17 Ağustos 2024 04:57

Gençlerin doğru sorularının çarpık cevapları

Eskişehir’de üzerinde Nazi amblemleriyle 5 kişiye saldıran Arda Küçükyetim'le gençlik içindeki aşırı sağcı eğilimler yeniden gündemde. Doç. Dr. Özlem Avcı ile gençliğin bu eğilimlerini konuştuk.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Nisa Sude DEMİREL

Eskişehir’de başında Nazi miğferi, üzerinde gamalı haç ve Nazilerin “Kara Güneş” amblemi bulunan bir hücum yeleği giyen 18 yaşında Arda Küçükyetim’in beş kişiyi bıçakla yaralaması gençliğin aşırı sağcı eğilimlerini yeniden tartışmaya açtı. Göçmen, kadın ve LGBTİ düşmanı, ırkçı söylemler gençler arasında gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Faşist eğilim Eskişehir’de yaralama şeklinde karşımıza çıktı ancak bu eğilimler yalnızca fiziksel saldırılarla değil, çok farklı biçimlerde toplumsal hayatta görünür hale geliyor. Başta devlet yetkilileri olmak üzere Eskişehir’de yaşananları aile vizyon planlamasında da yer alan “dijital bağımlılık, oyun bağımlılığı” gibi ‘sorunlar’ olarak tespit ediyor. Durum “Aile yapısının bozulmasıyla” açıklanmaya çalışılıyor. Ancak sokak köpeklerinden ülkenin göç politikasına kadar pek çok güncel meselede gençlerin yorumları, fikirleri gittikçe sağa kayıyor.

Sadece Türkiye’de de değil, tüm dünyada sistemin krizlerinden çıkışı; ‘sistem karşıtı’ gibi gözüken aşırı sağcı fikirlerle aşmaya çalışan gençlerin sayısı her geçen gün artıyor. Başta Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ olmak üzere bu durumdan beslenen siyasetçiler de gençlik içinde hatırı sayılır şekilde yer tutuyor. Peki bu söylemler neden gençler arasında karşılık buluyor? İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezinden Doç. Dr. Özlem Avcı ile gençliğin aşırı sağcı eğilimlerini konuştuk.

İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezi olarak aşırı sağ eğilimleri çalıştığınız bir projeniz var. Neden bu konuyu gündeminize aldınız?

Gençlik çalışmamın en önemli nedenleri gençliğin toplumu, toplumsal yapıyı, o anki koşulları anlayabilmenin en önemli araçlarından biri ve toplumsal olarak neye doğru evrildiğimizin en önemli göstergesi olması. Bu nedenle her daim tüm dünyada gençlik çalışmaları bu açıdan çok önemli. Gençlik çalışmak sorunları öngörmemizi ve önleyici tedbirler almamızı, birlikte yaşamanın yollarını bulmamızı sağlar.

"NEDENLERİ TÜM DÜNYADA BENZER"

Biz İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezi olarak şubat ayından beri bir araştırma projesi sürdürüyoruz. Öncesinde de akademik çalışmalarımızda üzerine yoğunlaştığımız bir mesele bu. Çünkü Avrupa’da aynı nedenlerle, benzer toplumsal etkenler tarafından şekillenen; tüm dünyada artan bir aşırı sağ var. Yani buna ulusçuluk, milliyetçilik ya da Alt-right diyebiliriz. Projeden önce, özellikle de genel seçim ve yerel seçim sonuçlarında gençler arasında sağa doğru kayan bir eğilim olduğu gözlemlenebiliyor. Hem küresel hem de yerel ölçekteki etkenleri düşündüğümüzde böyle bir çalışma şekillenmeye başladı.

Peki alanda görüştüğünüz gençlerde nasıl eğilimlerle karşılaşıyorsunuz?

Türkiye’de aşırı sağın üç ana tarafı var: Dindar-muhafazakar milliyetçiler, seküler milliyetçiler ve etnik milliyetçiler. Muhafazakar-dindar milliyetçilik biraz AKP ve MHP siyasetiyle şekillenen, orada güçlenen bir milliyetçi söylem. Seküler ve etnik milliyetçilik meselesi AKP'nin dindar muhafazakar milliyetçiliğine karşı oluşmuş bir refleks olarak karşımıza çıkmaya başlıyor. Seküler ve etnik milliyetçi söylemler birbirlerine daha yakın. Mesela üniversitelerde öğrenci kulüpleri üzerinden tartışırken bir tarafta Atatürkçü yani 'sekülerliği' ifade eden Atatürkçü milliyetçi gençler olarak kendilerini tanımlıyorlar. Diğer tarafta etnik milliyetçiler yanına bir de Türk'ü ekliyor. Ama çok ayrıştıkları bir nokta yok.

Tanımlamakta ben de çok zorlanıyorum. Milliyetçi mi, aşırı sağ mı diyeceğiz? Hâlâ kavram olarak bu çok ciddi bir sorunsal. Çünkü buradaki milliyetçilik bizim tüm milliyetçilik tarihi boyunca okuduğumuz tanımları aşan bir içeriğe sahip. Eskişehir’de yaşanan vakaya referans vererek baktığımız zaman etnik kimliği, Türklüğü ön plana çıkarmaya çalışan, dini biraz daha kenara çekmeye çalışan bir söylem barındırıyor.

"SORUNLARA KARŞI ‘TÜRKLÜKTE’ BİRLEŞİYORLAR"

Peki bu söylemi oluşturan etkenler neler?

Bu refleksi ortaya çıkaran en önemli nedenlerden birisi göç olgusu. Yaptığımız saha görüşmelerinde karşımıza çıkan, bizi çok da şaşırtmayan en önemli reflekslerden birisi göçmenleri gelecek tahayyüllerine ilişkin olumsuz bir etki olarak görmeleri. Yalnızca göçmenlere karşı değil, örneğin eğitim için gelen öğrencilere karşı da bir tavır şekilleniyor.

2011'den itibaren başlayan göç akınında en önemli söylem din kardeşi olmaktı. Dini merkeze alan bir söylem o dönemde karşılık buluyordu. Ama aradan 10 yıl, 15 yıl geçtikten sonra bu söylem hem gündelik hayatta hem de çalışma hayatında ciddi gerilimlere ve çatışmalara neden olmaya başladı. Ve bu refleksle birlikte insanlar din dışındaki ortaklıkları vurgular hale gelmeye başladılar. Burada vurguladıkları en önemli ortaklık da etnik kimlik üzerinden, yani Türklük, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üzerinden şekillenen bir refleksti. Tabii ki bu göçmen meselesiyle başlıyor ama cumhuriyet tarihi boyunca tartıştığımız tüm o diğer farklı etnik, dini, kimliklere de referans vermeye ve onlara dair de bir tavır oluşturmaya başlıyor.

Göçmenlere yönelik nasıl bir tepki gelişiyor?

Aslında asıl göçmen karşıtı söylemler Türkiyeli gençlerin konfor alanlarının daralmaya başlaması, geleceklerine dair umutsuzluğun, beklentisizliğin, hayal kırıklığının müsebbibi olarak göçmenleri görmesiyle şekilleniyor. Gençlerin devletten aldıkları kamusal hizmetlere dair daralmalarda göçmenlerin sebep olduğuna dair iddialar var. Yaşanılan tüm olumsuzlukların nedenini göçmenler olarak görüyorlar. Örneğin hem Türkiye'nin ekonomi politikalarıyla hem de dünya sistemleriyle alakalı bir ekonomik krizin müsebbibini bir Suriyeli olarak, bir Afgan olarak görüp tüm tepkileri ona gösteriyorlar. 

Mesela bunu ülke geleceği, toplumsal gelecek açısından da risk olarak görüyor. En önemli rahatsızlıklarından birisi mesela demografinin bozuluyor olması. Göçmenlerle yapılan evliliklerin de ‘Türk kimliğini bozan’ bir şey olduğu görüşündeler ve bundan rahatsızlık duyuyorlar. Gelecekte nüfus olarak azınlık olma kaygıları da var. Bunlar zaten yavaş yavaş şekillenmeye başlıyordu. Ama özellikle genel seçimlerde Zafer Partisi ve Ümit Özdağ'ın söylemleriyle birlikte bu daha kolay dillendirilebilir bir hale geldi.

Bugün bildiğimiz anlamıyla bir milliyetçiliğin yanı sıra örneğin kendine ‘incel’ diyen ve kadın düşmanı söylemleri benimseyen, veyahut sokak köpekleri gündemine benzer tepkiler veren gençler açısından durum ne?

İncel bir kadın düşmanlığıyla şekilleniyor. Kendini üstün cinsiyet görüyor, kadının ise kendisine hizmet etme amacıyla var olduğunu benimsiyor. Burada ırkçı söylemler yerine bir mizojini olsa da düşünme biçimi aynı aslında.

Örneğin kendini 'yeni milliyetçi' olarak niteleyen gençler bu dönem Nihal Atsız'a çok fazla referans veriyor. Neden bundan 70 yıl önceki bir söylem tekrar ortaya çıkıyor? 25-30 sene önce de çok okunur tartışılırdı elbette ama bu aradaki sürede ben Nihal Atsız'ı gençler arasında duymadım. Yeni dönemde, son bir iki yılda Nihal Atsız gençler arasında yeniden kullanılmaya başlanıyor. Burada da benzer sebepler var aslında, “Türk” olmanın üstünlüğü, birincil kimlik olma ve asıl birleştirici unsur olma düşüncesi gençler arasında yeniden yaygınlaşabiliyor.

SORUNLARIN KAYNAĞI GÖRÜNENDE ARANIYOR

Neden yaygınlaşıyor ve gençler için çekici hale geliyor?

Biz bu projeden önce bir gençlik ve intihar çalışması yaptık ve gençlerin intihar etme eğiliminde olduğunu gördük. Bununla ilgili uzman görüşmelerine baktığımızda gençlerin yalnızlaştığı, yaşadığı topluma yabancılaştığı ve en önemli toplumsallaşma alanının sanal mecralar olduğunu gördük. 

Gençler kendi rasyonalitesi açısından bakıyor. “Ben niye hastaneye gittiğimde o kadar sıra bekliyorum?​”, “Diş randevusu aldım altı ay sonraya verdi göçmenleri aradan çıkardığım zaman bir ayda gelecek belki sıra” diyor. Gençlerin çok güçlü gelecek kaygıları, iş bulmayla ilgili sıkıntıları var, yaşam alanları kötüleşiyor. İstedikleri eğitimi alamıyorlar. “Neden kiralar sürekli yükseliyor? Neden her markete gittiğimde fiyatlar yükseliyor? Neden hastanede bu kadar çok sıra bekliyorum? Neden sokakta yürümek benim için tekinsiz hale gelmeye başlıyor…” Buna ek olarak pandeminin, toplumdan uzaklaşmanın da etkisi vardı. Bu sorunlar gündelik hayatta gittikçe belirginleşmeye başlıyor. Çeşitli yönlendirmelerle bunların nedeni yabancı olana bağlanıyor, göç politikalarıyla ilişkilendirmeye başlanıyor. Ve buna karşı birliği Türklükte arıyorlar. Yani kendi gündelik hayatlarına dokunan, doğrudan kendilerini, yaşam koşullarını etkileyen şeyler üzerinden bir rasyonalite kuruyorlar.

Gençlerin bir araya gelme alanında çeşitli dijital mecralar önemli yer tutuyor. İleride sokağa taşma riski var mı?

Yaptığımız görüşmelerde gençlerin söyledikleri şeyler birbirleriyle çok tutarlı. Biz üç kişiyle, dört kişiyle görüşüyoruz ama aslında ciddi bir toplumsal grubu temsil ediyorlar. Bu kadar tutarlı konuşmaları; sadece bizimle değil, kendi aralarında da konuştuklarını, tartıştıklarını gösteriyor.

Gençler, toplum içinde özne olma potansiyeline en çok sahip olan kategoridir. Çok daha kolay eleştirebilirler, tartışabilirler, değişim için mücadele gücüne sahip olabilirler. Sosyal medya ile internetle bu kadar hemhal olan bir gençlik tüm bilgi birikimini oradan alıp (Elbette burada güçlü dezenformasyon durumunu ile birlikte düşünmek gerek) bunu davranışa dönüştürebiliyor. Çünkü başka bir mecrası yok ve sosyal medya daha kolay kendilerini ifade edebildikleri bir yer. Dijital mecralarda kendileriyle aynı fikirdeki insanları takip ediyor, onlarla tartışıyorlar. Konuştuğunuz şeylerin koşulsuz, şartsız doğruluğuna inandıkça sokakta da bunu doğruluyorsunuz. İnternet mecralarında bu motivasyonla birikiyorsunuz ve sokağa çıktığınızda bunu fiziksel bir tepkiye, şiddete dönüştürme eğiliminde olmanız da çok mümkün oluyor. Şu an için sağa doğru kayan eğilimin “Öldürelim, yok edelim” seviyesinde olduğunu söyleyemeyiz. Ama ayrımcı ve dışlayıcı bir söylem oldukça güçlü.

Gelecekte bunun bir sokak hareketliliğine dönüşüp dönüşmeyeceğini söylemek çok zor. Aslında hepimizin korktuğu bir şey bu. Ama Norveç’te, Hollanda’da bunun örneklerini gördük. On yıllardır enflasyon yaşamayan İngiltere’de insanlar enflasyon artmaya başlayınca bunu göç hareketlerine bağlıyorlar. Çok temel bir davranış biçimi, refleks, farklı olanı suçlamak. O yüzden bu öngörmek istemediğim bir şey.

ÖNCEKİ HABER

TBMM'de Can Atalay ile ilgili kararın görüşülmesi reddedildi

SONRAKİ HABER

25 senede rant, yıkım ve ölüm büyüdü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa