02 Eylül 2024 05:00

Serra Bucak: Halka hizmet vermeyen bir anlayışla barışmıyoruz

"Belki bütçesel olarak baktığınızda ne ki bu borç diyorsunuz ama, hiç borcu olmayan bir belediye olsaydık şu an o parayla tıkanan ulaşımımız için filomuzu yenileyebilirdik, otobüs satın alabilirdik."

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Elif Ekin SALTIK
Diyarbakır

31 Mart yerel seçimlerinde DEM Parti kayyumla yönetilen bütün bölge illerini kayyumun elinden geri aldı. Ancak ilk günden bu yana “Yeniden kayyum atanacak mı?​” endişeleri, tartışmaları ve kışkırtmaları devam ediyor. Seçimlerin üzerinden 5 ay gibi bir süreç geçti. Eş başkanlar göreve başladıklarında ilk olarak belediye borçlarını kamuoyuna açıklarken, geçen 5 ayda ise kayyumun kentlerde onca yıldır yarattığı tahribatlar daha da ortaya çıktı.

Tahribatın en derin yaşandığı kentlerden biri de Diyarbakır. Kayyum gölgesi devam ederken sorunları tespit edip çözüm planlaması yaparak hızla çalışmaya başlayan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak ile geçen 5 ayı ve kayyumun ardında bıraktıklarını konuştuk.

İlk olarak, 5 aylık süreç nasıl geçti? Özellikle sizin açınızdan yoğun bir tempo vardı?

Hem zorlu bir 5 ay oldu hem öğretici bir 5 ay oldu. Hem eski deneyimleri, tecrübeleri hem de o tecrübeye sahip arkadaşlarımızı dinlemek açısından da kıymetliydi. Çünkü o bize güç veriyor. İlk defa seçiliyoruz ama bir evveliyatımız var, her ne kadar sekteye uğratılmış olsa da 1999'dan şimdiye bir hafıza var.

2016'da kayyumlar ve KHK'lerle pek çok deneyimli arkadaşımız işlerinden edildi. Yine de onların burada olduğunu bilmek, onlarla bir araya gelmek öğretici. Bir yandan da böyle pek çok alanımız tahrip edilmiş, pek çok yerin ciddi anlamda fiziksel ve zihinsel bir bakım onarıma, desteklenmeye ihtiyacı var. Projeler, yeni fikirler, bütün bunları hepsini birlikte masaya koyduğumuz bir süreç oldu. Her alanda böyle, su kanalizasyonundan tutalım da kadın politikaları alanına kadar… Her alanda şimdiye kadar yapılan tahribatlar veyahut yapılması gereken ama yapılmamış sorun haline gelmiş pek çok iş var. Biraz onunla ilgili yoğun bir 5 ay oldu bizim için.

Ve tabii katılımcılık ve birlikte yöneteceğimiz bir süreci sürekli ifade ettik. Hem seçimde hem seçim çalışmasında hem sonrasında. Onu da örmeye çalıştığımız bir süreç oldu. Pek çok sivil toplum örgütüyle bu vesilelerle bir araya geldik. Stratejik plan toplantıları için, dar grup çalışmaları için sivil toplumun bizi davet ettiği kent hizmetlerine dair alanlarda bir araya geldik. Kent konseyini, toplantısını, olağanüstü kurulunu yaptık. Sivil toplumla ilişkilerden, katılımcılık meselesinden, teknik işlere kadar su işlerinden, kanalizasyon işlerinden her alana bakmaya çalıştık. Bu kentin altyapısı çok önemli zarara uğramış. Bir yandan da mahalle toplantıları, akşam park ziyaretleri, stratejik planı kurarken halk ne istiyor, Diyarbakırlılar neyin eksikliğini hissediyor, hangi konuları öncelikli ihtiyaçlar olarak görüyor bunlara baktık. Zorlu ama güzeldi. Yıllar sonra kuruma giren, kurumu ziyaret eden kadınlar, gençler umutlarını hep ifade ettiler.

"ÇÖZÜM DİYALOGDUR"

Yeni atanan valiyi tebrik ettiniz, bir araya geldiniz. Geçmiş deneyimleri de düşünüce böylesi bir gelişmeyi nasıl okuyorsunuz? Bir diyalog zemini de ortaya çıkmış oluyor…

Seçim kampanyamız esnasında da seçimlerden sonra da seçildiğimiz siyasi partinin de önceliği hem bölgede hem ülkede bir normalleşme, demokratikleşme zemini yaratmaktı, yeniden insan hak ve özgürlüklerinin konuşulduğu, hukukun konuşulduğu bir zemin yaratmak. Siyasal, toplumsal, hak ve özgürlükler temelli, toplumun pek çok sorunu var. Yine ekonomik kriz… Ama buna dair çözüm ne dendiğinde, diyalogdur, bir araya gelmedir, uzlaşıdır, iletişim kanallarını açmaktır. Bu Ankara'da siyasi partilerin arasında gerçekleşirken tabii yerellere de bunu yansıtabilmek lazım. Yerellerde de diyaloğun, iletişimin, çözüm odaklı bakışın hatta yerel hizmetlerdeki sıkıntıları aşmaya dair iş birliklerinin olması gerek. Biz de bu temelde bakıyoruz. Belediyelerin ve aklınıza gelen tüm mekanizmaların yerellerdeki sorunların çözümüne dair bir araya gelme normalliğinde bulunabilmesi, iletişim içerisinde olabilmesi lazım. Böyle bir fikirle yeni atanan valiye bir tebrik telefonunda bulunduk. Sonra da bir toplantıda bir araya geldik. Daha sonra da Amedspor'un düzenlediği yemek organizasyonu oldu. TFF başkanının da davet edildiği futbol sezonunun başlaması sebebiyle burada Amedspor yönetiminin kendisini ağırladığı bir akşam yemeğiydi. Hem devletin resmi kurumlarını hem de futbol kulüplerini ve belediyemizi davet ettikleri bir organizasyondu. Vali bey ile orada Aynı masada yemek yedik, merhabalaştık ama o bir yemek sohbetiydi sadece, kısıtlı bir sohbetti. Başka da bir görüşmemiz olmadı.

Tabii ki diyalog önemli. Bir şehirdeki tüm resmi kurumların, mülkiye amirlerinin, seçilmişlerin, atanmışların halkın ortak faydasında buluşabilmesini önemsediğimiz için bu süreci önemli buluyoruz. Olması gereken budur.

"FUTBOL BARIŞ DEMEK, DOSTLUK DEMEK"

TFF Başkanı İsmail Hacıosmanoğlu’nun Diyarbakır ziyareti de önemli bir gelişmeydi. Bir süredir siyaseten de normalleşme çağrıları yapılıyor. Bu bir normalleşme adımı olabilir mi, bu ziyaret sizce nasıl bir mesaj içeriyordu?

Ziyareti tabii ki normalleşmenin, diyaloğun bir parçası olarak görmek mümkün. Futbolun önemli bir gücü var, bunu görmek lazım. Futbolun gençlerdeki, çocuklardaki etkisini ya da o futbolun doğmuş, gelişmiş, büyümüş olduğu kentle ilgili aidiyetini, bağını anlamak açısından bu önemi görmek gerek. Darlaştıran, futbolu dar bir alana sıkıştıran yorumlar yapmamak lazım diye düşünüyorum. Önemli olan şudur, Amedspor veya başka bir futbol takımı futbol alanında da diplomatik ilişkiler geliştirebilir. Bu olmazsa olmaz bir şeydir. Yeni bir lige çıkarsınız, transferler gerçekleştirirsiniz, networkünüzü genişletirsiniz. Tabii ki de maddi olanaklarınızı geliştirmek için türlü girişimlerde bulunursunuz. Stadyumunuzu büyütmek için, tesislerinizi daha iyi çalıştırabilmek için. Bu da Türkiye Futbol Federasyonunun hem maddi olarak hem fikirsel olarak destekleyebileceği bir yerde durabilir. Bu açıdan önemli bir açılım. Futbol demek aynı zamanda bir ülkede barış demek, dostluk demek, diyaloğun yollarını artırmak demek, demokratik bir zeminde futbol müsabakalarının yapılması demek. Futbol kültürünün demokratikleşmesi açısından diyaloglar önemli. Geçtiğimiz sezon Amedspor şampiyonluk mücadelesinde önemli bir yol katetti ve çaba sarf etti. Bütün yönetim kurulunun, başkanın, taraftarın başarısı. Ama aynı zamanda zorlu bir yıl da geçirdi. O zorlu yılın arkasında da maalesef ırkçı, ötekileştirici yaklaşımlar vardı. Gittiği deplasmanlarda saldırılara maruz kaldı. Bu süreç başka kulüplerle de daha doğru zeminde diyalog kurma, dostluk ve sporun yakınlaşması açısından önemli bir adım diye düşünüyorum.

"BU KADAR BORÇ OLMASAYDI SORUNLARI DAHA HIZLI ÇÖZERDİK"

Belediyeye, kayyuma dönecek olursak… 8 yılı aşkın bir süre kent kayyumla yönetildi. Siz de yaşanan tahribattan bahsettiniz. Borçlar açıklandı, yapılan işler, ihaleler, imara açılan alanlar. Bunlara dair somut tespitleriniz neler oldu?

2016’dan şimdiye kadarki 8-8.5 yıllık süreçte çok ciddi büyük tahribatlar var belediyemizde. Bir kere belediyemiz borçlandırıldı. Biz belediyeyi 3.5 milyar gibi bir borçla aldık. Belki bütçesel olarak baktığınızda ne ki bu borç diyorsunuz ama, hiç borcu olmayan bir belediye olsaydık şu an o parayla tıkanan ulaşımımız için filomuzu yenileyebilirdik, otobüs satın alabilirdik. Şu an çok ciddi bir su ve kanalizasyon çalışması yürütmek istiyoruz, sondaj kuyuları açıyoruz ki halkımız suya erişebilsin. İçme suyuyla ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Yine kış kapımızda ve kanal temizleme çalışmaları yapmak zorundayız. Bunların hepsini bu bütçelerle birkaç defa yapabilirdik. Devasa bir bütçe bize borç bırakılan. Şu an kentimizde bir tane kız öğrenci yurdu var. Üniversite açılıyor, pek çok karma ve kız öğrenci yurduna ihtiyaç duyduğumuz bir yerde tek bir tane yurdumuz var. O parayla en az iki tane daha öğrenci yurdu kurabilirdik. Üstüne daha fazla üstyapılar da ekleyebilirdik. Spor merkezleri açabilirdik. Demeye çalıştığım çok ciddi bir borç bırakıldı.

Bunun dışında çok ciddi tahrip edilmiş binalarımız var. Hoş, çok bina da bırakmamışlar bize. Hizmet binamız, Sümerpark, kongre merkezi. Bunları bir yerlere devredememişler tabii. Yapabilseler onu da yaparlardı. Ama diğerlerini devrettiler. Üstyapı olarak kurduğumuz, ettiğimiz ya da bir biçimiyle bizim hazineden bir vakit aldığımız, dönüştürdüğümüz mesire alanları, Deve Geçidi alanımız milli eğitime devredilmiş. Yine Elâzığ'daki çocuk kamp yerimiz gençlik spora devredilmiş. Bu gibi devir ve tahsislerin işlerimizi ve hizmetlerimizi aksattığını söylemek mümkün. Bu yaz Diyarbakır'ın çocukları, yoksul aile çocukları bir haftalık kamplar yapacaklardı Gezin’deki kamp yerinde. Mayıs ayındaki meclis toplantısında itiraz etmemize rağmen ilk olarak yürütmeyi durdurma kararı aldılar. Ve şu an bu tahsis mahkemeye taşınıyor.

"KAYYUM TALANDIR SÖZÜNÜ BOŞUNA DEMİYORUZ"

Kayyumun talanı açık, şeffaf bir biçimde ortada…

Siz bir yerleri belediyenin ihtiyacı yoktur deyip başka bir kuruma devrettiğinizde halka bir fayda sağlamış olmuyorsunuz. Aksine zarar getirmiş oluyorsunuz. Şu an ne devrettikleri kurum Gezin Kampını kullanıyor, ne biz kullanıyoruz. Ortada bir yürütmeyi durdurma kararı var, mahkemelik durum var. Buradan zararlı çıkan kesim doğrudan yoksul halkımızdır. Bunu iyi görmek gerekiyor. O yüzden biz kayyum talandır, kayyum politikası halkın faydasına bir politika değildir diyoruz. Tam da bu somut örnekler üzerinden bunu söylüyoruz.

Başka bir alan da Deve Geçidi'de piknik alanı. Bizim elimizdeyken ücretsiz bir mesire alanıydı. İnsanların hafta sonu kilimini serip piknik yaptığı yerler neden ücretli girişli olsun? Milli eğitime devretmişler. Kişi başı 300 lira giriş ücretiyle orada ancak piknik yapabiliyorsunuz. Bütün bunlar bizim eleştirdiğimiz, olmaması gereken pratikler. Bunun kamu yararıyla, toplum faydasıyla yakından uzaktan alakası yok. Yine kayyumlarla birlikte bizim bütün alanlarımız tahrip edilmiş, hiç bakım onarım yapılmamış. Sadece hizmet binasıyla, imara açacakları alanlarla, o imardan elde edilecek rantla, imar sonrası verdikleri ihaleler ve o ihalelerin hangi yandaş firmalara gittiğiyle ilgilenmişler. Bizden önceki yönetimler seçilmişler, kreşler kurdular, öğrenci yurtları kurdular, misafirhane açtılar. Hiçbir yerin bakım onarım tadilatı yapılmamış. Nereye elimizi atsak önce bir bakım onarımdan geçirmek zorundayız. Devasa bir bakım onarım ücreti çıktı karşımıza. Yine kara yolları fidanlığımız, devasa bir mesire alanı. İçerisinde spor alanları, spor tesisleri, spor sahaları, tenis kortları var. Elinizi atıyorsunuz yine tahrip edilmiş.

"HALK VE BELEDİYE ARASINDA KOCAMAN BİR UÇURUM OLUŞMUŞ"

Halka, kente hiçbir hizmet yok yani…

Şu soruyu sormak istiyoruz. 8 yıl boyunca halihazırda kurulmuş olan kreşleri, ormanlık alanları, fidanlık alanları, üstyapıları neden bakım, onarım, tadilat yapıp halkın hizmetine daha iyi şekilde koymadılar, koymak istemediler? Bu anlayışı anlamıyoruz ve bu anlayışla barışamıyoruz. Dolayısıyla önümüzde çok ciddi sıkıntılar, problemler, sorun alanları var. Hepsinin tadilatına birden başladık. Böyle bir acelemiz var. Kreşlerimizi 9 Eylül'de açmak istiyoruz. Kız öğrenci yurdunun kayıtlarını almaya başladık. Misafirhanelerimizi yeniliyoruz, çünkü misafirhane de büyük bir ihtiyaç. Kara yollarının tadilatına başladık çünkü spor alanlarına ihtiyacımız var. Gençlerin spor merkezlerine ihtiyaçları var diyoruz. Yine bu alanları hızlı biçimde dönüştürmeye çalışıyoruz. Yine kayyum dönemi yaptıkları bir başka şey, hazinenin olan arsalarda belediyeye iş yapma ihalesi vermişler. Yani belediye Bağlar’daki Gençlik Spor’un arsasında bir gençlik spor merkezi yapacak. Bütün yapım maliyetini, masrafını belediye üstlenecek. Arsa zaten Gençlik Spor’un, merkezi yaptıktan sonra alıp Gençlik Spor İl Müdürlüğüne devredecek. Belediyenin buradaki fonksiyonuna bakar mısınız? Başkasının arsasının üzerine bir merkez yapıyor, sonra da bu merkezi devir etmek zorunda o kuruma. Ama biz dönüp konuşmak istiyoruz. Çünkü Bağlar'daki gençlerin, çocukların o spor merkezini kullanmaya ihtiyacı var. Biz de Bağlar ve Büyükşehir Belediyeleri olarak spor alanlarını ortak kullanalım dediğimizde kapılar bize kapanıyor. Belediyeyi taşeron gibi kullanma durumu ortaya çıkıyor, sorunun, hizmetlerin odağı haline getirmeme, hizmetin öznesi olarak görmeme, bu halkla doğrudan bir temas kuran bir yer olarak görmeme noktasına getirmişler. Halk ve belediye arasında kocaman bir uçurum var. Dolayısıyla bu 5 aylık çalışmamızda arındırma, rant meselesini bitirme, rant sistemini durdurma, rant kanallarını kapatma üzerine bir sistem kurduk ve bu sistemi her geçen gün daha da geliştireceğimize inanıyoruz.

"KENDİNE VE KENTİNE YETEN BİR ANLAYIŞLA HAREKET EDİYORUZ"

Bir yenileme, bakım çalışması başlattık diyorsunuz. Bir taraftan da çok ciddi bir borç yekûnu ve para ihtiyacı var. Bu ihtiyacı çözmeye yönelik girişimler de engelleniyor bir şekliyle. Bu sorunu nasıl çözeceksiniz?

Bu olanakları tabii ki içerideki ve dışarıdaki diplomasi çalışmalarımızla yürüteceğiz. Hem yönetim olarak deneyimimiz var hem parti olarak epeyce deneyimimiz var. Dost ülkelerin büyükelçilikleri fon veren kuruluşları ile ilişki içerisindeyiz. Eş başkanların yurt dışına çıkması yasak ama biz onları buraya davet edebiliriz. Heyetleri burada ağırlayabiliriz ve bu iş birliği çerçevesini, bu iş birliği imkanlarını buralarda konuşabiliriz. Böyle bir yol da izlemekteyiz. Yine ülke içinde olan ama yurt dışı bağlantılı çalışan birtakım kalkındırma ajansları, bankaları var. Onlarla da iletişimi kuruyoruz. Kapıları her türlü zorlamak durumundayız. Şu an hafif raylı sistem projemiz Cumhurbaşkanlığı yatırım programında. Hızlıca kredi imkanı bularak hayata geçirmek istiyoruz. Ama bu yatırım programında olmayan çalışmalarımız, projelerimiz de var. Tarımsal projelerimiz var. Güneş enerji sistemlerine dair ve iklim değişikliğine dair projelerimiz var. Yeşil kent sorunu çok önemli bir sorun, çok önemli bir konu. Buna dair proje, hibe desteği veren pek çok yer var. Bu alanları, bu kanalları genişletmek istiyoruz. Gerek DEM Parti’mizin genel merkez diplomasisiyle gerek yereldeki diplomatik ağlarımızla gerek yurt dışındaki dostlarımızla, akademisyenlerle, önemli olan bu ağı halka halka büyütebilmek istiyoruz.

Evet borçlarımız var, aylık düzenli geri ödemek zorunda olduğumuz kredi borçları var, bunların farkındayız. DİSKİ’nin de devasa TEDAŞ faturaları var. Bu yönden de güneş enerji sistemi projesiyle kendi elektriğini üretebileceği, bu elektriğin kendi su pompalama sistemine yeteceği ve mümkün olduğunca TEDAŞ’a dair borçlarımızı azaltabileceğimiz hatta 5 yılın sonunda sıfırlayacağımız bir noktaya varmak istiyoruz. Kendi öz gelirlerimizle artırmak istiyoruz. Önümüzdeki dönemin projeksiyonu biraz da böyle olacak. Kendi ayakları üzerinde durma ve kendine yetme hali de önemli.

Güneş enerjisi projesini Gültan Başkan döneminden hatırlıyorum. O dönemde başlayan bir projeydi…

Tabii, o dönemde de vardı, hatta birtakım ufak lokasyonlar da hayata geçti. Otogarda güneş panelleri vardı, otogarın elektriğinin kendisine yetebilmesi. Şimdi biraz bunun devamını getirmek istiyoruz. Yine Gözeli su havzamızın orada bir güneş enerji sistemi projesi var. Eğer o yatırım ve hibe gerçekleşirse önemli oranda kendi elektriğini kendi karşılayacak noktaya gelecek. Hizmet binalarımızda, ek binalarımızda güneş enerji sistemleriyle en azından o binaların tüm elektrik masraflarını karşılayacak şekilde bir noktaya da gelmek istiyoruz.

"ÇABAMIZ GENÇLERİN KENTTE KALMASI İÇİN İMKANLAR YARATMAK"

Kentin en büyük sorunlarından biri yoksulluk ve işsizlik. Aslında bugün bölge illerinin en büyük sorunu. Özellikle kadınlar ve gençler açısından bakacak olursak yoksulluk, işsizlik, şiddet, kadınları önceleyen alanların olmayışı, işte kreş meselesi çokça sorun var. Daha yeni şiddet gören kadınlara adli yardım desteği için Diyarbakır Barosuyla protokol imzaladınız, bu sorunlara dair ortaya çıkan tablo ne, planlarınız neler?

Evet, kentin en önemlisi sorunu yoksulluk ve işsizlik. Bu çok temel bir sorun. Hem kadınlar hem gençler hem toplumun tamamı açısından işsizliğin hakikaten bu kadar yoğun yaşandığı bir yerde adeta günlük hayatta kalma mücadelesi veren çok büyük bir kesim var. Yoksullukla bir yandan sahada mücadele ederken, gündelik ihtiyaçları, temel ihtiyaçları karşılama üzerinden sosyal hizmetler birimimiz çalışıyor. Sosyal inceleme ekipleri ev ev, mahalle mahalle geziyor. Ancak bu yoksulluğu ve işsizliği ortadan kaldırabilmek için istihdam alanları kurabilmemiz gerekiyor. Özellikle gençler ve kadınlar açısından yeni üretim alanları, tarımsal üretim, kentteki üretimleri değerlendirme, kente yeni üretim alanları açabilme. Bunun için başta ticaret alanında çalışan meslek odaları ve sivil toplumla girişimcilik alanında işler yürüten ekonomi çevreleriyle bir araya gelmek istiyoruz bu kentte. Bir araya da geliyoruz. Bir yol haritası çıkarmaya çalışıyoruz. Kendine yeten bir Diyarbakır yapacağız diyoruz. Tarımsal üretimin güçlendirilmesi, o kentte üretilenlerin kentte daha ucuza tüketilmesi, yerel ekonomiyi güçlendirme çalışması, hayvansal ürün tesisleri gibi yenilikçi fikirlerimiz var.

Kentte çok yoğun bir genç işsizliği var. Bu da beraberinde sosyal, toplumsal pek çok sorunu da derinleştiriyor. Kendine yetebilen ve ürettiği ve kendine yettiği oranda da göç etmek zorunda kalmayacak, memleketinin toplumsal değerlerine ve kültürel değerlerine de sahip çıkarak, bunu büyütebilecek gençlere ihtiyacımız var. Aksi takdirde gençlerin göç etmek zorunda bırakıldığı, bu göçü durduramadığımız bir noktaya gidebiliriz. Biz bununla mücadele etmek istiyoruz.

Yine kadına yönelik şiddetle mücadelede ile ilgili hem kendi hizmet alanlarımızda hem Kadın Politikaları Müdürlüğümüzde farkındalık çalışmaları, danışmanlık hizmetleri gibi çalışmalar yürütüyoruz. Kadına yönelik şiddet de çok ciddi. Şiddet yüzünden hukuki destek almak için baroya başvuran kadınların sayısı fazla ancak bunu karşılayacak ekonomik imkan kısıtlı. Kadınlara avukat tutma, hukuki yardım verme gibi ihtiyaçlarda baro ile birlikte bir çalışma yürütmek istedik. Baro Kadın Hakları Merkezi ve Kadın Komisyonumuz birlikte bir ortak protokol hazırladı. Yine Kadın Hakları Merkezinin büyükşehir bünyesindeki çalışanlara kadına yönelik şiddetten tutalım, toplumsal cinsiyet çalışmalarına, hukuki sorunlardaki danışmanlık hizmetlerine kadar bir eğitim çalışmasını da birlikte yürütmek istiyoruz.

ÖNCEKİ HABER

DİSK, KESK, TMMOB VE TTB: Barışçıl bir ortam dışında seçeneğimiz yok

SONRAKİ HABER

İstanbul Barosu Başkan adayı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu: İstanbul Barosu anayasal yıkıma sessiz kalamaz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa