14 Ağustos 2024 03:57

Engellere, sansürlere, incelemelere basın meslek örgütleri tepkili

Basın meslek örgütleri: “Hepsinin ağzında soyut bir milli değerler, milli ahlak, milli gelenekler lafı var. Versinler listesini de bilelim neymiş bu milli değerler…”

Fotoğraf: Pexels

Paylaş

Gözde TÜZER

Önce Instagram’a ardından Roblox’a erişim engellendi, Tiktok hedef alındı. Tam bu sırada RTÜK, Halk TV’yi Hamas Lideri İsmail Haniye'nin öldürülmesiyle ilgili programındaki KJ’si nedeniyle incelemeye aldı. Bununla birlikte sokak röportajları hedefe kondu. Tüm bunları düşününce sansür üst boyutlara vardı. Basın meslek örgütleri basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü başta olmak üzere tüm özgürlük alanlarının daraltıldığı çok ağır bir dönem yaşandığına dikkat çekerek, mücadelenin halkla ve uluslararası alanda devam etmesi gerektiğini vurguladı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Banu Tuna “Tüm bu gelişmeler bana, baskıcı rejimin yeni bir aşamaya geçtiğini düşündürüyor. Konumuz düşünce, ifade ve basın özgürlüğü ancak daha yeni Meclisten geçen, sözüm ona hayvanların korunmasıyla ilgili yasa da gösteriyor ki, kamuoyu artık iktidarın umurunda değil” diyerek sözlerine başladı. Ses yükseltenleri, itiraz edenleri Erdoğan’ın “azgın azınlık” olarak tarif ettiğini ancak bu yaftalamanın gerçeği yansıtmadığını söyleyen Tuna “Roblox’a getirilen engelden sonra 10 yaşında çocuklar bile artık hakları için sokağa çıkıyor ülkede. Ve bu kadar yaygın itirazın iktidarın umurunda olmaması çok tehlikeli” dedi. 

"MİLLİ DEĞERLER" LİSTESİ

Bunun sadece bir “sansür” meselesi olmadığını, erişim engelleri ve cezalar kullanılarak nasıl düşünmemiz, nasıl yaşamamız gerektiğinin de iktidar eliyle dayatıldığını söyleyen TGS Genel Sekreteri şu ifadeleri kullandı: “Filistin meselesinde tarafsız kalmak, bırakın tarafsızlığı Filistin’in yanında durduğunu beyan etmemek dahi hedefe konmanıza “ev zencisi” ilan edilmenize neden olabilir. TikTok’un kapatılması, cennetin kapısını aralayacak bir uygulama olarak lanse ediliyor. Neymiş, paylaşımlar sakilmiş. Gerçekten sakil de olabilir, ancak ifade özgürlüğünün sınırını bireylerin estetik beğenisi, kişisel değerleri belirlemez. Bu durumda tabii bireylerden değil, iktidardan bahsediyoruz. Hepsinin ağzında soyut bir milli değerler, milli ahlak, milli gelenekler lafı var. Versinler listesini de bilelim neymiş bu milli değerler…”     

Yapılması gerekenin “Birleşmek ve topyekûn itiraz etmek” olduğunu vurgulayan Banu Tuna sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bunu sadece basın meslek örgütlerinin bir araya gelmesi anlamında söylemiyorum. Herkes kendi alanında çabalıyor. LGBTİ+’lar hedefe konduğunda yalnız bırakılıyorlar, gazeteciler yıllardır tek başlarına meydanlarda… Bu tek tek hak alanları meselesi değil, toplu bir ses çıkması, sadece meslek örgütlerinin değil, tüm toplum kesimlerinin bir araya gelip itiraz etmesi gerekiyor.”

"DENETİM ARTIYOR VE KEYFİLEŞİYOR"

DİSK Basın İş Başkanı Turgut Dedeoğlu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra sistem içerisinde İletişim Başkanlığının etkisinin arttığını ve Fahrettin Altun’un, görevlerinin “halkın Cumhurbaşkanını doğru algılamasına yardımcı olmak ve Cumhurbaşkanı hakkında olumsuz algılamalar ile mücadele etmek” olarak belirlediğini söyledi.

Bu söylemin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi için belirlediği kamusal imajın bütün vatandaşlar tarafından benimsenir hale getirilmesi arzusunu yansıttığını aktaran Dedeoğlu “Bu durum, Erdoğan’ın kendisine biçtiği değeri benimsemeyen ve diğer insanların da bu değeri benimsememesine sebep olan medya kuruluşlarının yayın politikasına müdahale etme hakkını kendinde görmeyi beraberinde getirir ve kamu otoritesinin zorlayıcı mekanizmalarını kullanmayı normalleştirir” ifadelerine yer verdi. 

"ZORLUĞU AŞMANIN YOLU DAYANIŞMADAN GEÇER"

Sansüre karşı hukuki yollara başvurmak ve basın özgürlüğünü ihlal eden düzenlemelerle uygulamalara karşı dava açılması gerektiğini belirten Basın İş Başkanı şöyle devam etti: “Uluslararası basın örgütleri ve insan hakları kuruluşlarıyla iş birliği yapılmalı, sansüre karşı global bir dayanışma oluşturulmalı. Halkın desteğinin sansürle mücadelede önemli olduğu unutulmamalı. Belki de en önemlisi sansüre maruz kalan gazetecilere ve medya organlarına hukuki, maddi ve manevi destek sağlamak için dayanışma ağları oluşturulmalı ve basın meslek örgütlerinin bu konuda daha aktif olması. Unutmamak lazım ki bu zorluğu aşmanın yolu dayanışmadan geçer.”

"BASIN HÜRDÜR SANSÜR EDİLEMEZ"

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş de basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü başta olmak üzere tüm özgürlük alanlarının daraltıldığı çok ağır bir dönem yaşandığını söyleyerek sözlerine başladı. Güneş “İnternet özgürlüğü olmayan bir ülkede, basın ve ifade özgürlüğünden, insan haklarından, çağdaşlıktan söz edilemez. İnternet toplumun habere ve bilgiye ulaşmasında önemli bir rol oynamaktadır. İnternete erişim ve internet yoluyla bilgi yayma hakkı ifade özgürlüğü çerçevesinde korunmaktadır” dedi.

“Erişim engelleme kararlarının bu kadar rahat verilebilmesi bütün basının haberleri üzerinde caydırıcı etki yapıyor” diyen TGC Genel Sekreteri şöyle devam etti: “Anayasaya göre herkes, bilgi edinme ve haber alma, özgür düşünce, ifade ve serbest eleştiri hakkına sahiptir. Erişim engelleme kararları, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkına yönelik bir sansüre dönüşmemelidir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak gazetecilerle, basın meslek örgütleri ile dayanışma içinde olmaya, üyelerimize hukuksal danışmanlık vermeye,  basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne yönelik hak ihlallerini görünür kılmaya, toplantı ve açıklama yapmaya devam edeceğiz.”

OTORİTER YÖNETİMLERİN ANLAYIŞI: SANSÜR UYGULAMALARI

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu “Sansür uygulamaları, kişilik onuru ve sakıncalılıkla gerekçelendirilse de otoriter yönetimlerde bir işleyiş anlayışını yansıtır. Mücadelenin etkili yolu olarak, gazetecilik ve halkın haber almaya dair meşru haklarımızı yargı var oldukça yargı yolunu sonuna kadar zorlamaktır” diyerek sözlerine başladı. Önderoğlu bu nedenle, görevini kötüye kullanan kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulabileceğini, özellikle ‘bilgi edinme hakkı’na dair mekanizmaların işletilmesi gerektiğini, özel/kamu kurumlara soru yöneltmenin “Haberin olmazsa olmaz unsuru” haline getirilmesi gerektiğini belirtti.

RSF Türkiye Temsilcisi şu şekilde devam etti: “Diğer yandan, kaldırımda üretilen her içeriğin gazetecilik olmadığını, bunun için teknik ve içerik olarak editoryal değerlendirmenin zorunlu olduğunu camiamıza iyi aktarmamız gerekir. Kaldırım röportajları gibi yurttaş gazetecilik girişimleri de çok değerlidir ancak habercilik standartlarını yeterince seslendirmezsek iş gazetecilik olmaktan çıkabilir ve sansüre daha kolay dayanak oluşturabilir.”

ÖNCEKİ HABER

Şırnak'ta birçok alana giriş çıkış ile eylem ve etkinlikler yasaklandı

SONRAKİ HABER

AKP'nin 23 yıldaki eriyişi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa