'Kadın da olsa çocuk da olsa' katliamının 7. yılı
Muş'un Şenyayla ilçesi kırsalında 24 Mart 2006 tarihinde 14 HPG'linin kimyasal silahlarla yaşamını yitirmesinin ardından 6 HPG'li için Diyarbakır'da düzenlenen cenaze törenine polisin müdahalesiyle başlayan ve bölgenin tamamına yayılan 28 Mart olaylarının üzerinden 7 yıl geçti. Diyarbakır'da yüz binlerce kiş
KİMYASAL ŞÜPHESİ HALKI SOKAKLARA DÖKTÜ
Kürt tarihinin en büyük "serhildanı" olarak yorumlanan olaylar, ailelerin cenazelerini teslim almak için Malatya'ya gitmesinin ardından yanmış cenazelerle karşılamasıyla başladı. Kimyasal şüphelerini doğrulayan izlerin bulunduğu cenazelerden 6'sı aileleri tarafından teslim alınarak Diyarbakır'a getirilmesiyle kent gergin olarak güne uyandı. "Amed şehitler sana emanet" sloganıyla Diyarbakır'a getirilen cenazelerin bekletildiği Medine Bulvarı üzerindeki Şefik Efendi Camisi önünden "İntikam" sloganları yükseliyordu. Halkın öfkesinin her geçen dakika arttığı kentte esnaflar kepenk kapatırken, cami önünde toplananların sayısı da her geçen dakika artıyordu. Burada dini vecibeleri yerine getirilen Diyarbakır doğumlu Bülent Tanışık (Eriş Amed), Diyarbakır Lice doğumlu Muzaffer Pehlivan (Zafer), Diyarbakır Çınar doğumlu Fatih Çetin (Xemgin Amed) ve Diyarbakır Kulp doğumlu Mahmut Güler'in (Rojhat Amed) sarı, kırmızı ve yeşil flamalar ile PKK bayraklarıyla örtülen tabutlarını omuzlayan binlerce kişi, Yeniköy Mezarlığı'na yürüdü. Burada defin işlemlerinin ardından konuşan eski DEP Milletvekili Hatip Dicle, "Newroz'da halk barışı haykırdı. Ama barışa 24 Mart'ta operasyonla cevap verildi. Bu Kürt halkına saygısızlıktır" dedi. Cenaze töreni sırasında F-16 savaş uçakları Diyarbakır semalarında alçak uçuş yapıyordu.
CENAZE TÖRENİNİN ARDINDAN HALKIN ÖFKESİ AÇIĞA ÇIKTI
Cenaze töreninin ardından binler mezarlıktan "Gerillaya uzanan eller kırılsın", "TC şaşırma bizi dağa taşırma", "Dağlarda arama Apocular her yerde", "Öcalan siyasi irademizdir" sloganlarıyla yürüyüşe geçti. Mezarlıktan yürüyüşe geçen kitleye Bağlar 10 Nisan Polis Karakolu önünde yoğun önlemler alan polisler, zırhlı araçları halkın üzerine sürerek, gaz bombaları ve tazyikli suyla müdahale etti. Cenaze töreni öncesinde gerginliğin hakim olduğu kentte polisin müdahalesine kitlenin molotofkokteyli ve taşlarla karşılık vermesiyle birlikte olayların fitili ateşlendi ve olaylar kısa sürede Bağlar başta olmak üzere bir çok noktaya yayıldı. Savaş alanına dönen kentte Kuruçeşme, Dörtyol ve Emek Caddesi üzerinde yoğun çatışmalar yaşanırken, onlarca kişi polisin müdahalesiyle yaralanmış, onlarca kişi de gözaltına alınmıştı. Olayların kenttin en işlek semti olan Ofis'e taşması üzerine farklı bir boyut kazandı. Ofis'e giren bin kişilik bir grup kepenklerini kapatmayan işyerlerini, bankaları ve büyük mağazalarının camlarını kırarak, barikatlar kurdu. Emek Caddesi üzerinde yer alan Emniyet Müdürlüğü ise adeta taş ve molotof yağmuruna tutuldu. Artık kentin her noktasına barikat kuran halkla polisler arasında çatışmalar yaşanırken, kent savaş meydanlarını aratmayan görüntülere sahne oluyordu. Özel hareket polislerinin de dâhil olduğu müdahalelerde, halk sokaklardan geri çekilmiyor, 7'den 70'e devlet kurumlarına yürüyor, öfkesini kusuyordu.
KENTTE DARBE GÖRÜNTÜLERİ
Polisin sert müdahalesiyle savaş alanına dönen kentte polisler gerçek mermilerle grupların üzerine ateş açmaya başladı. Olaylar sırasında Mehmet Akbulut adlı 17 yaşındaki genç ağır yaralanırken, onlarca kişi de polis kurşunu sonucu çeşitli yerlerinden yaralandı. Kentin birçok noktasına sevk edilen zırhlı araçlar ve askerler, kentte darbe görüntülerini aratmazken, resmi dairelerin çevresindeki önlemler de üst seviyelere çıkarılmıştı. Birçok kişinin yaralandığı olaylar gece saatlerine doğru azaldı. Kentteki tüm polis ve asker aileleri, güvenlik için lojmanlardan alınarak, Emniyet Müdürlüğü binasındaki Spor Salonu'na götürüldü. Olayların yaşandığı ilk gün İHD kayıtlarına göre, 29 kişi yaralanırken, yüzü aşkın kişi de gözaltına alındı.
SOKAKLARDA 'İNTİKAM' SLOGANLARI
Barikatların, sökülmüş kaldırımların ve yakılmış araçların görüntüsüyle 29 Mart'ta uyanan Diyarbakır'da önceki gün yaşanılanların tablosu savaş meydanını andırıyordu. Kenttin birçok noktasında kepenkler açılmazken, polisler birçok noktaya yığınak yapıyordu. Kentteki gergin hava ve polislerin her caddeyi ablukaya alması ileriki saatlerde Diyarbakır'da yaşanılacakların belirtisiydi. Kentteki sessizlik halkın sokaklara çıkmasıyla yerini "İntikam" sloganlarına bırakıyordu. Sokağa dökülen binlerce kişiye polisin müdahalesiyle çatışmalar yeniden alevlenirken, polisin karakollara, polis merkezlerine yürüyen gruplara müdahalesi de sertleşiyordu. Tarık Atakaya (23), Bağlar Sağlık Ocağı'ndaki gösterilerde polislerin kurşunları sonucu yaşamını yitirdi, Onur Kaya isimli genç ensesinden aldığı kurşunla ağır yaralanarak Dicle Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırıldı. Olayların başlamasıyla birlikte kentte "OHAL" görüntüleri yaşanırken, Diyarbakırspor ile Fenerbahçe maçı, "güvenlik" gerekçesiyle Malatya'ya alındı ve 1-2 Nisan tarihlerinde ülke genelinde yapılacak Açık Öğretim Sınavı da ertelendi. Sakarya Caddesi üzerinde evinin damından gösterileri izleyen 9 yaşındaki Abdullah Duran, polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Olaylar esnasında yaralanarak Dicle Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırılan Mehmet Işıkçı (20) ise yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Kentin her noktasında çatışmaların yaşandığı ve halkın tepkisinin sel olup sokaklara öfke olarak aktığı günün bilançosu ise 3 ölü, 106 yaralı olarak açıklandı.
TÜM BÖLGEYE YAYILDI
Diyarbakır'da başlayan olayların ardından aynı görüntülerin yaşandığı diğer bir kent Batman olurken, olaylar yavaş yavaş tüm bölgeye yayılıyordu. Batman'da 14 HPG'liden Abdullah Rükün'ün (Berxwedan Garzan) cenazesine katılan 10 bin kişi, Öcalan'ın posterleriyle yürüyüş yaptı. Kenan Demir'in (Mervan) cenazesi ise Siirt'in Gökçebağ beldesinde, binlerce kişinin katılımıyla toprağa verildi. Cenaze töreni esnasında 16 yaşındaki Muhlis Ete, askerler tarafından silahla vuruldu. Saldırıyı protesto eden Siirt esnafı, bir sonraki gün kepenkleri açmayarak, polisin müdahalesini protesto etti. Batman'da, 29 Mart sabahından itibaren protestolara başlayan göstericilerin sayısı 10 bini aşarken, kentin birçok noktasına askeri birlikler yerleştirildi. Bankalar Caddesi'nde bulunan çok sayıda banka şubesinin camları kırılırken, 4 katlı bir banka binası ateşe verildi. Olaylarda 20 kişi yaralanırken, 41 kişi gözaltına alındı. Şırnak, Cizre, Urfa, Mardin ve ilçelerinde de kitlesel protestolar yapıldı.
OBJEKTİFLERİN ÖNÜNDE SIKILAN KURŞUN
Olayların 3'üncü gününde Diyarbakır'da yaşanan çatışmalarda yaşamını yitiren 9 yaşındaki Abdullah Duran, Tarık Atakaya ve Mehmet Işıkçı'nın cenaze töreni için Şefik Efendi Camisi önünde binlerce kişi toplanmaya başladı. Duran, Işıkçı ve Atakaya'nın yeşil, sarı, kırmızı flama ve KCK bayrağı ile Öcalan'ın posterlerinin örtüldüğü tabutlarını alan kitle yürüyüşe geçti. Yürüyüşün başlamasıyla birlikte yüz binleri bulan kitle mezarlığa doğru yürüyüşe geçerken, Bağlar 10 Nisan Polis Karakolu önünde konumlanan yüzlerce polis ve özel harekat timi, kitleye ateş açtı. Bu sırada kaldırım üzerinde olayları izleyen 7 yaşındaki Enes Ata, gazetecilerin gözleri önünde sırtından aldığı kurşunla yaşamını yitirdi. Ata'nın yaşamını yitirdiği o an kayıtta olan kameralar yaşanılanları kaydederken, ekranlara yansıyan görüntülerle Diyarbakır'da 2006 Mart'ında yaşanılanlar zihinlere kazındı. Yürüyüşü müdahale ile başlayan olaylar, görevlilerin ve kadınların gençleri durdurması ile uzun sürmesine izin verilmezken, cenazeleri taşıyan kalabalık, "İntikam", "HPG cepheye misillemeye", "PKK halktır halk burada" ve "Şehîd namirin" sloganları eşliğinde Yeniköy Mezarlığı'na ulaştı.
HER GÜN YENİ ÖLÜM
Cenazelerin defnedilmesinin ardından aralarında DTP Eş Başkanı Ahmet Türk, belediye başkanları ve STÖ temsilcilerinin de bulunduğu yüz binlerce kişi, taziye evine doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş kortejinin 10 Nisan Polis Karakolu'nun bulunduğu caddeye ulaşmasıyla polis yine silah ve gaz bombalarıyla kitleye müdahale etti. Bu sırada Devrimci Demokrasi Gazetesi çalışanı İlyas Aktaş, göğsünden ağır yaralandı. Onlarca kişi de kurşun ve gaz bombaları nedeniyle çeşitli yerlerinden yaralanırken, Medine Bulvarı, Emek Caddesi, Hatboyu Caddesi, Sakarya Caddesi, Cezaevi mevkisi, Urfakapı, Sunay Caddesi, Mardinkapı, Koşuyolu Parkı civarında şiddetli çatışmalar başladı. Emek Caddesi üzerindeki çatışmalarda Emniyet Müdürlüğü binası kitlenin taş yağmuruna maruz kalırken, çatışmaların yoğun yaşandığı bölgelerde grupların üzerine helikopterden gaz bombaları atıldı. Dicle Haber Ajansı (DİHA) Muhabiri Şakir Uygar, polislerin attığı gaz bombası sonucu ayağından yaralandı. Kentin her noktasında çatışmalar yaşanırken, ölüm, yaralanma ve gözaltı haberlerinin ardı arkası kesilmiyordu. Görgü tanıkları "yağmur gibi kurşun yağıyor" diye niteliyordu karşılaştıkları tabloyu. Kitleye karşı silahlı müdahale sonucu İsmail Erkek yaşamını yitirirken, yine polis kurşunuyla ağır yaralanan Mustafa Eryılmaz da kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlere ait otopsi raporlarında yer alan kurşunların özellikle göğüs ve baş gibi öldürücü noktalara isabet ettiği tespiti dikkat çekiyordu. Olayların 3'üncü gününde gözaltına alınanların sayısı yüzlerle ifade edilirken, bunun büyük çoğunluğunu çocuklar oluşturuyordu. Artık önceki günlerde gece saatlerinde yerini suskunluğa bırakan çatışmalar dinmiyor, gece saatlerinde bile devam ediyordu.
ERDOĞAN: KADIN DA OLSA ÇOCUK DA OLSA GEREKEN YAPILACAK
Çatışmaların şiddetlenerek devam etmesinin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Terörün maşası haline gelen her kim olursa olsun, kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır" açıklaması gergin olan atmosferi daha artırırken, polislerin şiddeti de bu açıklamadan sonra arttı. Çocuk, kadın, yaşlı denilmeden sokaklara çıkan binlere en sert şekilde polis ve özel timler tarafından müdahale ediliyordu. Diyarbakır sokaklarında 31 Mart günü "darbe" görüntüleri yaşanıyordu. Kentin birçok noktasına polis, asker ve özel harekat timleri konumlandırılırken, birçok yerde askerler yürüyüş yaptı. Polis Okulu, Emek Caddesi, Bağlar'ın çeşitli mahalleleri başta olmak üzere birçok noktaya polis ve askerler tarafından barikatlar kurulmuştu. 31 Mart günü yine kepenkler açılmazken, Polis Okulu ve Emek Caddesi'nde polisler uzun namlulu silahlarla, kapalı olan işyerlerini zorla açtırmaya çalıştı. Kentin üzerinde F-16 uçakları ve askeri helikopter uçuş yapıyordu. Olaylar esnasında veya yaralı halde kaldırıldıkları hastanelerde yaşamını yitiren 7 yaşındaki Enes Ata, İsmail Erkek, Halit Söğüt, Mehmet Akbulut ve Emrah Fidan'ın aileleri, polisin "Cenaze töreni yapmayacaksınız" baskısı nedeniyle, cenazeleri sessizce toprağa verdi. Olaylarda gözaltına alınanlardan 47'si ise tutuklandı. Ev ve işyerlerinin yanı sıra, yas evlerine de baskın yapılarak insanlar gözaltına alınırken, kent merkezindeki eylemler de azalıyordu. Ancak olaylar Bismil, Ergani, Dicle ve Silvan ilçelerine sıçramıştı. Esnafların kepenk kapattığı ilçelerde yapılan protesto gösterilerine polisler sert müdahalede bulunurken, çok sayıda kişi yaralandı, onlarca kişi gözaltına alındı.
'ASAYİŞİ SAĞLAMAK İÇİN ÖLDÜRDÜK'
Diyarbakır'da yaşanılanların ardından dönemin İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu ile Tarım Bakanı Mehdi Eker, kentte gelerek incelemelerde bulundu. Olaylarda halkın üzerine ateş açan polisleri savunan Bakan Eker'in, "Güvenlik güçlerimiz, huzur ve asayişin sağlanması için her türlü tedbiri almıştır, almaya devam edecektir" değerlendirmesinde bulundu. İçişleri Bakanı Aksu ise, çatışmaların bilançosunu verirken, 7 yaşında Enes Ata ve 9 yaşındaki Abdullah Duran'ın ölümüne değinmedi bile.
Diyarbakır'da 28 Mart'ta başlayan olaylar 1 Nisan'dan itibaren başta Batman, Mardin'in Kızıltepe ve Nusaybin ilçeleri, Şırnak, Dersim, Van, Siirt, Urfa merkez ve Ceylanpınar ile Viranşehir ilçeleri olmak üzere, birçok ilde sokağa dökülen binlerce kişi tarafından protesto edildi. Günlerce süren olaylardaki görüntüler ve bilançolar, Diyarbakır'da yaşanılanların bölge kentlerinde de yaşandığını ortaya koyuyordu. Savaş alanına dönen kentlerde onlarca kişi polis kurşunu sonucu yaralandı. Batman'da 3 yaşındaki Fatih Tekin açılan ateş sonucu yaşamını yitirirken, Kızıltepe'de ise 31 Mart'tan 3 Nisan gününe kadar süren olaylarda Ahmet Araç (27) ve Mehmet Sıdık Önder (22) isimli yurttaşlar yaşamını yitirdi.
FAİLLER OTOPSİLERLE BİR KEZ DAHA KANITLANDI
Diyarbakır ve bölgedeki olaylarda yaşamını yitirenlerin otopsi sonuçları ise günlerce yaşanılanların faillerinin kimler olduğunu ortaya koyuyordu. Diyarbakır'daki olaylarda yaşamını yitiren Tarık Atakaya (22), 9 yaşındaki Abdullah Duran, 7 yaşındaki Enes Ata, 8 yaşındaki İsmail Erkek, Mehmet Akbulut (17), Mustafa Eryılmaz (26), Emrah Fidan (18), Mahsum Mızrak (17), İlyas Aktaş vücutlarının çeşitli bölgelerine aldıkları kurşun ve gaz bombaları sonucu hayatını kaybetti. 78 yaşındaki Halit Söğüt de darp sonucu yaşamını yitirdi. Batman'da 3 yaşındaki Fatih Tekin isimli çocuk ile Mardin'in Kızıltepe ilçesinde Ahmet Araç (27) ve Mehmet Sıdık Önder (22) ateşli silah sonucu yaşamını yitirmişti.
DÖRT GÜNÜN BİLANÇOSU: 13 ÖLÜ, 300 YARALI, 543 GÖZALTI
Diyarbakır'da başlayan ve bölge kentlerine yayılarak 4 gün süren olaylarda; 13 kişi yaşamını yitirdi, 300'e yakın kişi yaralandı ve 500'ün üzerinde kişi gözaltına alındı. Diyarbakır Barosu'nun raporlarına göre, kentte 4 gün boyunca süren olaylarda, polis ve askerler tarafından 543 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 199'u 18 yaşından küçük çocuklardan oluşurken, bu çocuklardan 91'i, 344 kişiden ise 278'i tutuklandı. Baro, gözaltına alınan çocukların tümünün sistematik bir şekilde işkenceden geçirildiği tespitinde bulundu. İHD Diyarbakır Şubesi'nin verilerine göre ise, kentte yaşanan olaylarda 300 kişi yaralandı. Baro ve İHD, yaşanan ölüm, yaralanma ve gözaltında işkenceye ilişkin aileler ve mağdurlar aracılığı ile Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunarak, dava açılmasını talep etti. İdari soruşturma başlatılması için ise Diyarbakır Valiliği'ne başvuru yapıldı. Ancak savcılık ve valilik tarafından başlatılan soruşturmalar kapsamında hiç bir güvenlik görevlisi hakkında herhangi bir dava açılmadı.
VALİ 'SORUŞTURULMASIN' DEDİ AMA...
Kamuoyunun hafızasına yerde gözleri açık, sol yumruğu sıkılı, çenesinde kan ve ağzı yarı açık bir şekilde kazılan 8 yaşındaki Enes Ata'nın ölümü üzerinden 7 yıl geçtikten sonra savcılık şüpheli polisler hakkında soruşturma talebinde bulundu. Ancak Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak Enes Ata'yı öldüren polisler için açılması talep edilen soruşturmaya izin vermedi. Savcılığın Valiliğe yaptığı başvuruya Vali Toprak, 25 Temmuz 2012'de soruşturma izni vermedi. İHD Diyarbakır Şubesi Hukuk Komisyonu üyesi avukatlar da Diyarbakır Valiliği'nin bu kararına karşı Bölge İdare Mahkemesi'ne başvuruda bulunarak itiraz etti. Bölge İdare Mahkemesi, 4 Aralık 2012'de elde ciddi bilgi ve bulguların bulunduğunu belirterek, şüpheli polisler hakkında soruşturma açılmasına karar verdi.
'DOSYALAR TOZLU RAFLARDA'
Olaylarda yaşamını yitirenlerin ailelerinin açtığı davaların avukatlığını üstlenen İHD MYK Üyesi ve Diyarbakır Şube Yöneticisi Rahşan Bataray Saman, Türkiye'de "güvenlik güçlerinin" işlediği diğer suçlarda olduğu gibi bu olaylarda da aradan geçen onca zamana kadar hiçbir "güvenlik görevlisinin" cezalandırılmadığını, sadece Mahsum Mızrak'ın ölümüyle ilgili bazı polis memurlarına dava açıldığını hatırlatarak, açılan bu davada kimsenin henüz herhangi bir ceza almadığını belirtti. Olaylarda yaşamını yitiren 9 yurttaşla ilgili dosyaların savcılıkların tozlu raflarında zaman aşımının dolmasını beklediğini belirten ve olayların hukuki boyutunu değerlendiren Bataray, "Bizler de bu dosyalarda Türkiye'de özellikle güvenlik güçlerinin işlediği suçlarda etkili bir soruşturma yürütülmediği, suçluların üzerinin örtüldüğü ve asıl suçluların korunmasından dolayı dosyaları AİHM'e taşıdık. Bu dosyaların birçoğu karar aşamasında. Kısa sürede Türkiye aleyhine kararların çıkmasını bekliyoruz. En son Enes Ata dosyasında işte AİHM yaptığımız başvurudan geri dönen kararlar nedeniyle dosyada savcılığın tespit ettiği bazı güvenlik görevlileri ile ilgili soruşturma izni istendi. Ama maalesef valilik bu güvenlik görevlileriyle ilgili soruşturma izni vermedi. Karara itirazımız üzerine Bölge İdare Mahkemesi tarafından soruşturma izni çıktı. Şu anda en azından bu dosya üzerinden belki belli güvenlik görevlilerinin yargılanmasını bekliyoruz. Tabi aradan çok uzun süre geçti. Olaylarla ilgili birçok delil karartıldı. Adalet ne kadar yerini bulacak" diye sordu.
'GEREKLİ CEZALAR VERİLSE ROBOSKİ YAŞANMAZDI'
28 Mart olayları dosyasında olduğu gibi polislerin şüpheli olduğu dosyalarda yaşanılan en büyük problemin devlet tarafından ve yargı sistemi tarafından sistemli bir şekilde yürütülen cezasızlık politikası olduğunu kaydeden Bataray, "Bu cezasızlık politikası devam ettiği sürece bunların hiçbiri yargılanıp cezalandırılmayacak veya bu suçlar işlenmeye devam edecek. Kısa bir süre önce sadece Diyarbakır'da 2 genç polisin müdahalesi sonucu yaşamını yitirdi. Bu dosyalarda çok sayıda delil olmasına rağmen maalesef ne tutuklanan ne görevinden alınan ne de yargılanıp cezalandırılan hiçbir güvenlik görevlisi var. Daha önce yaşanan olaylarda gerekli cezalar verilseydi Roboski de yaşanmayacaktı, diğer gençler de polisler tarafından öldürülmeyecekti" diye konuştu.
'KENTTE DEVLETİN OTORİTESİ BİTMİŞTİ'
Dönemin Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı olan Fırat Anlı ise, 28 Mart'ın bu coğrafyada yaşanmış en kapsamlı ve en derinlikli "halk isyanı" olarak değerlendirilebileceğini belirterek, şunları dile getirdi: "Her köşe başında gençler, yüzü örtülü halkın yer aldığı büyük bir direniş yaşanıyordu. 30 Mart gecesi kritik bir geceydi, çünkü devlet çok sert bir müdahalenin hazırlığına girişmişti. Biz bunu engellemeye, durdurmaya çalıştık. Ancak ok yaydan çıkmıştı. Çünkü kentin her tarafında devletin otoritesi bitmişti. Devlet otoritesi diye bir şey kalmamıştı. Ben 90'lı yıllarda bunu yaşamıştım. O yıllarda akşam olunca devletin tüm birimleri çekilirdi, kenti boş bırakılardı. 28 Mart'ta ondan öte bir tablo yaşanıyordu. Devletin tüm birimleri, tüm resmi görevlileri, asker, polis ve kamu görevlilerinin tamamı kentte görülmez hale gelmişti. Halk kendi iradesine kendi direnişine sahip çıkmıştı. Herkes bunun bir parçasıydı. 14 gerillanın yaşamını yitirmesinin yarattığı büyük bir öfke vardı. Aslında uzunca bir süreden beri Diyarbakır'da bir öfke birikimi vardı, o sürece giderken. Ateşkes süreci olmasına rağmen çatışmalar, bombalamalar, askeri ve siyasi operasyonlar 14 gerillanın yaşamını yitirdiği haberi gelince zaten bunun olabileceğine dair bir kanaat oluşmuştu. Herkes bunun olabileceğini artık öngörebiliyordu. Büyük bir sel gelip, şehri boydan boya kat etti ve izini bırakıp gitti. Olaylarda devletin acımasızca müdahalesiyle yaşam hakkı ihlalleri yaşandı. Çocuk, yaşlı demeksizin açık hedef gözetilerek, insanlar katledildi. Kentteki bu üç gün birileri için kaostu ama, birileri için özgürlük solunan günlerdi." (Diyarbakır/DİHA)