14 Ağustos 2024 05:58

Kimlerle yüründü bu yollarda

Erdoğan 22 yıldır birçok kişi, akım, çevre ile kısa mesafeler yürüdü. AKP’nin tarihi, partinin bir dönem birlikte yürüdükleriyle düşmanlaşmasının da tarihidir.

Fotoğraf: TCCB

Paylaş

Nuray SANCAR

AKP’nin tarihi, partinin bir dönem birlikte yürüdükleriyle düşmanlaşmasının da tarihidir. 28 Şubat’ta RefahYol Hükümetini iktidardan el çekmeye zorlayan ordu müdahalesinin ardından eski gömleği çıkararak yeniden örgütlenen parti kurucuları ‘sivilleşme’yi savunan liberallerin de desteğiyle görünürde bir kitle-cephe örgütünün temellerini atmışlardı. 2015 yılında Soros’la bağlantılı TESEV’in o zamanlardaki Yönetim Kurulu Üyesi Cüneyt Zapsu’nun neoconlara yakın American Enterprise Institutede yaptığı bir konuşma sırasında, Ortadoğu’da yeni bir Müslüman Kardeşler ya da Hamas vakasına maruz kalmaktan ürken ABD temsilcilerini rahatlattığı biliniyor. Zapsu “ABD’ye ihtiyacımız var. Alternatif de yok, Devirmeye çalışmaktansa, delikten aşağı süpürmek yerine Erdoğan’ı kullanın” demişti. *

AKP’nin ilk dönemi ABD ile sıcak ilişkilerin kurulduğu, AB beklentilerinin karşılanmaya çalışıldığı bir dönemdi. Parti kendisini muhafazakar demokrat olarak tanımlıyor. Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşlarından Yalçın Akdoğan muhafazakar demokrasiyi anlattığı kitabında partinin İslam ile ilişkilerini oldukça esnek çiziyor ve laiklik konusunda teminat veriyordu.

ABD Erdoğan’ı deliğe süpürmedi ve gerçekten faydalandı. Uluslararası sermaye dolaşımı ve pazar yayılımı için artık bir engel durumuna gelmiş bulunan bürokratik müktesebat, yasalar ve güç dengelerini değiştiren operasyonlar Gülen Cemaatinin devlet içindeki kadrolaşmasını da genişletme sonucunu vererek ‘başarıyla’ sürdürüldü.

AKP iktidarına sıcak paranın aktığı, sandıktan da yüzde 50’ye yakın oy çıktığı bu dönem Erdoğan’ın en iyi zamanlarıydı. Gülen Cemaati ve bağlantıları da arkasındaydı. Cemaate soruşturma açan Savcı İlhan Cihaner’in tasfiyesiyle başlayan; ardından Balyoz, Ergenekon ve bilimum darbe hazırlığı iddiasıyla düzenlenen ‘politik’ dosyalarla ordu içinde yeniden yapılandırmaya şaşaayla gidildi. Birinci anayasa referandumu kamuoyuna ‘sivilleşiyoruz’, ’12 Eylül Anayasası’nı değiştiriyoruz diye sunulmuş ve Genelkurmayın iktidara bağlanmasının yolu açılmıştı.

Sivilleşme kavramının gizlediği, aslında dünyanın yeniden paylaşımı sürecinde en küçük ayak sürçmelerini dahi elimine etmekti. Irak işgali sırasında ordunun tavrı böyle bir ayak sürçmesi olarak görülmüş, ABD Irak’ta Türk askerlerinin kafasına çuval geçirerek Türkiye’yi küçük düşürmüş ve cezalandırmıştı.

2013-14 yılları arasında bir zamanlar dönmesi için yalvar yakar olunan Fethullah Gülen ile AKP’nin arası Türkiye’de hızla biriken sermayenin, kredi akışının, iktidar kadrolarının nasıl paylaşılacağı konusunda bozulmaya başladı. Ki sosyal medyada dolaşan yolsuzluk ve özel hayat tapeleri 3 bakanın başını yedi. Erdoğan bu süreçten kıl payı kurtulmuş ama artık FETÖ olarak anılan cemaat, baş düşman ilan edilmişti. 2016’daki cemaatin şaibeli, önceden haber alınmış ve yol verilmiş görünen darbe girişiminden sonra başlayan yaygın tutuklamalar eşliğinde cemaatin bankalarına ve işletmelerine ‘çöküldü.’ Yıllar süren propaganda eşliğinde AKP, seçmeninin konsolidasyonunu bu yeni iç düşmana nefret aşılayarak sağlamaya çalıştı ve yine bir referandumla bütün yetkilerin Erdoğan’a verildiği tek adam rejimi kuruldu.

HER VİRAJDA YAPRAK DÖKÜMÜ

Tek adam rejimi sonu gelmeyen bir inşa süreci, büyük sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak için gerekenin yapıldığı bir harekatın komuta biçimidir. Hemen hepsi sermayedarlardan oluşan atanmış kabinesi, tek adamın etrafında irili ufaklı partilerden ve cemaatin yerini dolduran parçalı tarikat yapılanmalarından başlayarak, yerel siyasi ve ticari ağların da merkeze bağlandığı bu model, kanunla sınırlanmamış olarak iç ve dış siyasetteki hamlelerini, toplumsal ilişkilerin mevcut düzenine yönelik müdahalelerini ve baskılarını sürekli genişletmeye çalışmaktadır.

Ancak bölge ve dünya konjonktüründeki gelişmeler ile, işçi ve emekçilerin mücadele ve tepkileri nedeniyle ilhak ve ilga süreci beklendiği kadar rayında gitmemiştir.

Stratejik derinliğin kuramcısı ve dışişleri bakanı olarak da icracısı olan Davutoğlu zamanında dede yadigarı Ortadoğu ülkelerine karşı ‘yumuşak güç’ kullanma iddiasındaki AKP iktidarı Suriye’de başlayan savaşa müdahil olabilme imkanlarının artmasıyla Davutoğlu’nu da ‘yumuşak güç’ hikayesini de terk etti. Ondan sonrası ABD ile yıldızı yükselen Rusya arasında mekik dokuyarak, emperyalist rekabetin boşluklarından sızma faaliyeti olarak gelişti. Türkiye bu süreçten güney sınırlarının ötesinde konuşlanabilmenin bedelini borçlanarak, bağımlılık prangaları sıkılaştırılarak çıktı. Şimdi aynı macera Irak’ta sürdürülüyor.

Sadece Davutoğlu ve ekibi değil AKP’de bir dizi yaprak dökümü yaşanmıştır. İktidarın hem bir parçası hem de karakteri haline gelmiş olan mafyalaşmanın doğal sonucu olarak ortaya çıkan ikbal kavgaları nedeniyle dün baş tacı yapılanın bugün taşlandığı; Erdoğan’ın, damadı dahil en yakınındaki ‘özgül ağırlık’lardan çabucak kurtulabildiği, ama sonuçta arkasına kendi iç düşmanlarını biriktirerek yol aldığı akışkan siyaseti, ancak bu yaprak dökümüyle sürebilen bir yeniden üretim çevriminden ibarettir. Paylaşım kavgalarının sertleştiği günümüzde yol ayrımlarının çoğalması muhtemeldir.

AKP en kalıcı hikayesini ise Erdoğan’ın pragmatizmine keskin hamleleriyle biçim veren MHP ile oluşturmuştur. Devletin çelik çekirdeği AKP ve temsil ettiği büyük sermayenin günlük ve uzun vadeli çıkarlarına milliyetçi bir gerekçe yaratan, yıldırıcı söylemleri, şiddet geçmişi ile her zaman oy derdi olan tek adam iktidarına payanda olan odur.

Erdoğan 22 yıldır birçok kişi, akım, çevre ile kısa mesafeler yürüdü. Mali sermayenin, beşli çetenin, palazlanmakta olan diğerlerinin; üslubundan ve meydan okumalarından rahatsızlık duyuluyor olsa da uluslararası sermayenin, Zapsu’nun vaktiyle iddia ettiği gibi ‘ihtiyaç’ duyduğu kişidir. Şimdiye kadar çok insan küstürülmüş, gönderilmiş ama hep yağmurda birlikte ıslanacak birileri bulunmuştur.

Bu hikayenin sonu da yine bir sert virajdan geçerken gelebilir elbette. Çünkü Mehmet Şimşek’in adıyla anılır olan orta vadeli program uzun vadeli hasarlar bırakarak uygulanırken yerine bir başkası atanamayan, yoksul halk her an kendine bir yol çizebilir. Erdoğan gücünü başka bir yol arayışının zayıflığından, mücadele dinamiklerinin keskinleşmemesinden almıştı. Şimdi bu o kadar net değil.   

* https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/tekzibe-cevap-1264678

ÖNCEKİ HABER

Eksi fizik netiyle fizik bölümünü kazandı, YÖK başkanı kontenjan doluluğuyla övündü

SONRAKİ HABER

ATO: Emekli hekimler geçinemiyor, çalışan hekimler ise mesleğini bırakıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa