28 Ağustos 2024 04:25

Tuzla'dan tersane işçileri: Bizim mutlaka mücadele etmemiz lazım

Tuzla'da tersanede çalışan işçilerle konuştuk: “Tersane sahibi topu taşerona atıyor, taşeron da tersane sahibine. Danışıklı dövüş tabii bunlarınki. İkisinin de bir diğerine sahiden vurduğu yok."

Fotoğraf: Tersane işçileri

Paylaş

Eren YÜCEBOY
İstanbul

Tuzla İçmeler Mahallesi’nin ara sokakları... Boyası yer yer dökülmüş, sarı renkte, iki katlı, derme çatma bir yapı... İsten kararmış bacası. Yanı başında üst üste yığılmış, kışı bekleyen yakacaklar... Penceresinde, kapı önünde yıkanmış kıyafetler ve kapı eşiğinde birikmiş sayısız eski ayakkabı. Tamamının aynı taşerona bağlı olarak çalıştığı toplamda otuz civarı tersane işçisinin başını soktuğu bir ev burası. Basamak boyutları birbirinden farklı, her adımda gıcırdayan merdivenler görece geniş bir hole açılıyor. Merdivenin solunda kalan alçak tavanlı odada iki kişi kalıyor. Birisi Reşat, diğeri Veysi...

Bünyesinde çalıştıkları taşeron firma içerisinde de çetin geçiyor ücret mücadelesi. “Patronlar zam vermemek için her yolu deniyorlar” diyor Veysi, ekliyor sonra: “Türlü yalanlar, hileler bunlarda. Adamların işi o olmuş artık. Nasıl bu işçilerin ekmeğini küçültürüz, nasıl üç kuruş daha az veririz diye denemedikleri yol kalmıyor.”

Devamında açıklıyor patronların başvurduğu yöntemlerden birini: “Tersane sahibi topu taşerona atıyor, taşeron da tersane sahibine. Danışıklı dövüş tabii bunlarınki. İkisinin de bir diğerine sahiden vurduğu yok. Ama işçiyi oyalamak için, gözünü boyamak için vuruyormuş gibi yapıyorlar. Tersane sahibi diyor ki ‘Biz zammı senenin başında zaten fazla yaptık. Eksik alıyorsanız taşeron size vermemiştir bu zamana kadar.’ Dönüp geliyorsun, taşerona soruyorsun, o da başka bir hikaye anlatıyor. ‘Ben sizin için mücadele ediyorum. Tersane patronu ile kavga ediyorum. Sırf siz daha fazla kazanın diye. Ama vermiyor.’ diyor. Sıkıştık bu iki yalan içinde. Hangi birine ne diyeceğimizi şaşırdık.”

ZAM DÖNEMİ GELDİĞİNDE…

Yakın zamanda tersanelerde patronlar cephesinden uygulanan bir diğer yöntemi de Reşat açıklıyor: “Ne zaman zam dönemi gelse tersanelerde işler durur, mesailer biter... Bu dönem de aynısını yaptılar, fazla mesaileri kaldırdılar. Ama bunu da boşuna yapmıyorlar. İki hesapları var. Biri, ‘işler yok, bizde de para yok’ diyebilmek için. Fazla mesailer bitince işçiler düşünüyorlar tabii. ‘İş yokken nasıl zam isteyelim adamlardan?​’ diyorlar. Diğer hesapları da şu: İşçi zaten yoksulluktan fazla mesaiye muhtaç olmuş. Fazla mesaisiz kazancı geçimine yetmiyor. Kaldırıyorlar ki işçi canından bezip zam talebinden vazgeçsin. ‘Yeter, tamam. Zam vermiyorsanız da vermeyin. Yeter ki fazla mesaili çalışalım’ dedirtiyorlar işçiye.”

-Patronların hileleri bitmiyor elbet ama işçiler açısından nasıl karşılık buluyor bu yalanlar? İnandırıcı bulunuyor mu?

“Kimsenin inandığı yok.” diye açıklamaya başlıyor Veysi. “Canı gönülden inanan yok ama bir yerden sonra inanmak zorunda kalıyorsun. Çünkü güçsüzüz bu adamların karşısında. Bunların hileleriyle baş edebilmek için işçilerin bunlardan güçlü olması, bir arada olması lazım. Ama onu da yapamıyoruz. Kimsenin kimseye güveni kalmamış. Hatta yanı başında çalışan işçiye güvenmeyi geç, kendine bile güveni kalmamış işçinin. ‘Nasıl yaparım?​’ diye soruyor işçi kendi kendine. ‘Olur da kovulursam başımın çaresine nasıl bakarım?​’ diye dertleniyor. Mücadele de etmiyor tabii haliyle.”

Kendinden örnek vererek Veysi’ye destek çıkıyor Reşat: “Tersaneci adamın iş bulması zor değil gerçi. Birinden çıkar, ötekine girer. Kimse uzun süre işsiz kalmaz. Ama mesele de uzun süre işsiz kalma korkusu değil zaten. Beş on gün bile işsiz kalsa hayatı kayar buradaki işçilerin. Herkes borçlu, herkes memlekete para gönderiyor... Kimsenin hayatı tek başına kendinden ibaret değil. Ben mesela, üç gün işsiz kalsam ne yaparım bilmiyorum. Borcum var ayıptır söylemesi...”

Tersanelerde bu korku ve güvensizlik barajının aşılarak iş bırakma eylemlerinin olduğu örnekler de mevcut son zamanlarda. Bu örneklere dair “Yapandan Allah razı olsun. Böyle şeyler yapmak lazım. Ama bunlar da yetmez.” diyor Veysi: “Tersanelerde on binlerce işçi çalışıyor. Otuzu, kırkı, yüzü iş bıraksa ne fayda? Bu iş bırakma eylemlerinin daha da artması, güçlenmesi gerekiyor. Üç beş tane işçinin cengaverlik yaparak, kendini öne atarak başarabileceği bir şey değil. Hepimizin birlik olması lazım.”

"KAPİTALİZM NEYSE, TERSANELER DE O"

Reşat da benzer şeyler düşünüyor: “Bizim mutlaka mücadele etmemiz lazım. Daha büyük işler yapmamız lazım... Ama elimizi kolumuzu bağlamış namussuzlar. Kıpırdayamıyoruz.”

“Tersaneler dediğin kapitalizmin kalesi. Kapitalizm ne ise, neye benziyorsa; tersaneler de aynı o şekilde bir yerdir. Boktan bir şeydir yani.” diyor Veysi. “Buranın işçisi mücadele etmiyorsa da bir sebebi bu. Ben iddia ediyorum, Türkiye’nin en yoksul işçileridir tersane işçileri. Tersanede kazandığı parayı söylemiyorum. Tersaneden evvelki halini de hesaba katarak söylüyorum. Tersane işçisinden yoksul insan bulamazsın. Kapitalizm öyle bir sistem ki nerede yoksulluk varsa orada kötülük vardır. Yoksulluğun olduğu yerde cehalet vardır. Tersane işçisi de cahil. Ne hakkını biliyor ne de mücadele etmeyi. Boşuna memleketinden kalkıp da buraya çalışmaya gelmiyor bu insanlar. Patronlar da bunu biliyor, işine geliyor...”

Reşat bir örnekle açıklıyor aynı konuya dair fikrini: “İnsan cahil olunca korkuyor patrondan. Gözünde büyütüyor. Patrona karşı hiçbir şey kazanamazmışsın gibi geliyor. Tersane işçisi de öyle yoksul, öyle cahil ki bugün patronlar dese ki ‘Bırakın zam yapmayı, yevmiyenizden yüz lira eksiltiyorum.’ Ona bile ‘eyvallah’ deyip çalışmak zorunda kalan insanlar var burada. Öyle muhtaç insanlar. Tersane patronları bizim muhtaçlığımızdan faydalanıyor en çok.”

ÖNCEKİ HABER

Diyarbakırlı fırın işçileri mücadelelerini değerlendirdi: "İnsanca yaşamak istiyoruz"

SONRAKİ HABER

Madenliler bakır madenine tepkili: "Cengiz istedi, meralar hazine arazisi oldu"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa