24 Ağustos 2024 05:42

Dr. Erhan Keleşoğlu: NATO’dan Türkiye’ye biçilen rol şu aşamada kenarda beklemesi

Dr. Erhan Keleşoğlu: Türkiye bir NATO ülkesi ve NATO'yu karşısına alacak, yani o kolektif güvenlik örgütünü tam anlamıyla karşısına alacak tutumdan kaçınıyor.”

Erhan Keleşoğlu | Fotoğraf: Özgür Gültekin/Evrensel

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail ordusunun Gazze’ye yönelik saldırılarının başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana bölgeyi dokuz kez ziyaret etti. Bu ziyaretler “ateşkes”, “barış” gibi kavramlarla çevrelense de genellikle İsrail’e destek düzeyinde kaldı.

Bu ziyaretleri konuştuğumuz Dr. Erhan Keleşoğlu, İsrail’in bölgedeki suikastlarının gerilimi tırmandırmasına da işaret ederek, Blinken’ın olası bölgesel savaş riskini azaltmak istediğini söyledi. ABD’nin bölgeye askeri yığınak yaptığını da hatırlatan Keleşoğlu, ziyaretlerin asıl amacının ABD ve İsrail’in çıkarlarını korumaya yönelik olduğunu söyledi. Türkiye’nin NATO’nun lider ülkesi ABD’nin çıkarlarına ters düşmeyen bir çizgide kalmasının istendiğini de belirten Keleşoğlu, iktidarın da Gazze politikasını buna uygun mesajlar vererek yürüttüğüne vurgu yaptı.

Ortadoğu Uzmanı Dr. Erhan Keleşoğlu ile Blinken’ın ziyaretleri ve bölgedeki gelişmeleri konuştuk.  Keleşoğlu, Blinken'ın son ziyaretinin, Hamas Lideri İsmail Haniye’nin Tahran'da suikasta uğramasından sonra İran'ın misillemesi ve olası bir bölgesel savaş riskini azaltmaya yönelik olduğunu belirtti.  ABD’nin bölgedeki askeri yığınağına da dikkat çeken Keleşoğlu şöyle devam etti: “Bir yandan da diplomasi eliyle riski azaltmak ihtiyacını hissediyor. Çünkü Blinken şunu da biliyor ki, Netanyahu ateşkesten yana değil, savaşı uzatmak istiyor. Bunun farklı nedenleri var. Birinci nedeni, Netanyahu'nun kişisel, siyasal ikbali söz konusu. Netanyahu'nun isteği, mümkün olduğunca bu savaşı genişletmek, böylece uzun süre iktidarda kalmak. İkinci olarak İsrail, Filistin hareketini olabildiğince ezmek, uluslararası alanda kazanmış olduğu mevzileri yok etmemek için bu savaşı sürekli kılmak istiyor.”

Bunun çıkılmaz bir yol olduğunu söyleyen Keleşoğlu, “Tam da bu yüzden Blinken bölgeye ziyaretlerde bulunarak Netanyahu'yu ateşkese ikna etmek için elindeki kozları kullanmak istiyor, ama çok da başarılı olduğu söylenemez” dedi.

SUİKASTLAR BÖLGESELER SAVAŞ RİSKİNİ YÜKSELTİYOR

Son dönemde Filistin ve İranlı yetkililere yönelik suikastlar yaşandı. Bu suikastların sonuçlarına dair Keleşoğlu, “Bölgedeki gerginliğini arttırmaktan bölgeyi bir barut fıçısına çevirmekten başka bir sonuç doğurmuyor. Bölgesel savaş riskini arttırıyor” diye konuştu. İran’ın rejimin bekasını sağlamak için bölgesel ittifaklar kurduğunu hatırlatan Keleşoğlu, “Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da, Yemen'de kurduğu ittifaklar aracılığıyla bölgesel nüfuzunu artırma ve İslamcı rejimin bekasını sağlama arayışına girdi. Zira bölgesel nüfuzunun azalması İran açısından rejimin bekasına yönelik varoluşsal bir tehdit olarak algılanıyor. Dolayısıyla İran, Hizbullah aracılığıyla, Husiler aracılığıyla İsrail'e diş göstererek bölgede önemli bir güç olduğunu hem uluslararası alana hem de içerideki muhalefete gösterme arzusunda” ifadelerini kullandı.

ÇİN DİPLOMASİYİ NUFÜZUNU ARTIRMAK İÇİN KULLANIYOR

Çin’in asıl olarak Uzakdoğu Asya'da bölgesel nüfuzunu artırma gayreti içerisinde olduğunu ve Tayvan'la da gerginliğin sürdüğünü belirten Keleşoğlu, “Çin'in Filipinler ile de zaman zaman gerginlikleri söz konusu ve ABD'nin bölgeye yaptığı yığınak malum. Çin açısından bölge aynı zamanda fosil yakıtlara kolay erişim kaynağı. O yüzden bu kaynaklarını devamlı kılmak için bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler içinde olma arzusunda. Aynı zamanda Çin'in bölgesel pazarlara, başta Avrupa olmak üzere lojistik açıdan bölgeye önem verdiği de malum. O yüzden diplomasi yöntemini kullanarak, yumuşak güç kullanarak o da bölgede nüfuzunu güçlendirme peşinde” diye konuştu. Ancak Keleşoğlu’na göre, Çin’in askeri olarak Ortadoğu’da (Batı Asya’da) bir nüfuz oluşturabildiğini söylemek mümkün değil.

"NATO TÜRKİYE’NİN KENARDA BEKLEMESİNİ İSTİYOR"

İran'ı çevreleme ve Çin'le mücadeleye ilişkin NATO kararları düşünüldüğünde, tüm bu gerilim içinde Türkiye'ye nasıl bir rol biçildiğine ilişkin sorumuza Keleşoğlu şöyle yanıt verdi:

“Türkiye bir NATO üyesi. Özellikle İran'ın nüfuzunun azaltılması için önemli bir ülke, NATO açısından. Ancak NATO'nun lider ülkesi ABD’nin bölgedeki çıkarları ve Türkiye'nin çıkarlarına ilişkin bir anlaşmazlık olduğu da ortada. Türkiye’ye biçilen rol esas itibarıyla NATO açısından şu aşamada kenarda beklemesi, en azından ABD çıkarlarına ters düşecek davranışlara girmekten kaçınması… Öyle çok büyük, NATO'nun ve ABD'nin tüm politikalarını bölgede hayata geçirme gibi bir misyon biçildiğini söylemek mümkün değil. Çünkü özellikle son 10 senedir ciddi çıkar farklılıkları olduğunu söylemek mümkün.”

Türkiye'nin son dönemde Irak ve Suriye'de attığı adımlara dair olaraksa, iktidarın güvenlikçi politikalar uyguladığına işaret eden Keleşoğlu, “Suriye ve Irak'taki politikaları da daha ziyade askeri ve güvenlik antlaşmalarına dayalı. Son dönemde hem Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle hem de Irak merkezi hükümetiyle yapılan anlaşmalar da güvenlik ve askeri iş birliğine yönelik anlaşmalar” dedi. Ankara’nın Rusya ara buluculuğunda Şam ile de görüşme arayışında olduğunu hatırlatan Keleşoğlu, “Esad rejimiyle bir yeniden ilişki testi için çaba gösterildi ama bu aşamada herhangi bir ilerleme katedilemedi” dedi.

BAKAN GÜLER’İN "NATO’YU KARŞIMIZA ALMAYACAĞIZ" MESAJI

Keleşoğlu, Milli Savunma Bakanı Güler'in “önceliğimiz NATO” açıklamasını şöyle değerlendirdi: "Türkiye'nin İsrail'e karşı tutumunda, Erdoğan hükümetinin içerideki sıkışmışlığı aşma gayretinin önemli payı olduğunu söylemeliyim. Çünkü ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Ve bu ekonomik krizi, kriz ortamında hükümetin siyaseten güç kaybettiğini 31 Mart yerel seçimleri sırasında da gözlemledik. Özellikle Yeniden Refah Partisi gibi İslami söylemleri dile getiren, daha radikal eleştiriler geliştiren ve AKP'nin eskiden bağ kurabildiği yoksul kitlelerle ilişkiyi kendine yöneltmeyi bilen bir partinin olduğu bir evrede Filistin meselesi Erdoğan hükümeti açısından başat bir yerde duruyor. O sebeple sert bir söylem kullanılıyor. Ancak İsrail’e karşı herhangi bir askeri veya zorlayıcı tedbirin gündemde olmadığını da söylemeliyiz elbette. Bu bağlamda Bakan Güler'in ‘önceliğimiz NATO’ açıklamasını malumun ilanı olarak görmek gerekiyor. Türkiye bir NATO ülkesi ve NATO'yu karşısına alacak, yani o kolektif güvenlik örgütünü tam anlamıyla karşısına alacak tutumdan kaçınıyor. Çünkü NATO'nun lider ülkesi ABD'yle İsrail'in stratejik ittifakı çok belirleyici. ABD'yi böylesine doğrudan karşıya alacak eylemlerden Türkiye'nin de kaçınacağını ve NATO üyeliğinin altını bu bağlamda da çizdiğini söylememiz mümkün.”

ÖNCEKİ HABER

Yunanistan sahil güvenliğinin açtığı ateş sonucu 1 mülteci yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

Almanya’nın Solingen şehrindeki festivale saldırı: En az 3 kişi yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa