Allende ve Şili deneyimi: Empanada ve kırmızı şarap tadında devrim mümkün mü?
“Empanada ve kırmızı şarap tadında” devrim, hayalden başka bir şey değildir. Çünkü, işçi sınıfı ne zaman burjuvaziyi tehdit etse, burjuvazi tüm imkanlarıyla saldırıya geçer.
Fotoğraf: AA
Rıza MUTLU
Boğaziçi Üniversitesi
Darbeler çağının ilk devrik liderlerinden, bu liderlerden seçimle başa gelmiş sayılı kişilerden biri olan Salvador Allende, 51 yıl önce 12 Eylül günü darbecilerin başbakanlık sarayına saldırıları sırasında öldü. Allende ve liderliğini yaptığı ’70-’73 yıllarındaki “demokratik sosyalizm” hareketi, bugün bizlere öğrettikleri -hatırlattıkları- bakımından önemli bir miras taşıyor.
ALLENDE’NİN HAYATI
Allende, Şili’nin en önemli liman kenti Valparaiso’da dünyaya geldi. Ailesi, ilerici tutumlar destekleme kültürüne sahip, hatta ülkede iz bırakan büyük bir devrimci çıkarmış bir aileydi. Allende’nin gençliği çeşitli koşullarda yoksul köylülerin ve işçilerin yaşadığı zorlukları görerek ve anti-kapitalist insanların etrafında geçti. Öğrenciliği sırasında öğrenci mücadelesinin içinde aktif bir rol aldı. Doktorluk mesleğini yapmaya başladığında kendi iş kolunda da örgütlenmelere girişti. Bir süre sonra Sosyalist Parti’de faaliyet yürütmeye başladı. Faaliyet yürüttüğü yer ise tabiri caizse işçi sınıfının kalbinin attığı, doğduğu yer olan Valparaiso kentiydi.
Allende’nin içinde bulunduğu Sosyalist Parti, yükselen faşizm tehdidi karşısında ve halkın çıkarlarını gözetme amacı güden bir hükümet kurma amacıyla bir takım sol ve merkez partiler ve hareketlerle birlikte “Halk Cephesi”ni oluşturdu. Halk Cephesi’nin oluşmasıyla birlikte ilk defa 1937’de 29 yaşındayken parlamentoya girdi. Halk Cephesi iktidarının ikinci yılındayken yapılan bir darbe girişimi püskürtüldü ve Allende sağlık ve sosyal güvenlik bakanlığına getirildi. Bakanlık görevi süresince halkın geniş kesimlerine sağlık hizmetini götüren uygulamalara imza attı. Sonrasında ise Halk Cephesi dağıldı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan 1947 hükümeti Soğuk Savaş koşullarına hızlı uyum sağladı: Komünist Parti kapatıldı ve 50 bin sempatizanı temel haklarından (oy hakkı dahil olmak üzere) mahrum bırakıldı. 1952 yılında yapılan seçimlerde Allende ilk defa La Moneda’daki koltuğa, başkanlığa adaylığını koydu. Bu tarihten sonra 2 kere daha aday oldu ancak seçilemedi.
ALLENDE İKTİDARA GELİYOR
Yıl ‘70’lere doğru geldiğinde ise tüm dünyada kıpırdanmalar tekrardan başlıyordu. ’59 gençlik hareketleri, ulusal kurtuluş mücadeleleri, devrilen diktatörler… Bu ortamda Şili 1970 seçimlerine doğru gidiyordu. Şili’nin bağımlı bir kapitalist ülke olması, en büyük varlığı bakır madenlerinin uluslararası tekeller tarafından kontrol edilmesi gibi sorunlar Şili’nin ekonomisinin uzun süredir krizlerle çalkalanmasına yol açmıştı. Sınıf hareketi giderek yükseliyor, toprak ve fabrika işgalleri normalleşiyordu. Allende’nin vaatleri halkın talepleriydi: Toprak reformu, bakır madenleri ve sanayinin kamulaştırılması, sağlık hizmetlerinin yeniden düzenlenmesi…
Washington Post’a göre ABD Şili’de Halk Cephesi’nin karşısındaki aday Frei için 20 milyon dolar harcadı. Ancak Allende kazandı ve kendi tarifiyle Şili’yi “Empanada ve kırmızı şarap tadında” devrime, sosyalizme götürecek süreç başladı. Asgari ücret yüzde 35 arttırıldı, her çocuğa her gün yarım litre süt sağlanması yönünde kanun çıkarıldı, toprak reformu yapıldı. %82’si Kuzey Amerikan sermayesinin elinde bulunan bakır yatakları ve kömür gibi yeraltı kaynakları, %95,4’ü İngiliz ve Amerikan sermayesi tarafından kontrol edilen güherçile, %30’u Amerikan sermayesi tarafından kontrol edilen demir cevheri, millileştirildi. Ayrıca yerli ve yabancı sermayenin elindeki bir dizi tekelci şirket -çimento, çelik ve elektrik işletmeleri gibi- devletleştirildi. Bankaların yarısından fazlası devlet kontrolüne geçti. Devlet, dış ticarette tam bir tekel konumunda olmamasına rağmen, ihracatın %85’den fazlasını ve ithalatın yaklaşık %65’ini kontrol edebiliyordu. Üstüne üstlük işçiler devletin kamulaştırmayı düşünmediği fabrikaları işgal edip kamulaştırma talep etmekteydi. Böylece parlamentodaki baskılar işçilerin desteğiyle aşılabiliyordu.
Ancak Şili ekonomisini etkileyen büyük bir problem vardı. El konulan işletmelerin sahiplerine verilen tazminatlar ne geri sanayi yatırımları olarak hayat buldu ne de ülke dışına çıktı. Şili burjuvazisi bu tazminatları spekülatif finansal eylemler için kullandı. Bu da Hugo Calderon’un betimlemesine göre şu sonucu doğurdu: “Ekonomi, devlet harcamaları yardımıyla ve karşılıksız para basımıyla ayakta tutulmaya çalışıldı. Bütün bunların sonucunda enflasyon sarmalı gittikçe daraldı ve ülke ekonomik anlamda içerden ve dışardan kuşatıldı.” Şili’nin 1973’teki durumunu daha iyi anlamak için başka bir konu üzerine Santiago’da Instituto de Economia y Planificacion tarafından yapılan açıklamaya bakalım: “. . . devlet genelde kereste, mobilya, kâğıt ve deri sanayiine değil; kauçuk, petrol ve kimya sanayilerine bağımlı olan, orta büyüklükteki sanayinin üretiminde iç pazara hükmedebiliyor. Devletin etkisi sermaye mallarında ve dayanıklı tüketim mallarında oldukça az, hele dayanıksız tüketim malları ve zorunlu ihtiyaç mallarının üretimi alanlarında bu etki çok daha zayıf.”
BURJUVAZİNİN KARŞI HAMLELERİ
“Ufaldıkça göbeği burjuvazinin
Fırlıyordu karnındaki irin
Kaç yüzyıldır kanla durulanmış
Ve kanın pıhtısıyla kurulanmış
Çeperleri didiklenen midenin
Sadece dışkısı kalsın diye halka
Dillerinde ölüm marşı
Tufanı çağrışır kadehlerde
Halk Birliği’ne karşı.”
El koymalar sonucu tazminatlarını alan orta büyüklükteki işletme sahipleri her ne kadar spekülatif işlemler sonucu yüksek kârlar elde etseler de, Allande hükümetinin attığı adımların özel mülkiyeti toptan lağvetmeye yönelik isteği onları tekelci burjuvaziyle bir ittifak haline getirdi. Bu süreçte burjuvazi tekelinde bulundurduğu taşıma sektörünü durma noktasına getirdi. Kentlerdeki esnaflar ve tüccarlar işlerini yapmamaya başladılar. Sürü sahipleri çevre ülkelere gittiler, bu sayede ete ulaşım zorlaştı. Kamulaştırılan bakır madenlerindeki işçiler grev yaptılar. Sadece 1973’ün ilk 6 ayında 600’den fazla sabotaj eylemi gerçekleşti. Şili ordusu fabrikaları basıp işçileri orduya karşı korkutma yönünde bir plan izledi. ABD hükümeti ambargolara başladı ancak bu sırada Şili ordusuna ekipman vermeyi ve eğitmeyi sürdürdü. Bu süreçte Allende işçilerin silahlandırılmasına şiddetle karşı çıktı.
Sonunda doğrudan müdahale de gerçekleşti. 11 Eylül günü sabahı askeri birlikler La Moneda’ya geldiler. Allande ve etrafındaki bir avuç insana teslim olmalarını söylediler. Allande teslim olmayacaklarını söyleyince askerler taarruza geçtiler. Ancak içeri giremediler ve uçaklarla başkanlık konutunu bombaladılar. Allande canlı ele geçirilmemek için intihar etti.
ALLANDE NEDEN BAŞARAMADI
Şili deneyimi, başta bahsettiğimiz gibi bugün tüm sosyalistlere bir ders niteliğindedir. Devrimin ve sosyalizmin inşasının her ülkede belirli bir formülü olmasa da Şili deneyimi Marksizm-Leninizm’in devrim için yegâne taktik olduğu gerçeğini pekiştirmiştir. “Empanada ve kırmızı şarap tadında” devrim, hayalden başka bir şey değildir. Şili ve dünyanın her yerinde gördüğümüz gibi, işçi sınıfı ne zaman sermayeyi kökünden etkileyecek bir pozisyona ulaşsa, burjuvazi tüm imkanlarıyla saldırıya geçer.
Tüm imkanlarından en etkili olanlardan (belki de en etkilisini) tanımlamak için Engels’e kulak verelim: “Devlet, sınıf karşıtlıklarını dizginleme gereksiniminden doğduğundan, ama aynı zamanda söz konusu sınıfların çatışmasının ortasında doğduğundan, bir kural olarak, en güçlü, iktisadi açıdan egemen olan sınıfın devletidir ve bu sınıf, devlet aracılığıyla, siyasal açıdan da egemen sınıf haline gelir ve böylece ezilen sınıfı baskı altında tutmanın ve sömürmenin yeni araçlarını elde eder. Modern temsili devlet, ücretli emeğin sermaye tarafından sömürülmesinin aracıdır.”
“Devlet… artık kendisini silahlı güç olarak örgütleyen halkla dolaysız bir şekilde örtüşmeyen bir kamu gücünün kurulmasıdır… Bu kamu gücü, her devlette bulunur; yalnızca silahlı insanlardan değil, aynı zamanda… maddi eklentilerden, hapishanelerden ve her türlü zorlayıcı kurumdan oluşur.”
Şili örneğiyle birlikte bu sözlerden çıkarmamız gereken sonuç şudur: Egemen sınıf olan burjuvazi tarafından şekillendirilmiş, modern devletin ücretli emek sömürüsünü kırmadıkça, maddi eklentilerinden (ambargo), hapishanelerden ve her türlü zorlayıcı kurumun (ordu) burjuvazi diktatörlüğü içerisinde gerçekleştirilmeye çalışılan “empanada ve kırmızı şarap tadında” devrime saldırılarını nasıl durdurabiliriz? Yine Engels’i dinleyecek olursak: “Burjuva devletinin, proleter devleti (proletarya diktatörlüğü) tarafından “yok olup gitme” süreci aracılığıyla ortadan kaldırılması mümkün değildir; aksine, burjuva devleti, genel bir kural olarak, sadece zora dayalı bir devrimle ortadan kaldırılabilir.”
“İşçi sınıfının hazır devlet mekanizmasına basitçe el koyarak onu kendi amaçları için kullanması mümkün değildir.”*
SONUÇ YERİNE
Şili deneyimi, bize sosyalist devrim amaçlayanların -veya amaçladıklarını sananların- devrimi gerçekleştirecek taktik konusundaki kararlarının ne kadar önemli olduğunu önümüze net bir şekilde koyuyor. Kansız, olaysız, “empanada ve kırmızı şarap tadında” devrimin olanaksızlığı, burjuvazinin devrimi engellemek için her türlü imkanıyla kan dökmesi ve olay çıkarması sebebiyledir. Burjuvazi diktatörlüğünün ve onun üretim ilişkilerinin zor yoluyla tümden yıkılıp, yerine proletarya diktatörlüğünün inşa edilmesi, sosyalist devrimin gerçekleşmesinin tek yoludur.
KAYNAKÇA:
* Bu sözler Paris Komünü deneyiminden sonra Komünist Manifesto’nun önsözüne eklenmiştir.
Calderon H. (1982). Friedman Modeli Kıskacında Şili. Belge Yayınları
(1986). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi Çağdaş Liderler Ansiklopedisi. İletişim Yayınları
Nezir S. (1986). Şişi Duyarlılığı. Broy Yayınları
Debray R. (1973) Allende Anlatıyor. May Yayınları
Davis N. (1985). The Last Two Years of Salvador Allende. Cornell University Press
Lenin V.İ. (2021). Devlet ve Devrim. Yordam Kitap
Engels F. (2019) Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. Yordam Kitap
Marx K, F. Engels (2023) Komünist Parti Manifestosu. Kor Kitap