23 Ağustos 2024 04:52

"Elimizi taşın altına koymadığımız her süreç aleyhimize işler"

“İşçilerin fabrikalarda, iş yerlerinde yoksullaştık, geçinemiyoruz diye yükselttiği ses sendika yöneticilerini tedirgin etti. Bu sesler, Türk-İş’i bir şeyler yapmaya zorladı"

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Türk-İş üyesi bir işçi
Gebze 

Merhaba, Evrensel gazetesi okurları. Üye sayısı bakımından en büyük işçi sendikası konfederasyonu olan Türk-İş’e bağlı sendikalardan birine üye bir işçiyim. 
Türk-İş’in yaptığı eylemler ya da açıkladığı eylem kararları öyle kendiliğinden gündeme gelmedi. Önce bunun bilincinde olarak öncesini görmek önemlidir diye düşünüyorum. Koltuğunu sağlama almak için enflasyon ve yeni vergilerin hayatı daha da zindana çevirdiği bu süreçte aşağıdaki homurdanmanın bastırılması gerekiyordu, sözde eylemliliklerle hatta hükümeti de karşısına aldığı söylemlerle bu çalkantılı dönemi geçiştirmeye çalışıyorlar. 
Aylardır, hatta yıllardır işçilerin “Geçinemiyoruz”, “Yoksullaştık” söylemleriyle verdiği tepkilerden tutalım da Mehmet Şimşek’in tekrardan gelmesiyle beraber vergideki adaletsizliğine daha da artması, irili ufaklı ülke genelinde yapılan çeşitli eylemler Türk-İş’i bir şeyler yapmaya zorladı. Aksi takdirde işçilerden kat kat fazla maaş alıp, hükümet güdümlü olan Türk-İş’in yerinden kıpırdamaya niyeti yoktu.

"EYLEMLER İŞ YERLERİNDE, SANAYİ HAVZALARINDA MEYDANLARDA OLMALI"

Birkaç gün önce “#ZordayızGeçinemiyoruz” etiketi altında saat 16.00’da yapılacak olan sosyal medya eylemini bize saat 15.50’de mesaj yoluyla bildirdiler. Eylem planına böyle sadık yöneticileri var işte bu sendikanın, dakikası dakikasına görevdeler işte... Sosyal medya eylemlerini önemsesem de asıl olanın biz işçiler adına kazanımla sonuçlanmasını istediğimiz, yapılacak her eylemin bizi yönetenlerce görünür ve kayda değer olması için meydanlarda, hatta her sanayi havzasında, iş yerlerimizin önünde olmasını daha değerli ve önemli görüyorum.

"BİR FOTOĞRAF ALALIM" SENDİKACILIĞI 

Konfederasyonumuzun son birkaç yıldır kendi sendikamızın da ara ara merkezden kararlarla, yer yer şubeden çıkma karar ile fabrika önünde yaptığımız eylemlerde bir şey dikkatimi çok çeker oldu, keza diğer sendikalı iş yerleri açısından da bunu duyar olduk, en çok da Türk Metal üyesi işçi arkadaşlarımızdan duyuyoruz. “Bir fotoğraf alalım, sosyal medyadan duyuralım, sayfalarımızdan paylaşalım yeter” deniliyor, eylem ve etkinlikler için... Artık sendikalar ve konfederasyonları gerçek anlamda hak alma mücadelelerini bu kadar sınırlı düzeyde; sınıf bilincinden uzak, işçi sınıfının eski deneyim ve tecrübelerinin unutulduğu, hatta hiçe sayıldığı, sanki böyle göstermelik eylemlerle bir şeyler elde edebilecekmişiz gibi işçilere “İşte mücadele budur” demeleri can sıkan türden. Bu anlayış işçilerin mücadele azmini de kıran, çoğu zaman da dizginleyen bir rol alır duruma geldi. 

"EYLEME TÜRK-İŞ ÜYESİ İŞÇİLERİN KAÇTA KAÇI KATILDI?"

Günümüz sendikacılığında buraları aşmamız gerekir, orası aşikar ama önce gelelim Türk-İş’in 20 Ağustos’ta “göstermelik” olduğu çoğu işçi açısından da kabul görmüş, 81 ildeki “vergi adaletsizliği, yüksek enflasyon, işsizlik” gibi başlıkları olan basın açıklamasına... Bu eylem elbette çok değerlidir ama bu eylemden acaba Türk-İş üyesi işçilerin kaçta kaçının haberi var? Açık söylemek gerekirse sadece temsilcilik düzeyinde planmış bir eylem biçimi, bir basın açıklaması, adına ne derseniz deyin... Bu yöntem başlıca hatalıdır. Esas unsur işçiyse kardeşim, önce işçilerle fabrika fabrika bunu planlarsın, onlarla beraber meydanlara çıkarsın. Siz gününü saatini bile sendikacıların gruplarından paylaşıp, sadece sınırlı sayı ile örgütsüz bir biçimde ele alıyorsunuz. Hatta bazı iş yerlerinde hiç konuşulmadığı gibi, temsilcilerin bu eyleme dair hiçbir şey paylaşmadığını da duyuyoruz. Fabrikalarda çoğu işçinin bırakın eylemi bilmesini, bugün dahi “Öyle bir eylem mi yapılmış” dediğini duyuyoruz maalesef.

"ATALAY’IN AÇIK MİKROFUNUNU UNUTMADIK"

Eylemin yeri, saati, günü her ne kadar çokça tartışılsa da işçiler arasında değineceğimiz bir başka nokta da Ergün Atalay’ın konuşması. Vergi sistemine değinirken bunun adaletsiz olduğunu, ucube bir sistem olduğunu dile getiriyor ama işçilerin iradesinin hiçe sayıldığı, onlardan azade yapılan taslaklarda TÜİK enflasyonu baz alınıp sözleşme masasına oturuluyor. Asgari ücret belirlenirken sözde adaletli görünen, o masada işçi tarafında olan Atalay’ın işçilerin alın terini her yıl nasıl heba ettiğini, hatta bir dönem mikrofon açık kalınca medyaya da yansıyan şu sözlerini “Uzasa işi karıştıracağız. En azından kapattım böyle” dediği günleri unutmadık. 

"ÜRETİMDEN GELEN GÜCÜMÜZÜ KULLANMADIĞIMIZ HER EYLEM ZAYIF KALIYOR"

Çocuk işçiliğe değinirken MESEM’lerin kapatılması için sendikalarla beraber ne yaptık? Gebze Sendikalar Birliği var mesela, bu sendikalarla beraber ortak eylem kararları alıp çocuk işçiliğini, MESEM’in yasaklaması için neden hâlâ bir eylem planı çıkarılmıyor? Sadece bu değil tabii ki diğer talepler eşliğinde de birlikte mücadele için her yöntem örgütlenmelidir. Atalay söylemi kısa ve öz bir şekilde sermaye sınıfından haklarımız üzerine taleplerde bulunuyor ama şunu biliyoruz ki üretimden gelen gücümüzü kullanmadığımız, hemen hemen her eylem, her talep zayıf kalıyor ve sermayenin çıkarların doğrultusunda sonuçlanıyor. 
Biz işçilerin artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmadı. Ücretlerimizi yoksullukta eşitlemeye çalışan sermayedarlar, onun sözcüsü Erdoğan ve tek adam rejimi, yeni yasa değişiklikleriyle de esnek çalışma ve taşeron işçiliğin önünü açan, torba yasalarıyla her geçen gün bu dünyayı dar etmek için var gücüyle çalışıyor. 12. kalkınma programı ve Mehmet Şimşek’le yeni vergilendirmeler yaşamaya dair ne varsa her şeye zam üstüne zam yapmaya devam ediyor ve edecekler... 

"BİRLİKTE MÜCADELEDEN BAŞKA ÇAREMİZ YOK"

Bu koşullarda inisiyatif almadığımız her süre bizim aleyhimize ilerliyor, bulunduğumuz iş yerinden sendikalarımıza kadar, konfederasyonları da zorlayan biçim ve yöntemleri ortaya koyup, birlikte mücadele etmekten başka çaremizin olmadığı açık. Gerek iş yerlerinde komiteler kurarak gerek sözlü yazılı metinler ile çağrılarımızı yaptığımız, ileriye dönük birlik ve mücadele yöntemlerini örmeye ihtiyaç var. Bütün konfederasyonların ortak bir mücadele hattı kurarak, bölgelerimizdeki sendikal birliklerle bir an önce harekete geçmemiz elzemdir, önemlidir.

ÖNCEKİ HABER

Yangınlar sel tehlikesine kapı araladı

SONRAKİ HABER

Orman yangınları alan olarak en çok İzmir ve Bolu'yu etkiledi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa