18 Ağustos 2024 03:52

Vahdet Mesut Ayan: Yoğunlaşan saldırıların altında ‘kaybetme’ endişesi yatmakta

Akademisyen Doktor Vahdet Mesut Ayan yoğunlaşan sansür gündemini yorumladı: "Engelleme, bir yandan rejimin devlet aygıtındaki gücünü gösterirken, diğer yandan kırılganlığını, zayıflığını gösterir.”

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Gözde TÜZER
İstanbul

Instagram engellendi ve sonra tekrar açıldı. Bu sırada RTÜK başkanı sokak röportajlarını takibe aldıklarını söyledi. Bundan sonuç çıkaran ‘yetkililer’ İzmir’de Instagram engelini eleştirip sokak röportajı veren Dilruba Y’yi tutukladı. Bu sırada online oyun platformu Roblox engellendi. Çocuklar bile eylem yaptı. Bakanlık her ne kadar “Yasakçı zihniyette değiliz” açıklamaları yapsa da, sansür sınır tanımadı.

AKP iktidarının kendi sesi dışındaki seslerden hoşlanmadığı bir gerçek. Bu nedenle geçmişte de onlarca kez sansür uygulamış bir partiden söz ediyoruz. Ancak bugün daha yoğun bir sansür gündemiyle karşı karşıyayız. Peki neden ve bugüne nasıl gelindi? AKP medyanın yüzde 95’ine hakimken neden hâlâ medyasından memnun değil? Akademisyen Doktor Vahdet Mesut Ayan AKP’nin ülkeyi yönetme iddiasını yitirmiş olduğunu ve yeni medya mecralarında, rejimin yanlış politikalarını ifşa eden belirli çatlaklar yaratıldığını söylüyor. Ayan’a göre; “Bu çatlaklar, toplumsal hegemonyasını kaybetmiş ve son seçimlerde ikinci olmuş, buna rağmen devlet aygıtındaki gücüne yaslanarak iktidarda kalmaya devam eden bir parti için tehdit oluşturuyor.”

Instagram ve Roblox engeli, RTÜK’ün sokak röportajlarını takibe alması, İletişim Başkanlığının propagandaları… Normalde tüm bunlar tek tek olurdu ama bu kez neredeyse hepsi birlikte geldi. AKP iktidarının yıldızı zaten medyayla hiç barışmadı ama sence neden bugün bu kadar yoğun bir sansür gündemiyle karşı karşıyayız?

Yukarıda sıraladığın örneklerden gidecek olursak, aslında bunlar toplumun ilk kez karşılaştığı uygulamalar değil. Zira hatırlayacak olursan 2008’de YouTube, 2017’de de Vikipedi erişime kapatılmıştı. Şimdilerde çok yoğun olsa da AKP’nin uyguladığı ve uygulamaktan da çekinmediği kararlar bunlar. Ancak yasaklamalarla günümüzde bu kadar sıklıkla karşılaşmamızın birden fazla nedeni olduğunu da söylemek gerekir. Bunlardan ilki ve en önemlisi, AKP’nin ülkeyi yönetme iddiasını yitirmiş olmasıdır. Her ne kadar konvansiyonel medya üzerinde belirli bir hakimiyeti olsa da yeni medya mecraları, rejimin yanlış politikalarını ifşa eden belirli çatlaklar yaratabiliyor. Bu çatlaklar, toplumsal hegemonyasını kaybetmiş ve son seçimlerde ikinci olmuş, buna rağmen devlet aygıtındaki gücüne yaslanarak iktidarda kalmaya devam eden bir parti için tehdit oluşturuyor. İletişim Başkanlığı da bir anlamıyla hegemonya yitiminin üstesinden gelmek, yeni medya mecralarında rejimin propagandasını yaparak o alandaki mücadeleyi iktidar lehine çevirmek amacıyla kurulmuştu. Daha doğrusu kurumun amaçlardan biri buydu.

Mecraların engellenmesi, sokak röportajlarının takibe alınması ve yurttaşların burada dile getirdikleri nedeniyle tutuklanması, bir yandan rejimin devlet aygıtındaki gücünü gösterirken, diğer yandan kırılganlığını, zayıflığını gösterir. Ben bunu biraz da patriarkal toplumlardaki “erkek kırılganlığına” benzetiyorum. Şöyle ki sürekli olarak inşa edilmesi gereken bir iktidar alanında “gerçek erkek” olabilmek erkeklerin risk, şiddet ve cesaret göstergelerine ihtiyacı vardır, toplumsal hegemonyasını yitiren (Ki bu hegemonya kaybı 2013’te Gezi ile başlamış, 7 Haziran 2015’te ise somutlaşmıştır) AKP’de bunu telafi etmek adına daha fazla risk, yıkıcı şiddet ve cesaret göstergelerine muhtaç. Kültür ve ideoloji alanındaki kaybına seçmen desteğindeki azalma da eklenince AKP’nin daha fazla saldırgan politikalara yöneleceği düşünülmüştü. Şimdilerde yoğunlaşan saldırıların altında sanırım bu “kaybetme” endişesi yatmakta, ancak AKP-MHP ittifakı bu politikalarla süreci tersine çeviremeyeceği gibi daha da derinleştireceğe benziyor.

Yasaklardaki sıklığın artışının bir diğer nedeni olarak iktidarın milliyetçi-İslamcı bir ideolojik çerçeveye sahip olması ve özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi kavram ya da olgularla bu ideolojik hattın taban tabana zıtlığı gösterilebilir. Haliyle yasaklamaların altında ekonomik, politik ve ideolojik gerçeklikler yatmakta.

"AKP MEDYASININ GELİŞMESİNİ NEOLİBERAL POLİTİKALARDA ARAMALI"

Sen “AKP Devrinde Medya Alemi” kitabını da yazmış ve basılı medyadaki dönüşümü de yakından takip eden biri olarak bugüne nasıl gelindi sence?

Yanıtı çok uzun detaylı olacak bir soru, ancak kısaca şunu belirtebilirim: 1970’lerde Batı’da 1980’lerde de Türkiye’de uygulamaya konan politikalarla, bir yanıyla işçi sınıfı mücadelesi geriletilirken bir yanıyla da yeni bir hegemonya projesi hayata geçirilmiştir. Bu proje çerçevesi içinde medya iktisadi ve siyasi olarak yeniden kurulmuştur. İktisadi olarak yeniden kurulmuştur, çünkü bu alandaki düzenleyici kurallar kaldırılmış, bir ölçüde “kuralsızlaştırma” dediğimiz safhaya geçilmiştir. Bu ise, medya sermayesini yeniden biçimlendirirken medya dışındaki aktörlerin bu alana girişine neden olmuştur. Türkiye medyası hem ulusal hem de uluslararası şirketlerin rahatlıkla girebildiği, ortaklıklar kurabildiği, daha doğrusu hakim sınıfların egemenliği altında bir alana dönüşmüştür. Medya bu tarihlerde ideolojik ve siyasi olarak yeniden dizayn edilmiştir. Medya, 1980 sonrası ayrımcı ve eşitsizlik üreten siyasi politikaların yeniden üretildiği bir alan, bununla birlikte neoliberal ideolojinin yeniden üretildiği bir mecra haline gelmiştir.

AKP ise hem neoliberal politikaların uygulayıcısı hem de Türkiye hakim sınıflarının temsilcisidir. AKP medya sektöründe 1980 sonrası gerçekleşen kuralsızlaştırma politikalarını hem derinleştiren hem de onlardan faydalanarak kendi medyasını kuran bir partidir. Haliyle AKP medyası dediğimiz olguya yol açan gelişmeleri neoliberal politikalarda aramamız gerekmektedir.

İDEOLOJİK, KÜLTÜREL, İKTİSADİ ALANDA İFLAS ETMİŞ BİR PARTİ

AKP iktidara geldiğinden bugüne kadar medyanın yüzde 95’ini ele geçirdi. Bu net biliniyor. Ama elindeki yüzde 95’ten de memnun değil. Her yerde açık açık “Medyamız bizim sesimizi yansıtmıyor” diyor. Daha ne kadar yansıtabilir o ayrı bir tartışma ama, Erdoğan neden medyadan hâlâ memnun olmuyor?

İlk soruda kısmen cevap vermiştim, ama burada şu söylenebilir. AKP, kendi medyasından hiçbir zaman memnun ol(a)mayacak ve bu medya sizin tabirinizle AKP’nin sesini yansıtamayacak. Bunun nedeni medyanın ya da medya çalışanlarının başarısızlığı değil, bunun en önemli nedeni AKP’nin artık topluma sesleneceği mecalinin yokluğu. İdeolojik, kültürel, iktisadi alanda iflas etmiş bir partiden söz ediyoruz. Medyanın burada şapkadan tavşan çıkaracağı sanılıyorsa hata ediliyor. Eğer topluma sunacağınız sözünüz, projeniz, hayaliniz varsa medya işlevselleşebilir, bunun dışında sizin kuru bir propaganda aracınız olur. Nitekim öyle oldu. AKP’yi destekleyen gazete, televizyon veya radyoların tiraj ve reytinglerine bakıldığında da ortaya çıkan bir gerçek bu. Bakın yakın zamanda Erdoğan, AKP’nin kuruluşunun 23. Yıl dönümü vesilesiyle konuştu. Bu konuşmayı merakla bekledim, peki daha önceki konuşmalarından farklı ne dedi Erdoğan? Beklentinin oldukça altında kalan, eski icraatları sayısallaştırarak sunan bir konuşma yaptı. Hal böyleyken medyanın yüzde yüzünü kontrol etseniz de bir etkisi olmayacaktır, dahası sizin o büyük medyanız karşısında yeni medya mecralarındaki çatlak sesler daha fazla ses getirecektir.

"TOPLUMUN ÖZGÜRCE HABER VE BİLGİ ALMA HAKLARI ZEDELENİYOR"

BTK eliyle verilen erişim engelleri, RTÜK tarafından verilen cezalar, BİK tarafından alınan ilanlar… Hem görsel hem yazılı, hem de sosyal medya yoğun bir sansür kıskacında. Bu bir yanıyla sesini yetkililere duyurmak isteyen toplum kesimlerinin de sesini kısmak ya da engellemek anlamına gelmiyor mu?

Elbette burada özellikle BİK ve RTÜK eliyle iktidar yanlısı olmayan medya mecraları ciddi bir cezalandırma süreci yaşıyor. Evrensel’e BİK tafından verilen cezalar malumunuz. Cezalandırmalar, mecraları, gazetecileri ve toplumu kapsamakta. Mecraları kapsıyor çünkü onları maddi müeyyidelerle iş yapamaz hale getiriyor. Gazetecileri kapsıyor çünkü özgürce haber ve bilgi paylaşımını engelliyor. BİK ve RTÜK eliyle toplum cezalandırılıyor, zira toplumun özgürce haber ve bilgi alma hakları zedeleniyor. Dolaysıyla BTK, BİK ve RTÜK toplumun haberdar olma hakkını engellerken toplumun ve sorunlarının haber olmasını da engellemiş oluyor.

Maalesef yukarıda sıraladığımız kurumlar hem siyasi etkilere fazlasıyla açık hem de çıkar odaklarıyla ilişkili. Basını denetleyen, düzenleyen kuruluşlar siyasi etkilerle basını baskı altına alırken basın özgürlüğünü de kısıtlamaktadır. Dahası bunlar hem yerel hem de ulusal basın/medya üzerinde birer tahakküm aracı haline gelmiştir. Bu nedenle bu kuruluşların hem siyasi iktidardan hem de çıkar odaklarından bağımsızlaşmasını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Zira siyasi olduğu anlaşılan müeyyidelerden toplumun bilgi edinme hakkı olumsuz anlamda etkilenmektedir.

BİR ARADA YAŞAMANIN ÖNÜNDEKİ BARİYER

Medyanın toplumu şekillendirme ve değiştirme etkisi malum. Ancak şimdi medyada yapılanmalar değişiyor, habercilik ilkeleri farklılaşıyor ve söylemler hemen hemen belli bir yörüngede devam ediyor…  Nasıl bir toplum istiyorlar da medyayı dönüştürüyorlar ve tüm bu değişimin toplumdaki karşılığı ne?

Medya toplumu şekillendirmekte o kadar yetkin mi bilemiyorum. Ancak basmakalıp yargılar medya mecralarında yeniden üretilerek gelişim ve bir arada yaşamanın önünde söylemsel alanda bir bariyer inşa edildiği açık. Maalesef habercilik ilkeleri de siyasi, kültürel atmosferden etkilenerek aşınıyor, merkez medya daha çok iktidarın siyasal İslamcı-milliyetçi, militarist dilini üretirken, onun karşısında yer alan medya mecraları ise seküler milliyetçi ancak yine militarist bir dil kullanıyor haberlerinde. Kabaca bu iki söylemsel alandan bahsedebiliriz. Ancak hâlâ toplumcu, eşitlikçi, antimilitarist bir haberciliğin de ülkemizde yer aldığı açık ve bizi de ancak bu dil kurtaracak gibi gözüküyor. Öte yandan egemen dilin toplumda bir karşılığının olduğu aşikar, ancak henüz iktidarın istediği gibi gitmiyor süreç, bunun nedeni de yukarıda bahsettiğim hegemonya yitimidir.

ÖNCEKİ HABER

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu: 6284’ü etkin uygulayın

SONRAKİ HABER

8. Aile Şûrası: “Çalış, doğur, boşanma’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa