27 Mart 2013 12:12

Madem ki var; Haydi herkes oyuna...

Bugün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü. Tiyatro oyuncuları, yönetmenler bugün Türkiye’de ve dünyada bugünü aynı zamanda mücadele çağrılarıyla kutluyor.Tiyatro sanatı, insan hikayelerine etkisini, dönüştürücü gücünü yüzyıllardır kaybetmedi. Tiyatronun Türkiye’de son

Madem ki var; Haydi herkes oyuna...
Paylaş

Tiyatro sanatı, insan hikayelerine etkisini, dönüştürücü gücünü yüzyıllardır kaybetmedi. Tiyatronun Türkiye’de son dönemlerde yaşadığı bütün sıkıntılara rağmen sanatçılar gazetemiz aracılığıyla izleyicilerine seslendi: Madem ki var haydi herkes oyuna…

TİYATRO'NUN SÜREKLİ 'PERDE' DEMESİ DİLEĞİYLE...

Kadriye Kenter: Ülkemizde tiyatroya gitmek, yemek içmek gibi olmazsa olmaz biçimde algılanmaya başladığında, hep birlikte daha büyük güzelliklere, daha iyi günlere gidebileceğimizi umuyorum. Tiyatro bizler için her gün, her gece yeniden. Madem ki var; haydi herkes oyuna…

Aytekin Özen: Gündelik yaşamımıza sunduğu eleştirel-yaratıcı aklın estetiğiyle; toplumsal kültürün - evrensel barışın oluşmasında önemli bir rolü olan sanatın, özellikle tiyatronun devamlılığı için sürekli “perde” demesi dileğiyle…  Dünya Tiyatrolar Günü tüm insanlığa kutlu olsun.

Munis Düşenkalkar: Tiyatro seyredenle tiyatro seyretmeyeni mukayese edersek, tiyatronun toplumdaki yerini fark edebiliriz. Bir oyuncu olarak 27 Mart Dünya Tiyatrolar gününde tek dileğim, günümüzde her geçen gün değeri unutulan, unutturulan, kimi otoritelere göre cenaze namazı kılınan tiyatrolar için FARKINDALIKLARIN inadına artması…

Zeyno Eracar: Canım Hocam Müşfik Kenter’in yokluğuyla başlayan; değerlerimizi peş peşe kaybettiğimiz bir yıl oldu. 27 Mart, tiyatro mesleğine hakkını vererek yolumuza devam etmemiz gerektiğini acıtarak da olsa bize hatırlatan bir gün. Hepimize uğurlu gelsin.


Sabahattin Yakut: Kim bilir kaçıncı bayram ve kaçıncı coşku… Şimdi böyle söyleyince abartıymış gibi dursa da, gerçekten bayram gerçekten coşku aslında… düşünsenize bağbozumu şenlikleri, ürünler toplanıyor, bereket kutlanıyor eğlenerek kendilerinden geçerek hem ritüellerini gerçekleştiriyor hem de ekmeklerini aşlarını kutluyor insanlar… Bugünden farkı var mı? Aslında var. Aslında yok… Şöyle var; o zamanlar ritüelin kendisi o toplumun her üyesi için önem ihtiza ederken, ritüeli gerçekleştiren dini görevliler oyuncular ile aynı ruhu paylaşma dürtüsü ile alanlarda olunur ve kutlanırdı… Şimdi sanırım Ege kıyıları dışında bu kutlamalar pek de yaşanmıyor… sadece körler sağırlar birbirini ağırlar nitelikte oyuncular, yönetmenler, yazarlar vs…  aslında yok… şöyle yok… o zamanlar da kutlamalarda yazılan oyunlarda, tragedyanın tersine komedyalar oynanır ve şehrin devletin ileri gelenleri eleştirilir oyunlarda… hatta bizatihi kendi izledikleri oyunlarda yüzlerine bakına bakına halk içinde eleştirilirlerdi… devletin düzenlediği birlik bütünlük  kutlamalarında hatta… hatta devletin ödüllendirdiği oyunlarda… bugün de aynı işte… devleti eleştiriyorsunuz ve siyaseti eleştiriyorsunuz, politikayı eleştiriyorsunuz ve biz de sizinle beraber aynı fikirdeyiz deyip, bir de bizden biri olsun yanınızda denip bir baş devlet atanıyor yanına sanatın… bir de bundan memnun olan san-Atçılar da var tabii… bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılar, etliye sütlüye karışmayanlar… ne olur biter dünyada, ne olur biter ülkede hep bihaberdirler… ve en çok da onlar hatırlanmak kutlanmak isterler bu bayramlarda… atılan bir taş bir sopa bir mermiden belki de hiç haberdar değildirler hatta… işte bu bana dokunmayan yılan bin yaşasın hallerinden ötürüdür ki; yılanı kendi sanatlarıyla beslerler ve yılan tıslar tıslamaz da kendi besledikleri yılana dönüştüklerinden habersiz yılana atılacak taş isterler… işte bu nedenledir ki geçmişte ne ise bugün de aynı 27 martlar… hadi kutlu olsun Tiyatro Bayram-ı-mız…


TİYATRO CİDDİ BİR ŞAKADIR

Tugay Mercan: 27 Mart Dünya Tiyatrolar günü aslında sadece bir gün olarak kalmamalı ve insanlardan daha sık ve daha çok talep görmesini arzu ediyoruz. Dünya üzerinde sadece 1 günle değil her zaman  ilgi gören bu sanat dalı ne yazık ki ülkemizde çok talep görmüyor. Tabiî ki bunda insanların yaşam şartlarında  zorluk çekmelerinin etkeni büyük ama biraz fedakarlık etmeleri bence hayata ve yaşamlarına bakış açılarının farklılaşmasına fayda sağlayacaktır. 27 Mart dünya tiyatrolar günü 1 gün değil 365 gün olması dileğiyle deyip rahmetli hocam Müşfik KENTER’İN bir cümlesiyle noktalıyorum:  “Tiyatro ciddi bir şakadır.”


Hakan Atalay: Hikaye... Hepimiz severiz hikaye dinlemeyi hele de iyi anlatılıyorsa... hepimizin şahsi hikayesidir aslında yaşamak ama bir başkasının hikayesini dinlemeyi ‘’ başka’’ severiz. Onların hikayesinde kendimizi aramayı belki, belki de başkası olmak istediğimizden. Zor geldiğinden belki insana kendi olmak ; hikayeciler her zaman hayatımızda olacaklar. Her  hikaye geçmiş zamanı anlatır ya da şimdinin geçiş anını ; geleceği değil ...
Geçmiş anlatılandır, bilinenin kaynağından, gelecekse bilinmezin içinde umut edilen hayal edilendir. Ama güneş hareketine devam eder siz ne yaparsanız yapın.
Kavga ediyor olabilirsiniz, birini öldürmiş olabilirsiniz, biri ya da birileri tarafından incitilmiş olabilirsiniz. Çok zengin olmuş olabilirsiniz sefaletle geçen yılların ardından ya da tüm servetinizi kaybetmiş olabilirsiniz...
Güneş hareketine devam eder, sizi umursamaz. Zaman sizi umursamaz. (siz kendinizi umursamadıkça) bir insanı sevmekle başlayacaksa her şey önce kendini sevmekle başla  ki umursamaz zamanın karşısında anlatabilecek bir hikayeniz olsun. Yirmi yedi mart Dünya Tiyatrolar Günü, her yıl binlerce hikayenin kapısından girdiği ‘’eşiğin’’ düğünüdür, cenazesidir, bayramıdır.


TİYATRO İNSANLIĞI GELİŞTİREN DİNAMİKTİR

Laçin Ceylan: Tiyatro, bir icat değildir; İnsanlıkla birlikte gelişen ve insanlığı geliştiren dinamiklerden biridir. Genelgeçer değerler ve üzerine tartışmalar, O’nu hiç ilgilendirmez ve etkilemez. Tiyatro canlıdır ve yeryüzünde insanoğlunun nabzıyla beraber atmaya devam edecek.


Volkan M. Sarıöz: Tiyatro; hikaye, seyirci, oyuncu, sahne… Denizin kıyısında kumdan kale inşa eden bir çocuk… Çocuk ve kumdan kalesi… Dalgalar… Zaman… Sahile vuran dalgalar ve dağılan kumdan kale… Zaman ve oyun… Şimdi, şu an… Alkış ve dalgalar. Kendi küllerinden yeniden doğmak… Anka kuşu… ayna.. sudaki yansımasında boğulan Narkissos… Kendi sesinde kemiklerine kadar eriyen zavallı Ekho… Sırtında, imkansızı , olanaksız şartların dağına çıkarmaya hüküm giymiş Sisyphos… Persona… maske…. Kişilik… Pandora’nın kutusu ve gerçek. Yalanlar ve yalanlar… Aydınlığa ulaşmak isteyen ölülerin tanrısı Dionysos ve O’na adanan şarkılar. Zombilerin zavallı hıçkırıkları. Umutlu, kederli, mütevazi, çok bilmiş ukala, çeşit çeşit, insan kadar çok, insan kadar az. Yüz gözü olan Argus… Masalcı Hermes…  Tiyatro. Parçalamak, toplamak, bölmek, çıkarmak, evdeki hesap, çarşı, deney ve icad, insanın merkezinde akıp duran kirli suya başını sokmak, süt banyolarında arınmak, Katharsis… Bilge, cahil… aptal, zeki… budala, cimri… Despot, cömert… Hepsi, herkes, hiçbiri, hiç kimse, hiçbir şey… Anne, baba, çoluk çocuk, sevgili, düşman, karı-koca, asker, kral, soytarı, sıradan, soylu, köylü, işçi,patron, eylemci, eylemsiz, soran, sorgulayan, Sormayan, koyun, akrep…Tarih, bir varmış hiç yokmuştan belki bir güne kadar…. Tiyatro… Boş bir alan ve sonsuz olasılık…. Tiyatro; Söz. Ninni… Başını yaran taş, bir sözle kanayan baş.… Bilinç, tuzak ve Hamlet… Çöplük ve çöpçüleri… Martı… Umut ve Fırtına… Adalet …Suç ve ceza… Aşk ve nefret… Alış-veriş… İstekler… Küçük istekler, büyük istekler, gizli istekler, açık istekler, vecibeler, eylemler, aksiyonlar,olaylar,taklitler, kan, ter, gözyaşı …. Nın yerine nı yapanlar, kaş yapamayıp göz çıkaranlar, çok konuşanlar, az konuşanlar, Gülmekten bayılanlar, ağlamaktan yorulanlar, baylar, bayanlar en çok da gocunacak yarası olanlar… Tiyatro. Absürd çocuğu gerçeğin ya da gerçek babası absürdün. Olmak ya da olmamak ve daha bir sürü…


ANLATMA İSTEĞİ HEP VAR OLACAK

Nadir Sarıbacak: İnsanın yaratılışındaki anlatma isteği bitmeyeceğine göre tiyatro ve diğer sanatlar da hep var olacaktır. Bence devletlerin kendine güveni arttıkça sanata müdahalesi de azalacak. Benim önemsediğim sanatla uğraşanların kendini kutsamayı bırakıp, özeleştiri yapabilmeleridir. Çünkü devletin baskıcı tavrını eleştirirken biz farkında olmadan hadsizleşebiliriz. Dilerim ben bunları söylerken haddimi aşmamışımdır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Petrolde özelleştirme komisyondan geçti

SONRAKİ HABER

Alternatif tiyatrolar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa