07 Eylül 2024 06:23

Faili açık bir yağma hikayesi

69 yıl önce binlerce işyeri ve dükkanın yağmalandığı, başta Rum vatandaşlar olmak üzere azınlıkların hem mal hem de can güvenliğine kast edilen 6-7 Eylül’ü Gazeteci-Yazar Nevzat Onaran anlattı.

Fotoğraf: Irenyan/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)

Paylaş

Nisa Sude DEMİREL

Bundan tam 69 yıl önce, dönem iktidarı Demokrat Parti hem ülke içindeki ekonomik gidişatta hem de ülke dışında Kıbrıs konusunda sıkışmıştı. Kıbrıs’ta yaşananlar Türkiye’de “Kıbrıs Türk’tür” sloganlarıyla ‘milli davaya’ çevrilmeye çalışılıyordu. Gazetelerde sayfa sayfa Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs’ta baskıya uğradığı yer alıyor; Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti, “Kıbrıs Türk’tür” sloganlarıyla yürüyüşler düzenliyordu. Yaygınlaştırılan gösterilerin Türkiye’deki, özellikle de artık neredeyse İstanbul’a sıkışmış Rumlara çevrilmesi olasıydı.

Tam da bu koşullarda İstanbul Ekspres isimli yerel gazete 6 Eylül baskısında Selanik’te bir bomba patlamasını “Atamızın evini bombayla hasara uğrattılar” manşetiyle haberleştirdi. İstanbul Ekspres olağan tirajının neredeyse 15 katı sayıda basılarak Kıbrıs Türk’tür Derneği üyelerince yaygın şekilde dağıtıldı. İlk saldırı 6 Eylül akşamı Haylayf Pastanesinden başladı. Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin dükkanlarına saldırılmaya çalıştı. Kiliseler, havralar yakıldı.

6-7 Eylül’ün ardından başta İstanbul’un demografik yapısı ve Türkiye’deki azınlık nüfusu olmak üzere pek çok şey değişti. Gazeteci-Yazar Nevzat Onaran, 6-7 Eylül’ün 69. yıl dönümünde sorularımızı yanıtladı.

"TÜRKLEŞTİRME SIRASI İSTANBUL’DAYDI"

6-7 Eylül’ün gerekçesi o günlerin gündemi olan Kıbrıs müzakeresindeki tıkanma mıydı?

Coğrafyamızda 6-7 Eylül imhası, yağması, talanı ilk kez olsaydı böyle düşünebilirdik. Evveliyatı var. Anadolu ve Trakya özelinde yapılanların devamı olarak sıra İstanbul’daydı.

Anadolu’nun Hristiyanlardan temizlenmesine 1895-1896 Hamidiye Alayları harekatıyla başlandı. Bu temelde, 1914-1922 döneminde Anadolu, genel olarak Birinci Paylaşım Savaşı’nda Ermenilerden ve ‘İstiklal Harbi’nde Rumlardan temizlendi. Süryaniler gibi diğer Hristiyan milletler de benzer icraatın kurbanı olmuştur. 1923 itibarıyla Anadolu, İslamlaştırılmış/Türkleştirilmiştir.

En iyimser tahminle Osmanlı-Türkiye vatandaşı 2.5 milyon Ermeni, Rum, Süryani Anadolu’dan tasfiye edildi ve on binlerce malı-mülkü de gasbedildi. Hazırlanan mevzuat gereği, mallar-mülkler Türk-İslam ahaliye transfer edildi ve tapu kayıtları da yapıldı.

Anadolu sonrasında hedefte Trakya ve İstanbul vardı.

Öncelik Trakya’da idi. 2. Umumi Müfettişlik kuruldu ve hazırladığı rapora göre, Yahudiler hedef gösterildi. Öncesinde Trakya; Ermenilerden ve Rumlardan temizlenmişti, sıra Yahudilerdeydi. 1934 yazında Trakya’da ahalinin kışkırtılmasıyla vatandaş Yahudiler; Çanakkale, Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’dan İstanbul’a kovalanmıştır.

Böylece Trakya da Türkleştirilmiştir/İslamlaştırılmıştır.

Sıra İstanbul’daydı; çünkü gayri İslam milletlerin son limanıydı. Böyle olduğu biliniyor ve buna son verilmesi isteniyordu. 1944’te Cevat Dursunoğlu’nun yazdığı raporda, İstanbul’un fethinin 500. yılında Rumlardan tamamen temizlenmesi öneriliyordu.

1942-1943’teki varlık vergisi, İstanbul’u Türkleştirmenin ilk adımıydı ve sonraki 6-7 Eylül pogromuydu.

6-7 Eylül, Anadolu’yu, Trakya’yı ve İstanbul’u Türkleştirme/ İslamlaştırma planının 1955’teki adımıdır, Kıbrıs da bahanesidir.

Vaka doğru, Kıbrıs müzakeresi 29 Ağustos 1955’te Londra’da Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında başladı. Bunu bilerek ve oradaki durum bahane edilerek harekat planlandı ve 6-7 Eylül’de uygulandı.

6-7 EYLÜL’ÜN ÜÇ FAİLİ

6-7 Eylül’de, binlerce insanın sokağa çıkması sağlandı ve dükkanlar, evler yağmalandı. Sorumlusu kimdir?

Önceki soruda Türk devletinin Türkleştirme programından bahsettim. Anadolu ve Trakya’dan sonra sıra İstanbul’daydı. Kıbrıs, bunun için aranan bahaneydi ve istenilen toplumsal konjonktür için ‘tam zamanı’ydı.

Yıllarca tartışma, Yunanistan’da bombayı atmaktan yargılanan sonra Türkiye’ye kaç(ırıl)an Oktay Engin üzerinden sürdürüldü. Fatih Güllapoğlu’nun kitabında, Sabri Yirmibeşoğlu’nun “6-7 Eylül, Özel Harp işiydi” dediğini yazması sonrasında tartışma, ‘Özel Harp’ta ve derin devlette yoğunlaştı. Okumalarıma göre, 6-7 Eylül’ün faili Menderes Hükümetidir.

6-7 Eylül harekatının üç aktörü vardır:

  • Birincisi, devleti temsilen hükümet ve ilgili birimleridir. Hükümet partisi Demokrat Parti (DP) Lideri ve o Dönemin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar da ‘38 Dersim kırımının başbakanıdır.
  • İkincisi, sokağın örgütlenmesi; bilinen ‘Kıbrıs Türktür Cemiyeti’dir. Sokakta görülen bu teşkilattır. Cemiyet Başkanı Hikmet Bil’in 1976’da anılarında yazdığı ve Yassıada şahitliğinde anlattığı şudur: 6-7 Eylül hükümet tertibidir, tepedeki kişiler de Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik’tir. Başbakan Menderes, Hikmet Bil’le son kez 5 Eylül 1955’te görüşmüştür. Derneğe en sonu 31 Ağustos 1955’te 5 bin lira olmak üzere, hükümetten aktarılan toplam 235 bin liradır. Sonrasında cemiyet yöneticileri tutuklandı, yargılandı ve beraat etti. Hikmet Bil de daha sonra Beyrut’a basın ataşesi olarak atanmıştır.
  • Üçüncüsü, medyanın ve basının planlanmasıdır. Bombanın haberini yapan İstanbul Ekspres’tir. Gazete iki baskı yapmış görünüyor, ama birinci sayfa dikkatli incelendiğinde aslında baskı sayısı üçtür. Gazetenin devletle temaslı sahibi Mithat Perin, 1957’de DP’nin İstanbul milletvekilidir. Gazetenin o günkü Sorumlu Müdürü Gökşin Sipahioğlu, açıklamalarında ‘tertip’ olduğunu söylemiştir. Yassıada yargılamalarında ortaya çıktı ki, basın, Başbakanlık Örtülü Ödenek’ten fonlanmıştır. Listede Mithat Perin dâhil, Peyami Safa, Burhan Belge, Yusuf Ziya Ortaç, Şevket Bilgin gibi pek çok isim vardır. En çok para alan Necip Fazıl Kısakürek’tir. Necip Fazıl, Menderes’e yazdığı mektuplarda hep para dilenmiştir.

Sabri Yirmibeşoğlu’nun dikkat çektiği teşkilat, kuşkusuz her üç aktörün ortak paydası olarak işlev görmüş olmalıdır.

"6-7 EYLÜL HÜKÜMET TERTİBİDİR"

Menderes ve hükümeti, 6-7 Eylül planlamasının ve icrasının tepe teşkilatıdır ve Sabri Yirmibeşoğlu’nun belirttiği ‘Özel Harp’i de görevlendirendir.

Olayların analizinden anlaşılacağı gibi, kimi resmi evrakta da tespit edilmiştir: “6-7 Eylül hükümet tertibidir.”

  1. Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı patlatılan bombayı ‘görmez/bilmez’ havasındadır. Bomba Selanik’te 6 Eylül 00.07’de patladı. Patlayan bomba şifresinin Selanik’ten Ankara’ya geliş saati sorunlu yazılsa da geldi, ama anlaşıldığı kadarıyla ‘görünürde’ ilgilenen olmadı. Ve şifrenin ikinci sayfasına Osmanlıca yazılan şudur: “Cevap verilmeyecek.” Yassıada’da, bu not Menderes’e soruldu ve o da “bilmediğini” söylemiştir.
  2. Yunanistan radyoları 06.00’da ve Türkiye radyoları 13.00’te haber yaptı. Başbakan Menderes, kendi beyanına göre 6 Eylül saat 16’da yani bomba atıldıktan 16 saat sonra öğrenmiştir. Başbakan, İstanbul Ekspres’ten öğrendiği iddiasındadır.
  3. Dönemin Beyoğlu Bölge Sıkıyönetim Mahkemesi Adli Müşaviri Fahri Çoker’in arşivinden öğreniyoruz ki; 1955’te dava dosyasına konmayan ocak 1956 tarihli, 41 sayfalık fezleke vardır. Bu, ‘Emniyet Ş. 1. Müdürlüğünce hazırlanan fezlekeye göre, “6 Eylül hadisesi […] alelade basit bir nümayişin tezahürü olmaktan ziyade tertipli olarak bir veya birkaç teşekkülün iştirakiyle vukua” gelmiştir.
  4. İstanbul Emniyet Müfettişi Cemal Sancak’ın üç (biri 7 Eylül, ikisi 8 Eylül tarihli) raporunun özeti, “hükümet tertibi” olduğudur. Komünistlerin, olaylar genişleyince hedef gösterildiği de yazılmıştır. Cemal Sancak, Yassıada’da şahitliğinde raporunu tekrar etmiştir.
  5. Yassıada davası gerekçesinde, Menderes’in savunma tahlilinde yazılan şudur: “Hadiselerde tertip olduğunda bütün şahitler ittifak etmekte ve mevcut deliller bunu göstermektedir. […] Binaenaleyh tertip var mı, yok mu noktası üzerinde durmaya mahal yoktur.” 
  6. TBMM’de 12 Eylül 1955 ve 13 Ocak 1956’da 6-7 Eylül müzakere edildi. Tutanaklarda yazılıdır ki, imha edilecek iş yeri ve ev listesi hazırlanmıştır.
  7. 6 Eylül akşamı hükümetin hedefinde, poliste sicili olan komünistlerdir. Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo, Dr. Nihat Sargın, Asım Bezirci, Aslan Kaynardağ, Dr. M. Hulûsi Dosdoğru, Dr. Can Boratav ve İlhan Berktay dshil 45 kişi tutuklandı. Sonunda hepsi beraat etti.
  8. Yassıada’da 11 kişi yargılandı. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve İzmir Valisi Kemal Hadımlı, “mal ve mesken masumiyetini ihlal”den cezalandırıldı. Bunun dışında 6-7 Eylül harekatı nedeniyle cezalandırılan kimse de yoktur. Neden?

Sonuç olarak 6-7 Eylül, hükümet tertibidir.

"TÜRKİYE’DEN KAÇIŞ HIZLANDI"

İstanbul’da 6-7 Eylül’de iki gün boyunca neler yaşandı?

Fahri Çoker Arşivi ve Dilek Güven’in kitapları ile 1961 Yassıada davası kararına göre, 6-7 Eylül pogromunda İstanbul’da cana ve mala kastın bilançosu şöyle:

  • Türk basınına göre 11 kişi ve Helsinki Watch’e göre 15 kişi öldürüldü. Tahmini 300-600 kişi yaralandı.
  • Tecavüz edilen kadınlardan 60’ı tedavi edildi.
  • İstanbul’da 4 bin 214 mağaza-dükkan, 1004 ev, 73 kilise, 26 mektep, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 1 mezarlık, 21 fabrika, 2 sinema, 10 kuyumcu vesaire toplam 5 bin 622 mekan saldırıya uğradı.
  • Almanya Dışişleri Bakanlığı arşivine göre, tahrip edilen iş yerlerinin dağılımı şöyledir: 2 bin 200’ü Rumların, 900’ü Ermenilerin, 400’ü Musevilerin ve 400’ü İslamlarındır.
  • Amerikan Dışişleri arşivine göre, tahrip edilen 4 bin 400 iş yerinin yüzde 59’u (2 bin 500’ü) Rumların, yüzde 17’si Ermenilerin, yüzde 12’si Musevilerin ve yüzde 10’u İslamlarındır. Saldırılan 885 evin yüzde 80’i Rumlara, yüzde 9’u Ermenilere, yüzde 3’ü Musevilere ve yüzde 5’i İslamlara aittir.
  • İstanbul’da 5 bin 104 kişi tutuklandı; önemli bir kısmı sendikalı işçidir.
  • Almanya Başkonsolosluğuna göre, bildirilen hasar 150 milyon lira olup, bunun 28 milyonu Yunanistan vatandaşı Rumlara, 68 milyonu Türkiye vatandaşı Rumlara aittir. Bildirilmeyenler dahil hasar toplamı 1 milyar liradır. Komiteye 4 bin 433 kişinin bildirdiği hasar toplamı 79,.5 milyon liradır. 1957 sonuna kadar 3 bin 247 gerçek ve tüzel kişiye yapılan ödeme toplamı 6.5 milyon liradır. Yassıada kararında belirtilen zarar toplamı 35 milyon liradır.
  • 6-7 Eylül’de can ve mal güvenliğinin imhasıyla, sonrasında Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin ve diğer Türk-Sünni İslam olmayanların Türkiye’den kaçışı hızlandı.

İstanbul özelinde amaca ulaşıldı mı?

1964’te İstanbul’da Yunanistan vatandaşı Rumların sınır dışı edilmesi ve sonrasında İmroz’da cezaevi açılması planıyla, İstanbul’dan kaçış süregeldi. Bunun sonucunda 1955’te İstanbul nüfusunda Hristiyan ve Musevilerin payı yüzde 12’ydi, yaklaşık 70 yıl sonra bu oran binde 4-5’tir. Bu anlamda İstanbul da Türkleştirilmiştir/İslamlaştırılmıştır. Şunu da eklemek isterim ki, Menderes ve hükümeti, 6-7 Eylül harekâtıyla, vatandaşı olan Hıristiyanların, Musevilerin ve bir kısım İslamların can ve mal güvenliğini imha etmiştir!

ÖNCEKİ HABER

Paris 2024 Paralimpik Oyunları | Sevilay Öztürk bronz madalya kazandı

SONRAKİ HABER

ABD askerinin başına çuval geçirdiği için tutuklanan 10 kişi tahliye edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa