31 Ağustos 2024 04:47

Geri dönüşüm işçisi Mahmut Aytar: ‘Halk da biliyor; artık geri dönüşüm şarttır’

“Bir oğlum var, elimden geldiği kadar onu okutacağım. Kendisine güzel bir rehberlik de sunacağım. Ben okudum, öğretmen oldum, çöpte çalışıyorum. O da okusun. İş bulamazsa o da gelip çöpte çalışsın."

Mahmut Aytar (Fotoğraf: Fatih Polat)

Paylaş

Fatih Polat

Mahmut Aytar’ı, üç yıl önce, ekmeklerini çöpten çıkaran geri dönüşüm işçilerinin tekelleşme baskısı altında hedef alındıkları günlerde tanımıştık. Aradan geçen zamanı da ‘Her İnsan Bir Hikaye’ dizisi kapsamında konuşmak için Ümraniye’deki Kadosan Sanayi Sitesinde çalıştığı iş yerine gittik. Oto sanayi bölümünü geçtikten sonra geri dönüşüm depolarının bulunduğu alana geçiyorsunuz. Burada, geri dönüşüm depolarının yan tarafındaki presleme bölümünde çalışıyor Mahmut Aytar. Hacimlerinin küçülmesi için preslenerek balya haline getirilmiş naylonlar, plastikler, kağıtlar… Pek çok atığın toplanarak getirildiği bir geri dönüşüm dünyasının içindeyiz.

Preslenmiş karton ve mukavva balyaları

Hafta sonu sabahı buluştuğumuz bu mekanda biz onunla konuşacağımız masaya geçerken, arkadaşları çay demleyip kahvaltı hazırlıyorlar.

Söz Mahmut Aytar’da: “Kimlikteki doğum tarihim 16.11.1991. Kırsal kesimde yaşadığımız için bizimkiler nüfusa geç gidiyordu. Asıl doğum tarihim 1990. Şanlıurfa’nın Siverek ilçesi, Söylemez köyü, Otluk Mahallesi’nde doğdum.”

Bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiş: “Babam arpa, buğday ekimini yapıyordu. Hem de Karacadağ’da akarsuyun olduğu bölgede çeşmelerimiz vardı, pirinç ekicisiydi. Yazın Karacağda’da yaylaya çıkıyor, orada kıl çadır dediğimiz çadırlarda yaşıyoruz. Göçebe bir nevi. Ürünü kaldırana kadar.”

Çocukluğunda tarlada çalıştığını anlatan Aytar, ilkokulu Söylemez İlkokulunda, ortaokulu da Karabahçe Ortaokulunda taşımalı sistemle okumuş. 8. sınıfta Siverek’te YİBO yatılı bölge okuluna gitmiş. 13 kardeşler. Beş kız, yedi erkek. “Ben ortanca sıralardayım” diyor. Lise için sınavlara belirterek, “Tunceli’de yatılı bölge okulunu kazandım” diyor ve devam ediyor: “Babam, siyasi meselelerden dolayı, ‘Daha çocuksun, seni oraya tek gönderemem’ dedi. Okula benden geç başladığı için aynı sınıfa gittiğim benden iki yaş büyük ağabeyim vardı. Ağabeyim Adıyaman Anadolu Lisesini kazandı. Babam onu kayda götürürken, Anadolu Lisesinin müdürüne ‘Benim bir oğlum daha var, o da burada okuyabilir mi?​’ diye soruyor. Bedir Kızır, Allah Rahmet eylesin; diyor ki, baş göz üstüne hemşehrimizdir gelsin. Velhasıl kelam, benim de kaydımı yapıyorlar. Adıyaman Lisesi mezunuyum.”

"BİYOLOJİ HAYATTIR"

Mezunu olduğu, Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü yedinci tercihiymiş. “Altı yıl Dicle Üniversitesinde okudum. Bana biyoloji gelmesini çok istiyordum, çünkü biyolojiyi çok seviyordum. Hem doğayı inceliyorsun, hem insanları inceliyorsun. Bir nevi insanlarla iç içe oluyorsun, bir nevi hayvanlarla, bitkilerle iç içe oluyorsun. Atanmamışım ama yine biyolojiyi seviyorum. Biyoloji hayattır.”

Ana diliniz?

Kürtçe.

Okul sürecinde zorlandınız mı?

Hoca bize iki senede zar zor Türkçeyi öğretti. Fazla televizyon da yoktu köylerde. Üçüncü sınıfta artık Türkçe konuşmaya başladık. Ondan sonra derslere yoğunlaştık. Zaman kaybettirecek hiçbir şey yoktu; ne bir android telefon, ne bir televizyon, ne başka bir eğlence malzemesi. Ya ders ya koyun, kuzu… Ben kuzulara giderken de sürekli yanımda bir kitap götürüyordum.

En sevdiğiniz yazar kim?

Sizce kim olabilir?

Yaşar Kemal mi?

Evet, Yaşar Kemal.

Üniversiteden sonra üç yıl Kamu Personel Seçme Sınavı’na (KPSS) girdiniz ve atanmadınız…

Atanmadım, bölüm de kapandı, dershaneler de kapandı, bu sefer dershanelerde ders veren biyoloji öğretmenleri KPSS’ye girmeye başladı ve ciddi bir yığılma oldu.

Peki arada başka işler yaptınız mı, yoksa hemen geri dönüşüm işine mi başladınız?

Yazın üç ay Manisa’ya gidiyorduk, üzüm toplamaya, domates toplamaya. Bağ bahçe işlerine gidiyorduk. Mercimek biçme işine gidiyorduk. Nevşehir, Yozgat, Çorum taraflarında. Ayçiçeği biçmeye, soğan toplamaya… Ben üniversiteyi bitirdikten sonra, 2014 ile 2017 arasında KPSS’ye çalıştım. Atama olmadı, ondan sonra bütün ağırlığımı buraya verdim. Önce konteynerde kalıyordum. Şu anda aylıkçı olarak bir akrabamın yanında çalışıyorum. Asgari ücret alıyorum. İki yıldır da evlenmişim ve evimi getirmişim buraya. Evde kalıyorum artık.

Geri dönüşüm işçileri atık kamyonunu boşaltıyor

"BİZİM SEKTÖRDE HEPSİNİ TOPLUYORSUN"

Bir yıl bir aylık bir çocuğu var; adı Ömer.

Geri dönüşüm işinde önceleri akla daha çok kağıt toplayıcılığı geliyordu. Zamanla genişledi değil mi?

Ana temada kağıt var. Ama ayakkabı toplayan var, elbise toplayan var, eski hurda malzeme toplayan var. Bizim sektörde ise hepsini topluyorsun. Demir, PET, plastik, naylon, karton, alüminyum, metal... Cam şişe toplamıyoruz. Ne Türkiye’de düzgün bir geri dönüşümü var, ne bir alıcısı var.

Topladıklarınızı burada mı ayrıştırıyorsunuz?

Burası sadece presleme yeri. Önce depoya götürüyoruz. Kantara koyuyoruz. Plastik, alüminyum, PET, demir, teneke… Hepsini tartıp çuvallıyoruz. Sonra presleme yerlerine getiriyoruz. Hacmi küçültmek için presliyoruz. Burada preslenen naylonlar Adana’ya, Diyarbakır’a, Batman’a, Uşak’a gidiyor. Orada da granürcüler, bunu tertemiz elden geçirip yıkıyor, kırıyor ve ham maddeye hazır hale getiriyor. Sonra imalatçılar geliyor, o malı alıp işletiyor. Kimisi 20 litrelik kova yapıyor, kimisi 30 litrelik su bidonları yapıyor. Kimisi 2-3 tonluk su depoları, kimisi su borusu yapıyor.

Presleme işlemi yapılan makine

"ÜLKE EKONOMİSİNE KATKIDA BULUNUYORUZ"

Bir yandan çevre temizliği bakımından bir iş yapıyorsunuz, diğer yandan sanayiye ham madde sağlıyorsunuz…

Aslında biz bir yandan kendi geçimimizi sağlarken, bir yandan ülkeyi çöplükten kurtarıyoruz. Diğer yandan ülke ekonomisine katkıda bulunuyoruz. Ama bu görmezden geliniyor ve bertaraf edilmek isteniyor. Bunun nedeni de tekelleşmedir.

Mesela kovid 19 hastalığı çıktığı zaman belediyeler çöpleri kaldıramıyordu. Niye kaldıramıyordu; kovid 19 öyle bir etki bırakmıştı ki, düşen ölüyordu. Bizim işimiz hijyen bakımından, hastalık bakımından, mikrop bakımından kötü bir iştir. Biz bir ara iki ay ara verdik toplamaya, sokaklar çöplerden geçilmiyordu. Zamanla hacim fazlalığından konteynerler dolup taşıyordu.

Üç yıl önce üzerinizde bir tekelleşme baskısı oldu. O süreci de hatırlatsak son durumu konuşmadan önce…

O süreçte valilik bir genelge yayımladı. İşte, haksız kazanç, kamu malı, çevre kirliliği, trafiği sıkıştırma… Aslında o genelgenin arka planında tekelleşme vardı. Geri dönüşüm işçilerini sokaklardan toplayalım, sıfır atık projesi adı altında bu bazı kişilerin eline geçsin… O süreçte en çok baskı yapan Ümraniye Belediyesiydi. Bizi epey uğraştırdı. Bir de valilik, belediye, zabıta hepsi üzerimize geliyordu. Sonra biz bu konuyu medyaya taşıdık. Gündem oluşturduk. Onlar da artık yaptıklarının farkına vardılar. Yanlışı gördüler. Geri çekilmek zorunda kaldılar.

Şu anda üzerinizde baskı var mı?

Şu an üzerimizde valilikler tarafından, belediyeler tarafından, emniyet tarafından bir baskı yok.

Geri dönüşüm, çöpten toplamaktan yeniden üretime kadar kaç aşamadan oluşuyor?

Çekçekçi var, depocu var, presçi var, granürcü var, imalatçı var. Beş aşama.

"BİZİM HALKLA HİÇBİR SIKINTIMIZ YOK"

Sokakta halktan nasıl bir muamele görüyorsunuz?

Bizim halkla hiçbir sıkıntımız yok. Halkın da bizimle hiçbir sıkıntısı yok. Bilinç var, çünkü halk da biliyor artık geri dönüşüm şarttır. Mesela bazı teyzeler, atıkları toplayıp bize poşetle ‘Al oğlum bunu çöpe gitmesin, geri dönüşüme gitsin. Sen kazan’ diye veriyorlar. Üç lira, beş lira… Millette bilinç oluşmuş, geri dönüşüm şarttır artık. Al, kullan, at doğaya… Doğa artık çöpü kaldıramıyor.

Biraz da örgütlenmenizden bahsetsek…

Dernekleşmeye gittik, niye gittik, tek bir fert oldu mu başaramazsın. Ne kadar mücadeleci de olsanız, arkanızda bir kitlenin olması lazım. Dernekleşmeye gittik, çünkü biz de bir topluluğuz, biz de burada bir kesimiz demek için. Bizim arkamızda yüzlerce insan var. Nasıl var? Annem var, babam var, ailem var. Ben burada çalışıyorum, onların geçimini sağlıyorum. Yahut da çocuğum var, okuyan kardeşlerim var.

Geri dönüşüm işçileri olarak talepleriniz neler?

Mesela belediyeler bize bir alan belirlesin. O bölgede çalışan geri dönüm işçisi sayısına göre. Belediye mal istiyorsa, malı belediyeye verelim. Biz bu teklifi belediyelere yaptık. Valilik diyor ki, bu kamu malı. Kamu malı değil. Vatandaş kendi gönül rızasıyla bunu atıyor. Ben vatandaşın balkonundan, mutfağından çıkarmıyorum PET’i, plastiği. Vatandaş çöpe atıyor, ben de ekonomimi bundan sağlıyorum.

Peki bu işten kazandığınızla, eşinizle bir tatile gideyim ya da bir yemeğe gideyim diye düşünebiliyor musunuz? Özel hayatınızda kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?

Şu anda her depoda, her presleme yerinde pazar günü tatildir. Depoda olan kişi ne yapıyor, bir ızgara yapalım depoda, ya da bir saç kavurma yapalım. Bir saç tava yapıyor, ızgara yapıyor… Mesela ben evliyim, ailem burada. Ben de diyorum ki, ‘Hanım bugün bir parka gidelim ya da Maltepe sahilinde bir piknik alanına gidelim.’ Ya da bir ormana gidelim. Gidiyoruz.

Kirada mısınız?

Evet, kiradayım.

Ne kadar kira veriyorsunuz?

5 bin lira. Ev 55 metre kare. İki artı bir. Banyo, mutfak, tuvalet ayrı. Zaten üç kişiyiz.

Mahmut Aytar

"ÇOCUKLARIMIZA ‘KEŞKE’ BIRAKMAYACAĞIZ"

Peki ileriye dönük hedefleriniz açısından neler söylersiniz?

İleriye dönük, çocuklarım illa ki okuyacak. Şu anda bir oğlum var, elimden geldiği kadar onu okutacağım. Kendisine güzel bir rehberlik de sunacağım. Ben okudum, öğretmen oldum, çöpte çalışıyorum. O da okusun, ya mühendis olsun, ya avukat olsun, bir şey olsun… İş bulamazsa o da gelip çöpte çalışsın, sıkıntı değil. Hayat böyle.

Bir ülkenin geleceği için, yeni nesillere güzel yaşamlar, güzel doğa yerleri bırakmak için geri dönüşüm şarttır. Çöp dolu bir ülke bırakmaktansa, bağ bahçe tertemiz bir ülke bırakmayı tercih ederim. Onun için geri dönüşüm karşısında milletimizi bilinçlendirmeliyiz. Bir piknik alanında yiyorsun, içiyorsun, keyfini, sefasını sürüyorsun, çöpünü orada bırakıyorsun. Nasıl görmek istiyorsan, öyle bırakacaksın.

Mesela biz Siverek Karacadağ yöresindeyiz. Daha önce meşe ağaçları varmış, dedelerimiz kesmişler. Diyarbakır’a götürmüşler fırıncılara satmışlar. Ben bugün diyorum ki, ağaç olsaydı. Yazın o ağacın gölgesinde oturuyorsun, keşke kesmeselerdi. Yarın çocuklarımızın da bize ‘Keşke dedelerimiz böyle yapmasaydı’ dememesi için doğamızı koruyacağız. Çocuklarımıza ‘keşke’ bırakmayacağız…

ÖNCEKİ HABER

DEM Parti Milletvekili Bozan: Akdeniz’deki okulların sorunlarını çözün

SONRAKİ HABER

Hakan Fidan: AB üyeliği stratejik perspektifi kararlılıkla devam ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa