14 Eylül 2024 04:37

Özel okul öğretmeni Güneş Ayırtır: Mesleğim lanetime dönüştü

Her İnsan Bir Hikaye dizisinin bu bölümünde onlardan birini, Güneş Ayırtır’ı dinliyoruz: “Öğretmenlik yapacağım zannediyorum. Bir süre sonra her yeri boyar hale geldim. Haklarımı sendikayla öğrendim.

Fotoğraf: Fatih Polat

Paylaş

Fatih Polat

Son birkaç yıldır, talepleriyle eylem halinde gördüğümüz emekçiler içinde, özel sektör öğretmenleri önemli bir yer tutmaya başladı. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, öğretmen sayısı 2022-2023 eğitim öğretim yılında 1 milyon 201 bin 138 oldu. 1 milyon 6 bin 75’i resmi okullarda, 195 bin 63’ü özel okullarda görev yapıyor. Ancak, özel okullardaki öğretmen sayısının bunun epey üzerinde olduğu ifade ediliyor.

10 numaralı iş kolundaki sendikalarda örgütlenebilen özel okul öğretmenleri, torba bir iş kolu olmasının örgütlenmede yarattığı sorunlar nedeniyle iş kollarının değiştirilmesini istiyorlar. Milli Eğitim Bakanlığının öğretmenleri olduklarını ancak bakanlığın kendilerine böyle davranmadığını belirtiyorlar.

‘Her İnsan Bir Hikaye’ dizisinin bu bölümünde onlardan birini, Güneş Ayırtır’ı dinliyoruz: “Kars’ın, eski ismiyle Hacımuho köyünde doğdum. 1987 doğumluyum ama nüfusta ’86 olarak yazılmış. Dört kardeşiz. İki kız iki erkek. Ablam, ben, iki de erkek kardeşim var. İlkokulu köyde okudum. 40 kişilik bir öğrenci kadrosuyla birinci sınıfı okuduğumu hatırlıyorum.”

"ELİMİZDE TEZEKLER, ANNEMİZİN SIRTINDA OKULA GİDERDİK"

Mutlu bir çocukluk geçirdiğini anlatarak devam ediyor. “Babam inşaat işçisiydi. Irak’a, Libya’ya gitti. Annem ev hanımıydı ama daha çok hayvanlara bakardı, tarlada çalışırdı. Bizler okula giderdik. Önlüklerimiz yoktu, bez çantalarla, naylon ayakkabılarla gidip gelirdik. Ben okula gitmeyi çok severdim. Çok kar alan bir yer Kars biliyorsunuz. Köyün tüm yolları kapanırdı. Biz annelerimizin sırtında, ellerimizde tezeklerle, karda bata çıka okula giderdik. Okulumuzun ısıtmasını biz sağlıyorduk.”

Ana dilinin Kürtçe olduğunu belirterek, “Türkçe öğrenmeye çabalarken çok dayak yediğimizi hatırlıyorum. Öğretmen, annemin dayısının oğlunu yakasından tutup kapıya fırlatıyordu” diye anlatıyor yaşadıklarını.

Babası İstanbul’da iş kurunca, İstanbul’un yolunu tutmuşlar. Ortaokulu Kayışdağı’da okumuş. Çok çalışkan bir öğrenci olduğu halde, o yıllarda kendisini Türkçe ifade etmekte zorlandığı için sıkıntılar yaşamış: “Kendimi akıcı bir Türkçe ile ifade edemezdim. Bu yüzden ötekileştiriliyordum. Başarılı bir öğrenciydim ama konuşamadığım için kopya çektiğimi zannederlerdi.”

Ardından, bir süper lise olan Bostancı’daki Şenesenevler Lisesini kazanmış: “Orada İngilizce kabusum oldu. Ortalama dereceyle mezun oldum. Üniversite sınavlarında iyi bir puan alamadım. Aldığım puan meslek yüksek okuluna yetiyordu. Babam okumamı gerçekten istiyordu. İstersem iki yıllık okula gidebileceğimi söyledi. Ben iki yıllık bir okulu kazandığım için utanıyordum. Balıkesir Üniversitesi Dursunbey Meslek Yüksek Okulu Geleneksel Türk El Sanatları Bölümüne başladım. Çok başarılı oldum. İki yıl okuduktan sonra, dört yıllık bir sanat okuluna devam etmeliyim diye düşündüm. Babam olumlu karşılamadı. O dönem ablam bir fabrikada çalışmaya başladı. Kardeşlerim baba mesleğini sürdürmeye başladılar. Ben de babama, hem çalışıp hem okuyabileceğimi söyledim.”

Ardından hem bir işe girmiş hem de kursa giderek üniversiteye hazırlanmış ve çok istediği, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesini kazanmış.

"ÜNİVERSİTEYİ DERECEYLE BİTİRDİM"

“Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü. Hem yarım gün çalışıyorum hem de okula gidiyorum. Üniversitede de ırkçılığa maruz kaldım. Bir Ermeni arkadaşımız vardı, Kürt olarak ben vardım. Hat hocası, sınıfı etrafına alıp, ‘Kürtler ve Ermeniler burada. Sakın başarı kapılarını onlara bırakmayın, birinci olun’ diyor. Bunu bizim yanımızda söylüyor. Başımı kaldırdım, kocaman adama baktım. Okulu dereceyle bitirdim. Ermeni arkadaşımız birinci oldu, ben ikinci oldum. İkimiz de kendi ana dallarımızda proje birincisi olduk.”

Aynı üniversitede yüksek lisansı kazanmış. 2016’daki darbe girişiminin ardından akademisyenler tutuklanınca onlara iki yıl ek süre verilmiş. Yüksek lisansını dereceyle tamamlayarak 2018’de mezun olmuş. Şimdi evli, bebek bekliyor. Akademisyen olarak üniversitede kalmayı istediğini, ancak engeller çıkarıldığını anlatıyor. Akademisyen olamama ihtimalini düşünerek öğretmen olarak çalışabilmek için formasyon dersi almış olması işine yaramış.

"ÖĞRETMENLİK YAPACAĞIMI ZANNEDİYORDUM, HER İŞİ YAPTIM"

İlk olarak işe başladığı koleji şöyle anlatıyor: “Öğretmenlik yapacağım zannediyorum. Görsel sanat öğretmenlerine mentörlüğün verildiğini orada öğrendim. Bazı öğrenci gruplarının her şeylerinden siz sorumlusunuz. Orada iki yıl çalıştım. Bir süre sonra her yeri boyar hale geldim. Mesleğim orada adeta lanetime dönüştü. Duvarları boyuyorum yetmiyor, yerleri boyuyorum yetmiyor. Mezuniyet programları için bana mekan süsletiyorlar, yetmiyor. Okulun belirli yerlerine bir şeyler yapılacaksa, beni malzeme almaya gönderiyorlar. Elimde kalın kalın poşetlerle, ağır eşyalarla okula geliyorum. Artık isyan ettim. O kadar çok açıkları vardı ki, gerekirse milli eğitime aktarırım, CİMER’e aktarırım, dediğim için bütün haklarımı verdiler ve öyle gönderdiler.”Sonra birçok yerde şubesi olan büyük bir kolejde işe başlamış. Dört yıl çalıştığı bu kurumda tam bir kölelik düzeninin hakim olduğunu anlatıyor: “İki yılım kölelik sistemine evet demekle geçti. Sabahın beş buçuğunda uyanıyordum. Servis biz öğretmenleri alıp okula bırakıyordu, aynı servis sonra gidip öğrencileri alıyordu. Bu yüzden bizi çok erken okula bırakıyorlardı. Ben 06.20’de okulda oluyordum. Dersin başladığı 09.00’a kadar karanlık sınıfın içinde sandalyede oturuyordum. Petek yanmıyor, okul soğuk, yiyecek içecek hiçbir şey yok. Peki nasıl kahvaltı yapıyorum? Kahvaltı yapmıyorum.”

Bir öğretmenin verimli olabilmesi için günde en fazla dört ya da beş saat derse girebileceğini hatırlatarak, “Ben günde yedi saat derse girdiğimizi biliyorum.” diyor. Ders vermek dışında bu okulda da kendisine dekor yaptırıldığını anlatarak devam ediyor: “Üniversitede sahne ve dekorasyon diye bir bölüm var. Orayı tercih eden öğrenciler o bölümü okur ve film sektöründe, sinema sektöründe dekorasyon işine girerler ve kurgular yaparlar. Ama biz görsel sanat öğretmenlerinin ekstra yeteneklerine inandıkları için bu görevi bize verirlerdi. 23 Nisan, Cumhuriyet Bayramı, 19 Mayıs gibi bayramlar, bir de kendilerinin uydurdukları günler var. Mesela birinci sınıflarla bir şey, ikilerle başka bir şey, üçlerle bir şey… Boyumdan büyük işler çalıştım ben. Koca koca duvar resimleri, portreler…Bütün bunları, ek mesailer olarak yapıyoruz. Pandemi de tam bir belaydı. Pandemide dedik, evde vereceğiz dersi en azından. Hayır, 23 Nisan için biz görsel sanat öğretmenlerini bütün okulu süslemek için okula çağırdılar. Gittik, boş okulları süsledik. Ders saatinde de online ders veriyoruz.”

4 Haziran 2024. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Eğitim Nöbetinin 10.günü

"HAKLARIMI SENDİKADA ÖĞRENDİM"

Eniştem uzun süre tersanelerde çalıştığı için sendikacılık deneyimleri de vardı. Ağlaya ağlaya ablamı ve eniştemi aradım, yardım istedim. Eniştem bana Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasından bahsetti. Yönetimdeki kişilerden birinin arkadaşı olduğunu söyledi ve telefon numarasını verdi. Adı Ozan Fındık. Aradım, görüştük. Bana epey bir şey anlattı. “Ben yediğim zeytinden peynire kadar her şeyin siyaset olduğunun farkındayım ama bu mesele çok kanayan bir yara, eğer gerçekten öğretmen sorunlarına eğilen bir sendikaysa ben geleyim” dedim. “Gerçekten öyle” dedi, ama ben üç ay bekledim, sonra ikna olarak üye oldum. Çalışırken bana yaptırılan onca işin kanun dışı olduğunu orada öğrendim. Anayasal haklarımı, özlük haklarımı öğrendim. Girmem gereken ders sayısını öğrendim. Biz pandemi döneminde evde ders verirken aynı zamanda kısa çalışma ödeneğine maruz tutulmuştuk. Evde olduğumuz halde çalışmaya devam ettiğimiz için tam maaş almamız gerekiyordu. O dönem, okulu CİMER’e şikayet ettik.”

SENDİKAL MÜCADELE İLE GELEN KAZANIMLAR

Sendikal mücadeleyle kazanımlar elde ettiklerini anlatarak devam ediyor: “Ebeveyn olan öğretmenlerimiz vardı, okulda çocukları okuyan. Eylemlerimizi durduralım diye onlara yüzde 100 burs vereceklerini ilan ettiler. Kalan öğretmenlere de 2 bin liralık gıda ve yardım parası. Ama bunlar yeterli değil. Biz, 2022’nin ikinci döneminde yapılan iyileştirmelerin yeterli olmadığını ve bu nedenle iş yavaşlatma eylemine girişeceğimize dair bir mail daha gönderdik. Bazı kurumlarda alkış eylemleri yapıldı. İkinci dönem boyunca siyah giyindik. Sendika afişlerini yapıştırdık. 2022 yılının ikinci döneminde sadece öğretmenlik yapabildiğimi söyleyebilirim. Bu da sendikanın bize sunduğu güven ortamı, haklarımızı bilme duygusuyla mümkün oldu.”Sendikal faaliyet yürüten ve göze batan öğretmenler olarak işten atıldıklarını belirtirken ekliyor: “Ama haklarımızı vermek zorunda kaldılar.”

ÜVEY ÖĞRETMEN MUAMELESİ

Güneş Ayırtır’ın anlattıkları tam ‘üvey öğretmen’ muamelesine denk düşüyor. Taleplerini şöyle anlatıyor: “Bir talebimiz var, taban maaş yasasının geri gelmesiyle ilgili. Kamudaki arkadaşlarımızla aynı seviyede olmak istiyoruz. Bunun için Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile görüşmenin yollarını aradık. En etkili olanı ise, 26 Ağustos’ta Ankara’ya başlayan yürüyüşümüz ve 52 gün boyunca süren nöbetimizdi. Bir kısmımız Sultanahmet’te İl Milli Eğitim Müdürlüğünün önünde, bir kısmımız Kocaeli’de, İzmir’de, Türkiye’nin farklı yerlerinde nöbet eylemleri gerçekleştirdik. Taleplerimiz istediğimiz oranda kabul edilmedi ama Milli Eğitim Bakanı Tekin, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının bu dirençli duruşunu görmek zorunda kaldı. Sendika temsilcileri görüştüler. Bir yasa tasarısı hazırlanması gerekiyordu ve tasarıda olmak istiyorduk. Her ne kadar bazı sözler verilip tutulmadıysa da biz o hakkı alana kadar ısrarcı olmaya devam edeceğiz.”

Güneş Ayırtır, şu anda hem bir özel okulda çalışıyor, hem özel ders veriyor hem de iş buldukça dekor yapıyor: “İzlediğiniz pek çok dizinin, filmin arka planında dekor olarak benim de emeklerim var. Popüler bazı dizilerdeki çizimleri, sembolleri ben yaptım.”

Peki Türkiye’yi fantastik olarak bir tabloya çizseniz nasıl çizerdiniz?

Cumhurbaşkanını ressam yapardım. Ben sağlık ve eğitimin tamamen özelden arındırılmasını istiyorum. Bunun hayalini yansıtırdım. Dağlarla, ovalarla, çiçeklerle iç içe bir hayat. Mecliste birbiriyle kavga eden yığınlar yerine oraya gerçek sanatçı, bilim insanı, ressam, edebiyatçı koyardım. Çok fazla avukat var ama bir tanesi kalabilir. (Gülüyor.)

Ülkenin geleceğine dair umudunuz?

Asla umutsuz olmadım. En zor zamanlarımı anlattım size. Size inanıp gelip bunları anlatıyorsam bir şeylerin değişeceğine inandığım için. Yaşayarak öğreneceğiz. Önemli olan, ben bir hareketin içindeyim ve emek vermeye çalışıyorum. Bebeğimin karnımda olduğunu henüz bilmediğim gün gözaltına alındık haklarımızı ararken. İyi ki yaşamışız onu da birlikte.

ÖNCEKİ HABER

LGS'de 1 soru değerlendirme dışı bırakıldı, hak kazanan öğrencilere yeni kayıt hakkı verildi

SONRAKİ HABER

Artvin’de katledilen Reşit Kibar soruşturmasına gizlilik kararı getirildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa