığı küfrün, taşlamanın tok bir sesi olur Can Yücel. Çünkü argo ve küfür bir arınmadır Can Yücel’in sözlüğünde. Cemal Süreya’nın da dediği gibi o argoyu, küfrü; kötülüğe, kötü düzene karşı savururdu. Öldüğünde bile en çok bir daha küfredemeyeceğine yanan bir muzip ozandır Can Yücel.

“Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!/ Aşk yokmuş sizde beş paralık!/ Gidiyorum ben boşçakallar/ Sıçmışım ortalık yerinize/ Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık” (Rengahenk / Kibar Hırsızın Türküsü)

Alayı da kavgayı da mizahı da kendisinden başlatır Can Yücel, sonra onu topluma, toplumsal düzene ulaştırır. “ Çok lirik ve çok klinik bir pezevenk bu Can!” (Gece Vardiyası/ Karcığar)

YAŞAMIM BENİM EN GÜZEL ŞİİRİM

Rengahenk, Canfeda, Çok Bi Çocuk, Gece Vardiyası, Seke Seke ve Mekanım Datça Olsun gibi önemli şiir kitapları çıkarır Can Yücel. Rengahenk 12 Eylül 1980 darbesinin gazabına uğrar ve müstehcenlikten dolayı toplatılır. Buna karşı Can Yücel “Türkiye'de en çok basılan kitap/… Türkiye'de en çok basılan eser/ Sansürdür, kardeşim, Sansür!” diyerek tepkisini gösterir.

Ömrünce muhalif yaşamış, devlet tarafından menfi bir TİP sayılmış Can Yücel, 1997’de bademcik kanserine yakalanır. Kanser, içindeki şiir ateşini söndürmez ta ki 12 Ağustos 1999 tarihine dek ve hayatının en güzel günlerini yaşadığı Datça, Can Yücel’in ebedi mekanı olur. “…Dediğim gibi beni Datça’ya gömün./ Şu deniz gören mezarlığın orda…/ Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama.”

Kavgasıyla, aşkıyla, şarabıyla, mahpusluğuyla, o davudi sesiyle ve hiç yitmeyen dizeleriyle Can Yücel, Nâzım ormanında bize şiir okumaya ve bizleri selamlamaya devam ediyor.

“Kovalamayın beni yatağa/ Hiç uykum yok/ Daha lafınıza karışacağım/ Ortalığı dağıtacağım/ Televizyonu kapatacağım/ Ayçiçeği resmi yapacağım daha/ Başparmağıma şiir okuyacağım/ Islık çalacağım/ Daha çok işim var/ Gecenizi karartacağım/ Kütahya vazonuzu kıracağım/ Vakitsiz yatırmayın beni/ Daha çok erken.” (Gece Vardiyası/ Büyük Can Dedi ki)

 

*Can Yücel, Yazma, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. baskı 2024 İstanbul

*Can Yücel, Bir Siyasinin Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. baskı 2024 İstanbul

*Can Yücel, Gece Vardiyası, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1.baskı 2024 İstanbul

*Can Yücel, Rengâhenk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. baskı 2024 İstanbul

ÖNCEKİ HABER

Tuzla'da İTÜ arazisinde yangın

SONRAKİ HABER

‘İnan Makine patronu işçi değil köle arıyor’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa