02 Eylül 2024 06:36

MESEM’li çocuk işçiler: Giriş saatimiz belli, çıkışımız meçhul; rekorumuz 17 saat

İbrahim ve Salih amca çocukları, ikisi de henüz 17 yaşında. Berber çıraklığı, garsonluk derken sonunda yolları MESEM’e düşmüş. Bugün Tuzla’da yedek parça üreten bir atölyede çalışıyorlar.

Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel

Paylaş

Eren YÜCEBOY
İstanbul

Tuzla Gemiciler Sanayii Sitesinde öğle arası...

İşçilerin kimisi site yakınlarında bulunan esnaf lokantalarında, kimisi çalıştığı iş yerinde doyuruyor karnını. İbrahim ve Salih ise küçük bir çay ocağının önündeki taburelerde tost yiyorlar o sırada.

Amca çocukları İbrahim ve Salih. 17 yaşındalar henüz. İkisinin yolu da aynı vakitlerde düşmüş MESEM programına. “Benim başımı da bu yaktı.” diyor İbrahim, Salih için. “Amcam gönderdi bunu MESEM’e. Ondan sonra geldi bizim eve ballandıra ballandıra anlatmaya başladı. Babam da geldi amcamın gazına. Ben de o şekilde tuttum MESEM’in yolunu.”

Hikaye yine ortak: Yaşça küçük kardeşler var evde. Anneler çalışamıyor çocuk bakmaktan. Eve giren tek maaş yetmiyor geçinmeye. Çocuk yaşta iş başa düşüyor İbrahim ve Salih için. Başlıyorlar çalışmaya bir defa. MESEM’e kayıt yaptırmalarından da eski bir tarihe denk düşüyor ilk işçilik deneyimleri. Berber çıraklığından, garsonluğa kadar çokça iş yapmış her ikisi de. Bugün çalıştıkları yerse gemilere; çıkış kaportası, halat sarma tamburu, güverte menholü gibi parçalar üreten bir atölye.

"NE SABAH BELLİ NE AKŞAM"

“Ağır iş.” diyor İbrahim. “Ne sabahı belli ne akşamı... ‘Şu saatte giriyorum, şu saatte çıkıyorum.’ diyemiyorsun. İş ne kadar sürerse o kadar çalışıyorsun mecbur. Genelde 10 saat civarında çalışıyoruz. Ama rekorumuz 17 saat.”

“İşçi sayısı az.” diye açıklıyor Salih uzun çalışma saatlerini: “Bizden başka üç usta var sadece. Bizimle beş kişi. Yetişemiyoruz her işe. Yeni işçiler alsalar rahatlarız biraz. İş azsa da beş kişiyiz, çoksa da beş kişiyiz... Nasıl bir mantığı var patronların, anlamadım.”

"EVE PARA LAZIM"

Karşılığında aldıkları ücretse asgari ücret. Aldığının yetmediğini söylüyor İbrahim: “Öğrenci değiliz sonuçta artık. Cebimize harçlık olsun diye çalışıyor olsak yeterdi ama durum öyle değil. Eve para lazım. Borçlar var, masraflar var. Nasıl yetsin?​”

"MESEM’İN BANA BİR FAYDASI YOK"

İstanbul’un masrafına yetişemediklerinden ve bu yüzden anne ve kardeşlerinin memlekete gideceklerinden bahsediyor Salih de: “Ben yaşımı bekliyorum. Yaşım yetsin, çıkacağım MESEM’den. MESEM’in bana bir faydası yok. Öğreneceğimi öğrendim zaten. Ustayla aynı işi yapıyorum. O 30 bin alıyor, ben asgari ücret. Neden katlanayım buna? Annemler de gidecekler memlekete. Orada ev var bizim. Orada yaşayacaklar. Burada sadece babamla ben kalacağız. Biz de daha küçük bir eve çıkarız kiraya. Masraflarımız azalır hiç değilse...”

Çocuk yaşta aile ekonomisinin kendilerine dayattığı bu sorumluluğun, kazandıklarının da geçinmelerine yetmiyor oluşunun sebebini iktidarda buluyor her ikisi de.

“Avro 35’i, benzin 40 lirayı geçmiş ağabey.” diye başlıyor söze İbrahim. “Bunları bu hale kim getirdi? Bu ülkeyi yönetenler getirdiler. Kendileri saraylarda yaşıyorlar. İnsanların ne yaşadıklarından haberleri yok. Benim kardeşim birinci sınıfa başlayacak bu sene. Heves ettim, dedim ki ‘Kardeşimin ilk çantasını ben alayım.’ Alamadım ağabey. Hevesim kursağımda kaldı. Pazarda bile en ucuz çanta olmuş 400 lira. Şimdi bunun sorumlusu kim ağabey? Ülkeyi yönetenler tabii ki.”

Kendi yaşadığı deneyimden örnek veriyor Salih de: “‘Kendim için bir şey yapayım, AutoCAD öğreneyim.’ dedim geçen sene. Aslında okulun bize bunu öğretmesi gerekiyor ama öğretmiyor. Kendim gitmeye karar verdim. Fiyatlar dünyanın parası... Ama yine de biriktirmişim paramı, gideceğim. O sırada bizim ev değiştirmemiz gerekti. Bir sürü masraf çıktı başımıza. Benim AutoCAD hayali de yalan oldu. Babama verdim biriktirdiğimi. Alt tarafı bir program öğreneceğiz. Onu bile yapamıyoruz ağabey bunlar yüzünden. Bunlar gitmedikçe de ben o AutoCAD’i öğrenemeyeceğim gibi duruyor. Bir daha kim bilir kaç senede biriktiririm o parayı.”

Geçim zor, iktidar sorumlu... Daha rahat bir yaşam için çözümü, kurtuluşu nerede görüyorlar peki? Dertlerine neyin derman olabileceğini düşünüyorlar?

Hızla, kesin bir ifadeyle cevaplıyor İbrahim: “Çalışacağız.” diyor. “Mecburuz ağabey biz. Elimizden başka da bir şey gelmez. Çalışacağız, bekleyeceğiz ki bunlar gitsin. O zamana kadar şans yanımızda olursa, elimize biraz para geçer de kendi yerimizi açabilirsek bizi ancak o kurtarır.”

ÇALIŞMAK ÇÖZÜM OLSA ŞİMDİYE KADAR BİR ŞEYLER ÇÖZÜLÜRDÜ

Salih öyle düşünmüyor. Beklemek dışında bir şey yapmak gerektiğini söylüyor: “Çalış çalış nereye kadar? 17 yaşındayım. Ömrümün yarısı çalışmakla geçti. Yalanım yok ağabey. 9 yaşımdan beri çalışıyorum ben. Çalışmak çözüm olsa şimdiye bir şeyleri çözerdi hiç değilse. Daha da geriye gidiyoruz günden güne. Annemden kardeşlerimden ayrılacağım diyorum ağabey. Ötesi var mı? Bugün çalıştığımız yerde birimizden birine bir yanlış yapılsa ötekimiz hemen kolluyor arkasını. Neden? Amca çocuğuyuz diye. Sadece amca çocuğunu değil, herkesi kollayacaksın ağabey. Herkes kendi başının çaresine bakarsa olmaz. Birlikte yapmamız lazım ne yapacaksak.”

ÖNCEKİ HABER

Evrensel'in manşeti | Kabus zili

SONRAKİ HABER

İzmir’de bir saldırgan 2 kişiyi öldürdü, 1 kişiyi yaraladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa