İşçilerin en temel hakları OVP saldırısı altında
Sermaye, iktidar ve sendikal bürokrasi aracılığıyla işçiler üzerindeki kontrolünü türlü baskılarla artırdı. Sendikalaşma gibi en temel haklar için verilen mücadeleler polis şiddetiyle karşılık buldu.
Fotoğraf: Andaç Aydın Arıduru/Evrensel
Türkiye’de patronların kâr oranlarını katlayabilmeleri için iş gücü maliyetlerini azaltıp emeği ucuzlatmayı hedefleyen sayısız adım atıldı. Özellikle 14 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek öncülüğünde orta vadeli programın (OVP) uygulanmasıyla birlikte işçilerin reel ücretleri ve satın alım güçleri daha önce hiç olmadığı kadar hızlı şekilde düştü. Gerekli önlemlerin alınmaması sonucu iş cinayetleri ve iş kazaları arttı. Sermaye, iktidar ve sendikal bürokrasi aracılığıyla işçiler üzerindeki kontrolünü türlü baskılarla artırdı. Sendikalaşma gibi en temel haklar için verilen mücadeleler polis şiddetiyle karşılık buldu. İşçilerin kazanılmış hakları esnek çalışma, mezarda emeklilik gibi uygulamalarla gasbedilmeye çalışılıyor.
SENDİKAL HAKLARA SALDIRILAR TAM GAZ
Temmuz 2024 itibarıyla Türkiye’de toplam 16 milyon 973 bin 613 işçiden 2 milyon 512 bin 332’si sendikalara üye. Sendikalaşma mücadelesi veren işçiler ise devletin zoruyla karşı karşıya:
- 2023’ün kasım ayında Özak Tekstil’in Urfa’daki fabrikasında çalışan işçiler kölece koşullara ve fabrikada örgütlü Öz İplik-İş yöneticilerinin kayıtsızlığına isyan ederek BİRTEK-SEN’e üye oldu. İşçilerin direnişi başlar başlamaz, Valilik kentte eylem yasağı kararı aldı, jandarma haklarını arayan işçileri ve BİRTEK-SEN yöneticilerini, şiddet uygulayarak gözaltına aldı. Namaz kılmak isteyen işçiler camiden kovulmak istendi.
- Ağustos ayında Manisa Soma’da AKP’li Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait Fernas Maden’de Bağımsız Maden-İş Sendikasına üye oldukları gerekçesiyle önce 7 işçi işten çıkarıldı. Ardından, iş durduran 70 işçi jandarma şiddetine maruz kaldı ve gözaltına alındı. Eylemleri sık sık engellerle karşılaştı.
- Temmuz ayında İstanbul’daki Polonez’de Tekgıda-İş’e üye olan onlarca işçi işten atıldı. İşçiler defalarca polis şiddetine uğradı.
- İzmir'de Agrobay Seracılık’ta çalışan işçiler Tarım-Sen’de sendikalaştıkları için işten çıkarıldı. Ardından mücadeleye başlayan işçiler direnişleri boyunca defalarca gözaltı ve şiddete maruz kaldı.
İŞÇİYİ YOKSULLAŞTIRIP EK ZAMMI ÇOK GÖRDÜLER
İşçilerin TİS masasında elde ettikleri zamlar birkaç ayı bulmadan erirken, açlık sınırının altında kalan asgari ücret de aynı akıbete uğradı. Ücretlerin kuşa dönmesi, enflasyon karşısında en temel ihtiyaçlara dahi yetişememe hali işçiler için ek zammı zorunlu kıldı. Temmuz ayında yükselen ve devam eden ek zam/ara zam talebine hükümet de patronlar da kulak tıkadı. Sendika bürokratları ise bunu talep haline dahi getirmedi ve “TİS’ler boşa düşer” mantığıyla mücadeleyi örgütlemekten uzak durdu. Ancak işçilerin ücret zammı talebi sıcaklığını korudu. Burada da işçilerin tepesine Şimşek ve sermayenin sopası indi:
- İzmir’de Abalıoğlu’na ait Lezita’da işçilerin başlattığı grev türlü baskılarla, gözaltılarla yıldırılmaya çalışıldı. Öyle ki Abalıoğlu, grev kırıcı olarak Hindistan’dan göçmen işçi bile ithal etti. Hükümet ise bunu seyretti.
- Hükümetin ‘sıfır’ zam verdiği kamu işçilerinden T. Harb-İş üyesi işçiler şubat ayında Ankara’da eylem yapmak istedi. Ek zam talep eden işçiler polis ablukasıyla karşılaştı, Ankara’ya alınmadı. 700 bin kamu işçisi açlığa mahkum edilirken, sendika bürokratları işçilere baskı ve engellemelerin başrolünü üstlendi. Sendika bürokratları eylem yapmak isteyen işçileri “Kaos çıkarma” iddiasıyla hedef gösterdi, işten atılan işçiler oldu.
- Açlığa ve insanlık dışı çalışma koşullarına, hak gasplarına karşı mücadele eden Limak Finans Merkez Bankası Şantiyesi, Akcanlar, Trendyol ve CarefourSA, Borusan, Şireci, Yolbulan, Befesa, Novares, Kristal Yağ, Mersen, Purmo, Sputnik, özel okul öğretmenleri ve belediye işçileri sermayenin her türlü baskısını karşısında buldu.
KAMUDA TASARRUF PAKETİ
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 13 Mayıs’ta açıkladıkları “kamuda tasarruf ve verimlilik paketi”yle 3.4 milyonu kadrolu toplam 5 milyonun üzerindeki kamu emekçisinin servis hakkı elinden alındı. 3 yıl kamuya yeni personel alımının yapılmayacağı duyuruldu. Öte yandan tasarruf paketi henüz açıklanmadan önce kamuya bağlı kimi iş yerlerinde ise fazla mesailer kaldırıldı. Mart ayında, geçinemedikleri için fazla mesaiye kalan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) bünyesinde çalışan işçilere fazla mesai ücretleri ödenmedi.
GÜVENCELİ SÖMÜRÜ: ESNEK ÇALIŞMA
İş yasalarında değişiklik isteyen Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun her fırsatta esnek çalışmayı gündem etmesiyle birlikte hükümet de düğmeye bastı, OVP ile esnek çalışmanın hedeflendiği açıkça belirtilirken, AKP iktidarı tasarruf paketi kapsamında kamuda esnek çalışmayı da uygulayacağını açıkladı. Bu konuda hazırlanan esnek çalışma yönetmeliği taslağına göre kamuda ‘esnek çalışma’, ‘değişken zamanlı çalışma’, ‘yoğunlaştırılmış çalışma’, ‘uzaktan çalışma’, ‘kısmi zamanlı çalışma’ gibi hedef başlıklar sıralandı.
Esnek çalışma kapsamında daha ileri adımlar atılacağının sinyali verildi. Buna göre örneğin; haftada 3 gün, günde 2 saat çalışan biri artık işsiz değil ‘Esnek çalışan bir işçi’ kategorisinde yer alacak. Esnek çalışan işçiler de istihdamda görüneceği için işsizlik oranı düşük gözükecek.
Halihazırda emekçilerin kıdem tazminatı alabilmelerinin önünde engeller varken esnek çalışma uygulaması bunu daha da zorlaştıracak.
Öte yandan sermaye örgütlerinin yıllardır tekrarlayıp durdukları esnekliği ve güvencesizliği artırmaya ve iş mevzuatında kalan son kırıntıları ortadan kaldırmaya dönük öneriler bir kez daha gündeme geldi. Eğer bu girişim yasalaşırsa belirli süreli sözleşmelerin herhangi bir gerekçe olmadan iki yıla kadar yapılabilmesine olanak tanınacak. Bu girişimle “kullan-at” işçiliğin önündeki son yasal engeller de kaldırılacak.
İŞ CİNAYETLERİNDE VAHŞİ TABLO
Sadece ocak ayından bu yana 1201 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Artan iş cinayetlerine rağmen patronlar daha çok kâr etmek için önlem almazken, denetimin sağlanması ve cezasızlığın son bulması çağrılarına ise iktidar kayıtsız kaldı, patronların arkasında durdu. Örneğin Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeni sahasında 13 Şubat’ta meydana gelen toprak kaymasında 9 işçi toprak altında kalarak can vermişti. Siyanür, sülfürik asitler ve başka pek çok zehirle İliç topraklarına dalan Anagold şirketinin sömürge dönemlerinden kalma bir usulle madencilik yaptığı, iktidara yakın Çalık Holdingin ortaklığında adım adım işçilerin mezarının kazıldığı ortaya çıkmıştı.
Bir işçi katliamı da Beşiktaş’taki gece kulübünde meydana gelmişti. Tadilat sırasında çıkan yangında 29 kişi yanarak can vermiş, Ön bilirkişi raporunda işçi sağlığı ve iş güvenliğine uygun hareket edilmediği tespit edildi. İş cinayetleri artarken, ölümün en acı hali işçilere reva görüldü, iş cinayetleri daha da vahşileşti.
MEZARDA EMEKLİLİK GARANTİSİ
Milyonlarca emekli açlık sınırının yarısına denk gelecek ücretlerle yaşayamadıkları için yeniden çalışmak zorunda kalıyor. Öyle ki bu işlerde çalışırken iş kazası geçirip hayatını kaybedenler dahi var. Ancak sermaye emekliliği de hedefe aldı. Hükümetin planında, devlete “yük” olarak görülen emekliler için yeni bir hazırlık var. Hükümet, emeklilik yaşını 70’e çekip, ücretleri en aşağıda eşitleme peşinde. Halihazırda zaten ileri yaştakilerin iş bulma olasılığı düşükken, güvencesiz ve daha ucuz çalışacağı koşullara mahkum edilen emeklilik çağındaki işçiler, hükümetin yeni düzenlemesiyle emekliliğe dair ellerinde kalan haklardan da olacak.
BELEDİYELERE HÜCUM
Sermayenin siyaseti zor aracı olarak kullanması, AKP’nin normalleşme yumuşama söylemlerine rağmen sürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan yerel seçimlerde deprem bölgeleri başta olmak üzere gittiği her yerde, hükümet ve belediyeler farklı partilerin yönetiminde olursa o şehirlere hizmet gelmeyeceğini söyleyerek şantaj yaptı.
Muhalefetin yönettiği belediyelere yönelik baskılar SGK borçlarının tahsil edilmesi üzerinden sürüyor. İktidarın belediyelerde toplam 95 milyar liralık borç üzerinden CHP’li belediyelerin üzerine yürürken, CHP belediyelerde AKP döneminden 790 milyon lira borç devraldığını açıkladı. İki dönem kayyumlar eliyle gasbedilen DEM Parti’li belediyelerde ise 6 il, 15 ilçede kayyumların bıraktığı toplam borç 24 milyar 727 milyon liraya ulaştı. Öte yandan kaynakları kısıtlanan muhalefetin yönetimindeki belediyelerin, kendi imkanlarıyla kaynak yaratması da engelleniyor. 2019’dan bu yana büyükşehir belediyelerinin imkanlarından mahrum kalan iktidar, örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 7 metro projesi için dış kredi kullanma başvurusuna imza vermedi.
Van Büyükşehir Belediyesi Başkanı seçilen DEM Parti’li Abdullah Zeydan’a mazbata verilmemesine kitlesel protestoların ardından vazgeçen iktidar, Hakkâri Belediyesi Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ı görevden alarak Vali Ali Çelik’i kayyum atadı. DEM Parti, Hakkâri’nin sınırdaki coğrafi pozisyonu nedeniyle kaçakçılık ve operasyonel faaliyetler nedeniyle seçildiğine dikkat çekiyor.
BÜROKRASİ ÇETELERİN ETKİSİNDE
Yargı, muhalefete yönelik baskıların yanı sıra iktidarı paylaşan partilerin arasında hesaplaşmanın da sahnesi oldu. Yaşananlar emniyet ve yargı bürokrasisinde siyasetin yanı sıra organze suç örgütlerinin de etkisinin güçlü olduğunu gösterdi. Kaplan’ın 2014 yılından beri birçok suç dosyasının kapandığı ortaya çıkarken, emniyette görev değişikliklerini tutuklamalar izledi. Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi ve Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakın olduğu iddia edilen Ayhan Bora Kaplan çetesine yönelik soruşturmada meydana gelenler, devlet imkanlarının nasıl seferber edildiğini gözler önüne serdi. Halkbank’ın Kaplan’a 550 milyon lira kredi verdiği ortaya çıkarken, devlet içindeki gruplaşmalar servetlerine servet kattı.
ATALAY’IN MİLLETVEKİLLİĞİ DÜŞÜRÜLDÜ
Gezi tutuklusu Can Atalay, TİP Hatay milletvekili seçilmesine rağmen serbest bırakılmadı. Anayasa Mahkemesinin (AYM) defalarca tahliye kararı vermesine rağmen uygulamayan iktidar, gerekçeli kararın açıklanmasının ardından Mecliste yapılan olağanüstü oturumu savaş alanına çevirdi. AKP milletvekilleri TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’a kürsüdeyken saldırdı, genel kurul salonunda kan döküldü.
KÜRT SİYASETÇİLERE CEZA YAĞDI
IŞİD’in Kobanê’ye saldırmasına karşı 6-8 Ekim 2014’de yapılan protestolar gerekçesiyle 18'i tutuklu olmak üzere toplam 108 kişinin yargılandığı Kobanê davasında, siyasetçilere ceza yağdı. HDP’yi kapatma davasına paralel yürütülen davada, aralarında HDP’nin Eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu isimlere ağır cezalar verildi. Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve Ayla Akat Ata’nın tutukluluk süreleri göz önüne alınarak tahliye edilmelerine hükmedildi. Sırrı Süreyya Önder hakkında ise beraat kararı verildi. Seçimlerden hemen sonra karar duruşması ertelenen dava, normalde yıllar sürecek bir kapsama sahip olmasına rağmen hızla hüküm verildi.
KATLİAMLARA RAĞMEN İSRAİL’LE TİCARET
ABD-NATO çizgisinden kendisini güçlendirmeye çalışan Erdoğan yönetiminin İsrail’in katliamları karşısındaki tutumu da büyük tepki topladı. Abluka altındaki Gazze’ye yönelik savaşın başladığı 7 Ekim’den önce İsrail’le ilişkileri düzeltme çabasında olan iktidarın planları başka bahara kaldı. Ancak Filistin’deki katliamlara karşı İsrail’le ilişkileri kesmeyen iktidar, ticareti ısrarla sürdürdü. Bir yandan ticareti savunup bir yandan yalanlamaya çalışan iktidarın gerçek tutumu, önce kısmi ardından savaşta kullanılabilecek ürünlere getirilen ambargo kararıyla ortaya çıktı.
Ancak İsrail’le ticaret üçüncü ülkeler üzerinden sürerken, savaş ve yıkımın ortasındaki Filistin’e ihracattaki astronomik artış rakamları İsrail’le ticaretin devam ettiği şüphelerini artırdı. Ağustos ayında “Filistin’e ihracat” bazı kalemlerde yüzde 23 milyon arttı. (İŞÇİ SENDİKA SERVİSİ)