Çarlık Rusyası'nda Devrimci Bir İşçinin Anıları | Kanatçikov: Şimdi ne yapabilirim!
Çarlık Rusyası’nda devrimci bir işçi olan Semyon Kanatçikov, yaşadığı toplumda olan bitene kayıtsız kalamayarak “Şimdi ben ne yapabilirim” sorumluluğuyla hareket etti.
Çizim: Reza Jahed
Hilal TOK
Ekim Devrimi; Rusya'da işçi ve köylü sınıflarının, yeni bir toplum kurma ve iktidarı kendi ellerine almak için verdikleri mücadelenin sonucunda burjuva devleti yerle bir etti. Elbette yeni bir toplum kurmak kolay değildi, bu uğurda sayısız fedakarlık verenlerin isimleri hâlâ anılıyor ve o isimler hâlâ yürünecek yola dair çok şey öğretiyor. Ekim Devrimi'nin ve sosyalizmin inşasında rolü olan isimlerden biri de Semyon Kanatçikov idi.
1879'da Rusya'nın bir köyünde doğan Semyon Kanatçikov, 19’uncu yüzyılın son yıllarında geleneksel köy hayatından Moskova ve Petersburg gibi kentlere geçiş yapan binlerce köylüden biriydi. Ancak diğerlerinden farklı olarak, kişisel ve politik deneyimlerini bir otobiyografide kaydetti. İlk olarak 1920'lerde Sovyetler Birliği'nde yayımlanan bu otobiyografi, şimdi de “Çarlık Rusyası’nda Devrimci Bir İşçinin Anıları: Kanatçikov” adıyla Kor Kitap’ta Ilgın Akkaya ve Doğukan Dere’nin çevirisiyle yayımlandı.
Anılarının yer aldığı bu kitapta Kanatçikov, Ekim Devrimi öncesi, çarlık otokrasisi altında, işçilerin uzun çalışma saatleri, ağır çalışma koşulları karşısında sefalet içindeki yaşamlarına, işsizliğin cenderesindeki yokluğa, patronların acımasız sömürüsüne dikkat çekerken, aynı zamanda işçilerin sınıf mücadelesi etrafında nasıl dönüştüklerini ve böylelikle nasıl devrimci bir nefer olduklarını da resmediyor.
YAŞADIĞIN ZAMANA KAYITSIZ KALAMAMAK…
Kanatçikov’un yaşadığı hayata kayıtsız kalmamasını özetleyen şu sözleri kuşkusuz bugünü de düşündürüyor: “Her şey uzun iş günleri tarafından yok ediliyor. Her şey gri ve monoton hayatların içinde buharlaşıp gidiyor. İnsanlık adına geriye hiçbir şey kalmıyor. Çalışmaktan başka hiçbir şey yapma imkanı kalmayan, ayaklı emek gücüne dönüşüyorlar. Bu yoksul insanların çocuklarını gördüm: Bir deri bir kemik, kıyafet diye sefil bez parçalarına dolanmış, küften durulmayan evlerinde ya da fabrika bacalarından çıkan dumanlarda eriyip gidiyorlar… Yaşamları yok, adeta ölüme yazgılılar. Ve ölüyorlar; dışarıdan bakan birinin gözlerinden, ağır ağır. Açlık, neredeyse fark edilemez bir şekilde, bu işçileri günlük zahmetlerinin monotonluğu içerisinden erkenden mezara sürüklüyor. Evet, işte hayatları kefen diye karanlık bulutlarla sarılmış işçilerin payına düşen bu.”
Döneminin işçilerini tarif ederken, insanların bu halinin kendisinde iz bırakmadan öylece yanından geçip gitmesinin mümkün olmadığını anlatıyor Kanatçikov. Bu iz, Kanatçikov’u hayatında, dünya görüşünde, var olan düzenle düşmanca bir ilişkiye itti, yeni yeni oluşmakta olan işçi hareketine bağladı ve işçi sınıfının kurtuluşunun bilinçli bir savaşçısı haline geldi. Yaşamakta olduğu bu toplumda, “Şimdi ben ne yapabilirim” sorumluluğuyla hareket etti ve kendini proletaryanın çıkarına vakfetti.
DÜNDEN FARKLI DEĞİL
Kanatçikov’un anlattığı 19’uncu yüzyıl sonlarındaki atmosferden daha farklısı düşmüyor bugün işçilerin payına. Aynı sefalet aynı baskı… Düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, kazanılmış hakların bir bir tırpanlanması, vahşileşen iş cinayetleri… Tıpkı Kanatçikov’un Saratov’daki fabrika deneyimlerindeki anlatıları gibi: İşçiler, hakları için mücadele ettiklerinde polis baskısı, gözaltı ve tutuklamalara nasıl maruz kalıp sindirilmeye çalışıldılarsa; bugün de benzerlerini Polonez’de, Fernas’da, Akcanlar’da ve dahasında görüyoruz.
Artık sınıf mücadelesinin bittiğini, Marksizmin öldüğünü söyleyenlere inat, dünün koşullarının dünde kalmadığını gösterircesine mücadelenin mutlak zaferinin de ancak dün çözüldüğü gibi çözüleceğini işaret ediyor: Yani işçilerin kendi öz örgütlerinde kendi tarihsel çıkarları doğrultusunda örgütlenmek olduğunu.
KANATÇİKOV ÖĞRETMEYE DEVAM EDİYOR
Babasının baskısından da kurtulmayı arzularken atıldığı işçilik yaşamında; patronların bir sülük gibi işçilerin kanını emdiklerini, devletin ve kilisenin patronların çıkarına hareket ederek baskısını ve korkusunu artırdığına şahitlik ediyor Kanatçikov. Sonunda köyden çıktığında ne yapacağını bilemeyen, çekingen ve ürkek Köylü İşçisi Kanatçikov, Ekim Devrimi ve İç Savaş’ta Bolşevik kadrolarının önemli bir parçası haline geliyordu. Öğrendiklerini öğretiyor, gördüklerini anlatıyor, gelişiyor, geliştiriyordu. Çünkü tam da onun baktığı yerden bakmak gerekiyordu; bunca sefalet, bunca yoksulluk, bunca baskı ve korku iklimi gölgesinden, tek başına kurtulmak ya da kendini kurtarmak sadece o hayatı geçirmekti. Ancak insan bundan daha fazlasıydı. Kanatçikov ve yoldaşları gibi yaşadığın hayata “kayıtsız” kalmamaktı. Çünkü hayat, tam olarak yıkımın gölgesi altında “Bütün bunlar olup biterken sen ne yapıyordun” sorusuna cevap verebildiğinde anlamlı olabilirdi. Kanatçikov’un gösterdiği de işte budur…
DEVRİMCİ MÜCADELEDE GENÇ BİR İŞÇİ
Kanatçikov, 1879’da Moskova eyaletinin Gusevo köyünde yoksul bir ailede doğdu. 15 yaşında köyünden ayrılarak önce Moskova’da, ardından Petersburg’da çeşitli fabrikalarda işçilik yaptı. St. Petersburg proletaryası arasında sınıf mücadelesine atıldı. 1898’den beri RSDİP üyesi, 1903’ten beri Bolşevik olan Kanatçikov birçok kez tutuklandı, sürgünler yaşadı, sürgünden kaçarak ‘Yegor Pavloviç’ adıyla illegal çalışmaya katıldı, sorumlu görevler aldı. 1905 devrimine Moskova’da, 1917 Büyük Ekim Devrimine Tomsk’ta katıldı. Burada askeri devrim karargahının başkanlığını yürüttü. İç savaşın ardından SSCB’de önemli yönetsel ve eğitsel görevler üstlenen Kanatçikov bağımsız olarak felsefe, politik ekonomi, tarih ve edebiyat okudu, işçi üniversitesinde dersler verdi. Edebiyat gazetesi Literaturnaya Gazeta’nın genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebiyat teorisi ve yazımı üzerine çalıştı, devrimci mücadeleye katılan genç bir işçinin yaşam yolunu anlatan anılarını yazdı.