Konservatuvar öğrencisi Doğa: ‘Hayalim oyunculuk yapmak ama insanca yaşamak da…’
“Birçok konservatuvar öğrencisi oyunculuk hayali için yapması gerekenlerle yaşamak için yapması gerekenler arasında sıkışmış durumunda. "
Fotoğraf: Pexels
Ekim Deniz AKARSLAN
İstanbul
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı (İÜDK)… Kadıköy İskelesi’nde inilir sola dönülür. Bir bina vardır bizi karşılayan. Çiçekçilerin seslerine karışır opera öğrencilerinin egzersiz sesleri. Biraz daha yürüdükçe yaylı sazların seslerini duyarız, ardından uzun ses üfleyen bir üflemeli saz ve sağa dönünce bale stüdyosunun zeminlerinden gelen bale ayakkabısı sesleri, bale öğretmenin komutları ve ona eşlik eden piyano ile sonlanır bu karşılama. Haldun Taner Sahnesi olduğu bilinir de arka tarafında konservatuvar olduğu pek bilinmez. Söylenince “A orasının arkası okul muymuş?” sorusuyla karşılaşmak mümkündür.
ÖĞRENCİLER YETENEK SINAVI İÇİN PARA BİRİKTİRİYOR
Binbir emekle, memleketin birçok ilinden kılı kırk yararak, düğünlerde fotoğrafçılık, barlarda baristalık, kafelerde garsonluk yapa yapa biriktirilen parayla kalacak yeri, otobüs fiyatını denkleştirip yüzlerce kişi başvurur bu üniversitenin yetenek sınavlarına. Şu bilgi ise önemli: İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğrencilerin ve kimi akademisyenlerin itirazına rağmen deprem gerekçesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından boşaltıldı ve konservatuvar fiziki şartların yine ve asla karşılanmadığı plazadan bozma bir yere taşınmak zorunda kaldı.
HEM SANATIN HEM YAŞAMIN İÇİN MÜCADELE ETMEK
Bugün memleketin dört bir yanında genç intiharları, yurtlarda gerçekleşen cinayetler, niteliksiz eğitim, fahiş kantin fiyatları, üniversitelerdeki antidemokratik uygulamalar her kesimden genci etkilerken bunlara ek olarak İÜDK öğrencilerini en çok etkileyen şeylerden birisi de konservatuvarın taşınması oldu. Kültür ve sanat faaliyetlerine erişimin neredeyse imkansız bir hale geldiği günümüz koşullarında bir konservatuvar öğrencisinin mesleki anlamda kendini geliştirebileceği her şeyden mahrum bırakılması da eğitimdeki niteliksizleşmenin konservatuvar eğitimindeki özgünleşmiş hali. Bu “özgünlüğün” yarattığı sorunlardan ötürü hem sanatı hem de yaşamı için mücadele edenlerden birisi de Doğa. Doğa rahatlıkla söyleyebiliriz ki hayalleriyle, dertleriyle ve anlattıklarıyla Türkiye’de sanat okuyan ve sanat yapmak isteyen birçok genç sanatçının da bir ölçüde mevcut durumunu ortaya koyuyor.
TİYATROYA GİTMEK Mİ OTOBÜS BİLETİ ALMAK MI?
Doğa İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Oyunculuk Anasanat Dalı öğrencisi. Doğa tam da yukarıda bahsettiğimiz gibi konservatuvar sınavlarına girmek için birçok işte çalışmak zorunda kalan onlarca konservatuvar öğrencisinden biri. Doğa, konservatuvar hazırlığı süreci hakkında şunları söylüyor: “Sanatla iç içe yaşayacak belli bir maddi gelire sahip olduğumuzu düşünürken konservatuvar sınavlarına hazırlanmak için gitmem gereken kurslar, ders materyalleri, tiyatro ve otobüs biletleri derken bir baktım ki bunları yapabilmek için birçok fedakarlık yapmam gerekiyor.”
Sınava girmek için bile birden fazla işte çalışmak zorunda kaldığını belirten Doğa, “Bir iş, yetmez iki iş, garsonluk yapa yapa para biriktirdim. Bu şekilde Türkiye’nin en iyi konservatuvarlarından birisi olan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na girdim” diyor.
‘EĞİTİM MÜFREDATI SORUNLARINA EKONOMİK KRİZ DE EKLENDİ’
Daha bu hazırlanma ve giriş kısmıydı. Bunca zorluktan bahsettiği noktada ekliyor: “Bir de konservatuvarı kazandığım dönem pandemiye denk geldim. Girdim, herhalde bir nebze rahatlayacağım derken bir sahne sanatının eğitimini bir bilgisayar ekranından almak zorunda kaldık. Verimli hale gelmesi için özellikle bazı hocalarımız ve biz öğrenciler çok çabaladık. Ama çok zordu.”
Okulu kazanması ve pandemi sonrasını ise şöyle anlatıyor: “Bütün bu zorluklar, başka bir şehirden İstanbul’a tek başıma gelmem ve bir seneyi atlatmamla birlikte ülkemizde konservatuvar eğitim müfredatının sorunlarının ve bunları düzeltmeye yönelik hiçbir adım atılmaması bana çok fazla şey sorgulattı.”
“Bu sorgulamalara ülkemizin güncel durumu, ekonomik kriz de eklendi. Ne yazık ki her şeyin para olduğu bu düzende nasıl ayakta kalacağım diye düşünmeye daha fazla başladım” diye ekliyor.
‘TİYATROYA OLAN AŞKIM KİRLENDİ’
“Labada Lebede”, “Bir martıyım ben!”, “Oyun okumam lazım, oyun izlemem lazım…” derken konu geliyor “Bir oyunculuk öğrencisi olarak nasıl yaşıyorsun?” sorusuna.
Bir oyuncunun oyuncu olmaya karar verdiği andan beri kendine sorduğu bir soru bu. Doğa bütün açıklığıyla bugün konservatuvar okuyan sanatçının sorunlarını anlatıyor yaşadıklarıyla:
“Demin de söylediğim gibi oyun okumak, izlemek, kendimi bir sanatçı olarak yetiştirmek için maddi sıkıntılar çekerken ailemden para istemeye çekinir oldum. Ki şanslıyım ailem hep yanımdaydı ama durumu böyle olmayan birçok arkadaşım var. Bu noktada artık ben de ailemden yardım isteme konusunda kötü hissetmeye başladım.”
Tiyatroyla olan ilişkisinin yaşam koşullarıyla birlikte şekillendiğini anlatan Doğa, “Bununla birlikte sektördeki yoğun rekabet, birçok yapısal sorun da eklenince tiyatroya olan aşkım oldukça kirlendi. Ki burası benim için kritik. Üç yıl önceki Doğa, tiyatro ile olan ilişkimin bu hale geldiğini görse gözlerine inanamazdı” diyor.
‘SANATIMIZDAN FEDAKARLIK ETMEK ÇOK ZOR OLUYOR’
Doğa şimdilerde ise bir takıcıda çalışıyor. Tiyatrodan uzaklaşmış olmasının şaşkınlığı ve hüznü ile karışık ayakta kalmak için çalışarak kendi parasını kazanması bir gerçeği ona daha da net göstermiş.
O gerçeği ise şu şekilde tarifliyor: “Konservatuvarda ve eğitim geleneğinde şöyle bir şey var. Spot ışıkları, sahneler, makyajlar… Gerçek hayata, onun dertlerine burada yer yok, varsa da ancak sahnede var. Ama hayır bugün ben ve benim gibi birçok arkadaşım ülkenin genel durumu, konservatuvar eğitiminin niteliği ve daha birçok sebepten ya okurken uzun saatler çalışmak zorunda kalıyor ya da sanatından uzaklaşıyor.”
“Peki onca emek, tiyatroya ve sanata olan aşkını düşününce zor olmuyor mu?” sorusuna ise “Oluyor, oluyor tabii. Hayatımızdan, zamanımızdan ama en çok da sanatımızdan fedakarlık etmek zorunda kalmak düşüncesi zor oluyor. Hele ki onca fedakarlığı tiyatro için yaptığımızı düşününce” yanıtını veriyor.
‘HAYALİM İNSANCA YAŞAMAK’
Bunca sorun, ama bir ucundan tutmak hayatın, o ya da bu şekliyle geceyi gündüze çevirmeye çalışmanın içinde ise konservatuvar öğrencilerine sıkça sorulan o soruyu sormak da lazım gelir: Hayalin nedir?
“Eskiden olsa bu soruya çok daha farklı yanıtlar verirdim. O yönetmenle çalışmak, şu oyunda oynamak gibi gibi. Ama şimdi istediğim tek bir şey var o da insanca yaşayabilmek. Evet oyunculuk yapmak ama sadece bununla sınırlı kalmamak diyebilirim” diyor Doğa.
“Son olarak seninle aynı dertlerde, hayallerde ve özlemlerde ortaklaşan meslektaşlarına söylemek istediğin bir şey var mı?” diye sorduğumuzda ise şöyle yanıt veriyor: “Aslında burada bunları anlatıyor olmam tek başıma benim deneyimim değil. Birçok konservatuvar öğrencisi oyunculuk hayali için yapması gerekenlerle yaşamak için yapması gerekenler arasında sıkışmış durumunda. Diyebileceğim şu ki: En sıkıştığımız anlarda bu sorunları yaşayanlar olarak aslında hiç de yalnız değiliz. Daha çok yan yana gelip dertleşmeye ihtiyacımız var. Bunun için için adım atmak ve hayallerimizi ve sanatımızı birbirimize yeniden yeniden hatırlatmak önemli.”