Üniversite forumundan arta kalanlar
Forumumuzda ÖTK’ların kurulmasının gerekliliği ve Filistin için İsrail’le tüm ilişkiler kesilsin talebinin güçlü bir şekilde yükseltilmesini kararlaştırdık.
Fotoğraf: Pixabay
Sude ŞENER
Boğaziçi Üniversitesi
21. Gençlik Yaz Kampı’nda 21. kez üniversite forumumuzu gerçekleştirdik. Türkiye’nin her yerinden üniversiteli gençler olarak sorunlarımızı konuştuk ve bu sorunlara hep birlikte çözümler aradık. Bu forumun sonunda anladık ki hepimizin sorunlarının kaynağı aynı: Üniversite bileşenlerinin değil, üniversitelerimize çöken sermayedarların söz sahibi olmaları. Bu yazıyı okuyan ve kampa katılmayan arkadaşlarım “Üniversiteleri rektörler yönetiyor canım, ne sermayedarı?” gibi sorular soruyor olabilir. Forumun genel bir izlenimiyle beraber bu sorunun cevabını verebiliriz.
OKURKEN ÇALIŞMA ZORUNLULUK HALİNE GELDİ
Forumda birçok üniversiteden birçok öğrenci söz almak için sırayla isimlerini yazdırdılar. Bu sözler arasında dikkat çeken bir şey var: Öğrencilerin gittikçe öğrenci yerine çalışan gibi hissediyor olması. Okurken çalışmak hayatımıza yeni giren bir kavram değil elbette. Ama tek adam iktidarının alım gücümüzü düşüren ekonomi politikaları, öğrencileri okurken çalışmaya mecbur bıraktı. Özellikle vakıf üniversitelerinde okuyan arkadaşlarımız sadece harçlıklarını değil aynı zamanda eğitim masraflarını da karşılamak için çalışmak zorunda kalıyorlar. Çünkü vakıf üniversiteleri, açıklanan yalancı enflasyon oranlarından çok daha yüksek zamlar yaptılar ve iktidar bu zamlara dur demek bir yana, zamları protesto eden öğrencileri susturdu.
Sadece vakıf üniversiteleri değil, kamu üniversitelerinde de zam üstüne zam geldi. Beslenmeden barınmaya temel yaşam haklarımız üniversite içinde bile karşılanamaz hale geliyor. Tam bunları konuşurken Ege Üniversitesi’nden bir arkadaşımız söz aldı ve bize dilekçe toplayarak yemekhane zammını geri çektirdiklerini anlattı. Benzer bir durum İstanbul Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nde de gerçekleşmiş. Onların da yemekhaneleri öğrenci kapasitesine uygun değilmiş ve üniversite yönetimi uygun bir çözüm bulmak yerine fakülte öğrencilerinin stüdyolarını ellerinden alarak onları mağdur etmeyi tercih etmiş. Öğrenciler bu duruma sessiz kalmamış ve yan yana gelerek stüdyolarını kurtarmışlar.
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nden de bir arkadaşımız söz aldı bu sözler üzerine. Bize dayanışmadan bahsetti, çünkü denetimi yapılmadığı için asansörde ölen Zeren’in nasıl tüm Türkiye’ye yayılan bir hareket başlatmış olduğunu ve bunun dayanışmayla mümkün olduğunu anlattı. Ancak bu hareket sonrasında yurt yönetimleri ile karşı karşıya gelen KYK yurdu öğrencileri, yönetimlere geri adım attırmış ve can güvenliklerini yine kendileri garanti altına almıştı.
“SAVUNMA” SANAYİ VE YARATTIĞI SAVAŞA ORTAK OLMAYACAĞIZ
Forumda özellikle teknik üniversitelerin ortak bir derdi vardı. Yükselen bir trend olan “savunma” aslında savaş sanayi. Öğrenciler gittikçe daha fazla kişinin bu sektör içine çekildiğini, ders programlarına eklendiğini ve her anlamda bu sektörün teşvik edildiğini anlattı. Hatta Erdoğan’ın prensi, hamasi söylemlerinde eksik olmayan Baykar’ın yönetim kurulu başkanı Selçuk Bayraktar kampüs kampüs dolaşıp kendisine mühendis arıyormuş. Bu sektör önümüzdeki süreçte de revaçta olacak gibi gözüküyor. Forumdan çıkan sonuca göre buna dur diyebilmek için savaşı körükleyen diğer unsurlara; yani milliyetçiliğe, hamasete, şovenizme ve en önemlisi yerli ve milli “Türkiye Yüzyılı” masalına kanmamak gerekiyor.
KALICI KAZANIMLAR İÇİN KALICI MEKANİZMA: ÖTK
Başa dönecek olursak, forumumuzun ilk sözünü ODTÜ’den bir arkadaşımız aldı. Aldığı sözde geleneksel bahar şenliğinin iptal edilmesinin nasıl bütün öğrencileri bir araya getiren bir kıvılcım yaktığını anlattı. Öğrenciler şenliği düzenleyebilmek için kendi emekleriyle kermesler düzenlemişler, sahneyi kendileri taşımışlardı. Belki de ODTÜ öğrencilerini şenliklerine sahip çıkmaya iten şey onları mutlu ve özgür hissettiren şeylere birer birer iktidar tarafından el konuluyor olmasıydı. Boğaziçi’nden söz alan arkadaşlarımız ise iktidarın akademiye nasıl el koyduğunu anlattı. Birer birer giden veya ders vermesi engellenen hocaları, yerini atanan ve dolayısıyla akademik yetkinliği bölüm tarafından onaylanmamış hocalara bırakıyordu. En son fakültelerinin bölüneceğini duyan öğrenciler buna sessiz kalmadı ve binlerce öğrenci “Üniversiteler bizimdir!” sloganı etrafında yan yana geldi.
Yan yana gelmeliydik, evet, hepimiz bundan bahsettik. Bir de bu yan yana gelme işini sürekli hale getirme meselesi vardı. Her seferinde birbirimizi bulmak, ikna etmek ve ilk seferki gibi kalabalık olmak zorlaşıyordu. Bölümlerde, fakültelerde bizi bir araya getirecek, yabancılığımızı yok edecek ve ortak taleplerimizi vurgulayacak bir mekanizmaya ihtiyacımız vardı. Öğrenci temsilciliği kurullarının bir süredir birçok üniversitede gündem olduğunu görüyoruz. Biz onu gündemden düşürmemeye hatta okulların açılmasıyla birlikte bir ÖTK kampanyası düzenlemeye karar verdik. Bölümlere ve sınıflara bir ağ gibi yayılacak ve her öğrencinin sesinin duyulmasını, taleplerinin konuşulmasını sağlayacak olan ÖTK’yı öğrenciler olarak, kendi taleplerimizi yükseltmek ve kazanımlarımızı pekiştirmek için biz kuracağız dedik.
ÜNİVERSİTELİ GENÇLİK FİLİSTİN’İN YANINDA
Bu kadar genç yan yana gelmişken sadece kendi üniversitelerimizde yaşadıklarımızı konuşmadık elbette. Filistin’de 10 aydır devam eden bir işgal var. Gözümüzün önünde bir halk yok ediliyor. Dünyada birçok üniversitede boykotlar yapılıyor. Amerika’da bir yandan akademisyenler eylemdeyken bir yandan savaş suçlusu Netenyahu kongreye çağrılıp alkışlanıyor. Aynı çelişkileri biz de kendi ülkemizde görebiliyoruz. İktidar ve onun uzantıları olan rektörler bir yandan Filistin’e destek çağrısı yaparken bir yandan İsrail’e petrol taşıyan SOCAR’la iş birliği fotoğrafı paylaşıyorlar. Bu çelişkileri, iki yüzlülükleri gün yüzüne çıkarmak hepimizin sorumluluğu. Ancak burada sadece soyut bir düzlemde bir destek vermek değil, Filistin’in sesini büyütebilmek için bölümlerde, fakültelerde, kulüplerde kuracağımız somut birlikteliklere ihtiyaç var. Forum sırasında bu birliktelikleri nasıl kuracağımıza ve her yerde Filistin mücadelesinin sesini nasıl büyüteceğimize dair tartıştık. Savaşa değil eğitime bütçe ayrılmasını, iktidarın İsrail’le bütün ilişkileri kesmesini talep edeceğimizi kararlaştırdık.
Forum boyunca herkesin yüz ifadelerinde çeşitli dalgalanmalar oldu. Birbirimizden öğrendiklerimiz doğrultusunda öfkelendik, sevindik, üzüldük, heyecanlandık, korktuk ve umutlandık. Farkındaydık ki hepimizin üniversitesine saldıran ortak bir el var ve bu el yakamıza yapışmış, ceplerimizi soymuş durumda. Neoliberal ekonomi politikalarının ve sermayeden yana bir eğitim dizaynının ne toplumun ne de bizim ihtiyaçlarımızı karşılayamayacağı, bugün ekonominin yarınsa eğitimin krize gireceği ortadaydı. En önemlisi de kendimizin ve arkadaşlarımızın tutunduğu şey, yani gelecekleri artık eskisi kadar berrak görünmüyordu. Bizim söz sahibi olmadığımız bir üniversitenin ve bu üniversiteden mezun olmanın da bir işe yaramayacağı açıktı. Birbirimize yakınlaştıkça geleceğin bulanıklığı da azalıyordu. En azından ben bunların hepsini foruma katılan arkadaşlarımızın yüzünde gördüm. Gençliğin getirdiği umut, neşe ve mücadele inancı bu seneki forumumuzun da çıktısı oldu. Geriye bu forumun sonuçlarını, kararlarını üniversitelerimize taşımak ve hayallerimizi gerçekleştirene kadar pes etmemek kalıyor.