19 Ağustos 2024 03:24

Bergama’da parşömen ustası Hazel anlatıyor: Papirüs ihracatı durunca parşömen keşfedildi

Bergama'da parşomen zanaatını günümüze taşıyan Hazel Aymaz’la tanıştık. Parşömenin hikayesini anlatan Aymaz, ‘‘Unutulmuş, toprak altında uyuyakalmış bir kültür’’ diyor.

Fotoğraf: Sonat Yurtçu

Paylaş

Kübra YETER

Büyük şehirlerin keşmekeşinden mi, ülkenin giderek ağırlaşan koşullarından mı bilinmez yeni yüzlerle tanışmaya, sohbet etmeye ve birbirimizi anlamaya daha çok muhtacız şu günlerde. Koca koca AVM’lerin içerisinde dolaşmaktansa kasabaların, ufak mahallelerin dükkanlarında turlamak, yeni bir zanaat öğrenmek ve o zanaatın/zanaatçının hikayesine ortak olmak ise hepsinden daha anlamlı. Bergama Tiyatro Festivali kapsamında yolumuz Bergama’ya düşmüştü hatırlarsınız. Yeni oyunlar izlemiş, Bergama’ya has bir portre çıkarmıştık. Yine bu vesileyle ilçenin sokaklarını da arşınladık elbet. Bergama tulumcusu, Bergama kilimcisi, antikacısı, kalaycısı derken yolumuz bir parşömen dükkanının kapısına vardı. Parşömenin bulunduğu yerde, bu zanaatı günümüze taşıyan Hazel Aymaz’la tanıştık. Parşömenin hikayesini, kendisinin bu zanaatı günümüzde nasıl ve niye sürdürdüğünü dinledik.

Hazel Hanım, doğma büyüme Bergamalı. 1985’te dünyaya geliyor. Bergama’nın sokakları büyütüyor onu, sonra evlenip çoluk çocuğa karışıyor. Eğitim fakültesi çıkışlı. Mesleğini bir iki yıl yaptıktan sonra kansere yakalanıyor. Fakat  Hazel Hanım için tesadüf diye bir şey yok, her şeyin bir anlamı ve amacı var. Hastalığı yenmenin yolu olarak parşömeni keşfediyor. Bu kadim zanaata duyduğu ilgi ve merak, onun bir anda bütün bir hayatı oluveriyor. Sözü ona bırakalım:

‘USTA ÇIRAK İLİŞKİSİYLE DEVAM EDER, USTA BULAMADIM’

Dükkanınıza ilk geldiğimden beri bu işe nasıl başladığınızı merak ediyorum, anlatır mısınız?

Bergama’da doğdum, burada evlendim, burada yaşıyorum ve yine Bergama’da ölmeyi istiyorum. Çünkü buraya büyük bir sevgi ve tutkuyla bağlıyım. Aynı bağı parşömenle de kurdum. Bergama tarihini araştırırken parşömene denk geldim. Araştırdıkça ne kadar kıymetli olduğunu gördüm.

Parşömene dokunuşum ilk kez 29 yaşında olmuştu. O dönem kanser tedavisi görüyordum. 2012-13 senelerindeydi. Tedavi gördüğüm dönemde vakit geçsin diye parşömene çizim yapmaya başladım. Burada parşömen yapan bir yer vardı, onlardan aldığım derilere mozaik çizimler yapıyordum. Aslında resimle uzaktan yakından ilişkim yoktu. Bir sınıf öğretmeninin alakası kadar işte. Mesleğimi 2-3 yıl yaptıktan sonra rahatsızlığımdan dolayı bırakmak zorunda kaldım. Ailem dışarıda olmama çok sıcak bakmadı. Tedavilerim zorluydu. O yüzden Bergama dışına çıkamadım. Kanserin üstesinden parşömenle geldiğimi düşünüyorum.

Bu gibi işler usta-çırak ilişkisiyle devam eden işler aslında. Ancak bir ustaya ulaşma imkanım olmadı. Çünkü aktif olarak yapan yok, üreten yok. Araştırdım, okudum. Geleneksel usullerle yapıldığına dair belgeler, dosyalar buldum ve ilk denemelerime başladım.

‘DENEYE YANILA ÖĞRENDİM, KİREÇ TERCİH EDİYORUM’

İlk denemelerinizin üstünden kaç yıl geçti, o aşamanızı anlatır mısınız?

Beş buçuk, altı yıl aslında. Usta yok, malzeme bilgisi yok ama kafama koydum bir kere. Geleneksel usule bağlı kalmak istedim. Annemin bahçesi vardı, orayı bu iş için kullanabileceğimi düşündüm. Parşömen tabakhanelerin işi nihayetinde. Normalde tabakhanelerde, bunun ilk yapıldığı dönemlerde deri için köpek dışkısı kullanılıyormuş. Boynunda asılı tenekelerle dolaşan işçiler varmış, asit özelliği kaybolmasın diye dışkıları topladıkları gibi tabakhaneye yetiştirirmiş. Meşhur “Tabakhaneye bir şey mi yetiştiriyorsun” sözü buradan gelir işte... Köpek dışkısı haricinde bıldırcın dışkısı da kullanılıyormuş ama daha sonra kireci keşfediyorlar ve deriye kireç sürmeye başlıyorlar. Ben de kireci tercih ettim. Kasaplardan aldığım derilerle ilk parşömen denemesine başladım. İlk denemede inanılmaz kalın, davul derisi gibi bir malzeme elde ettim. Dediğim gibi herhangi bir malzeme bilgim yoktu. Yapa yapa, deneye yanıla yolda öğrendim bu işi.

Peki ne kadar süre sonra istediğiniz kıvama ulaşabildiniz?

8 ay sonra falan. O sürenin sonunda artık tamam, yapabilirim dedim. Parşömenin çok kalın olmaması lazım. Deriyi incelttiğimiz ağaç bir kütüğümüz var, palamut ağacından yapılmış bu kütüğe 10-15 gün kireçte beklettiğimiz deriyi koyar, kavaleta bıçağıyla inceltiriz. O inceltme sırasında deride kütüğün ağaç görüntüsü çıkıyorsa tamamdır, incelik kafidir. Tabii bunu ayarlamak deneyim istiyor çünkü çok incelttiğinizde de parşömen formundan çıkabilir. Parşömenin en önemli özelliklerinden biri her iki tarafına yazılabilir olması. Deneye deneye bir şekilde kıvamı tutturdum. Daha sonra bu dükkana geçtim. Somut olmayan kültürel miras taşıyıcısı oldum. Kültür Bakanlığına bağlandık artık. Güzel adımlarla gidiyoruz. Parşömen adına çok güzel adım aslında bunlar. Çünkü unutulmuş, toprak altında uyuyakalmış bir kültür. İnanın Bergama'da hâlâ çok bilinir değil. İnsanı yabancı. Oysa kaynaklara baktığımızda parşömenin buradan çıktığı, buraya ait olduğu söyleniyor.

KADİM BİR GELENEK

Bergama için bu denli önemli bir mirasın görünür ve bilinir olmamasını neye bağlıyorsunuz?

Her şeyden önce hem çok arkaik hem de çok meşakkatli bir iş. Yapımı gerçekten zor. Bu yüzden olabilir. Bir derinin ortaya çıkması 20-25 gün sürüyor. Günümüzde hazır olan daha cazip geliyor olabilir. Parşömen Mısır'ın papirüsüne alternatif bulunuyor. Çünkü o dönem dünyada kullanılan tek kağıt Mısır'ın papirüsü. Sazlıklardan yapılan oldukça kırılgan bir yazı maddesi. Rivayete göre II. Eumenes, Yunan bir koleksiyonerden kıymetli bir kitap alır. O açık artırmaya Mısır kralı da katılmıştır. Bunu hazmedemeyen kral, Bergama’ya papirüs girişini engeller. Bize iyilik yapmış aslında. Sonra Bergama’da parşömen bulunuyor. Benim markamın ismi Krates. O dönemin kütüphane müdürü. İlk parşömeni o buluyor. Rivayete göre doğmamış bir ceylanın derisinden yapıyor bunu. Şimdi bizim için bu bilgi çok acı elbet ama dönemini düşününce bir şey diyemiyoruz, şartları bilemiyoruz.

‘SOSYAL HAYATIMA GETİRDİĞİ ZORLUKLAR VAR’

Toplumuzda erkek işi-kadın işi diye bu tarz zanaatlar sınıflandırılıyor ne yazık ki, antik çağlarda da kadının adı yok. Siz parşömen yapmaya başladığınızda çevrenizin tepkisi nasıldı, zorlandığınız oldu mu?

Kesinlikle. Her şeyden önce güç isteyen bir iş, elbette zorlandım ama ailem çok destekleyiciydi. Dışarıdan “Ne gerek var” tepkileri alıyorsunuz ister istemez ama ben savaşçı bir insanım, çabuk pes etmem. Mis gibi memurluğun var, öğretmenlik yap, diyen çok oldu ama bu işin hastalığıma denk gelmesi, o çizimlerle hayata tutunmam bana bu dünyaya parşömen yapmak için geldiğimi hatırlattı. Bir de benim yaptığım iş çok da temiz bir iş değil. Sabah akşam deriyle uğraşıyorsunuz. Haliyle inanılmaz kokan malzemelerle çalışıyorsunuz. Bunun sosyal hayatımda getirdiği zorluklar da var elbet. Ama parşömene olan tutkum sayesinde onlara takılmadım. Onun tanıtımına ve sevilmesine dair bir katkım varsa ne mutlu. Çünkü olumsuzlukları üstlendiğim bu rolle aşabiliyorum.

ESKİ OSMANLI ÇARŞISI ARASTA’NIN RUHU

Dükkanınız tarihi Arasta’nın içerisinde, bu denk geliş nasıl oldu?

Burası eski Osmanlı çarşısı ve o zamanlar da burası derinin membaı. Parşömen alışverişleri de eskiden burada yapılırmış. Derici çarşısı Arasta. Çizmeciler çokmuş. Günümüzde de birkaç ayakkabıcı görebilirsiniz çarşıda. Zamanla tabaklar kahvesi oluyor Arasta, dericiler kahvelerini burada yudumluyor. Çok güzel hikayeler var, yaşanmışlıklar var. Arasta’da dükkanım olsun çok istedim. Yine sokaklarında uzun süre dolaştım ve burayı buldum. Ben geldiğimde sokakta henüz bir şey yoktu. Kalaycı vardı. Sonra seramikçi geldi, kafe açıldı ve canlandı. Bir gün dükkan sahibimle otururken bana burayı özellikle mi tuttuğumu sordu. Meğer dedesinin dedesi de burada bir debbağmış, bu dükkanda deri yapıyormuş. Yanımızdaki çeşmede az elini yıkamamış. Mekanın bir ruhu vardı ve şimdi ben buradayım. Benim için çok güzel bir tesadüftü.

PAPİRÜS İHRACATI KESİNTİSİ, PARŞÖMENİN İCADI

İnsan, koca bir yaşam boyunca birçok malzemeyi keşfetmiş ve kullanmış kuşkusuz: Kil, ahşap, kurşun, bitki kökleri, kamış... Fakat içlerinden biri var ki en çok işlenmiş ve farklı alanlarda tercih edilmiş bir malzemeydi. O da deri. Günümüzde hayvan haklarının önemi anlaşıldığı ve o malzemelerin yerine yenisi getirilebildiği için eskisi gibi kullanılmıyor (tabii burası muamma) ama geçmişten düşündüğümüzde insanlık için kıymetli bir nesneydi. Günlük ihtiyaçların yanı sıra (kıyafet, ayakkabı vb.) yazıyı aktarabilecekleri bir aracıydı da aynı zamanda. Bilgiyi muhafaza etmek ve hatta yaymak için ona ihtiyaç duymuşlardı. Parşömen, işte tam da bu ihtiyaçtan hasıl oldu.

II. Eumenes (Pergamon Kralı) zamanında krallık, güçlü bir kütüphaneye sahipti. İçerisinde muazzam kaynaklar barındırıyordu. Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesinin şanını geçmemesi için önünde hiçbir engel yoktu. Mısır bu duruma engel olmak için Bergama’ya yapılan kağıt (papirüs) ihracatını durdurdu. Bergamalıların bir yol bulup yeni bir madde elde etmesi gerekiyordu. Pergamon Krallığının önde gelen isimleri bir çalışma başlattı ve dönemin kütüphanecilerinden Sardes’li Krates ve bir arkadaşı derilerin hem gerilip hem kurutularak hazırlandığı parşömeni keşfettiler. Önce keçi ve oğlak derisi kullanılarak yaptıkları bu yazı malzemesini yıllar içerisinde geliştirerek ölümsüz bir esere dönüştürdüler. Bu eserin adı günümüzde Bergama Kâğıdı olarak anılmaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Arap basını: Abbas’tan siyasi şov, ateşkes bir başka tura kaldı

SONRAKİ HABER

Beyza G. sosyal medyada “Cumhurbaşkanına ve dini değerlere hakaret”ten tutuklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa