Liselerde yeni dönem başlıyor: Ne yapmalı?
Her ne kadar şimdilik Türkiye’de liseli gençlik hareketinde yaprak kımıldamıyor gibi dursa da her an patlamaya hazır bir barut olduğunu görmemiz lazım.

Fotoğraf: Evrensel
Enes Kaan TÜRKAN
Kayseri
Liselerin açılmasına çok az bir zaman kaldı. Kalan az zamanda tatilin son günlerinin tadını çıkarmaya çalışıyoruz. Yorucu geçen bir seneni ardından kimimiz biraz dinlendik kimimizse geçici işlerde çalışarak harçlığımızı çıkarmaya çalıştık. Yazı bizler nasıl geçirmiş olsak da MEB ve hükümet liseliler adına karar vermekten vazgeçmedi. Yeni müfredatından tutalım meslek liselerinde sömürüyü arttırmak adına MESEM programının tanıtımının yapılmasına kadar birçok gelişme oldu. Yeni döneme girerken bunların hepsine karşı nasıl bir tavır almalıyız sorusuna cevap aramalıyız.
BİZLERİ NASIL BİR GELECEK BEKLİYOR?
Aslında liselerde yeni dönemde bizleri bekleyen tablo geçen senelerden farklı değil, ama özelleşen yanları da var. “Türkiye 100 Yılı Maarif Modeli” adıyla ortaya atılan müfredat tartışmaları mevcut müfredatı olabildiğince gericileştirme çabalarını içeriyor. Erdoğan’ın “Kindar ve Dindar Nesil” tarifinin aslında ne demek olduğunu daha net bir şekilde anlayabiliyoruz. Gençliğin bütün sosyal alanlarının kısıtlandığı ve yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bunu anlamamızın en kolay yolu da aslında çaresizce eklenen ve niteliği baştan beri olmayan etkinlik haftası yapılmaya çalışılması olabilir. İktidar bir yanda bu sosyal alanları kapatıyor ve yerine koymaya çalıştığı etkinliklerdeyse gençlerin otobüs biletini dahi karşılayamadığı için bu etkinliklere katılamadığını görmüştük. Bunlar yaşanırken liseli gençliğin geleceğine dair kaygılarının bulunması da kaçınılmaz hale geliyor. Bir diğer yandan yeni müfredatta da kavramsal olarak geçen “özgürlük”, aslında ev-okul-internet üçgeninde geçen bir hayatın dışına çıkamamakta. Ailevi değerleri öne çıkaran müfredat, burada tümüyle aile baskısını meşrulaştırma niyetini barındırıyor. Ayrıca bilimsel eğitime dair söylediği şeyler de Erdoğan’ın tabiriyle hamasetin kendisini barındırıyor. Bilimin tümüyle dışında MEB’in ve iktidarın bizlerin nasıl bir yaşam yaşamamızı istiyorsa öyle bir içeriği barındırıyor. “Türk Aile Yapısı” gibi dersleri müfredata yerleştirilmesinin de sebebi burada yatıyor. Lisesi genç kadınların yaşadığı şiddet, taciz ve tecavüzlerin karşısında aile baskısıyla susmasına zemin işte tam da böyle hazırlanıyor.
GELECEĞİMİZ ELİMİZDEN ALINMAKLA KALMIYOR, YOKSULLUKLA DA PERÇİNLENİYOR.
Geleceğimiz bilimsellikten uzak ve bizleri baskıyla kendi taraflarına çekmeye çalışılırken ekonomik koşullarla da bizleri umut vadeden yarınlar beklemiyor. Erdoğan-Şimşek ekonomi modeliyle kemer sıkma politikalarının halkın tümüne mal ederken devletin kurumlarında ve savaş sanayisinde benzeri bir kemerin sıkılmadığını söyleyebiliriz. Bunlar yaşanırken ekonomiyi canlandırma hayaliyle çocuk işçiliği yaygınlaştırmaya çabalıyor. Meslek liselerinde sömürünün yeterince artmadığını düşünüyor olacaklar ki MESEM programıyla bu sömürünün yaşını düşürürken ve dozu arttırıldı. Meslek liselerinde stajda şartları halen iyileştirilebilmiş değilken MESEM’lerde bunun başarılabilmesini beklemek komik olurdu. 2024 yılının ilk 7 ayından 17 MESEM’li genç hayatını kaybetti. MEB her ne kadar düzenli kontrolü yaptığını iddia etse de ne iş kazaları ne de ölümler azalmadı. Bunlar yaşanırken meslek liselerinde gençliğe MESEM’ler övgüler dizilerek anlatılıyor. Kısacası ölümün propagandası yapılıyor!
GEL GELELİM ASLI SORUYA, NE YAPMALI?
Sorunlar ve talepler silsilesinden bahsettik ama ne yapmalıyız diye çok konuşamadık. Sorunlarımızı konuşmamız ve tartışmamız elbette çok kıymetli ancak tek başına yetersiz kalır. Sorunlarımızı konuşmanın yanında bu sorunların kaynağına odaklanmalı ve taleplerimizi nasıl kazanacağımızın tartışmasını yürütmeliyiz. Çoğumuza sorduğumuzda bu sorunlardan rahatsız olsa da yan yana gelemediğinden yakınıyor. Bunları düşünürken liseli gençliğin geçmiş mücadele örneklerinden öğrenecek çok şeyimiz var. Zamanında 4+4+4 eylemlerinden tutalım şifre skandallarına karşı yürütülen eylemlere ve daha yakın zamanlarda yaşanan “Karanlığa Sırtımızı Dönüyoruz” eylemleri bizlere örnek olmalı. Her ne kadar şimdilik Türkiye’de liseli gençlik hareketinde yaprak kımıldamıyor gibi dursa da her an patlamaya hazır bir barut olduğunu görmemiz lazım. O barutu ateşlemenin yolu da kendi liselerimizde ilk adımı atmakta yatıyor. Adımı okulumuzda yaşadığımız sorunların karşısında ayakları yere basan işleri mümkün kılabiliriz. Örnek olması açısından yemekhane zamlarının geri çekilmesi için imza toplamaktan tutalım, yeni müfredatı kendi lisemizdeki arkadaşlarımızla tartışmamız bile yapılabilir. Uzun lafın kısası, ışığın başlangıcı böyle belki ufacık belki devasa ama adım atmakla mümkün.
Evrensel'i Takip Et