Doç. Dr. Tezcan Durna: İktidarın mottosu sorunların görülmesini engellemek
İktidarın gündemi, halkın gündemi ve medyanın gündemi arasındaki farkları, gündem kontrolünün nasıl sağlandığını, baskı ve sansürün bugün neden yoğunlaştığını Doçent Doktor Tezcan Durna ile konuştuk.
Görsel: Pixabay
Gözde TÜZER
Türkiye gündemi hemen her gün hatta her saat değişiyor. Değişmeyen tek gündem ise ekonomi oluyor. Gündem nasıl değişiyor, iktidar gündemi değiştirmek için neler yapıyor, halkın gündemi ne diyor? Doçent Doktor Tezcan Durna, AKP ve başındaki kişinin, kendisine muhalif kitlenin de desteğini artık alamayacağını gördüğü için, baskı ve sansürü keskinleştirmekten başka bir çıkar yolun kalmadığını düşündüğünü söylüyor. Durna “Kısaca gündem kontrolü, aslında neyin konuşulmasının kontrol edilmesinden ziyade, neyin nasıl konuşulmasının kontrol edilmesiyle ilgili. AKP başından beri bunu maharetle uyguluyor” diyor. Doç. Dr. Durna’ya göre: “Şimdilik sorunlar geçiştiriliyor ancak insanlar haklarını elde edebilmek için tek başına siyasetçilere bel bağlayamayacaklarını, asıl gücün kendilerinde olduğunu daha fazla fark etmeye başladılar. Bütün baskılara rağmen sokağa çıkma eğilimi giderek artabilir önümüzdeki günlerde.”
Erişim engelleri, RTÜK incelemeleri, sokak hayvanları yasası, normalleşme/yumuşama... İktidarın birçok hamlesinde “gündem değiştirme” tartışmaları yaşanıyor. Peki bu “gündem” nasıl değişiyor?
Erişim engelleri ve sansür AKP iktidarı açısından yeni bir durum değil aslında. AKP en özgürlükçü dönemlerinde bile, muhtelif yol ve yöntemlerle haber yapma, haber verme ve haber alma eylemlerine yönelik baskı, engelleme, sansür gibi etkinlikleri fazlaca tereddüt göstermeden yürüttü. İktidarının başından bu yana, AKP’nin temel meramı medya kuruluşlarını mutlak bir şekilde denetim altına alarak, kamuoyunda neyin konuşulması, neyin konuşulmaması ve neyin nasıl konuşulması gerektiğini şekillendirmekti. Bunu yeri geldi medyadaki zayıf da olsa var olan örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayarak ya da mevcut örgütlenmeleri güdümündeki sendika ve meslek örgütleriyle değiştirerek yürüttü. Yeri geldi, mevcut medya kuruluşlarının sermaye yapısıyla birebir oynayarak yürüttü. 2018 yılındaki Doğan Medya Grubunun Demirören Grubuna “zorla” sattırılması olayı, AKP’nin medyayı tümüyle taşeronlaştırma amacının hem şahikası hem de son noktasıydı. Uzun zamandır Doğan Medya Grubunun varlığı sayesinde, nispeten özgürmüş gibi görünen kısım ana akım medya kuruluşları, içini dolduran personelle birlikte bir anlamda taşeron sisteminin makine dişlileri haline getirildi. Geriye bir avuç gerçekten gazetecilik yapmaya çalışan kuruluş kaldı. Bazıları bunlara muhalif diyor. Ancak ben bu ifadenin doğru olmadığını düşünüyorum. Zira gazetecilik mesleği özünde muhaliftir. Sadece hükümete değil, her türlü güç odağına karşı muhaliftir. Eğer gazeteci, her türlü güç odağına karşı muhalif değilse, o yapılan iş gazetecilik değildir. Bir de ana akım medya kuruluşlarında gazetecilik yapmak isteyip de yapamayarak ayrılmak zorunda kalan ya da atılan bazı gazetecilerin başlattıkları dijital video kanalları ve web sayfaları kaldı.
"VARLIK NEDENLERİ HABER DEĞİL, PROPAGANDA"
Ne var ki AKP’nin yarattığı mutlak itaate dayalı çoğunluk medya kuruluşları, güvenilirliğini ve okunurluğu ile izlenirliğini büyük ölçüde yitirdi. AKP’nin kemik kitlesi bile bu medya kuruluşlarının varlık nedeninin haber vermek değil, propaganda olduğunun gayet farkındalar. Ancak onların da zaten bilindik angajmanları nedeniyle medyadan beklediği haber değil, propaganda. Fakat son seçimlerde AKP’nin yaşadığı kan kaybı bu kemik kitlenin desteğiyle yetinemeyeceğini iyi gösterdi. Bu kitlenin desteği elde var bir. Ancak kendisine muhalif kitlenin de desteğini artık alamayacağını gördüğü için baskı ve sansürü keskinleştirmekten başka bir çıkar yolun kalmadığını görüyor AKP ve başındaki kişi. Başlangıçtan bu yana zaten var olan baskı mekanizmalarını daha da sıkılaştırarak mevcut ekonomik, siyasal ve toplumsal durumun vahametini görünür olmaktan çıkarmak istiyor. Bunu da kuşkusuz halkın genelinin gündeminde olmayan konuları, simgeler üzerinden tartıştırarak kutuplaştırmayı derinleştirme istidadı da yaratarak kitleleri kışkırtma yoluyla yürütüyor. Sokak köpekleri hakkında çıkarılan yasa, bunun en tipik örneklerinden birisi. AKP’nin içinden çıkan “sokak köpeklerini sevenlerle sevmeyenler arasından” yapılan yaşam tarzı farkları tartışması da bunu iyi gösteriyor.
"NEYİN, NASIL KONUŞULMASININ KONTROL EDİLMESİYLE ALAKALI"
Söylediğiniz gibi bir yandan da her “gündem” bir kutuplaştırma ya da çatışma ortamını körüklüyor. Bu yıllardır özellikle tercih edilen bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. İktidar bundan nasıl faydalanıyor ve “gündem kontrolü”nü nasıl gerçekleştiriyor?
Zaten AKP’nin medyanın mutlak kontrolünün temelinde her zaman gündem kontrolü arzusu yatıyordu. Bütün otoriter iktidarlar, medyayı mutlak şekilde kontrol ederek gündemi kontrol edeceğini düşünür. Bu yanlış da değildir. Propaganda, kamuoyunun neyi nasıl konuşacağını belirleme sanatıdır aynı zamanda. Siz özgürlükleri de yasakları da öyle bir tartıştırırsınız ki insanların zihinleri özgürlükler konusunda allak bullak olur. Misal son sokak köpeklerinin öldürülmesine izin veren yasa tartışılırken de bunu iyi kullandı AKP. Sokak köpeklerinin varlığı ile yokluğu, onların öldürülmesini isteyen insanların sokaklarda “özgürce ve güven içinde dolaşabilme özgürlüğü üzerinden” tartışıldı. İnsanların sokaklarda özgürce dolaşabilmesi için sokak köpeklerinin öldürülmesi meşru görüldü ve arkasına desteğini almayı düşündüğü kitleye sokakta özgürce dolaşabilme özgürlüğünü vadederken, sokak köpeklerinin öldürülmesini engellemeye çalışan insanları da özgürce dolaşmak isteyen insanların özgürlüğünü engellemek isteyen kişiler olarak öne sürdü. Tıpkı, yayın yasaklarını, mahkeme kararlarıyla haber kaldırmaları, haber yasaklarını, hakkında haber yapılan kişilerin mahremiyet hakları şeklinde tartıştırmasına benzer şekilde. Böylece AKP’nin söyleminde modern dünyaya dair bütün kavramlar ters yüz edilerek tartışılarak, gündemin kontrolü bu şekilde sağlanıyor. Kısaca gündem kontrolü, aslında neyin konuşulmasının kontrol edilmesinden ziyade, neyin nasıl konuşulmasının kontrol edilmesiyle ilgili. AKP başından beri bunu maharetle uyguluyor.
"TOPLUMUN SORUNLARINA ÇÖZÜM OLMA KAPASİTESİNİ KAYBETMİŞ DURUMDA"
İktidar “gündem değiştirmeye” mi çalışıyor yoksa bunlar için ayrı “gündemler” mi oluşturuyor?
İktidar kuşkusuz gündem değiştirmeye çalışıyor. Halkın gündemi ile iktidarın gündemi çok uzun zamandan beri değişti, farklılaştı. İktidarın gündemi ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak iken, halkın gündemi karnını doyurmak. Bu karnını doyurmak ifadesi metaforik bir ifade değil. Gerçekten de karnını doyuracak kadar dahi gelir elde etmekten uzak bir geniş yığından bahsediyoruz. Bugün asgari ücret, kira masrafı dahi olmayan tek başına bir kişinin dahi karnını doyuracak düzeyden uzak durumda. İnsanlarla konuştuğunuz zaman, ailesiyle birlikte kalıyor olmasına, kira masrafının olmamasına rağmen, kazandığı asgari ücretle karnını dahi doyuramadığı, borç içinde yüzdüğü değerlendirmelerini alıyorsunuz. Bugün, sokaklarda yaşamak zorunda kalan insan sayısı artmıyorsa, hâlâ toplumsal dayanışmanın, aile içi dayanışma mekanizmalarının nispeten devam ediyor olmasından dolayıdır. Ancak bunun daha ne kadar sürdürülebileceğini kimse kestiremiyor. Bunun bu netlikte konuşulmasını elbette iktidar istemiyor. Sokak röportajlarında bunu bu netlikte dile getirenleri gözaltına alarak toplumun tümüne gözdağı veriliyor. Mevcut iktidar aslında uzun zamandır, toplumun sorunlarına çözüm olma kapasitesini kaybetmiş durumda. Bunun farkında olduğu için toplumun sorunlarına çözüm üretmek yerine, sorunları görünür olmaktan çıkarma yoluna gidiyor. Bir zamanlar, Süleyman Demirel’in dile getirdiği ironik bir söz vardı: “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz”. AKP’nin gündem değiştirmeyle ilgili bugün temel mottosu, sorunları çözmek değil, sorunların sorun olarak görülmesini engellemek haline gelmiştir. Bu kuşkusuz sürdürülebilir bir durum değildir.
BASKILARA RAĞMEN SOKAĞA ÇIKMA EĞİLİMİ GİDEREK ARTABİLİR
İktidarın gündem değiştirme ya da yeni gündem yaratma çabalarına karşı halkın tepkisini geçmiş yıllarla karşılaştırdığımızda bir değişiklik ortaya çıkıyor mu?
Aslında AKP ve onun temsil ettiği siyasal İslam geleneği, toplumun içinde olan örgütlenme, eleştirme, hakkını arama motivasyonunu, dini temelli tevekkül kavramı ve baskı mekanizmalarından oluşan bir amalgamla büyük ölçüde kırdı. Buna bir de paternalist bir perspektif de eklenince, insanlar var olanla yetinmeyi geçer akçe olarak görmeye ve kendisinin daha fazlasını hak ettiğine dair bakıştan uzaklaştı. Ancak bütün maddi ve manevi baskı aygıtlarının yarattığı tahribata rağmen, artık geniş kitleler, AKP’nin toplumun sorunlarına çözüm olmaktan uzak hale geldiğini iyi görmeye başlamış durumda ve yolunu bulmaya çalışıyor. AKP’nin yarattığı gündem değiştirme mekanizmaları (Sokak köpekleri tartışması bunlardan en önemlisi) bile geniş kitleleri gerçek gündemden uzak tutmayı sağlayamıyor. Şimdilik sorunlar geçiştiriliyor ancak insanlar haklarını elde edebilmek için tek başına siyasetçilere bel bağlayamayacaklarını, asıl gücün kendilerinde olduğunu daha fazla fark etmeye başladılar. Bütün baskılara rağmen sokağa çıkma eğilimi giderek artabilir önümüzdeki günlerde.