23 Ağustos 2024 16:41
/
Güncelleme: 15:45

Üniversiteleri atananlar değil biz yönetebiliriz

Atanmış rektörler atandıktan sonra temsil ettikleri Erdoğan’a teşekkür etmeyi, biz de onları gönderip üniversitelerimizi kendi temsilcilerimizle yönetebileceğimizi unutmuyoruz.

Üniversiteleri atananlar değil biz yönetebiliriz

Fotoğraf: Mürsel Ç.

Zeynep ALGEDİK

ODTÜ

Yozgatlıgil, Mandal, Hacımüftüoğlu, Özkan, Ünüvar… 13 üniversiteye 13 yeni rektör, tabiri caizse yeni maşalar, tek adam iktidarının eli-kolu atandı. Bazıları tekrardan atanırken, “şahıslarına” göstermiş olduğu güvenden dolayı Erdoğan’a şükranlarını iletiyor bu el pençe divana durmuş atananlar.

Üniversite yönetimlerinin belirlenmesi üniversite bileşenlerince gerçekleştirilen seçimlerle değil, uzun süredir Erdoğan’ın atamalarıyla gerçekleşiyor. Bu atamaların kendisini Türkiye’nin içinde bulunduğu toplam politik gidişatından, uygulamaya konulan iç ve dış politikalardan bağımsız okumamız mümkün değil. Sermayenin temsilcisi pozisyonunda duran bir siyasi iktidarın hem iç hem dış politikada attığı adımlardan birkaçına dahi baksak bugün bu atamaların ve atananların tesadüfi birer seçim olmadığını, “iyi birer CV’ye” sahip olduklarından kaynaklanmadığını görebiliriz.

Ortadoğu’da savaş borazanları öterken bu yeniden paylaşım sürecinden pay kapmaya odaklanmış sermayenin temsilcisi tek adam rejimi, bu doğrultuda içeride milliyetçi-şoven duyguları körüklüyor, “yerli-milli” mavralarıyla “savunma” ve savaş sanayi başta olmak üzere şirketler üzerinden gençlere yeni bir “kariyer kapısı” açarak bir “gelecek rüyası” örüyor. Kendi geleceğini bireysel çabalarla örülebileceği düşüncesini pekiştiren söylemlerin pekiştirilmesi de bu “gelecek rüyasına” dahil.

Bu rüyalara daldırılan gençler; bugününden barınma krizlerine, yetersiz-sağlıksız beslenmeye, nitelikli, bilimsel olmayan bir eğitim hayatına mahkûm ediliyor. Baskı ve yasaklarla özgür olmaktan uzak hayatlarda, sosyal ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak, yalnız, karamsar bir pozisyona itiyor. Daha iyi koşullarda yaşamak, yaşamını devam ettirebilmek üzere okurken çalışmak zorunda kalıyor. Bu işlerde pek çok sıra arkadaşımız katlediliyor. Bu sırada ise Şimşek programıyla sermayeye her türlü teşvik gırla sağlanıyor.

ERDOĞAN ÜNİVERSİTELERDEN, ÖĞRENCİLERDEN NE İSTİYOR?

Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılabilecek kalifiye iş gücü ordusunu oluşturmak, uzun süredir “fikri olarak kazanamadığını” ifade ettiği gençliği üniversitelerin temeli olan bilimsel, laik, özgür eğitim modelinden uzaklaştırıp tüm gerici unsurları yerleştirerek elde tutma çabası bunların başında geliyor. Bunu kimi zaman Teknokentleriyle, az önce bahsettiğimiz “gelecek rüyası” ile, kimi zaman dinci-gerici ve milliyetçi milislerini harekete geçirerek gerçekleştiriyor. Tuvaletlerimizde sabun olup olmamasından, gelenekselleşmiş Şenlik ve festivallerimizin yasaklanmasına, kadın yurtlarında giriş-çıkış saatlerimizden, kapılarını çaldığımızda “bütçe yok” cevabını aldığımız her ihtiyacımıza, “başını kaldıran” toplulukların kapatılmasına kadar yaşamlarımıza dair her kararda tek danışılan, çıkarları gözetilen sermayedarların cepleri ve gelecekleri oluyor. Tek adam iktidarı ve maşası olan atanmış rektörleriyle hayatlarımız hakkında bizim yerimize, bize sorulmadan kararlar almaya, çeşitli baskı ve yasaklamalarla yan yana gelebileceğimiz alanları da daraltmaya devam edecek.

Üniversitelerimize atanan bu rektörler “aslında CV’si de iyiymiş, ne kadar atıf almış baksana, en azından bizden biri, daha kötüsü de olabilirdi, şimdilik bir kötülüğünü görmedik biraz bekleyelim bakalım” ifadeleriyle meşruiyetini kazanabilecek mi? Ya da daha ne kadar bekleyeceğiz?

Bugün 13 üniversiteye 13 yeni rektörün tek bir elden atamasının yapılmasının sebebini de sermayenin siyasi temsilciliğini yaptığı tek adam iktidarının üniversiteleri birer anonim şirket haline çevirme, sermayenin çıkarlarının devamlılığını sürdürme isteğinden geçtiği açıktır. ODTÜ’ye atanan Yozgatlıgil’in Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Yardımcılığı, ASELSAN Yönetim Kurulu üyeliği; Ankara Üniversitesi’ne atanan Ünüvar’ın dört dönem boyunca süren AKP milletvekilliği, Gazi Üniversitesi’ne atanan Ünal’ın Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’ndeki başkanlığı, Dicle Üniversitesi’nin atanmışı Erolat’ın AKP’li bir vekilin kardeşi olmak gibi bir dizi sıfatı ile sermaye ve iktidarın üniversiteleri yönetmek üzere biçilmiş kaftanlar olduğunu gösteriyor.

ÜNİVERSİTELERİMİZİ İKTİDAR DEĞİL BİZ YÖNETEBİLİRİZ

Erdoğan’ın hali hazırda üniversitelerde sermayedarların varlıklarını ve bu doğrultuda siyasetini güçlendirmek üzere atadığı her rektör; doldurdukları CV’lerinden, aldıkları atıflarından bağımsız olarak sermaye sınıfının safında; öğrencilerin, işçilerin, emekçilerin tam karşısında pozisyon alacağını duyuruyor, “şükranlarını” da Erdoğan’a iletmeyi unutmuyor. Biz de unutmuyoruz: Kendi üniversitelerimizi, kendi kararlarımızla kurduğumuz temsilciliklerle yönetebiliriz.

ÖTK’leri (Öğrenci Temsil Kurulu) YÖK tarafından resmi olarak kabul ettiren, seçimler fiilen ertelense de karşısında fiili temsilcilikler kurma adımları atanlar bizleriz. ODTÜ’de yasaklanan mezuniyet yerine binlerin katılımının sağlandığı alternatif mezuniyet ile, yine baskılara, yasaklara, soruşturmalara rağmen Bahar Şenliği’ni ilmek ilmek örerek; Boğaziçi’nde atanmış rektörü birlikteliğimizden aldığımız güçle koltuğu daha ısınmadan yerinden ederek üniversitelerde iktidarın bizlerde olabileceğini biliyoruz. Bu iktidarı da ancak ve ancak -iktidar ve atanmış rektörler dahil, sermaye sınıfının safında hareket eden tüm unsurlardan fazla- örgütlenerek, kendi karar mekanizmalarımızı oluşturarak gerçekleştirebiliriz.

Hayatlarımız bizim, üniversitelerimiz bizim, gelecek bizim. Demokratik, özgür ve özerk üniversiteler için, hem bugünümüz hem de yarınımız için hayatın her alanında iktidarı elimize almaya, mücadeleye!

Evrensel'i Takip Et